Trump'ın azil süreci: Başkanın aklanması 2020 seçimi için ne anlama geliyor?
ABD Başkanı Donald Trump'ın azil süreci ve sonunda aklanması, hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler üzerinde etkili oldu.
Donald Trump azil yargılamasında senatörler tarafından aklandı. Peki bu aklama, 2020'deki Beyaz Saray yarışını nasıl şekillendirebilir?
Her iki taraf da şimdi, Senato'nun üçte birinden fazlası ve başkanlığın oylanacağı seçimin sadece dokuz ay öncesinde, siyasi enkazdan çıkmaya çalışıyor.
Kamoyu yoklamalarına göre, ülkenin siyasi manzarası hala azil sürecinin başladığı dönemle aynı. ABD, siyasi anlamda keskin bir şekilde kutuplaşmış halde.
Başkana onay, tüm başkanlığı süresince olduğu yüzde 40-45 arasında seyrediyor. Yeniden seçilme ihtimali kesin olmasa da bu ihtimal düşük de değil.
Senato'daki yargılama sürecinde tanıkların dinlenmesi isteği kabul edilmemişti. Bu durum çok geçmeden unutulabilir.
Sonuçta, Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin "tanıklardan" ne anladıkları çok farklı. Demokratlar, başkana yönelik suçlamaları teyit edebileceklerini düşündükleri Trump yönetimindeki John Bolton ve Mick Mulvaney gibi yetkilileri dinlemek istiyordu. Cumhuriyetçiler ise, Joe Biden'ın oğlu Hunter ve ihbarcı ismi tanık sandalyesine oturtmak istiyordu.
Azil süreci, ülkedeki siyasi manzarayı değiştirmedi. Bunun yerine bu manzaranın etkisi altında kaldı.
Hareketlenen Cumhuriyetçi taban
Des Moines, Iowa'daki bir basketbol salonunu dolduran Trump destekçileri, başkanın "hile" diye tanımladığı azil sürecine karşı konuşmasını dinledi.
Trump 1868'de Andrew Johnson, 1973'te Richard Nixon ve 1999'da Bill Clinton'a karşı başlatılan azil süreçlerinin ABD tarihindeki "karanlık dönemler" olduğunu söyledi. Ancak Trump'a göre kendi başkanlığı "mutlu" bir dönemdi.
Coşkulu kalabalık da bu görüşe katılıyor gibi görünüyordu.
Mitinge oğlu Tony ile gelen Des Moines kentinden Tracy Root, "Bence Demokratların yaptıkları yüzünden yeniden seçilecek. Sandıkta yenemiyorlar ve azletmeye çalışıyorlar" dedi.
Mitinge katılmak için Minnesota'dan dört saatlik bir araba yolculuğu yapan Sara Johnson ise, yargılamanın her bir dakikasını izlediğini ve Demokratların başkanı mahkum etme çabalarını "komik" bulduğunu söyledi.
Johnson'a göre Trump bu süreçten karlı çıktı, çünkü Amerikalılar "sistemin ne kadar yoz olduğunu" görüyordu.
Beyaz Saray'ın bu aşamadaki siyasi stratejisi net; Azil sürecini Washington'daki kurulu düzenin en başından bu yana başkanı ve bununla bağlatılı olarak başkanı destekleyenleri avlamaya çalışmasına bir örnek daha olarak göstermek.
Trump, geçen Aralık'taki bir Tweetinde "Benim değil, sizin peşinize düştüler, ben sadece engel oluyorum" demişti.
Trump'ın seçim kampanyası stratejisi, Cumhuriyetçi tabanı harekete geçirmekse, Temsilciler Meclisi'nde Demokratların suçlamaları ve Senato'da Cumhuriyetçiler tarafından aklanması tam da Cumhuriyetçilerin istediği şey oldu.
Temsilciler Meclisi'nde azil soruşturmasına uzanan süreçte Demokratlar için en büyük soru, Nancy Pelosi ve İstihbarat Komisyonu Başkanı Adam Schiff'in başlattığı azil çabalarına gösterilen direncin, başkanla mücadele etmek isteyen Demokrat partili seçmenlerin moralini bozup bozmayacağıydı.
En nihayetinde, mücadele yanlısı Demokratlar, istedikleri sonucu alamasa da azil süreciyle Trump'ın başkanlığına kara bir leke sürdüler.
Biden hasar aldı mı ?
Biden'ın, Ukrayna'da bir yolsuzluğa bulaştığı yönünde bir kanıt yok. Ancak bu detaylar siyasette pek önemli olmayabiliyor. Doğru olsa da olmasa da zarar verebiliyor.
Ve Başkan'ın savunma ekibindeki eski Florida Başsavcısı Pam Bondi, açılış konuşmasında hasar vermek için elinden geleni yaptı.
Daha çok bir savcı gibi konuşan Bondi, Hunter Biden ve babası eski Başkan Yardımcısı Joe Biden hakkındaki iddiaları sıraladı.
Ukraynalı enerji şirketi Burisma'nın ABD siyasetini etkileyebilmek için Biden'ın oğluna yönetim kurulunda yer verdiğini savundu.
Sadece bu şüphenin bile, Trump'ın Ukrayna hükümetinden Biden ailesini araştırmasını istemesi için yeterli gerekçe verdiğini iddia etti.
Azil soruşturması ve Biden'ın bununla bağlantısı, başkanlık kampanyasını olumsuz etkileyebilir.
Iowa'daki ön seçimden kesin sonuçlar henüz alınmadı, ancak Biden şu anda dördüncü sırada.
Ekim ayında yapılan bir kamuoyu yoklamasına göre, Demokratların yüzde 40'ı ve Cumhuriyetçiler ile bağımsızların çoğunun Hunter Biden'ın Ukrayna'da yaptıklarının seçim kampanyasında ele alınmasının meşru olduğunu düşünüyor.
Demokrat Parti'deki önseçim ve başkanlık seçimi bu kadar yakındayken, bir şüphe gölgesi bile işleri değiştirebilir.
Parti çizgisi
Azil sürecinin 2020'deki başkanlık seçimi kampanyasını nasıl etkileyebileceğini görmek adına en iyisi, Kasım'da zorlu bir yeniden seçilme yarışına girecek Cumhuriyetçi senatörlere bakmak olabilir.
İşler ciddiye bindiğinde, her biri başkan lehine oy kullandı.
Colorado Senatörü Cory Gardner, Arizona Senatörü Martha McSaly ve Maine Senatörü Susan Collins'in, başkanı aklama yönünde oy kullanarak eyaletlerinde zora girebileceği spekülasyonları yapılıyordu.
Bu üç isimden ikisi, yeni tanıkların dinlenmesi için bile oy kullanmadı.
Utah'ta yeniden seçilmeye çalışacak Mitt Romney, başkana karşı oy kullanan tek Cumhuriyetçi oldu. Görevi kötüye kullanma suçlamasında başkanın hüküm giymesi yönünde oy verdi.
Diğer yanda ise, en büyük koltuğunu kaybetme riskiyle karşıya bulunan Alabama Senatörü Doug Jones, Trump aleyhine oy verdi.
Seçilememe riski taşıyan politikacılar, partilerinin çizgisi aleyhine oy kullanmamalarının nedeni, aslında hiçbir şeyin değişmediğini biliyor olmaları. Keskin bir şekilde bölünmüş ülkede, partilileri öfkelendirme riski diğer her şeyin önüne geçiyor.