Türkiye'deki Suriyeli depremzedeler yakınlarının cenazelerini Suriye'ye gönderiyor
Moarri ailesi depremde aile üyelerinden beşini kaybetmiş.
45 yaşındaki Ayşe Moarri, bir kamyonun arkasında beyaz yorgandan yapılmış ceset torbasını okşarken ağlıyor.
"Beni nasıl geride bırakırsın? Yaşamımın tek sebebi sendin... Şimdi nasıl nefes alabilirim?"
İçinde kızı var. Kızının yanında, beş aile üyesinin daha cesetleri var.
Türkiye'nin güneyi ile muhalefetin kontrolündeki kuzeybatı Suriye arasındaki, Cilvegözü Sınır Kapısı’nın karşısındaki Bab el Hava Sınır kapısı’nda yine soğuk ve güneşli bir öğleden sonra.
6 Şubat’ta Türkiye'nin güneyinde meydana gelen depremde sevdiklerini kaybeden Suriyeli mülteci aileler, cenazelerini ülkelerine geri götürmek için burada toplandı.
Havada ağır ölüm kokusu asılı duruyor.
Yaşadıkları altı katlı apartmandan tek sağ kurtulanlar Ayşe, eşi Numan ve dört yaşındaki torunları Elma oldu.
İki kızını, bir oğlunu ve iki torununu kaybeden Ayşe ve Numan, hala damatlarını arıyor.
Aile, sekiz yıl önce Suriye'deki iç savaştan yeni bir başlangıç umuduyla kaçarak Türkiye'nin güneyindeki Antakya kentine sığındı. Binalarının yarısından fazlası hasar görmüş olan şehir şu anda harabe halinde.
Bab el-Hava'ya getirilen her bir Suriyeli depremzedenin adı, ülkeye döndüklerinde teşhis edilebilmeleri için ceset torbalarının üzerine mavi bir kalemle yazılmıştır.
Ayşe beyaz örtünün arasından kızının vücudunu öperken "Birbirinize iyi bakın. Şirin canım, ağabeyinize, ablanıza ve benim sevgili torunlarıma iyi bakın" diyor.
Kamyon uzaklaşmaya başladığında parmakları kamyonun üzerinde gezindi, bırakmak istemediği belliydi.
Kocası, sınırı geçen kamyonu görünce gözyaşlarına boğuluyor.
"Hoşçakalın canlarım... Hepiniz evinize gideceksiniz... Beraber olacaksınız" diyor Numan, sargılı elini sallayarak.
O sabah, enkaz altından çıkarılan Suriyelilerin cesetlerini taşıyan beş kamyon daha sınıra geldi. Bazıları ceset torbalarına konmak yerine battaniyelere sarılmış durumda.
Amatör kurtarma operasyonu
Moarri ailesinin Antakya'daki dairesinin enkazı arasında, bir rafta iki cam nar sağlam duruyor. Masanın üzerinde hâlâ bir tablo asılı. Odanın geri kalanı çökmüş vaziyette.
Ayşe'nin ortanca kızı Viam’ın nişanlısı olan Ali, reflektörlü yeleğiyle molozların arasında arama çalışmasına devam ediyor.
Bize Viam'ın cesedini nerede bulduğunu gösteriyor. Dört yıldır birbirlerine aşıklarmış ama babasını nişanlanmalarını depremden sadece bir hafta önce kabul etmiş.
"O gece WhatsApp'ta geç saatlere kadar birbirimize mesaj atmaya devam ettik. Uyuyamadık" diyor.
04:00 civarında Viam'dan bir mesaj aldı: "Uyanık mısın? Garip bir kabus gördüm" yazıyordu.
Yeryüzü sallanmaya başladığında görüntülü konuşuyorlardı.
"Ona biraz önce o kötü rüyayı düşünmemesi gerektiğini söylemiştim. Sonra birbirimize birbirimizi sevdiğimizi söyledik. Yatağında oturmuş sessizce gülüyordu," diye hatırlıyor Ali, gözyaşlarına boğulmamaya çalışarak.
"Kaçmaya çalıştığını gördüm ama telefonunun kablosu duvara takılıydı ve bu onu yavaşlattı. Sonra görüntü dondu. Ekran karardı."
Suriye'de silahlı muhaliflerle muharebe eğitimi tecrübesi olan spor eğitmeni Ali, odasındaki masanın altına girerek kendini korumayı başardı.
"Deprem bitince dışarı çıktım. Bütün mahallemiz harabeye dönmüştü.
"Viam'ın yaşadığı sokağa nasıl yürüdüğümü hatırlayamıyorum. Tüm yollar kapalı olduğu için iki kat uzun sürdü."
Apartmana vardığında, komşular tarafından organize edilen derme çatma bir kurtarma operasyonu çoktan başlamıştı. Arkadaşlarını onlara katılmaya çağırdı. Saatler geçti ve resmi bir yardım gelmedi.
Ali, kendisinin ve arkadaşlarının savaş sırasında Suriye hükümet güçleri tarafından sık sık bombalanan bölgelerden geldiklerini, bu nedenle arama kurtarma konusunda zaten biraz eğitim ve deneyime sahip olduklarını söylüyor.
Suriyelilerin Suriyelilere yardım etmesi gerektiğini de ekliyor.
Viam'ı bulmak
Kuzeybatı Suriye'de depremden etkilenen geniş alanın bir kısmı Suriye hükümetinin kontrolü altında. Moarri ailesinin geldiği diğer kısım ise Devlet Başkanı Beşar Esad'a karşı olan silahlı grupların elinde.
Bu nedenle, kurtarma ve yardım operasyonlarının koordinasyonu, çatışmanın birden çok tarafını, onları destekleyen ülkeleri ve uluslararası insani yardım kuruluşlarını içeren oldukça karmaşık bir işti.
Ali, güçlü ülkelerin Suriye'de daha büyük çatışmalarda yer aldığını ve bunun sonucunda Suriye halkının acı çektiğini söyleyerek uluslararası topluluğa içerliyor.
"Bütün dünya Türkiye'ye yardıma geldi ve çok şükür ki Türkiye de güçlü bir ülke. Peki ya Suriye?"
"Siyaset hakkında konuşmak istemiyorum ama insani açıdan baktığımızda elektriğimiz, temiz suyumuz, evimiz bile yok."
"Evlerimiz savaştan, şimdi de depremden harap oldu. Allah'tan gelene tabii ki razıyız. Ama dünyaya şunu söylemeliyim: Yeter."
Ali, sekiz günlük arayışın ardından çok sevdiği Viam'ın cesedini buldu. Ölürken kardeşi Muhammed'e sarılıyordu.
Ali, şimdi 15 Suriyeliden oluşan bir grupla diğer Suriyeli aileleri bulmak için çalışıyor.
Beton tozu onları kaplıyor. Burada her yerde toz var- gözlerimizi kumlu ve saçlarımızı gri yapıyor.
Türk makamlarına göre, depremden sonraki ilk 10 gün içinde 2 bin 306'dan fazla cenaze sınırdan Suriye'ye gönderildi.
Sınır polisi bize bunun çok büyük ve koordinasyonu zor bir operasyon olduğunu söylüyor. Bazen cenazeleri göndermeye hazırlar ama karşı taraf onları almaya hazır değil. Bazen tam tersi.
Ayrılmaya hazırlanırken, küçük bir battaniyeye sarılı üç haftalık bebeğinin vücuduna sarılmış bir adam görüyoruz.
Cenazesini İdlib vilayetinin muhaliflerin kontrolündeki bir bölgesindeki evlerine götürmek için yardım istiyor.
Kızını enkazdan çıkarmış, ardından tıbbi tedavi için sınırdan Türkiye'ye getirmişti. Ama hayatta kalamadı.
Moarri ailesi nihayet aradıkları son kişiyi, yani damadının cesedini depremden 10 gün sonra buldu.
Ali'ye Suriyeli mültecilerin ailelerinin cenazelerini neden Suriye'ye gönderdiklerini soruyorum.
"Orası bizim evimiz. Hala bir gün geri döneceğimizi umduğumuz ve inandığımız yer. Sevdiklerimiz bizi orada beklesin istiyoruz."