Libya'nın çıkmazı: Sandığa gitmek ya da sandığı gömmek
Libya'da 10 yıldır süren çatışmaların ve fiili bölünmenin sonunu getirmek için Cuma günü yapılması planlanan seçim, pek çoğu için yegâne çıkış yolu. Ancak bir yandan da cumhurbaşkanı adayları üzerinden büyüyen tepki, sandığı savaş nedeni sayanların artmasına yol açıyor.
Arap Baharı isyanı, dış müdahaleler ve iç savaşla bölünmeler yaşayan Libya rotasını seçimlere kırdığından beri "sandığa gitmek" ile "sandığı gömmek" arasında geriliyor.
Trablus-Mısrata merkezli güçler, Libya Ulusal Ordusu lideri Mareşal Halife Hafter ile 2011'de linç edilen devrik lider Albay Muammer Kaddafi'nin oğlu Seyfülislam Kaddafi'nin yarıştığı bir seçime izin vermeyecekleri tehdidini sürdürürken, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) nihai aday listesini bir türlü açıklayamadı. Süreç hasımların adaylığını ya da olası zaferini peşinen reddedip elini tetiğe uzatan güçlerin elinde rehine.
Bölünmeleri bitirmek için seçime umut bağlayanlar da seçimi erteletmek isteyenler de savaşı bertaraf etmekten bahsediyor. Süreci yönetmekten sorumlu yetkililer de 24 Aralık'a birkaç gün kala bu koşullarda sandıkların açılabileceği umudunu yitirmişe benziyor. Hafter destekçileri arasında da seçimin ertelenmesinin elzem olacağına dair sesler yükselmeye başladı. Fakat geçiş dönemi yönetimi seçimlerin planlandığı gibi yapılacağına dair demeçleri sürdürüyor.
YSK ilk incelemede 98 adaydan 25'inin üzerini çizmişti. Halife Hafter, Seyfülislam Kaddafi ve Başbakan Abdülhamid Dibeybe'nin adaylıklarına itirazlar mahkemelere taşındı. YSK ve mahkemeler baskı, tehdit, şantaj ve rüşvet suçlamalarının gölgesinde kaldı. Şiddetli restleşmelerin altında üç isim için adaylığın yolu açıldı. İş askeri-siyasi aktörlerin cenderesindeki YSK'nin vereceği karara kaldı. YSK, hukuki altyapısı eksik bir sürecin üstesinden Yüksek Yargı Konseyi ve Temsilciler Meclisi'nin beş kişilik özel komitesiyle koordinasyon halinde gelmeye çalışıyor. Birleşmiş Milletler'in (BM) yol haritasına göre başkanlık seçimiyle aynı gün yapılması gereken parlamento seçimleri için 5 bin 385 kişi aday oldu. Bunlarla ilgili incelenme de bitmedi. İki seçimin bir arada olup olmayacağı da muamma.
Umutsuz bir tablo
Farklı askeri ve siyasi güçler arasında lime lime olan ülkeyi birleştirmek için BM Libya Misyonu'nun öncülüğünde hazırlanan yol haritası seçim sathi mailinde birden fazla konuda sendeledi:
-23 Ekim 2020 ateşkesinin ardından yeni 'Başkanlık Konseyi' ve 'Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin kurulmasıyla yakalanan ivme bölünmüş kurumlar ve güçlerin birleşmesine yetmediği gibi sağlıklı bir seçim süreci yürütülemedi. Hesapta seçime kadar 5+5 Askeri Komite'nin çalışmaları sayesinde Trablus merkezli resmi ve gayriresmi güçlerle ülkenin doğusunu kontrol eden Hafter'e bağlı güçler tek çatı altında birleşecek; Merkez Bankası gibi egemen kurumlardaki bölünmüşlüğe son verilecekti.
-Üç ay içinde tüm yabancı güçler ve milisler Libya'dan gönderilecekti. Bu konulardaki görüşmeler ipe un seriyor. Milisler ve yabancı güçlerin çekilmesinde muhatap Türkiye ve Rusya. 16 Nisan'da BM Güvenlik Konseyi 2571 sayılı kararla tarafları ateşkes anlaşmasına uymaya ve tüm yabancı güçler ve milislerin gecikmeden çekilmeye çağırmıştı. 23 Haziran'da Berlin'deki ikinci konferans ve 12 Kasım'daki Paris Konferansı'nda bu çağrılar yinelenmişti. Berlin'deki ikinci konferansta Rusya ve Türkiye arasında eş zamanlı olarak kısmi çekilme yönünde bir uzlaşma sağlanmıştı. Manidar bir gelişme olmadı. Stratejik hesaplar garantileninceye kadar statükonun sürdürüleceği anlaşılıyor.
-Tabii bu sürecin zorlu görevlerinden biri de seçim yasasının hazırlanmasıydı. Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih 8 Eylül'de yasanın çıktığını duyurdu. Trablus'ta danışma organına dönüştürülmüş "Devlet Yüksek Konseyi'nin (eski Genel Ulusal Kongre) başkanı Halide el Mişri tasarı için kendileriyle koordinasyon olmadığını, Salih'in tasarıyı tartışmaya açmadan oldubittiyle çıkardığını belirtip seçimlerin ertelenmesi kampanyasına soyundu. Mişri'nin bağlantılı olduğu Müslüman Kardeşler de seçimin Şubat ayına ertelenmesi yönünde tercihini deklare etti. Kendi adaylarıyla sonuç alma şansı bulunmayan, bu nedenle Dibeybe'ye yatırım yapan Müslüman Kardeşler'in öteden beri tercihi önce anayasa ve referandum.
Diskalifiye savaşı
Seçim Kanunu'nun 12'inci maddesine göre adayların seçimden üç ay önce çalıştıkları askeri ya da sivil kurumlardaki görevlerinden ayrılmaları gerekiyordu. Doğu kanadında aday olan Hafter ve Salih görevlerini zamanında yardımcılarına bırakırken Batı yakasında Başbakan Abdülhamid Dibeybe son dakikada istifa etmeden adaylığını koydu. Dibeybe'nin adaylığına itiraz doğudaki liderler değil Trablus-Mısrata hattında aynı saflarda yer almış eski İçişleri Bakanı Fethi Başağa gibi rakiplerinden geldi.
Dibeybe mahkeme ve yüksek seçim kurulunun olumlu tutumunu temin için görevini vekâleten Ramazan Ebu Cenah'a devretti ama tartışma bitmedi. BM, Şubat'ta Siyasi Diyalog Forumu'nda geçici yönetimi belirlerken adaylardan seçime katılmama sözünü almıştı. Dibeybe bu taahhüdü de çiğnemiş oldu. Başbakanken evlenecek gençlere konut kredisi, ücretsiz arsa ve üniversite öğrencilerine iki kat burs vaat eden Dibeybe, aday olduktan sonra çetin bir muhalefetle karşılaştı: Libya Diyalog Forumu'nda üyelere rüşvet vererek koltuğu garantilediği suçlamaları tekrarlanırken üniversite diplomasının sahte olduğu ve devletin kaynaklarını kullandığı suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. İddia o ki Dibeybe de şansının azaldığını anlayınca seçimin ertelenmesini ister hale geldi.
Hafter, Kaddafi ve yeminli düşmanları
Asıl sarsıcı restleşme Dibeybe'nin ötesinde. Halife Hafter ve Seyfülislam Kaddafi'nin adaylığını kırmızı çizgiye dönüştüren Trablus-Mısrata hattındaki güçler oldukça kararlı gözüküyor. Seçimin ertelenmesi kampanyasında öne çıkan Mışri, 10 Kasım'da Ankara'da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la istişarelerde bulunmuş, 13 Kasım'da İstanbul'da bir konferansta Libya'yı bölünmeye ve iç savaşa götüreceği gerekçesiyle Türkiye'nin de hatalı bir seçimden yana olmadığını söylemişti.
Seçimlerin ertelenmesi konusunda kabaca "Türkiye destekli Batı güçleri" ve "Mısır, Rusya, Fransa, Birleşik Arap Emirlikler destekli doğu güçleri" diye zıtlık üzerine kurulu kaba bir bölünmeden söz etmek yanıltıcı olabilir.
Ankara, Fayez Sarrac hükümetiyle yaptığı deniz yetki alanları ve askeri işbirliği anlaşmalarından vazgeçmeyecek kişiye bakıyor. Dibeybe ideal bir aday. Rakibi Başağa da Hafter'in Trablus kuşatmasına karşı Türkiye ile çok yakından çalışmış bir isim. Ancak Başağa, Şubat'ta başbakanlığı garantilemek için Mısır, Fransa ve ABD'nin de desteğini arayarak ilişkilerini çeşitlendirmişti.
Bu seçimde de ABD ve Britanya başta olmak üzere Batı'ya en yakın aday olarak kendinden söz ettiriyor. Amerikan tutumuyla örtüşen bir tavırla da seçimin ertelenmesine karşı çıkıyor. Bu tutum, Kasım'da havlu atan Ian Kubis'in yerine BM Libya Özel Temsilciliği görevini yürüten Stephanie Williams'ın çabalarıyla da örtüşüyor.
Williams geçen hafta seçime karşı çıkanları ikna etmek için Trablus ve Mısrata'da görüşmeler yaptı. Williams'a şiddetle cephe alanlar çıktı. Bunların başında Semud Tugayı lideri Salah Badi geliyor. 15 Aralık'ta bir grup müttefikiyle birlikte yayımladığı video kaydında "hain" dediği Williams'ı ülkeden kovmaktan bahseden Badi, "Anayasa ve suçluları iktidara erişmekten men kapsamlı yasa olmadan seçimler olmayacak" deyip ekledi:
"Her şeyi tepetaklak edecek basit bir karar üzerinde anlaştık."
İsyan sürecinde 'Mısrata Devrimcileri" önderi olarak öne çıkan, Libya Şafağı içinde Hafter'e karşı savaşan, 2015'te İstanbul'u mesken tutan, 2018'de aniden Libya'ya dönüp "Yolsuz" dediği eski müttefiklerine savaş açan Badi, geçen Ağustos'ta, "Eskiden pozisyonları biz kontrol ediyorduk, şimdi her şeyden mahrum kaldık. Artık Türkiye her şeyi kontrol ediyor, dış politikayı bile" diye çıkışıp paralı askerler ülkede olduğu sürece seçimlerin yapılamayacağını söylemişti.
Bu çıkışıyla paralel İslamcı gruplar Başkanlık Konseyi'nin binasını kuşattı. Bu kuşatmayı Trablus Askeri Bölge Komutanı Abdulbasit Mervan'ın görevden alınmasının tetiklediği öğrenildi. Kuşatma, yabancı güçler kadar kendilerini devrimci güç diye konumlandıran Libyalı milislerin seçimler dahil normalleşme sürecini nasıl tehdit ettiğini bir kez daha gösterdi.
Hafter adaylığını açıkladığında mutabakat hükümetine bağlı Savunma Bakanlığı'nın bünyesindeki milis gruplar yedi kentte seçim merkezlerini basmıştı. Zaviye'deki milisler alenen savaş başlatma tehdidi savurmuştu. Mısrata İhtiyarlar ve İleri Gelenler Meclisi de Halife Hafter ve Seyfülislam Kaddafi'yi kastederek, bilerek savaş suçu işleyenlerin adaylıklarını reddettiklerini duyurmuştu.
Yerel medyaya göre Müslüman Kardeşler, 14 Aralık'ta Zaviye ve Mısrata'dan gelen milislerin katılımıyla Trablus'ta YSK önünde oturma eylemi başlattı. Buna karşın Sirte, Trablus, Sebha ve Tobruk'ta seçimlerin ertelenmesine karşı çıkanlar gösteriler düzenledi.
Dış güçler nerede duruyor?
Libya dosyasında eli olan diğer aktörlerin tercihleriyle ilgili de tablo karmaşık. Genel izlenim; ABD'nin Seyf'ül İslam dışında adaylarla ilgili bir rezerv taşımadığı ve belli bir isim üzerinde durmadığı yönünde. Özel savaş şirketi Wagner üzerinden Hafter'in askeri destekçisi olsa da siyaseten yumurtaları farklı sepetlere dağıtan ve Trablus kanadıyla ilişkilerini ilerleten Rusya, Seyf'ül İslam dahil tüm adaylar hakkında kararın sandıkta verilmesi gerektiğini savunuyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD'nin Libyalılar adına karar verme hakkı olmadığını belirterek pozisyonlarının şöyle dile getirdi:
"Seyfülislam Kaddafi'nin ve genel olarak Kaddafi klanının, Mareşal Hafter, Akile Salih, Abdülhamid Dibeybe ve diğer adaylar gibi birçok destekçisi olduğunu biliyoruz."
Müslüman Kardeşler'i tehdit olarak gören ve Türkiye'nin üs edinmesine karşı çıkan Mısır da "tarafsızlık" görüntüsü vermeye çalışıyor. Mısır medyasına bakılırsa Sisi yönetimi Hafter ve Salih'i yakın planda tutuyor; Fethi Başağa, Ali Zeydan ve Arif el Nayed gibi adaylara bıçak biliyor; Seyfülislam Kaddafi''ye itiraz etmiyor. Türkiye ile ilişkileri normalleştiren Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) de kendini Hafter tarafında hapseden eski çizgisinden çıkıp Trablus'la yeni bir başlangıç yapmaya çalışıyor. İlk adımı ticaret odaları arasında 2012'de imzalanmış bir anlaşmayı aktive ederek attılar.
Büyük açmaz: Savaştan kaçarken savaş çıkarmak
10 yılda yekpare bir devletin yokluğunda rant alanları oluştu. Pek çok aktör siyasi, askeri ve ekonomik pozisyonlarını yitirmek istemiyor. Seçim mevcut statükodan faydalanan hiçbir tarafa garantiler sunmuyor. Görüntüde İçişleri Bakanlığı'na bağlı olsalar bile milis güçleri de savaş koşullarında oluşmuş çarkın dönmesini temin ediyor. Yabancı güçlerin paylaşım ve nüfuz savaşı da Libyalıların ulusal bir dava etrafında birleşmesini hepten zorlaştırıyor.
Seçim pek çoğu için bu anormalliği bitirmek için yegâne çıkış yolu fakat bu koşullarda sandığı savaş nedeni sayan güçlerin yarattığı açmaz büyük: Hafter ve Kaddafi seçime katılırsa batı tarafındaki milisler seçimi yaptırtmayacak. Hafter'in üzeri çizilirse bu sefer de doğuda seçim imkânsız hale gelecek. Bu da ülkedeki fiili bölünmeyi kalıcı hale getirecek.
Pek çok kişi seçimin ertelenmesinin işe yaramayacağını, aylardır uzlaşılamayan seçim yasasıyla ilgili kimsenin mucize yaratamayacağını, rakip ve hasımların birbirini diskalifiye etme yarışının bitmeyeceğini ve süreç uzadıkça kaosun büyüyeceğini düşünüyor.