BM'nin Raporu Ban'a Resmen Sunuldu
BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun tarafından geçen yıl kurulan BM Soruşturma Komisyonu, Mavi Marmara saldırısıyla ilgili hazırladığı 105 sayfalık raporunu Genel Sekreter Ban'a bugün sundu.
BM Soruşturma Komisyonunun raporunda, İsrail ordusunun 2010 Mayıs ayı sonunda açık denizde Mavi Marmara gemisine yaptığı ve 9 Türk'ün hayatını kaybettiği saldırıda aşırı ve izah edilemeyen güç kullandığı, yolculara da kötü muamelede bulunduğu belirtildi.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun tarafından geçen yıl kurulan BM Soruşturma Komisyonu, Mavi Marmara saldırısıyla ilgili hazırladığı 105 sayfalık raporunu Genel Sekreter Ban'a bugün sundu.
Raporun, Genel Sekretere sunulmasının ardından, BM Sözcülüğü de kısa bir yazılı açıklama yaparak raporun Genel Sekretere sunulduğunu ve BM'nin web sitesinde görülebileceğini bildirdi.
Açıklamada Genel Sekreterin, BM Soruşturma Komisyonu üyelerine çalışmaları nedeniyle ve taraflara (Türkiye ve İsrail) da Komisyonla yaptıkları işbirliği için teşekkür ettiği de bildirildi.
İsrail komandolarının Mavi Marmara gemisine uyarıda bulunmadan ve aşırı güç kullanarak saldırdıkları belirtilen raporda, İsrail'in gemiye saldırısı sonucunda 9 insanın ölümünü izah edemediği, kurbanlara yakın mesafeden pek çok kez ateş edildiği, can kaybı ve yaralanmaların kabul edilemez olduğu, gemideki yolcuların ciddi anlamda kötü muameleye maruz kaldıkları, taciz edildikleri ve mallarına el konulduğu bildirildi.
Ancak Gazze'ye yönelik ablukayı meşru bulan raporun sonunda, komisyonun başkanlığını yapan Yeni Zelanda'nın eski başbakanı Geoffrey Palmer ile komisyonun başkan yardımcısı Kolombiya'nın eski Devlet Başkanı Alvaro Uribe'nin görüşlerine itirazları olan komisyonun Türk üyesi emekli Büyükelçi Özdem Sanberk ile İsrailli Joseph Ciechanove'un, ayrı yazılı açıklamaları da yer aldı.
Komisyon raporda yer alan hususlarla ilgili olarak, üyelerinin tümünün oy birliğini sağlamayı başaramadığını, dolayısıyla komisyon başkanı ve başkan yardımcısının kendi aralarındaki uzlaşmaya dayanarak raporun yayımlandığının da altını çizdi.
Raporun başında, soruşturma komisyonunun bir mahkeme olarak görev yapmadığı, soruşturmaya ilişkin yasal sorumluluk üzerinde hüküm verme amacı taşımadığı özellikle vurgulandı.
Raporda, komisyonun, belge talep etme veya tanığın bulunmasını zorunlu kılma yetkisinin olmadığı, sadece Türkiye ve İsrail'in sağladığı bilgilere dayandığı, bu nedenle çıkarımlarının, ne hakikat ne de hukuk açısından kati kabul edilemeyeceğine de dikkati çekildi. Komisyon, raporun, Mavi Marmara olayına ilişkin konuların çözümlenmesine ve geride bırakılmasına yardımcı olmasını umut ettiğini de belirtti.
Raporun başında, 31 Mayıs 2010'da yaşanan olayların kesinlikle o şekilde yaşanmaması gerektiği belirtilerek ileride bu tür olayların yaşanmasının önlenmesi için yoğun çaba harcanması gerektiği belirtildi.
-Rapordan önemli bölümler-
Açık denizlerde seyrüsefer serbestisi temel hakkının uluslararası hukuk kurallarına göre sadece kısıtlı istisnaları olduğuna dikkati çekilen raporda, İsrail'in Gazze'deki militan gruplardan kendisine yönelik "gerçek bir güvenlik tehdidi" altında olduğu görüşü savunuldu.
Ayrıca raporda, İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ablukanın, Gazze'ye deniz yoluyla silah girişini engellemek için uygulanan "meşru bir güvenlik önlemi" olduğu ve bu kapsamda ablukanın uygulanmasının uluslararası hukuk kurallarına uygun olduğu ileri sürüldü.
Gazze'ye yardım götüren konvoyun sivil toplum girişimi olduğu belirtilen raporda, "konvoya katılanların siyasi görüşlerini ifade etme hakkına sahip olmakla birlikte, konvoyun ablukayı aşma girişimiyle sorumsuzca hareket ettiği" savunuldu.
Konvoydakilerin çoğunluğunun şiddet niyetlerinin olmadığının altı çizilen raporda, ancak "Mavi Marmara'nın organizatörleri, özellikle İHH'nın davranışı, gerçek niteliği ve amaçları hakkında ciddi soru işaretlerinin bulunduğu" da iddia edildi.
Söz konusu olayın ve sonuçlarının ne Türkiye ne de İsrail tarafından amaçlanmadığı kaydedilen raporda, iki devletin de olayın, bireylerin hayatları ile uluslararası barış ve güvenliği tehlikeye atacak şekilde gelişmesini önleme amacıyla adımlar attıkları belirtildi.
Bu kapsamda Türk yetkililerin, "Mavi Marmara"nın organizatörlerini, gerekli olursa geminin seyrini değiştirmeye ve İsrail güçleriyle karşı karşıya gelmekten kaçınmaya ikna etmeye çalıştığı belirtilen raporda, ancak bu kapsamda "daha fazlasının yapılabileceği" görüşüne de yer verildi.
İsrail'in, abluka bölgesinin bu kadar uzağında, gemilere bu denli güç kullanarak saldırma kararı ve bunun hemen öncesinde son bir uyarıda bulunmamasının "aşırı ve uygunsuz" bir davranış olduğu vurgulanan raporda, bu olayda ilk başta şiddet içermeyen yöntemlere başvurulması gereğine işaret edildi.
Bu kapsamda Mavi Marmara'ya saldırmadan önce İsrail tarafının önce gemiye açık bir uyarıda bulunması ve bunu göstermesi gerektiği, ayrıca direniş fark edilince o anda İsrail'in, operasyonun seçeneklerini yeniden değerlendirmesi gerektiği belirtildi.
Raporda Mavi Marmara'ya çıkan İsrail komandolarının, "bir grup yolcunun organize ve şiddetli direnişiyle" karşı karşıya kaldığı, bu nedenle kendilerini korumak için güç kullanma ihtiyacı içine girdikleri de ileri sürülerek 3 askerin söz konusu yolcularca ele geçirildiği, kötü muameleye maruz kaldıkları, riske sokuldukları görüşüne de yer verildi.
-"Can kaybı ve yaralanmalar kabul edilemez"-
Raporda Mavi Marmara'nın İsrail komandoları tarafından ele geçirilişi sırasında güç kullanılması sonucunda can kaybı ve yaralanmaların yaşanmasının "kabul edilemez" olduğu belirtilerek bunun sonucunda İsrail güçlerince 9 yolcunun öldürüldüğü, pek çoğunun ciddi şekilde yaralandığı ifade edildi.
Raporda bu 9 ölümden hiçbiriyle ilgili olarak komisyona İsrail tarafınca tatmin edici bir izahın verilmediği bildirildi. Adli tıp bulgularının, öldürülenlerin çoğunluğunun arkalarından da dahil olmak üzere bedenlerinin çeşitli yerlerinden pek çok kez ve yakından vurulduklarını göstermesine karşılık bunun hesabının İsrail tarafından yeterince verilmediğine işaret edilen raporda, öldürülen 9 kişiden 7'sinin bedeninin kritik bölümlerine çok kez ateş edildiği, beşinin arkadan vurulduğu belirtilirken kurbanlardan özellikle Furkan Doğan'a son derece yakından ateş edildiği, Doğan'ın öldürücü kurşunu almadan önce zaten yerde yaralı yatıyor olabileceği, bu hususlarda İsrail tarafının detaylı izah ve hesap veremediği kaydedildi.
Raporda Mavi Marmara gemisinin ele geçirilmesinin ardından yolcuların İsrail'den sınır dışı edilene kadar ciddi anlamda fiziken ve manen kötü muameleye maruz kaldıkları, taciz edildikleri, korkutuldukları, ellerindeki eşyalara gerekçesiz el konduğu ve konsolosluk hizmetlerinden zamanında yararlanmalarına izin verilmediği de bildirildi.
-Tavsiyeler-
Raporda, İsrail tarafının, Mavi Marmara olayının sonuçları ışığında, olayla ilgili olarak "üzüntüsünü uygun biçimde açıklaması", ölen ve yaralananlar ile aileleri için Türkiye ve İsrail tarafından idare edilecek ve miktarı iki tarafça belirlenecek bir fona ödeme yapması da öngörüldü.
Raporda Türkiye ve İsrail'in ilişkilerini Ortadoğu'da istikrar, uluslararası barış ve güvenlik açısından düzelterek tam diplomatik ilişkilere yeniden başlamaları da tavsiye edilerek, bu kapsamda iki taraf arasında görüş alışverişini sağlayacak siyasi bir forumun kurulmasının da bu amaca yardımcı olabileceği ifade edildi.
Yine aynı kapsamda komisyon raporunda, Türkiye, İsrail ve uluslararası toplumun bu olayı geride bırakabilmesine yardımcı olacak bazı çözümler bulmaya çalışıldığı yinelendi.
Raporda İsrail'in Gazze'ye uyguladığı deniz ablukasının gerekli olup olmadığını değerlendirmek üzere ablukayı düzenli bir yeniden gözden geçirmeye tabi tutması da tavsiye edildi.
-Türk tarafının itirazı-
Raporun sonunda, BM Soruşturma Komisyonunun Türk üyesi emekli Büyükelçi Özdem Sanberk'in, raporda yer alan "İsrail tarafından Gazze'ye uygulanan ablukanın meşruluğu, Mavi Marmara gemisinin hareketleri" ile ilgili yazılanlara katılmadığını ve itiraz ettiğini belirten bir yazılı açıklaması da yer aldı.
Sanberk yazılı açıklamasında, Gazze'deki ablukanın yasal yönüyle ilgili olarak Türk ve İsrail tarafının komisyona iki karşıt görüş sunduğunu, ancak komisyon başkanlığının, İsrail tarafının görüşünü benimserken Türk tarafının görüşünü reddettiğini vurguladı.
Uluslararası hukuk otoritelerinin bu konuda kendi aralarında bölündüğünü, konunun benzersiz, son derece karışık ve yasal çerçevesinin belirlenmediğini vurgulayan Sanberk, bu kapsamda Türkiye tarafından komisyona sunulan yasal gerekçelerin uluslararası toplumun büyük çoğunluğu tarafından desteklendiğinin de altını çizdi.
"Aklı selimin ve vicdanın, ablukanın meşru olmadığını tespit ettiğini" de belirten Sanberk yazılı açıklamasında, BM İnsan Hakları Konseyinin ablukanın meşru olmadığı sonucuna vardığını, bu konudaki İnsan Hakları Konseyinin veri toplama komisyonunun raporunun da BM üyesi devletlerce geniş şekilde onaylandığını anımsattı.
Açık denizlerde seyrüsefer serbestisi ve güvenliğinin uluslararası hukukun evrensel bir kuralı olduğunu belirten Sanberk, bu ilkenin -evrensel bir şekilde uzlaşma olmadığı takdirde- istisnası bulunamayacağının altını çizdi.
Uluslararası insani konvoya katılanların amacının insani olduğunu, ancak bu insanların uluslararası sularda saldırıya maruz kaldıklarını ve kendilerini korumak amacıyla direnişte bulunduklarını belirten Sanberk, 9 yolcunun öldüğünü, pek çoğunun yaralandığını, kurbanlardan birinin halen komada olduğunu anımsattı.
Sanberk, bulguların, kurbanlardan bazılarının kasten öldürüldüğünü teyit ettiğini de belirterek, raporun, kurbanların maruz kaldıkları mezalimin gerçek derecesini ifade etmekte tatmin edici olmadığını ve raporda bu kapsamda yer alan hususları reddettiğini belirtti.
-İsrail tarafının yazılı açıklaması-
İsrailli Komisyon Üyesi Joseph Ciechanove ise yazılı açıklamasında, rapordaki bazı hususlara çekince koyduğunu belirterek İsrail komandolarının olayda "aşırı ve uygunsuz güç" kullanmasına yönelik nitelendirmeyi kabul etmediklerini, İsrail askerlerinin Mavi Marmara gemisine indiklerinde hayatlarının tehlikeye girdiğini, kendilerini savunduklarını ve sorumlu hareket ettiklerini ileri sürdü.
İsrail tarafının yazılı açıklamasında, İsrail'in Türk ve Yahudi halkları arasındaki ortak tarih, yüzyıllardır devam eden güçlü dostluk ve işbirliğine değer verdiği de belirtilerek Soruşturma Komisyonunun son aylardaki çalışmalarının (raporun) iki ülkenin işbirliğine dönme yolunu bulmalarına yardımcı olmasını umdukları da kaydedildi. - BİRLEŞMİŞ MİLLETLER