
Trump yönetimindeki ABD'nin yeni dış politikası Avrupa'yı nasıl şekillendirecek?

Batı, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri en ağır güvenlik krizlerinden birini yaşıyor ve bu bir süre devam edecek.
Batı, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri en ağır güvenlik krizlerinden birini yaşıyor ve bu bir süre devam edecek. Bir uzman bunu "Trumpçılık, onun başkanlığından daha uzun sürecek" şeklinde açıklıyor. Peki hangi ülkeler ABD'nin geri çekilerek bıraktığı boşluğu doldurmaya hazır?
1947 yılının Şubat ayında bir sabah saat 09.00'da İngiltere'nin Washington büyükelçisi Lord Inverchapel, önemlerini vurgulamak için mavi kağıda basılmış iki diplomatik mesaj teslim etmek üzere ABD Dışişleri Bakanı George Marshall'ın ofisine girdi: mesajlardan biri Yunanistan, diğeri de Türkiye ile ilgiliydi.
Bezmiş, fakir ve ABD'ye büyük bir borç içinde olan İngiltere, ABD'ye, komünist bir isyanla mücadele eden Yunan devletini desteklemeye devam edeceğini söyledi.
İngiltere Filistin ile Hindistan'dan çekilme ve Mısır'daki varlığını azaltma planlarını da açıklamıştı zaten.
ABD, Yunanistan'ın komünistlere, dolayısıyla da Sovyet kontrolüne teslim olması yönünde gerçek bir tehlike oluştuğunu anladı.
Ancak Amerika Birleşik Devletleri, Yunanistan'ı kaybederse bunu Türkiye'nin takip edebileceğinden ve Moskova'nın Akdeniz'in doğusunu, hatta belki kritik bir küresel ticaret rotası olan Süveyş Kanalı'nı kontrolü altına alacağından korktu.
Böylece ABD bir anda İngiltere'nin bölgeyi terk etmesiyle oluşan boşluğu doldurdu.
ABD Başkanı Harry Truman, "Dış baskıların veya silahlı azınlıkların boyun eğdirme çabalarına karşı direnen hür insanları desteklemek, Amerika Birleşik Devletleri'nin politikası olmalıdır" demişti.
Bu, sonradan Truman Doktrini olarak tanınan konseptin başlangıcıydı. Bu doktrinin özünde, diğer ülkelerde demokrasiyi savunmaya yardımcı olmanın ABD'nin milli menfaatine hizmet edeceği fikri yatıyordu.
Bunun ardından ABD'den iki büyük inisiyatif geldi: yıkılan Avrupa ekonomilerini yeniden inşa edecek dev bir yardım planı olan Marshall Planı ve kontrolünü Avrupa'nın doğusuna kadar genişletmiş olan Sovyetler Birliği'ne karşı demokrasileri savunmak adına tasarlanan NATO'nun 1949'da kuruluşu.
Bu Batı dünyasının kontrolünün İngiltere'den ABD'ye geçtiği an olarak düşünülebilir. Daha doğrusu, bunun çoktan gerçekleştiğini ortaya koyan an.
Genelde uluslararası politikadan uzak duran ve iki büyük okyanus tarafından korunan ABD, İkinci Dünya Savaşı'ndan özgür dünyanın lideri olarak çıkmıştı. Amerika küresel çapta gücünü gösterirken savaş sonrası on yılların çoğunu, dünyayı kendi istediği biçimde çizerek geçirdi.
'Baby boomer' (savaş sonrası) kuşağı ABD'ye hiç olmadığı kadar benzeyen, onun gibi konuşan ve davranan bir dünyada büyüdü. Bu da batı dünyası üzerinde kültürel, ekonomik ve askeri bir hegemonya kurdu.
Ancak ABD'nin jeostratejik hırslarını dayandırdığı temel varsayımlar değişecek gibi görünüyor.
Donald Trump ülkesinin on yıllar önce kendisi için belirlediği rolü İkinci Dünya Savaşı'ndan beri sorgulatan ilk ABD Başkanı. Bunu öyle bir yapıyor ki birçok kişi eski dünya düzeninin sonlandığı görüşünde — ancak yeni dünya düzeni de henüz şekillenmiş değil.
Asıl soru, hangi ülkelerin önce çıkacağı. Avrupa'nın güvenliği de yakın geçmişte hiç olmadığı kadar büyük bir tehdit altındayken, bir arayış içine düşen Avrupa liderleri yeterli bir yanıt verebilecek mi?
Truman'ın mirasına meydan okuma
ABD Başkanı Trump'ın 1945 sonrası uluslararası düzene yönelik eleştirileri, on yıllar öncesine dayanıyor. Neredeyse 40 yıl önce, ABD'nin dünya demokrasilerini savunmaya yönelik adanmışlığını eleştirmek için üç ABD gazetesinde tam sayfa reklam satın almıştı.
"On yıllardır Japonya ile diğer milletler Amerika Birleşik Devletleri'nden nemalanmaya çalışıyor" diye yazmıştı 1987'de. "Bu ülkeler neden onların menfaatlerini korumak için kaybettiğimiz canların ve milyarlarca doların karşılığını ABD'ye vermiyor?"
"ABD kendine ait olmayan gemileri korurken, ihtiyacı olmayan petrolü taşırken, bunları da destek olmayacak müttefikler için yaparken dünya, Amerikalı siyasetçilere gülüyor."
İkinci kere başkan olduğundan beri de bu duruşunu tekrarladı.
Trump yönetimindeki bazı kişilerin Avrupa'nın ABD'ye bel bağlaması olarak algıladıkları konulardaki öfkeleri, Yemen'deki Husilere yönelik hava saldırılarıyla ilgili bu hafta sızdırılan mesajlarda da görülüyordu.
Başkan Yardımcısı JD Vance isimli bir hesap mesajlarda Avrupa ülkelerinin bu saldırılardan fayda sağlayabileceğini yazıyor. Bir mesaj, "Avrupa'yı yine kurtarmaktan nefret ediyorum" diyor.
Savunma Bakanı Pete Hegseth olarak tanımlanan bir başka hesap da üç dakika sonra, "Başkan Yardımcısı: "Avrupa'nın beleşçiliğiyle ilgili öfkeni aynen paylaşıyorum. BU ZAVALLI bir durum" yazıyor.
Trump'ın duruşu ise ABD'nin cömertliğinden faydalandığını düşündüğü ülkeleri eleştirmenin ötesine geçiyor.
İkinci başkanlığının başında Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yakınlaşır gibi görünüyordu ve Rusya'ya Ukrayna'nın NATO üyesi olmayacağını, Rusya'ya kaptırdığı toprakları da geri almayı beklememesini söylüyordu.
Birçok kişi bunun, daha müzakereler başlamadan iki büyük kozu teslim etmek olduğunu düşündü. Trump, karşılığında Rusya'dan bir şey de istememişti.
Öte yandan birçok Trump destekçisi Putin'i, kendilerinin muhafazakar değerlerini temsil eden güçlü bir lider olarak görüyor.
Bazıları için Putin "duyar kültürü" ile yürütülen savaşta bir müttefik.
Trump Rusya'ya, Ukrayna'nın NATO üyesi olmayacağını ve Rusya'ya kaybettiği toprakları da geri almayı beklememesi gerektiğini söyledi.
ABD'nin dış politikası artık, en azından kısmen, kültür savaşlarının zorunlulukları tarafından belirleniyor. Avrupa'nın güvenliği, ABD'nin neyi temsil ettiği hakkında iki düşman kutup arasındaki savaşın kıskacına düşmüş durumda.
Bazıları bu ayrılığın Trump'ın şahsi görüşlerinin ötesine geçtiği ve Avrupa'nın Trump'ın görev süresini sabırla bekleyemeceği görüşünde.
İngiltere'nin savunma konularında önde gelen düşünce kuruluşu Royal United Services Institute'ta (RUSİ) kıdemli araştırmacı Ed Arnold, "ABD Avrupai değerlerden kopuyor" diyor.
"Avrupalılar için bunu kabul etmek zor, çünkü bu durumun yapısal, kültürel ve belki de uzun süreli olduğu anlamına geliyor.
"Bence ABD'nin güncel gidişatı Trump'ın şahsından daha uzun süre devam edecek. Trumpçılık, onun başkanlığından daha uzun sürecek."
NATO'nun 5. maddesi 'yaşam desteğine bağlı'
Trump'ın Beyaz Saray'ı artık Avrupa'nın güvenliğinin başlıca garantörü olmayacağını, Avrupa ülkelerinin kendi savunmalarından sorumlu olmasını ve parasını kendilerinin vermesini söyledi.
Trump bu ay "[NATO ülkeleri] para vermeyecekse onları savunmayacağım. Hayır, onları savunmayacağım" dedi.
Neredeyse 80 yıldır Kuzey Atlantik Antlaşması'nın 5. maddesi Avrupa'nın güvenliğinin yapı taşını oluşturuyor. Bu maddeye göre üye ülkelerden birine yapılan bir saldırı, hepsine yapılan bir saldırı kabul ediliyor.
İngiltere Başbakanı Sir Keir Starmer ile Beyaz Saray'a ziyaretinden hemen önce Downing Caddesi'nde yaptığım bir mülakat bana ABD'nin NATO'nun öncü üyesi olmasından tatmin duyduğunu ve Trump'ın kişisel anlamda 5. maddeye bağlı kaldığını söyledi.
Kimileri ise bundan o kadar emin değil.
Trump bu ay, maddi yükümlülüklerini karşılamadıkları takdirde NATO ülkelerini savunmayacağını söyledi.
En son Muhafazakar hükümette savunma bakanı olan Ben Wallace bana bu ay, "Bence 5. madde yaşam desteğine bağlı" dedi.
"Eğer İngiltere da dahil olmak üzere Avrupa öne çıkıp savunmaya büyük yatırım yapmaz ve bunu ciddiye almazsa, bu bildiğimiz şekliyle NATO'nun sonu olabilir ve 5. maddenin sonu olur."
"Şu an Rusya saldırı olsa bile 5. Maddenin yürürlüğe sokulabileceği iddiasına evimi yatırmam… Kesinlikle ABD'nin kurtarmaya koşacağını da varsaymam."
Fransız anket şirketi Institut Elabe'a göre Fransızların neredeyse dörtte üçü artık ABD'nin Fransa'nın müttefiki olmadığını düşünüyor.
Tarihte ABD yanlısı olan İngiltere ile Danimarka'nın çoğu ve büyük çoğunluğu artık ABD ile ilgili olumsuz görüşlere sahip.
Muhafazakar yorumcu, yazar ve Washington DC'deki Brookings Enstitüsü'nün kıdemli üyesi, aynı zamanda Trump'ı uzun süredir eleştiren Robert Kagan"Trump'ın NATO'ya verdiği zararın muhtemelen tamiri mümkün değil" diyor.
"İttifak artık, en hafifinden, güvenilir olmayan hale gelen bir Amerikan garantisine dayanıyordu."
Ancak Trump Avrupa'ya savunma harcamalarına çekidüzen vermesini söyleyen ilk ABD başkanı kesinlikle değil.
2016'da Barack Obama da NATO müttefiklerine savunma harcamalarını artırmalarını söylemişti:
"Avrupa yer yer kendi savunmasına dair kayıtsız kaldı."
'Batı'nın kırılımı' mı başladı?
Tüm bunlar Putin için harika haber teşkil ediyor.
Geçen yıl, "Avrupa-Atlantik güvenliğinin bütün sistemi gözlerimizin önünde çöküyor" demişti.
"Avrupa küresel ekonomik gelişim alanında ötekileştiriliyor, göç ya da uluslararası özerkliğini ve kültürel kimliğini kaybetmek gibi zorlukların yarattığı kaosa gömülüyor."
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'nin Trump ve Vance'le gerçekleştirdiği gergin toplantıdan üç gün sonra, Mart ayının başlarında, bir Kremlin sözcüsü "Batı'nın kırılımının başladığını" ilan etti.
Düşünce kuruluşu Chatham House'taki Avrupa programının yöneticisi Armida van Rij, "Rusya'nın Avrupa'daki hedeflerine bakın" diyor ve devam ediyor:
"Hedefleri Avrupa'yı istikrarlaştırmak. NATO'yu zayıflatmak ve Amerikalıların buradan birliklerini çekmesini sağlamak."
"Şu anda da 'tik, tak, tik ve neredeyse tak' diyebiliriz. Çünkü Avrupa'yı istikrarsızlaştırıyor. NATO'yu zayıflatıyor. Henüz ABD'nin Avrupa'dan birliklerini çekmesi noktasına gelmedi ama birkaç aya nerede olacağımızı kim bilir?"
'Tarihimizin derslerini unutuyoruz'
Avrupa'nın bundan sonra karşısındaki en büyük zorluklardan biri kendini nasıl yeterince silahlandıracağı.
ABD'nin kudretine bel bağlayarak geçen 80 yılın ardından birçok Avrupa demokrasisi savunmasız durumda.
Örneğin İngiltere Soğuk Savaş sırasında zirve yapan askeri harcamasını geçen sürede neredeyse yüzde 70 azalttı. (Soğuk Savaş'ın sonunda, 90'lı yılların başında, Avrupa kendisine bir barış temettüsü verdi ve savunma harcamalarını azaltmak için onlarca yıllık süreci başlattı.)
"[Soğuk Savaş sırasında] büyük bir bütçemiz vardı ve bir barış temettüsü aldık," diyor Wallace.
"Bunun haklı olduğunu savunabilirsiniz.
"Sorun barış temettüsünden kurumsal yağmaya geçiş yapmamız oldu.[Savunma] para almak için gidilen ilk birim oldu. Tarihimizin öğrettiği dersleri de tam olarak bu noktada unuttuk."
Başbakan Starmer geçen ay parlamentoya, İngiltere'nin 2027'e kadar savunma harcamalarını GSYH'nin yüzde 2,3'ünden yüzde 2,5'ine çıkaracağını açıkladı. Ancak bu yeterli mi?
"Yalnızca sabit durmak yeterli," diyor Wallace. "Ancak kendimizi sahaya çıkarmak için gereken şeyleri düzeltmeye veya Amerikalıların bıraktığı boşlukları doldurmaya yetmez."
Trump yönetiminde ABD'nin Nato müttefiklerini savunacağı yönündeki güvenilirliği şüpheli.
Bir de askeri alım konusundaki daha geniş kapsamlı sorular var.
"Yalnızca İngiltere değil, Batı'nın tamamı askere alım konusunda serbest düşüşte" diyor Wallace.
"Şu anda gençler orduya katılmıyor. Bu da bir sorun teşkil ediyor."
Ancak Almanya'nın müstakbel başbakanı Friedrich Merz Avrupa'nın kendini ABD'den bağımsızlaştırmak zorunda olduğunu söyledi.
NATO'yu "Avrupalılaştırmak" için de şu anda yalnızca ABD'nin sahip olduğu kabiliyetlere sahip, yerli bir Avrupa askeri-endüstriyel kompleksi yaratmak gerekiyor.
Başkaları da Avrupa'nın askeri anlamda daha kendine yeter hale gelmesi gerektiği konusunda hemfikir.
Avrupa Reform Merkezi'nin direktör yardımcısı Ian Bond, "Şu an bulunduğumuz noktada Doğu Avrupalıların büyük ölçüde uyarıya ihtiyacı yok" diyor:
"Batıya gittikçe durum daha da sorunsal bir hal alıyor, ta ki İspanya ve İtalya'ya varana kadar."
Arnold da aynı fikirde:
"Avrupa'daki görüş artık bunun bir müzakere dahi olmadığı yönünde, nasıl ve ne kadar hızlı yapacağımız konusunda bir tartışma olabilir ama bunu derhal şu an yapmamız gerekiyor."
Yeni bir dünya düzeni inşa etmek
Tarihçi Timothy Garton Ash, yalnızca ABD tarafından sunulan "çok önemli şeylerin" listesinin kısa olduğunu söylüyor.
"Bunlar da sözde stratejik destekler," diyor Ash ve şöyle devam ediyor:
"Uydular, istihbarat, Patriot hava savunma bataryaları, ki bir tek bunlar Rus füzelerini düşürebiliyor. Üç ila beş yıla kadar biz [ABD dışındaki ülkeler] de bunların kendi versiyonlarımıza sahip olmayı hedeflemeliyiz."
"ABD başkanı 'bizi bu işin içine çekmeyin' dese bile, [fikir o ki] Amerikan öncülüğündeki NATO'dan geçiş sürecinde de o kadar Avrupalılaşmış bir NATO oluşacak ki, ulusal kabiliyetler ve AB kapasiteleriyle birlikle Avrupa'yı savunabilecek."
Soru, bunun nasıl başarılacağı.
Van Rij'in görüşünde, Avrupa'nın kendi sahip olduğu bir savunma endüstrisi temeli oluşturması gerekiyor.
Ancak Van Rij zorluklar da öngörüyor:
"Asıl zor olan bunun nasıl başarılacağı ve yapılıp yapılmaması konusunda Avrupa'nın içindeki bölünmeler."
Chatham House'taki Avrupa programının yöneticisi Armida van Rij Avrupa'nın kendi savunma sanayisini kurması gerektiğini, ancak büyük zorluklarla karşı karşıya olduğunu söyledi.
Avrupa Komisyonu ile uzmanlar bu savunmanın nasıl işleyeceğini on yıllardır çözmeye çalışıyorlar.
"Geçmişte ulusal çıkarlar sebebiyle çok zor oldu… Yani bu kolay olmayacak."
Bu sırada Trump ise Soğuk Savaş sonrası kurallarına dayanan, kendi kaderlerini ve ittifaklarını belirlemekte özgür özerk ülkelerin oluşturduğu uluslararası düzenden vazgeçmeye hazır görünüyor.
Öyle görünüyor ki Trump ile Putin'in ortak arzularından biri, uluslarası uzlaşma ile oluşan yasalar ile kısıtlanmayan büyük güçlerin daha küçük ve zayıf ülkeler üzerinde tahakküm kurmakta özgür olduğu bir dünya düzeni, tıpkı Rusya'daki Çar ve Sovyet imparatorluklarında olduğu gibi.
Bu da İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 40 yıl boyunca hüküm süren "menfaat alanları" sistemine geri dönüş anlamına gelir.
Bir NATO ülkesi saldırıya uğrasa Donald Trump'ın ne yapacağını tam olarak bilmiyoruz.
Ama asıl mesele şu ki, artık ABD yardımı garantisine kesin gözüyle bakılamaz.
Bu da Avrupa'nın tepki vermesi gerektiği anlamına geliyor.
Bir arada kalmak, artık kendi savunmasına kaynak oluşturmayı başarmak ve büyük güçlerden birinin "etki alanına" çekilmekten kaçınmak ise Avrupa'yı bekleyen zorluklar.
