Gabriel Garcia Marquez Hayatını Kaybetti
87 yaşındaki Kolombiyalı Nobel ödüllü ünlü yazar Gabriel Garcia Marquez yaşamını yitirdi.
Kanser hastalığına yakalanan ünlü yazarın, son günlerde durumunun “çok hassas” olduğu açıklanmıştı. 6 Mart 1927 doğumlu Gabriel Jose Garcia Marquez, "Yüzyıllık Yalnızlık", "Kolera Günlerinde Aşk" ve "Albaya Mektup Yazan Kimse Yok" gibi unutulmaz eserlere imza atmış ve 1982 yılında Nobel ödülünü kazanmıştı.
GABRİEL GARCİA MARQUEZ KİMDİR
1928'de kuzey Kolombiya'da küçük bir şehir olan Aracataca'da doğdu. Márquez 12 yaşında kazandığı bir burs sonucu başkent Bogota'nın 30 km kuzeyindeki Zipaquirá şehrinde Compañía de Jesús 'da eğitim gördü.1946 yılında ebeveynlerinin isteği üzerine Universidad Nacional de Colombia 'da hukuk eğitimi almaya başladı. Márquez burada, daha sonra karısı olacak Mercedes Barcha Pardo ile tanıştı.
OKULU YARIM BIRAKTI, ŞİİR VE EDEBİYATLA İLGİLENMEYE BAŞLADI
Hukuk eğitiminden sıkıldığından 1950 yılında okulu yarım bırakan Márquez, şiir ve edebiyatla igilenmeye başladı. Özellikle igilendiği eserler Ernest Hemingway, James Joyce, Virginia Woolf ve William Faulkner 'a ait olanlardı. Ama yazarın üzerinde en fazla etkiye sahip yazar Franz Kafka ve onun öyküsü "Dönüşüm" olmuştur..
"YÜZYILLIK YALNIZLIK" ADLI ROMANI 10 MİLYON ADETTEN FAZLA SATTI
1954 yılından sonra küçük öykü ve film senaryoları da yazdığı "El Espectador" gazatesinde çalışmaya başlamıştır. Gazatecilik mesleği onu Roma, Polonya, Macaristan, Paris, Karakas ve New York gibi yerlere sürüklemiştir.Bu arada da sürekli öykü ve senaryo yazmaya devam eden yazar 1967'de yazdığı "Yüzyıllık Yalnızlık" adlı romanı 10 milyon adetten fazla satınca yazarlığa başarılı bir geçiş yapmıştır.
BATMAK ÜZERE OLAN BİR DERGİYİ SATIN ALDI
Gabriel Marquez editörlerin ricası ile batmak üzere olan Cambio adlı dergiyi satın alarak kendisi de bu dergide haberci olarak çalışmaya başlamıştır. Dergiyi satın alışını "Nobel ödülü aldıktan sonra çok para isterim diye kimse beni işe almak istemiyordu. Neyse, dergi aldım da bu dertten kurtuldum." söyleri ile açıklamıştır.
Yazarın 70. yaşgünü kutladığı 1997 yılı medya tarafından Gabriel Marquez yılı olarak ilan edilmiştir.
EN TANINMIŞ ROMANINI MEKSİKA'DA YAZDI
Yayınlanan ilk önemli yapıtı Yaprak Fırtınası idi. 1961 de yayınlanan Albaya Mektup Yazan Kimse Yok adlı romanını, Hanım Ana’nın Cenaze Töreni(1962) adlı öykü kitabı ve Kötü Saatte(1962) izledi. Yazar en tanınmış romanı Yüzyıllık Yalnızlık’ı(1967) Meksika’ya ilk gidişinde yazdı.
YÜZYILLIK YALNIZLIK ESİN KAYNAĞI OLDU
Yüzyıllık Yalnızlık’taki bir bölümden etkilenerek yazdığı öykülerini İyi Kalpli Erendina(1972) adlı kitapta toplayan yazar daha sonra sırasıyla Mavi Bir Köpeğin Gözleri (1972), Başkan Babamızın Sonbaharı (1975), Kırmızı Pazartesi (1981), Kolera Günlerinde Aşk (1985), Labirentindeki General (1989) yayınladı.
İNTERNETTE REKOR KIRAN VEDA MEKTUBU
Gabriel Garcia Marquez'in ölmeden az önce tüm insanlığa hediye gibi bıraktığı Veda Mektubu internette okunma rekorları kırıyor.
İşte o mektup :
"Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm. İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır. Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım. Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim. Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim. Gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim. Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı… Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yaşardım. Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanr. Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım. Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim. Ey insanlar! Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. Yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim. Sizlerden çok şey öğrendim. Ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim. Mutsuz bir şekilde… Artık ölebilir miyim?"