Falko Götz ve Dirk Schegel: Hayatlarını riske atıp, Doğu Berlin'den kaçan futbolcular
Kasım 1983'te, Dinamo Berlin formasını giyen iki Doğu Alman futbolcu, hayatlarını riske atarak ve Doğu Almanya'daki tüm yaşamlarını geride bırakarak Batı'ya kaçtı.
Dirk Schlegel ve Falko Götz, her şeyi riske atmaya karar verdiklerinde yıllardır arkadaştı.
Bölünmüş Berlin'in aynı yakasında yaşayan iki futbol tutkunu çocuklardı. 1961'de yapılmasından bu yana ülkelerini tanımlayan duvarın yakınında yaşıyorlardı.
Çocukluklarındaki dünyaları iyi ve kötü, batı ve doğu, kapitalist emperyalizm ve komünist ütopya arasında bölünmüştü. Her ikisi de evde gizlice izledikleri batı televizyonundan bahsetmemeleri gerektiğini biliyorlardı.
Schlegel ve Götz Dinamo Berlin'in gençlik takımında birlikte yükseldiler. Doğu Almanya'nın acımasız gizli servisi Stasi'nin büyük destek verdiği bir kulübün parçasıydılar. Stasi'nin kötü şöhretli başkanı Erich Mielke Dinamo'nun da onursal başkanıydı.
İki futbolcunun bir ortak yanları daha vardı. Devletin gözünde her ikisi de güvenilmezdi.
Schelegel "Her ikimiz de yetkili makamlarla ve Dinamo'yla sorunluyduk, çünkü geçmişimiz aynıydı" diyor.
"İkimizin de Batı Almanya'da akrabaları ve benim İngiltere'de bir teyzem vardı. Böyle şeyler geleceğiniz için iyi değildi. Şüphe vardı. Ama arkadaşlığımız için iyi bir şeydi."
Götz, 1979'da 17 yaşındayken Dinamo'nun A takımına yükseldi. Schelegel ise iki yıl sonra, 20 yaşındayken.
İki arkadaş, genç takımdaki zorlu yıllara rağmen ülkenin en güçlü takımının kadrosuna girmeyi başarmışlardı.
Çoğu zaman görmezden gelindiklerini ve ailelerine geçmişlerinden dolayı onları ödüllendirmenin siyaseten doğru olmayacağının söylendiğini anlatıyorlar.
Ancak yeteneklerini görmezden gelmek imkansındı. Her iki oyuncu da geliştikçe, Doğu Alman genç milli takımında forma girmeye başladı. Sporcu oldukları için yakından izlenerek de olsa, ülke dışına çıkmalarına izin verilen az sayıda Doğu Almanya vatandaşı arasındaydılar.
Stasi, Doğu Almanya'da günlük yaşamın her boyutunu, bir muhbirler şebekesiyle ve muhbirleri ihbar eden muhbirlerle gözlemliyordu. Bazı tahminlere göre her 63 Doğu Almanya vatandaşından biri muhbirdi.
Mielke, Dinamo'nun Doğu Almanya'daki en başarılı takım olması gerektiğine inanıyordu. 1979-1988 arasında 19 kez üst üste şampiyon olup, rekor kırdılar.
Hakemlerin Dinamo'ya ayrıcalıklı davrandığı suçlamaları vardı ve Schlegel'in hatırladığı kadarıyla, rakip takımların taraftarları Dinamo'nun zaferlerinden çok usanmıştı.
Götz, Doğu Almanya'nın 21 yaş altı milli takımında oynarken, artık ciddi ciddi alternatifleri düşünmeye başladı.
"Dinamo'nun A takımında ve milli takımında düzenli bir şekilde oynamaya başlayınca, futbolda bir kariyerin ne olduğunu daha iyi anlamaya başladım" diyor.
"O zaman kendime şu soruyu sormak zorundaydım: Kariyerimin beni nereye götürmesini istiyordum? Bana iyi davranmayan bir Doğu Alman kulübünde sürekli oynamak istiyor muyum? Bir gün bir kulüp bana "teşekkür ederiz ama kimliğin yüzünden futbola son vereceksin" diyebilirdi.
Schlegel'in de benzer düşünceleri vardı ve Mayıs 1982'de Fransa'da oynadıkları bir gençlik turnuvasında iyice su yüzüne çıkmıştı.
1983 yazında, iki arkadaş kararlarını vermişlerdi. Doğu Almanya'dan kaçmaları gerekiyordu ve bir planları vardı. Ancak dikkatli olmalılardı.
Böyle bir şeyi her yerde konuşamazdınız. Schlegel ve Götz saatlerce ormanda yürüyorlardı. Tek güvenli yerdi.
Schelegel "Konuştuk. Bu büyük şeyi yapabilir miydik?" O kadar kolay değildi."
"Stasi'yi ve kulübüzdeki diğer insanları düşünmeliydik. Benim ve Falco'nun büyük sırrıydı."
Doğu Almanya'nın şampiyonları olarak, Dinamo her yıl Avrupa Kupaları'nda oynuyordu. Turnuva biri kendi evinde, biri de deplasmanda iki maçtan oluşuyordu.
İlk akıllarına gelen, o sezon, 1983-84 sezonunda, turnuva onları nereye götürürse orada kaçmaktı. İlk turda kolay bir rakip çıktı.
Rakipleri Lüksemburg şampiyonu Jeunesse Esch takımıydı. Bu turda kaçma fırsatı olmazsa, bir başka şans bulabilecekleri kolay bir eşleşmeydi. ve yardım edebileceğini düşündükleri bir arkadaşları vardı.
Kendi evlerindeki ilk maçı 4-1 kazandılar. İlk golü Götz attı. İkinci maç 28 Eylül 1983'teydi.
Arkadaşları, Batı Almanya'ya taşınma izni almıştı. Yasal yollardan, çok zor ama imkansız olmayan bir resmi bir taşınma süreci vardı ve arkadaşları Lüksemburg sınırına yakın bir yerde yayşıyordu.
Arkadaşlarının gelip, arabasıyla onları kaçırmasını değerlendirdiler ama zamanlama kötüydü. Onlara yardım edemezdi, hala kimlik belgelerini almamıştı ve bu nedenle Batı Almanya'daki yeni evinden çıkıp, Lüksemburg sınırını aşamazdı.
Ama Götz ve Schlegel hala bir şanslaro olduğunu düşündü.
Götz, babasına gizlice kaçma niyetinden bahsetti. Yakında temelli gitme olasılığı olduğunu söyledi sadece. O zaman 21 yaşındaydı. 22 yaşındaki Schlegel ise, kimseye, annesine ve babasına bile herhangi bir şey söylemedi.
Maç, Fransa sınırındaki Esch-sur-Alzette'de oynandı. Belçika 10 kilometre batıda, Batı Almanya ise arabayla yarım saatlik mesafede doğudaydı.
Götz ve Schlegel kaçışta işlerine yarayabilecek herhangi bir şey aramaya koyuldu. Her an yaşanabilecek bir karışıklık, onlara kaçma fırsatı verebilirdi.
Schlegel "Mümkün değildi. Herhangi bir fırsat yoktu." diyor.
"Gittiğimiz her yerde. otelde, öğle yemeğinde, idmanda, stadyumda hep beraberdik. Yanımızda Stasi'den çok sayıda 'arkadaş' vardı. Hatta oraya Erich Mielke'nin özel uçağıyla gittik. Sıradan bir turistik gezi değildi. Çok tehlikeliydi."
Dinamo 2-0 kazandı ve oyuncular Berlin'e döndü. Birkaç gün önce oğlunu bir daha hiç görmeme olasılığını düşünen babası Götz'ün babası, oğlunu memnuniyetle karşıladı.
Çok yakında bir şansları daha olacaktı.
Dinamo ikinci tur kurasında, o sezonun Yugoslavya şampiyonu Partizan Belgrad ile karşılaştı. Bu daha da iyiydi.
Lüksemburg'ta güvenlik sıkıydı ama bu kez farklı olacaktı. Sovyetler Birliği'yle resmen ittifak halindeki Doğu Bloku ülkeleri arasında olmasa da, Yugoslavya dost bir komünist ülkeydi. Kesin düşük riskli bir yer olarak değerlendirilecekti.
Dinamo yine kendi evindeki ilk maçı kazandı ve ilk golü birinci dakikada Götz attı. Doğu Almanlar maçı 2-0 kazandı. Deplasmandaki ikinci maç Belgrad'taydı.
2 Kasım 1983'te, maç günü öğlen saatlerinde takım otobüsüyle Belgrad'ın merkezine gittiler.
Kenara çektiklerinde, kulüp görevlilerinden biri koltuğunda ayağa kalkıp "Bir saatlik serbest zamanınız var. 13: 00'te tekrar burada buluşacağız" dedi.
Schlegel ve Götz otobüsün farklı taraflarında oturuyorlardı.
Schlegel "Konuşmadık; sadece birbirimizin gözlerinin içine baktık" diyor.
"O anın geldiğini fark ettik ve ne kadar tehlikeli olabileceğini biliyorduk."
Takım arkadaşları otobüsten indiğinde Schlegel ve Götz hala konuşmamıştı. Aldıkları risk hakkında hiçbir şey söylemediler.
Götz "Kaçmayı deneyip, başaramadığımız tüm o anlara öfkeli olduğumuzu hatırlıyorum. İlk günkü idmanda çok riskliydi. Ertesi sabah, kahvaltıdan sonra da aynıydı. Etrafta çok insan vardı."
"Ama o birkaç saniye içinde ne olması gerektiği konusunda çot nettik. Her şeyimiz cebimizdeydi. Belgelerimiz, biraz para. Fırsatımız buydu. Şimdi ya da asla"
Zaman ilerliyordu. Dinamo takımının diğer üyeleri bir saati alışveriş yaparak geçirdi. Götz ve Schlegel de onlarlaydı. İlk durak yakındaki bir plakçıydı.
İkisi içeri girerken, Götz binanın kenarında bir şey fark etti. Girdikleri yerden farklı, göze çarpmayan bir giriş ve çıkış. Götz ve Schlegel hiçbir şey fark ettirmedi.
Götz "Birbirimize yakın durmaya çalıştık. Etrafımızdaki bütün herkes, aileleri için plak almakla meşgüldü. "diyor.
"O özel an kapıyı görmemizdi. Kimseye hissetirmeden dükkandan çıkabileceğiniz bir yol olduğunu gördük. Zamanı geldiğinde 'Gidelim' dedik."
Yavaş yavaş büyük gruptan uzaklaştılar. İzlenmediklerinden emin oldular. Sonra kapıya doğru ilerlediler, çıktılar ve koşmaya başladılar.
Götz "Dışarı çıktığımızda, pek bir şey düşünmüyorduk. Aklımızda sadece koşmak ve takımdan mümkün olduğunca uzaklaşmak vardı." diyor.
"Beş dakika kadar bir yöne doğru koştuk. Sonra bir taksi gördük. Panikledik çünkü taksici bizi Batı Alman Büyükelçiliği'ne götürmeyi istemedi."
"İkinci bir taksi durdurduk. Biner binmez taksiciye 10 Mark verdim. Bizi bir kilometre kadar götürdü. Belki de yürüyerek gitsek daha kolay olacaktı."
"Arkamıza bakıp, takip edilip edilmediğimizi görmeye çalıştık. Hiç kimseyi göremiyorduk."
Yarım saat önce takım arkadaşlarıyla birlikte oturuyorlardı. Şimdiyse Batı Alman Büyükelçiliği'nde, elçilik görevlileriyle bir sonraki adımlarını konuşuyorlardı.
Schlegel "Müthiş gergindik." diyor.
"Yaptığımız şey çok müthişti. Bir anda bizi Yugoslavya'dan alıp, Batı Almanya'ya götürecek bir plan üzerinde konuşmaya başladık. "
Plan şekillenmişti. Önce arabayla dört saat mesafedeki Zagreb'e gideceklerdi. Elçilik görevlileri, en iyisinin iki futbolcuyu mümkün olduğunca çabuk elçilik binasından ve Belgrad'dan dışarı çıkarmak olduğunu düşünüyordu. Elçilik, yetkililerin gelip arayacağı ilk yer olurdu.
Araçları yeraltı otoparkından çıktığında, futbolcular arkada oturuyorlardı.
Götz "Araçta, sadece hayatta kalabilmeyi düşünüyorduk." diyor.
"Bir şeyler olabileceğinden korkuyorsunuz, çünkü büyük bir hikayedeki ilk adımı atmışsınız. Bu yüzden ilk duygu, hayatta kalabimekti. Çünkü böyle bir şey iyi sonuçlanmazsa, başınız büyük belaya girer. Büyük bir belaya."
Zagreb'de plana son nokta konuldu. Oradaki Batı Alman Konsolosluğu'nda Götz ve Schlegel'e sahte belgeler, Yugoslavya'dan çıkmalarına yardımcı olacak iki yeni Batı Alman kimliği verildi.
Görevliler, Yugoslavya-Avusturya sınırında normalde sorun yaşanmadığını söylediler. Ama o hafta işler farklıydı ve orası tamamen güvenli değildi. İkiliye hiç tam bir açıklama yapılmadı ama en iyisinin trenle gitmeleri olduğu söylendi. Orada tatilde olduklarını, pasaportlarını kaybettiklerini, yenisini almalarının gerektiğini ve Münih'e "eve" gideceklerini söyleyeceklerdi.
Ljubljana'dan gece treniyle gitmeleri ögütlendi. Tren gece yarısı kalkıyordu ve kalkışa mümkün olduğunca kısa süre kala istasyona gitmelilerdi. Saat akşam 6'ydı ve altı saattir firardalardı.
Biraz yemek yediler. Görevliler rahattı, daha önce bunu yapmışlardı ve planın başarılı olacağından eminlerdi. Bu bir derece ikilinin endişelerini giderdi. Ancak tehlikenin düzeyi görmezden gelinemeyecek kadar büyüktü.
Berlin'de, Götz'ün babası Partizan-Dinamo maçını izlemek için televizyonu açtı. Yayın akşam 7'de, maç ise 8'de başlayacaktı. Oğlu ilk 11'de değildi. Bu garipti, çünkü en iyi oyuncularından biriydi. Schlegel de 11'de değildi ve ikili yedek kulübesinde bile yoktu. Hiç bir açıklama yapılmadı ama biliyordu. Olmuştu. Başarmışlar mıydı? Yakalanmışlar mıydı?
Geçecek son bir engel daha vardı.
Schlegel ve Götz, arabayla Ljubljana'ya götürüldü. Tren kalkmadan önce, ellerinde biletleriyle istasyona gittiler. Schlegel'in yeni adı Norman Meier olmuştu. Götz ise o zaman aldığı adı hatırlayamıyor.
Tren kalktı. Sınır ve Yugoslav gümrüğüne gelmeden önce 30 kilometre yol vardı.
Tren durdu.
Yarı aydınlıkta, yataklı kompartımanlarında ayağa kalkan ikili, ayak seslerini duyabiliyordu.
Postal sesleri, nefes alıp veren köpekleri ve zincirlerinin sesleri geliyordu.
Götz "İkimiz de müthiş gergindik ama polis belgelerimize baktı ve 'Tamam, sorun yok' dedi ve gitti. Belki 20 saniye sürdü." diyor.
"Çok kolaydı. Hiç bir şey olmadı.
"Bütün gün çok gergindik, aklımızda hep kaygı vardı.
"Neye başladığımız bilmiyorduk. Karşılaşabileceğimiz tehlikeleri bilmiyorduk. Ama Avusturya tarafına geçtiğimizde tren durdurulmadı ve artık güvende olduğumuzu biliyorduk."
"Sanırım Münih'e sabah 6 civarında indik. Bugün hala inanamıyorum ama birkaç saat uyuduk bile."
O sabah, istasyondaki büfelerde satılan gazetelerde isimleri vardı. Başlıklarda "Doğu Alman oyuncular Batı'ya kaçtı" deinyordu.
Ama hikaye bitmemişti. Yaptıklarının sonuçları olacaktı.
Schlegel ve Götz'e sahte belgeler ayarlayan Batı Alman diplomatlar, ne yapmaları gerektiğini de söyledi. Mültecilerin işlemlerini yapan bir tesisin bulunduğu Giessen'e gideceklerdi.
Öğleden sonra vardılar. Eve telefon açabildiklerinde saat akşam 7 olmuştu. Schlegel annesini aradı.
"Biraz kaygılıydı." diyor.
"Büyük bir sürprizdi. Plalarımızı bilmiyordu ve kaçışımızı Batı Alman televizyonlarındaki haberlerden duymuştu. İyi ve güvendi olduğumu söyledim. Stasi'ni dinlediğini biliyorduk."
Götz de eve telefon açtı.
"Anne ve babam hemen yalnız olmadıklarını belli eden şifreyi söylediler." diyor.
"Şifre: Tamam iyi, iyisin, sonra konuşuruz'du.'Çünkü böyle bir şey olduğunda yetkililerin tepki gösterme moduna geçeceğini bilirsiniz.
Her iki oyuncu da çok dikkatli olmaları gerektiğini fark ettiler.
Schlegel "Bir oyuncu Dinamo Berlin'i bıraktığında, artık iyi bir çocuk değildir." diyor.
"Falko ve ben söyleşilerimizde kesinlikle siyasetten bahsetmemeye, Doğu'yu eleştirmemeye, sadece futboldan konuşmaya karar verdik. Bizim için ve ailelerimiz için güvenli olan buydu."
"Stasi'nin Batı'da da çok adamı olduğunu biliyorduk. Bizi izleyenler vardı. Casuslar.
Götz ve Schlegel 1979'da Batı'ya kaçan eski Doğu Almanya genç takım teknik direktörü Jorg Berger'e ulaştı.
Berger, kulüplerle görüşmeler ayarladı. Bayer Leverkusen'e imza atmayı seçtiler ama forma giymek için bir yıl beklemek zorunda kaldılar. Dinamo Berlin oyuncuların gittiğini kabul etmemişti. FIFA'nın 12 aylık transfer yasağı geldi.
Berger o dönem, Alman 2. Ligi'ndeki KSV Hessen Kassel'in başındaydı. 2010'da, 65 yaşında kanserden ölmeden önce, 1980'lerde bir suikast girişimine hedef olduğunu ve bir Stasi ajanı tarafından zehirlendiğini idda ettiği bir otobiyografi yazdı.
Berger birkaç kez de, 1979'da Kaiserslautern ile bir maçtan dönerken kaçan eski Dinamo oyuncusu Lutz Eigendorf'tan bahsetti. Kaçışından sonra, Doğu Almanya'yı sert bir şekilde eleştiriyordu.
Mart 1983'te, Schlegel ve Götz gizlice Münih'e gitmede önce, Eigendorf bir araba kazasında öldü. Berger'e göre kaza bir Stasi operasyonunun izlerini taşıyordu. Yüksek hızda seyreden sürücü, parlak bir ışıkla kör edilmişti. Yapılan testlerde Eigendorf'un kanında alkol bulundu, ancak arkadaşları aracına binmeden önce alkol almadığını söylediler.
Götz ve Schlegel Bundesliga'da forma giydi. Leverkusen ile idmada çıktılar, yeni hayatlarına alıştılar ama eksi yaşamları hiç bir zaman tam anlamıyla geride kalmadı. Çok yakından izleniyorlardı.
Götz "Stasi bununla meşhurdu" diyor.
"Bizi Leverkusen'de izlediler ve annemle babamı gün boyunca takip ettiler. Gizli de değil, görmelerini istiyorlardı. Görüşmeler, sorgular, baskı vardı. Stasi arşivindeki dosyalarımı gördüğümde, şimdi bahsetmek istemediğim şeyler buldum."
"Ama o zamanlar benim için Doğu Almanya'daki her şeyi kötü olduğunu, komünistlerin kötü olduğunu söylememek önemliydi. Sadece buna verilecek tepkinin ne olduğunu bildiğimden değil, aslında öyle olmdığından"
"Dinamo'da geçirdiğim dönemde iyi bir oyuncu oldum. 12 yıl geçirdim. Profesyonel kariyerim olmasına yardım ettiler. Motivasyonumuz siyaset değildi."
Soğuk Savaş'ın geriliimi 1980'li yıllarda düşmeye başlayınca, her iki oyuncu hem aileleriyle düzenli görüşebilmeye hem de yasakları kalktıktan sonra takımlarına sahada katkı yapmaya başladılar. Her Cumartesi günü, Doğu Almanya'da pekçok evde gizlice izlenen Bundesliga özetlerinde görülüyorlardı ve aileleri için büyük bir gurur kaynağı olmuşlardı.
Götz 1988'e dek Leverkusen'de kaldı. UEFA Kupası'nı kazandıktan sonra Köln'e geçti.
Schlegel ise 1985'te Leverkusen'den ayrılıp, 1986 Blau-Weiss Berlin'e imza attı. Şimdi doğduğu kentin batı yakasında yaşıyordu ve elbette diğer tarafa asla geçemedi.
Anne ve babasını 1987'de tekrar Çekoslavakya'da görebildi. Götz ise 1988'de Macaristan'da.
Ve sonra tarihler 9 Kasım 1989'u gösterdi.
Schlegel haberi duyduğunda, takım arkadaşlarıyla bir oteldeydi. Biri bardan uzanıp "Hey Dirk, duvar yıkıldı" diye bağırdığında, idmandan yeni dönmüştü.
Şaka olduğunu düşündü. Televizyonda görüntüleri gördükten sonra bile en az beş dakika olanlara inanamadı. Binlerce gülen Doğu Alman kontrol noktalarından, dikenli tellerden, spot ışıklarından, şaşkına dönmüş sınır muhafızlarından geçip, gidiyorlardı. Peki şimdi ne olacaktı?
Schlegel "Hadi be! Duvar yıkıldı ve Berlin'de değilim" diye düşündüm. Almanya içinde de daha uzak bir yerde olamazdık. Schalke'yle deplasmanda maçımız vardı. " diyor.
"Benim için çılgın bir deneyimdi; düşünülemez bir şeydi. İzlerken bir film olduğunu düşündüm. İnanılmaz bir şeydi."
"Haftasonu, Schalke'deki maçtan döndüm ve ailem nihayet iki arkadaşımla beni ziyarete geldi. Evde akşam yemeği yedik, konuştuk, içtik."
Götz, 1983'te Schlegel ve Dinamo Berlinli takım arkadaşlarıyla ayrılmasından bu yana, Berlin'in doğu tarafına ilk kez Aralık ayında geçti. Evine döndü "hiçbir şey değişmemişti, her şey tamamen aynıydı" ve devre arasında ailesiyle zamman geçirdi. Annesi sonunda saklayabildiği birkaç eşyasını ona geri verdi.
30 yıl sonra, 58 yaşındaki Schlegel ve 57 yaşındaki Götz, hala yakın arkadaşlar.
Cesur kaçışlarından bahsetmeyi seviyorlar ve Götz ülkenin öbür yanında yaşadığından sık sık hala telefonlaşıyorlar.
Schlegel, Batı Berlin'deki evinin yakınlarındaki bir kafede konuşurken, "Oğlum çok gurur duyuyor" diyor.
Şimdi gitmesi gerekiyor. Schlegel ve Götz'ün işleri şu anda genç yetenekleri izlemek.
Son soruyu sormak zorunda bile kalmıyorum.
Schlegel "Bana birçok kez soruldu" diyor "Yeniden yapar mıyım?"
"Kesinlikle. Hiç tartışmasız. Her seferinde. Yaşamım için yaptım. Geleceğimi, hayatımı şekillendirmek ve kendi yolumu seçmekti mesele" diyor.