Sudan savaşı: BBC muhabirinin Hartum'u terk etmek için yaptığı tehlikeli yolculuk
BBC Arapça muhabiri Mohamed Osman, hayatı boyunca Sudan'da yaşadı.
BBC Arapça muhabiri Mohamed Osman, hayatı boyunca Sudan'da yaşadı. Geçen ay rakip askeri fraksiyonlar arasında çatışma çıktığında, başlangıçta çatışmaları haberleştirmek için kaldı ama sonunda işi çok tehlikeli hale geldi. Osman, anavatanını terk etme kararını ve karayoluyla Mısır'a doğru çıktığı tehlikeli yolculuğu anlattı.
Başkent Hartum'un üzerindeki gökyüzünde siyah duman bulutları görülebiliyordu ve bu da kıyametin yaklaştığına dair hislerimi artırıyordu.
İlan edilen ateşkese rağmen, Omdurman ve Hartum Bahri gibi bölgelerde ordu ile paramiliter grup Hızlı Destek Güçleri (RSF) arasında yoğun çatışmalar yaşanmıştı ve her iki taraf da takviye kuvvet getiriyordu.
Daha da endişe verici bir şekilde, patlama sesleri mahalleme gittikçe yaklaşıyordu. RSF savaşçıları tarafından sivillerin sindirildiğine dair haberler de öyle. Bunlar arasında araba hırsızlığı ve yağma iddialarını da vardı.
Bütün bunlar beni ne kadar üzülsem de ülkeden ayrılma kararı almaya itti.
Sahadaki çatışmaları takip eden bir gazeteci olarak dünyaya neler olduğunu aktarmak hayati önem taşıyor.
Ancak bir yerden bir yere gitmekteki zorluklar, internet ve telefon hatlarındaki sorunlar ve en önemlisi ailemin ve benim güvenliğim gibi büyük zorluklar ülkeden ayrılmayı kaçınılmaz kıldı.
Yolculuğumuz 28 Nisan'da başladı. Genellikle çatışmanın yoğunluğunun biraz azaldığı öğlen saatlerinde evden ayrıldık. Omdurman şehrinden Mısır sınırına doğru otobüsle yola çıkan bir grup insana katıldık.
Ancak yolculuğumuzun onuncu dakikasında gökyüzünde bir savaş uçağı belirdi, sonra bize gerçekten yakın olan RSF personeli uçağa nişan alarak ateş açtı. Aracımız durduruldu ve aniden nereden gelip nereye gittiğimizi öğrenmek isteyen silahlı savaşçılar tarafından kuşatıldı.
Savaşçılar silahlarını bize doğrulttuklarında karım ve çocuklarım çok korkmuştu. Otobüsümüzün içine baktıktan sonra ayrılmamıza izin verdiler, ancak birkaç dakika sonra başka bir grup savaşçı bizi durdurdu. Fakat bu sefer kısa sürdü.
Omdurman'ın dış mahallelerini geçerken tamamen boş olan sokaklara rastladık. RSF'ye ait araçlar etrafta dağılmış haldeydi, bölgenin üzerinden uçan Sudan askeri uçakları tarafından fark edilmemek için genellikle ara sokaklara veya ağaçların altına park edildi.
Batıya yönelirken, paramiliter savaşçıların sayısı giderek azaldı ve normal yaşam belirtileri yeniden başladı. Kadınların işlettiği birçok dükkan ve kafe sadece açık değil, aynı zamanda kalabalıktı ve toplu taşıma normalden daha yavaş da olsa çalışıyordu.
Ancak tehlike, kontrol noktaları ve silahlı çeteler şeklinde bizi bekliyordu. Güvenlik güçlerinin yokluğunda, soygun ve yağma olayları yükselişte. Neyse ki, Omdurman'dan ayrılmadan önce temaslarımızdan edindiğimiz bilgiler sayesinde bu alanlardan kaçınabildik.
Hartum ile Kuzey Eyaleti arasındaki devlet sınırına vardığımızda, genellikle Sudan güvenlik güçleri tarafından kurulan kontrol noktalarını bulamadık. Bunun yerine, hepsi Merowe, Dongola ve Wadi Halfa gibi kuzey şehirlerine giden insanlarla dolu çok sayıda özel ulaşım aracı gördük.
Wadi Halfa'ya kendimiz 24 saatlik bir yolculuktan sonra ulaştık. Rüzgârın sık sık çöl tepelerinden kum savurarak görüşümüzü engellediği engebeli yollarda son derece zor bir yolculuktu. Gece, Dongola şehrinde bir kafede durduk ve açık havada uyumak için yataklar kiraladık, bizi soğuk geceden koruyacak battaniyemiz yoktu.
Wadi Halfa şehrinde, Hartum'daki şiddetten kaçan binlerce ailenin barınacak yer eksikliğiyle karşı karşıya kalması sonucu ortaya çıkan kaotik manzaraya tanık olduk. Kadınlar ve çocuklar meydanlarda ve okullarda, yerde yatıyordu.
50 yaşında bir kadın bana dört gündür bu sefil koşullarda, yeterli yiyecek ve su olmadan, gündüzleri güneşin kavurucu sıcağına ve geceleri acı soğuğa katlandığını anlattı. Onları Mısır'a götürecek olan oğlu için vize bekliyordu.
Sınırda sadece Sudan'dan değil, Hindistan, Yemen, Suriye, Senegal, Somali gibi ülkelerden de insanlarla tanıştım.
Çoğunlukla Hartum'un Uluslararası Afrika Üniversitesi'nde okuyan öğrencilerdi. Onlardan biri, Ganalı genç bir adam, Hartum'da bombalamalar ve patlamalar arasında "çok zor anlar" yaşadıktan sonra, ne pahasına olursa olsun oradan ayrılmaya karar verdiğini söyledi.
Böyle zor zamanlarda buradaki iyi şeylerden biri, burada yaşayan insanların nezaketidir. Wadi Halfa'da ve Sudan-Mısır sınırına uzanan kuzey kara yolu üzerindeki bölgelerde yaşayanların çoğu, kaçan insanlara evlerini açtı.
Yöre halkı yeni gelenlerle yemeğini ve suyunu paylaşıyor, para talep etmiyor.
Wadi Halfa'da büyük bir evi olan Baderi Hassan bana düzinelerce kişiyi barındırdığını söyledi.
"Bu insanlar için sorumluluk hissediyoruz. Buradaki yetkililerin yoldan geçenlere verecek bir şeyi yok ve çok zor durumdalar” dedi.
Sınır kapısındaki durum kaotikti. Onlarca otobüs ve özel araç trafiği tıkamıştı. Sınırın karşısına geçmek isteyenlerin sayısı, sınır görevlilerininkinden çok daha fazlaydı ve sadece bir tuvalet vardı.
Pek çok kişinin seyahat prosedürlerini doğru bir şekilde tamamlamasına rağmen, Mısır'daki Ebu Simbel'e giden son vapur saat 17:00'de bitti. Bu nedenle, yaşlılar ve çocuklar da dahil olmak üzere yüzlerce aile, gece boyunca zor koşullarda uyumak zorunda kaldı.
Ertesi gün şafak vakti, sıcaklığın keskin bir şekilde düştüğü zor bir gecenin ardından, nihayet Mısır'a doğru yola çıktık.
Nil Nehri'ni feribotla geçerken, hem mutluluk hem de hüznü aynı anda hissediyordum.
Karımı ve çocuklarımı kurtardığım için mutluydum ama ebeveynlerimi, akrabalarımı ve arkadaşlarımı geride, onları koruyacak hiçbir kalkan olmadan savaşın acımasız gerçekleriyle yüzleşmek zorunda bıraktığım için üzgündüm.