Haberler
BBC

Çin, NATO, AB: Trump'ın yeni döneminde ekonomi ve jeopolitik nasıl şekillenecek?

Güncelleme:
Abone Ol

Görevi resmen devralan ABD Başkanı Donald Trump, "Amerika'nın altın çağı"nın başladığını dünyaya ilan etti.

ABD Başkanı Donald Trump görevi resmen devralmasıyla birlikte "Amerika'nın altın çağı"nın başladığını dünyaya ilan etti.

İçeride enerjiden göç sorununa, istihdamdan teknoloji atılımlarına kadar eylem planlarını hızla devreye soktu.

Dış politika tercihleriyle dünya dengelerini nasıl etkileyeceği ise merak konusu oldu.

Trump'ın seçim kampanyasından itibaren Çin'e ve bazı müttefik ülkelere ticaret tarifeleri uygulanacağını söylemesi gerginlik yaratırken, Ukrayna savaşının bitirilmesi ve Orta Doğu'da sükunetin tesisi gibi konularda da çalışacağı biliniyor.

Fakat göreve gelmeden kısa süre önce sarf ettiği ifadeler uluslararası kamuoyunda endişe yarattı.

Kanada'yı ABD'ye katmak, ülkesinin ekonomik güvenliği için ve Meksika Körfezi'ni "Amerika Körfezi" olarak yeniden isimlendirmek gibi hamlelerden bahsetti.

Trump'ın belirsizliği bir politika aracı olarak kullandığı yorumları yapılıyor.

O yüzden bu beyanlarla büyük bir pazarlık için kolları sıvadığını düşünenler de var, uluslararası dengeleri sarsmaya hazırlandığını savunanlar da.

Çin ile 'dişe diş' bir mücadele

Trump'ın gündeminin ilk sıralarında ABD'nin en büyük rakibi Çin ile ilişkiler var.

Trump'ın çok kez Amerikan iş dünyası ve işçilerini korumak için Pekin'e yüksek vergi tarifeleri uygulayacağını söylemesi, Çin ile ilişkilerin iç ve dış boyutları olduğunu göz önüne sermişti.

Bu anlamda yüksek vergilerin ticaretin de ötesinde bir anlam taşıdığı, Çin ile stratejik rekabeti ilgilendiren bir politika aracı olduğu düşünülebilir.

Zira tarifeler üzerinden cereyan eden gerginlik iki büyük gücün teknolojik, askeri ve siyasi yarışına da ayna tutuyor.

Trump'ın kabinesine seçtiği Ticaret Bakanı Howard Lutnick, Hazine Bakanı Scott Bessent ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio gibi isimlerin Çin'e karşı şahin politikalar benimsemesi de bu görüşü destekliyor.

Sözünü tutacağının altını çizen Trump, göreve geldiği ilk gün, Şubat'ta Çin mallarına yüzde 10 oranında gümrük tarifesi uygulanmasının düşünüldüğünü söyledi.

Yemin töreninde yaptığı konuşmada Panama Kanalı'nı geri alacaklarını duyururken de hedefinde Çin vardı. Amerikan gemilerine yüksek ücretler ödetilmesinin önüne tarifeler uygulayarak geçileceğini ifade etti.

Ankara Üniversitesi'nden Prof. Seriye Sezen, Trump'ın Amerikan halkına refah vadeden konuşmalarının aslında "dolaylı ya da doğrudan" Pekin'i işaret ettiğini belirtiyor.

"Yeni dönemde ikili ilişkilerde dişe diş bir rekabet dönemi görünüyor" diyen Sezen'e göre, Trump iki ayrı kulvarda Çin ile mücadeleye hazırlanıyor:

"Bir yanda ABD'nin üretim ve altyapı kapasitesini güçlendirmek, askeri gücünü daha da artırmak, koruyucu politikaları sıkılaştırmak; diğer yandan yüksek gümrük tarifeleri ve pazar payını kısıtlayıcı yollarla Çin'i iktisadi olarak zayıflatmak".

Amerikan ekonomisi nasıl etkilenecek?

Trump ve ona yakın isimler, kendi üreticilerine sunduğu sübvansiyonlar yoluyla maliyetleri düşüren Çin'i uluslararası ticarette haksız rekabet yaratmakla suçluyor.

Kısa adı NAFTA olan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nın da Amerikan üretimine darbe vurduğunu savunuyor.

Amerikan Merkez Bankası verileri, bahsedilen düşüşü net biçimde gösteriyor.

Buna göre, 1960'tan 2000'e kadar her 20 yılda bir, ikiye katlanan sanayi üretimi, 2000'den sonra neredeyse tamamen durağan seyrediyor.

Dünya Ekonomik Forumu Davos toplantısına video konferans yoluyla bağlanan Trump'ın gümrük tarifeleri uygulamak yöntemiyle ABD'yi tekrar "imalatın süper gücü" yapma sözü, bu seyri değiştirmeyi hedefliyor.

Ancak bu hamlenin Amerikan ekonomisini iyileştirmektense, enflasyonun artmasına sebep olacağı yönünde eleştiriler de var.

Trump'ın en yakınındaki isimlerden biri olan teknoloji devi Elon Musk'ın Çin'le iş ilişkileri sebebiyle yumuşatıcı bir rolü olabileceği de konuşuluyor.

Washington yeni dönemde sadece Çin'e değil, müttefik Avrupa Birliği (AB) ülkelerine de gümrük uygularsa, uluslararası dengelerde gerginliğin tırmanması olası.

Avrupa yeni Trump dönemine nasıl bakıyor?

Bu sene Trump'ın gölgesinde geçen Dünya Ekonomik Forumu Davos toplantısında Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de kritik mesajlar verdi. Rekabetin sertleşeceği bir döneme girildiği tespitini paylaştı.

ABD Başkanı Trump'ın ismini kullanmaksızın Washington yönetimine gönderme yaparak "dibe doğru bir yarıştan kaçınılması" gerektiğini söyledi:

"Birbirimize karşı yarışmıyoruz ama zamana karşı yarışıyoruz. Müttefik ülkelerle veya aynı görüşte olduğumuz ülkelerle iş birlikleri yapmalıyız".

Trump ise sık sık AB'nin ticaret konusunda ülkesine kötü muamele ettiğini iddia ediyor.

Truth Social adlı sosyal medya platformunda "Avrupa Birliği'ne, ABD ile olan muazzam açığını petrol ve gazımızın büyük ölçekli satın alımıyla kapatmaları gerektiğini söyledim" dedi ve Brüksel'i uyardı: "Aksi takdirde, GÜMRÜK TARİFESİ geliyor!!!"

Sanayi üretimi ile geleceği belirleyecek yapay zeka teknolojileri ve inovasyon alanlarında geriden gelen AB'nin Trump döneminde ticaret tarifeleriyle karşı karşıya kalması, ekonomisine yeni yükler getirebilir.

Avrupa'dan ABD'ye ihracatın azalması ya da engellenmesi gibi senaryolar ise enflasyona sebep olabilir ve tabii ilişkileri de gerebilir.

Trump yavaş yavaş görevine ısınırken, AB bir yandan Washington ile müzakereye hazırlanıyor, bir yandan da farklı pazar arayışları içinde olması bekleniyor.

Geçen yılın sonunda Mercosur ülkeleriyle varılan serbest ticaret anlaşması da buna örnek gösteriliyor.

Davos'ta konuşulanlara göreyse, Avrupa iş çevreleri çok da umutsuz değil.

Trump'tan ticaret konusunda gelebilecek baskılar sebebiyle AB bürokrasisinin kendini toparlayabileceğini düşünenler de var.

NATO: Ukrayna ittifakı nasıl etkileyebilir?

Trump'ın barışı kuran bir başkan olarak anılmayı arzu ettiği beyanlarından biliniyor.

Davos toplantısında da NATO ülkelerinin bütçelerinin yüzde 5'ini savunmaya harcamaları konusunda ısrarcı olacağı mesajını verdi.

Hâlihazırda yüzde 2'lik hedefin dahi tüm müttefiklerce karşılanamadığı biliniyor.

Gerek ticaret tarifeleriyle ilgili uygulamalar, gerekse NATO savunma bütçesi tartışmaları, Trump'un söz verdiği üzere Ukrayna savaşını bitirme hamleleriyle eş zamanlı gerçekleşecek.

Trump'ın savaşı Ukrayna-Rusya arasındaki bir pazarlıkla sonlandırmak eğilimi biliniyor, fakat Rusya ile hangi şartlarda pazarlık edileceği de Avrupa'da endişeyle takip ediliyor.

Zira Ukrayna'daki savaş sadece bu ülkenin değil, Avrupa'nın güvenlik parametrelerini de kökten sarstı.

Eski NATO Genel Sekreter Yardımcısı Büyükelçi Tacan İldem'e göre, Ukrayna, Avrupa güvenliğini, Rusya'nın Avrupa kıtası ve hinterlandı ile ilişkilerini de belirleyecek önemli bir konu.

Avrupa güvenliğinin temelinde yatan ülkelerin bağımsızlık, toprak bütünlüğü ve sınırların güvenliği gibi ilkelerin Rus işgali ile ihlal edildiğini ifade ediyor.

Amerikan yönetiminin çözüm arayışlarında Avrupa güvenlik endişelerini ne kadar hesaba katacağı merak konusu.

Rusya'ya işgal sebebiyle fatura çıkarılmamasının gelecekte de benzer eylemlerin önünü açabileceği konusunda uyaran İldem, müttefik ülkelerin hızla Trump'la bir araya gelmelerini ve bu parametreleri birlikte istişare etmelerini önemli buluyor.

Bunun için Şubat itibarıyla, Genel Sekreter Rutte'nin Trump ve ekibiyle müttefik ülke liderlerini bir araya getirmek üzere zemin oluşturmasında fayda görüyor.

Eski NATO Genel Sekreter Yardımcısı İldem, aksi halde ABD ile Avrupalı müttefikler arasında doğabilecek görüş ayrılığının ittifakı olumsuz etkileyebileceğini, ABD ile AB arasında beklenen ticari ve siyasi gerilimlere savunma konusunun da eklenebileceğini belirtiyor.

Türkiye'yi neler bekliyor?

Trump'ın ikinci döneminde dünya yeni bir jeopolitiğe hazırlanırken Türkiye için de fırsatlar ve riskler bulunuyor.

ABD Başkanı'nın adım atması beklenen Ukrayna ve Orta Doğu'daki güvenlik durumunun yanı sıra Avrupa ile şekillenebilecek dinamikler de Türkiye'yi etkilebilir.

Washington merkezli Carnegie Endowment for International Peace düşünce kuruluşunun Türkiye programını yöneten eski büyükelçi Alper Coşkun'a göre, ilk döneminde Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir iletişim dili kurabilmiş olmaları avantaj olsa da bu yeni dönemde ilişkilerin dengeli seyri için yetersiz kalabilir.

Washington'da bazı kesimlerde Türkiye imajının Hamas'a ve Suriye'de İslami referanslı siyasi aktörlere yakın olarak algılandığını anlatan Coşkun, Trump kabinesindeki İsrail taraftarı isimler sebebiyle "ilave bir direnç oluşabileceğini" düşünüyor:

"Bu koşullarda Türkiye'nin çok zor bir Amerikan bürokrasisi ile zor bir etkileşim yaşayacağını varsaymak mümkün."

Ankara-Brüksel ilişkileri nasıl etkilenecek?

Gümrük tarifeleri ve Ukrayna savaşının bitmesiyle ilişkili olarak Avrupa güvenliğinin geleceğine yönelik tartışmalar da Ankara-Brüksel hattını etkileyebilir.

Trump döneminde Avrupa'nın "Rusya karşısında yalnız kalmaktan korktuğunu" ifade eden TEPAV AB Çalışmaları Direktörü Nilgün Arısan'a göre, Avrupa ülkeleri "ikili olarak Türkiye ile savunma iş birliğini güçlendirmeyi" düşünse de ufukta "Birlik düzeyinde yapısal bir savunma iş birliği" yok:

"Avrupa Birliği şu anda lidersiz ve bu durum Türkiye-AB ilişkilerine de yansıyor".

Arısan'a göre, şayet Kıbrıs meselesi ile ilgili yaklaşımlar ve karşılıklı güven tesisinde iyileşme olabilirse "AB-Türkiye ve AB-NATO savunma alanında iş birliğini geliştirme fırsatı yakalayabilir."

ABD'nin Türkiye ile ticari ilişkilerine dair yeni bir beyanı bulunmasa da AB'nin gümrük tarifeleri dolaylı olarak Türkiye'yi etkileyebilir.

Arısan, Gümrük Birliği ile AB'ye giden ürünlerin ABD pazarına ulaşmasına engel çıkmaması için de Ankara'nın hazırlık yapması gerektiğini vurguluyor.

BBC

Uluslararası İlişkiler Donald Trump Donald Trump Dış Politika Teknoloji Güvenlik Politika Ekonomi Dünya Nato Güvenlik Dış Politika Uluslararası İlişkiler Teknoloji Politika Dünya Ekonomi Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title