Tunus'ta Bin Ali'nin devrilmesinin 11. yılında çanlar siyasal İslam için çalıyor
Bundan tam 11 yıl önce, 14 Ocak 2011'de, Arap Baharı'nın başladığı Tunus'un lideri Zeynel Abidin Bin Ali yaklaşık 1 ay süren protestoların ardından ülkesini terk etmişti.
Tunus'ta 9 Aralık 2021'de El Nahda Hareketi'nin merkezinde bir yangın çıktı. Sebebi Sami el Seyfi'nin yanan bedeniydi.
Zeynel Abidin Bin Ali döneminde hapisteydi el Seyfi. 1991'de Tunus Teknik Enstitüsü'nde öğrenciyken Bab Suveyka'daki bombalı saldırılar nedeniyle tutuklanmıştı. Bu suçtan aklandı fakat daha sonra kendi okulunun kundaklanmasıyla ilgili davadan 15 yıl hüküm giydi.
Sami el Seyfi hapisten çıktıktan sonra bir ilaç şirketinde çalışmaya başladı. Hapisteki arkadaşlarına da yardım ediyordu. 2011'de dava arkadaşları iktidara yürürken kendisi siyasi tutuklular için öngörülen tazminatlarla ilgilenmedi. Kamuya da girmedi. Sonra ekonomik nedenlerle işten atıldı. Eski dava arkadaşlarının kapısını çaldı; işine dönmesi ya da yeni bir iş bulunması için yardım istedi.
Bulunan iş El Nahda'nın merkezinde korumalıktı. Sınıf atlayan arkadaşlarını koruyacak, onların lüks araçlarıyla ilgilenecekti. Gardiyanlarla feci anıları olan biri için özgür hayatta "sivil gardiyanlık" ağır geldi. Psikolojisi bozulunca başka bir iş istedi el Seyfi. Derdini anlayan çıkmadı. El Nahda lideri Raşid el Gannuşi ile birkaç kez görüşmeyi denedi; reddedildi, hatta aşağılandı. O da kendini ateşe verdi. 51 yaşında, üç çocuk babasıydı. Bir iddiaya göre sonradan El Nahda'daki işinden de kovulmuştu.
Gannuşi, el Seyfi'nin ölümünden eski rejimi sorumlu tuttu:
"Hayatını kaybeden kardeşimiz, diktatörlüğe karşı mücadele vermiş, rejimin cezaevinde 10 yıl kalmış birisi. Diktatörlük, yolsuzluk, marjinalleşme ve yoksullukla mücadelede şehit oldu."
Bu açıklama Seyfi'nin ailesini bir kez daha yaktı.
Gannuşi, Seyfi'ye hak kazandığı halde tazminat ödenmediğini savundu. (Bu tazminatlar toplumun bir kesiminde "teröristlerin finansmanı" olarak görülmüş, ayrıca El Nahda'nın listeleri oluştururken sahtekârlık yaptığı ve kamu parasının çalındığı suçlamaları ayyuka çıkmıştı.)
El Nahda'dan kopan eski liderlerden Abdullatif el Mekki, Gannuşi'yi eleştirip olayı "felaket" olarak nitelerken Seyfi'nin 1990'larda sıradan biri değil örgütün etkili isimlerinden olduğunu söyledi.
1991'de iktidar partisi Anayasal Demokratik Birlik'in (RCD) binalarına yönelik saldırılardan dolayı Seyfi dahil 300 kişi yargılanmış, Nahda suçlu bulunup "terör örgütü" ilan edilmiş, örgütle bağlantısı tespit edilen 15 bin kişinin kamuda çalışması yasaklanmıştı.
17 Aralık 2010'da Arap Baharı ateşini tutuşturan işportacı Muhammed Buazizi diktatör Zeynel Abidin Bin Ali'yi, Seyfi de tam 11 yıl sonra Müslüman Kardeşler'i mahkûm etmiş oldu.
'Buazizi El Nahda' ve partide yangın
Bu olay El Nahda'daki yangının küçük bir parçası. Cumhurbaşkanı Kays Said siyasetteki tıkanma üzerine 25 Temmuz'da parlamentoyu askıya almış, hükümeti feshetmiş, milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmıştı.
Said yolsuzluk ve hukuksuzluğa bulaşan herkesi hedef alsa da, defteri dürülmeye en namzet parti El Nahda. Müslüman Kardeşler'in Tunus yapılanması El Nahda, iktidara geldikten sonra siyasal İslam projesini geride bıraktığını söylese de çizgisi, çalışma tarzı, ortaklıkları ve Müslüman Kardeşler ağıyla bağları nedeniyle güven kazanamadı. Hem El Nahda liderliğini hem Temsilcileri Meclisi başkanlığını yürüten Gannuşi iki şapkasıyla da Said'e karşı sivil bir direniş organize edemedi. Kendi tabanı bile meclis önündeki oturma eylemine gitmedi. El Nahda o gün bugündür içerden kaynıyor.
Said'in olağanüstü yetki kullanıp ipleri eline almasında Gannuşi'nin başarısızlıklarının rolü olduğuna inananlar El Nahda'yı bırakıyor. 25 Eylül'de biri eski bakan, sekizi milletvekili 113 üst düzey yönetici, Gannuşi'nin kararları tekeline aldığı, parlamentoyu yönetemediği, yanlış ittifaklar kurduğu ve anayasal kurumların oluşmasında başarısız olduğunu belirtip istifa etti. Bu rakamın 140'ı aştığı söyleniyor.
Kimileri Gannuşi ile parti kongresinde hesaplaşmayı bekliyordu. Kongreye gidilmeyeceği anlaşılınca deprem devam etti. Son olarak 6 Aralık'ta Gannuşi'yi hem hareket içindeki çöküşten hem de ülkedeki kutuplaşmadan sorumlu tutan 15 parti lideri üyeliklerini askıya aldı. Huzursuz kadrolar, Gannuşi'nin yanı sıra yardımcıları Nureddin el Bahiri ile eski Başbakan Ali el Arayid'in ilk kongrede aday olmayacaklarını duyurmalarını istiyor. "Buazizi el Nahda" diye de anılan Seyfi'nin ölümünden sonra kongre tartışması yeniden alevlendi.
Silinmemek için uzlaşmayla kaçış arayışı
Özellikle Müslüman Kardeşler projesine diş bileyen siyasi güçler; yolsuzluk, hukuksuzluk, "terörün finansmanı", siyasi suikastlar ve dışarıdan bağış gibi suçlamalarla karşı karşıya bulunan El Nahda'nın kapatılması için Said'e baskı yapıyor. Suçlamalar arasında 2013'te Halk Cephesi'nin liderleri Şükri Belaid ve Muhammed Brahimi'ye düzenlenen suikastlarla ilgili soruşturmanın örtbas edilmesi; 2011-2013 arasında Suriye, Libya, Irak ve Yemen'e milis gönderilmesi, şiddetle dönen Selefi grupların önlerinin açılması da var.
Seçim yasasını ihlalde ise El Nahda yalnız değil. 2019 seçiminin finansmanıyla ilgili soruşturmayı yürüten mahkeme geçen ekim itibariyle 360 dosyada ihlal kararı verdi.
Tunuslu gözlemciler en ağır faturanın El Nahda'ya kesileceğini, bu yüzden Gannuşi'nin kötü sona karşı söylemini sertleştirdiğini düşünüyor. Gannuşi'nin tekrar sürgüne gitmekle kalıp savaşmak arasında bocaladığını öne sürenler var. Hatta Müslüman Kardeşler'e yönelik sert eleştirileriyle tanınan siyasi yorumcu Belhasan Yahyavi'nin iddiasına göre Gannuşi bir aracıyla Said'e, soruşturmaların durdurulmasına karşılık ülkeden ayrılmayı teklif etti. Görünüşte ise Gannuşi "darbeci" dönemi bitirmek için erken seçim istiyor. Fakat karşıtları, El Nahda'nın sandıkta hezimete uğrayacağını çok iyi bildiğini, hesap vermekten kaçmak için blöf yaptığını düşünüyor.
El Nahda etrafında daralan çemberi kıracak tek gelişme, Said'in yol haritasına dair kuşkuların artması, 25 Temmuz kararlarına dair desteğin dağılması, nihayetinde projenin başarısızlığa uğraması ve ekonomik kötüleşme olabilir. Özellikle yolsuzlukla mücadele ve normale dönüşün gecikmesi Said destekçileri arasında hayal kırıklığı yarattı. Kurumlar içindeki yaygın kokuşmuşluğa bağlı olarak yolsuzlukla mücadelenin tıkandığı söyleniyor. Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu'nun faaliyetleri de etkili olamadığı gerekçesiyle durduruldu.
Oluşan hayal kırıklığına rağmen El Nahda'yı güvenceye alacak siyasal bir iklimden söz edilemez.
Ayrıca Said'de hiçbir yumuşama emaresi yok. 22 Eylül'de yeni kararnamelerle bakanlar kurulunu parlamentoya değil kendisine karşı sorumlu kılan Said kuşkuları dağıtmak için 13 Aralık'ta bir yol haritası açıkladı. Buna göre anayasal değişikliklerle ilgili halkın görüşlerini almak üzere 1 Ocak-20 Mart arası çevrim içi istişare düzenlenecek. Hazırlanan yeni anayasa taslağı 25 Temmuz'da referanduma götürülecek, 17 Aralık'ta da genel seçimler yapılacak. Seçime kadar parlamento askıda kalacak.
Said belli uluslararası aktörlerin açtığı siyasi kredi sayesinde fazla baskı hissetmiyor. "Ulusal gün" olmaktan çıkardığı 14 Ocak yerine, Bin Ali rejimine karşı isyanın ve Yasemin Devrimi'nin başladığı 17 Aralık tarihini öne çıkartıyor.
Yargıda büyük savaş ve El Nahda'yı devlet içinde bitirme hamlesi
Gannuşi, Said'in tökezlemesi ihtimaline umut bakarken İslami hareketi devletten silme harekâtına en hassas noktadan başlandı: "Yargıyı ele geçirme dosyası."
El Nahda'nın yasaklı olduğu yıllarda örgütün hukuk savaşında başı çeken Genel Başkan Yardımcısı Nureddin el Bahiri 31 Aralık'ta gözaltına alındı. El Nahda "Kaçırıldı" derken İçişleri Bakanı Tevfik Şerafettin "resmi evrakta sahtecilik ve terör şüphesiyle" milletvekili Bahiri'nin ev hapsine alındığını duyurdu. İddiaya göre Viyana'daki Tunus Büyükelçiliği'nde Tunus'ta mülk sahibi olmayan Suriyeli aileler için resmi evrak ve gerekli yasal işlemler olmaksızın kimlik kartı ve pasaport düzenlendi. Soruşturmanın o dönem vatandaşlık vermede imza yetkisi olan Cumhurbaşkanı Munsif el Merzuki ve İçişleri Bakanı Ali el Arayid'i kapsayacak şekilde genişleyebileceği belirtiliyor.
Bahiri, Bin Ali'nin devrilmesinin ardından 2012-2013'te Adalet Bakanlığı yapmış, "eski rejimin adamları" diye bazı yargıçları kovmuştu. Bu dönemdeki atama kararları El Nahda'nın yargı ve emniyete sızma operasyonu olarak ele alınıyor.
Bahiri'ye yönelik operasyon, Said'in "vicdanlarını yabancı istihbarat servislerine satan hainlerin yetkililere suikastlara varan komplolar kurduğu" suçlamasının ardından geldi.
Said, Yüksek Yargı Konseyi'nde kilit noktalara yerleştirilmiş kişilerin suikastlar, yolsuzluklar ve kamu mallarının talanı ile ilgili dosyaların soruşturulmasını engellediğini söylüyor. Said 13 Aralık'ta yol haritasını açıklarken de yargı başta olmak üzere tüm devlet kurumlarının sağlığına kavuşacağını vurguladı. Said "şerefli yargıçlar" ve "yozlaşmış yargıçlar" ayrımı yapmaktan kaçınmazken El Nahda bunları yargıya boyun eğdirme çabası olarak görüyor.
Said'in sistem içinde temizlik stratejisi El Nahda için çanların çalınması anlamına geliyor. Sürek avını andıran bu sürecin El Nahda'nın "yasa dışı" ilan edildiği bir noktaya gitme ihtimali dışlanmıyor.
Said dışardan mali yardım alanlar ve devlete karşı kışkırtıcılık yapanların gelecek parlamentoda olmayacağını söylüyor. Gannuşi ise "El Nahda'yı Tunus halkı var etti. Çekilmesini ancak Tunus halkı isteyebilir, bunun yolu da seçimlerdir" diyor, finansal ihlal suçlamasına ise "Dosyalarımız temiz, ülkenin en düzenli partisiyiz" yanıtını veriyor.
Eski ortaklar El Nahda'yı kurtarabilir mi?
El Nahda, Bahiri'nin İçişleri'ne bağlı sivil görevlilerce alıkonulmasını "yasadışı kaçırma" olarak nitelerken günlerce ilaçlarını almasına izin verilmeyerek hayatına kast edildiği öne sürüyor. Bu arada Bahiri de açlık grevinde.
Tunuslu yorumculara göre, El Nahda kullandığı bu dille eskiden rejime karşı yürüttüğü taktiklere geri dönüyor. El Nahda bir taraftan da daha önce birlikte hareket ettiği bazı sol, milliyetçi ve meşrutiyetçi grupları kendi mücadelesine ortak etmeye çalışıyor. Eski iktidar ortakları aleyhine açılan dosyalar İslamcı olmayan muhalefeti kısmen El Nahda ile dayanışmaya itebilir. Bunların başında 2011 sonrasının ilk Cumhurbaşkanı Munsif el Merzuki geliyor.
Fransa'da yaşayan Merzuki geçen ekimde bir röportajında darbeyi meşrulaştıracağı gerekçesiyle Uluslararası Frankofon Zirvesi'nin Tunus'ta yapılmasını engellemeye çalıştığını açıklamıştı. Said de yurt dışında Tunus'a komplo kuranların devletin güvenliğini hedef aldığını, bu kişilerin diplomatik pasaport taşımaya haklarının olmadığını söylemişti.
Ardından 15 Ekim'de Merzuki hakkında soruşturma başlatılmış, 4 Kasım'da da ülkenin iç ve dış güvenliğine karşı komplo kurma suçlamasıyla tutuklama kararı çıkarılmıştı. 22 Aralık'ta gıyabında 4 yıl hapis cezasına çarptırılan Merzuki, Said'e karşı Bin Ali'nin devrildiği 14 Ocak'ın yıldönümü olan bugün, darbe sona erinceye kadar sivil itaatsizlik başlatma çağrısı yaptı.
Seçim yasalarını ihlal suçlamasıyla ilgili soruşturmada da tırpan epey genişten alındığı için El Nahda dışında pek çok parti huzursuz. Seçimde yurtdışından mali kaynak edindikleri, bağışları usule uygun deklare etmedikleri ve kampanya kurallarını çiğnedikleri suçlamasıyla Gannuşi, Merzuki, Tunus'un Kalbi Partisi Başkanı Nebil el Karvi, eski Savunma Bakanı Abdulkerim Zubeydi, eski başbakanlar İlyas el Fahfah, Yusuf Şahid, Mehdi Cuma ve Hamadi el Cibali dahil 19 kişi mahkemeye sevk edildi.
Darbeye Karşı Vatandaşlar Girişimi de Said'e karşı 17 Aralık'ta süresiz oturma eylemi başlatmıştı. Bir hafta sonra bu eylem açlık grevine dönüştü.
Said'in siyasi ve sosyal reformlar için başlattığı çevrimiçi istişare mekanizmasını boykotta El Nahda, Cumhuriyetçi Parti, Emek ve Özgürlük İçin Demokrasi Partisi ve Demokratik Akım birleşti. Bunlara Said'in yol haritasını otokrasiye gidişi olarak değerlendiren Tunus Genel İşçi Sendikası'nı da eklemek gerekiyor.
Bu minvalde bir itiraz bloku oluşsa da henüz Said'i yolundan çevirecek toplumsal muhalefet yok. Ayrıca Said karşıtlığı otomatik olarak El Nahda'nın hesabına yazılabilecek bir destek de sayılmaz.