Haberler

Bill Gates'in Yükseköğretim ile İlgili Görüşleri

Abone Ol

Haziran 25, 2012 YükseköğretimGeleceği Hakkında Bill Gates ile bir görüşme Mark Abramson for TheChronicle Jeffrey R.Young, MuhabirBill Gates bir üniversite bitirmedi, ama bugün yüksek...

Haziran 25, 2012

 

Yükseköğretim

Geleceği Hakkında Bill Gates ile bir görüşme

 

Mark Abramson for The

Chronicle

 

Jeffrey R. Young, Muhabir

Bill Gates bir üniversite bitirmedi, ama bugün yüksek öğretimi

şekillendiren en güçlü isimlerinden birisi. Onun bu etkisi dünyanın en zengin

hayırsever kuruluşlarından olan ve onun eşbaşkanı olduğu Bill & Melinda

Gates Vakfının faaliyetleri dolayısı ile olmaktadır. Bu vakıf en önemli misyonu olarak eğitimi

seçmiştir. 

The Chronicle

Pazartesi günü Sayın

Gates ile üniversitelerin teknoloji kullanılarak nasıl dönüştürülebileceği

konusunda görüşlerini almak üzere kendisiyle özel bir röportaj yaptı. Onun yaklaşımı basit bir şekilde tablet

bilgisayarlar veya diğer teknolojik aygıtları sağlamak ve değişimin gerçekleşmesini

ümit etmek değildir. O, böyle bir

modelin  "gerçekten kötü bir sicilinin olduğunu"

düşünüyor. Bunun yerine, Bill Gates'in

vakfı mevcut yüksek öğretim modelinde birçok öğrencinin yükseköğretimden mezun

olmasını geciktiren ya da okulu bitirmesini engelleyen "verimsizliklerin" giderilmesine

yönelik olarak çalışan reformculara mali kaynak sağlıyor.  Ve üniversite öğretiminde öğrencilerin en

seçkin profesörlerin derslerini videodan izleyip, sınıftaki zamanlarını grup

projeleri ve diğer etkileşimli faaliyetler için kullanmaları gibi kökten

yenilikler teklif ediyor. Kendi

kelimeleriyle "sınıflara çok sayıda öğrencinin ders için doldurulmasının" yakın

gelecekte artık modası geçmiş bir şey olarak değerlendirileceğini söylüyor.

 

Microsoft'un kurucusu bütün cevapları bildiğini iddia etmiyor.

Gerçekte Vakfın sürecini, sürekli bir iyileşme hareketinin destekleyicisi

olarak görüyor. "Yeni şeyler denemek, denerken hata yapmak, hatalardan ders

çıkarmak ve bu süreçte yeni ortaklar bulmanın" kaçınılmaz olduğuna inanıyor. 

 

Bu mülakat Gates'in Morrill Kanunu'nun 150'nci yıl dönümünün

kutlanacağı bir toplantıda yapacağı açılış konuşmasının arefesine denk

geldi. Morrill kanunu ulusal düzeyde

arazi hibesi yöntemi ile üniversite kurulması yöntemini başlatmıştır. Söz konusu toplantı Washington D.C. de

yapılacak olup kamu arazi hibesi ile kurulan üniversiteler birliği tarafından

desteklenmektedir. 

 

Soru: Siz uzunca bir zamandan

beri eğitimle ilgileniyorsunuz. Ben 1995

yılında yayınlanan 'The Road Ahead" adlı kitabınızı okudum, burada bir eğitim

vizyonu ortaya koymuşsunuz ve eğitimin teknoloji ile nasıl

dönüştürülebileceğini açıklamışsınız. Bu

vizyonun bazı kısımları bunca yıl sonra halâ tam olarak oluşmamış

görünüyor. Sizce de bu öngörülerin

gerçekleşmesi sizin düşündüğünüzden daha uzun bir süre aldı mı? 

 

Cevap. Doğru, eğitim çok fazla değişmedi. Yani, kurumsal eğitim demek istiyorum;

internet K-12 veya yüksek öğrenim düzeyinde köklü bir değişiklik getirmedi. Bunu diğer teknoloji yenilikleri için de söyleyebiliriz.

Bazı insanlar televizyon teknolojisinin köklü bir değişiklik getireceğine

inanmıştı. Bilgisayar destekli öğretimle

öğrencilerin alıştırma yapabilmelerinin yenilik getireceğine inanmıştı. Yani geçmişte insanlar teknolojinin yapıp

edebilecekleri hakkında gereğinden fazla iyimser olmuşlardı. Fakat bu sefer durum farklı, daha köklü bir

şeyden bahsediyoruz. Aslında teknoloji

ile kişisel öğrenmenin değiştiğini söylemek mümkün. Yani, istekli öğrencilerin internete

girip (değişik uzunlukta) videoya kayıtlı dersleri bulabilmeleri,

izleyebilmeleri onların eskiye göre çok daha iyi şeyler öğrenebilmelerine imkan

verdi. Fakat genel olarak örgün eğitimde bütün öğrenciler için konuşmak

gerekirse yüz yüze eğitimle teknolojiye dayalı eğitimin hangisinin daha iyi

olduğuna karar vermek oldukça zor. Aslında bunların hangisinin daha iyi

olduğunu ölçecek bir ölçek te yok. İki üniversiteyi karşılaştırmak isterseniz,

girdiler hakkında çok şey söyleyebilirsiniz; bu üniversitenin öğrencilerinin

SAT puanları şuna göre daha yüksek filan gibi. Bu bazen sizin duymak istediklerinizin tersi şeklinde de tezahür

edebilir. Yani siz şunu bekliyor

olabilirsiniz; "biz SAT puanları düşük olan öğrencileri alıyoruz, ve onları

gerçekten iyi eğitilmiş avukatlar olarak mezun ediyoruz." Bunun yerine "biz SAT puanları yüksek

öğrencileri alıyoruz, onlara nasıl bir eğitim verdiğimizden emin edeğiliz, ama

bu öğrencilerin zeki olduklarını biliyoruz, muhtemelen bizden mezun

olduklarında da halâ iyi durumdadırlar." Kısacası bu alanda deney yaparak iyi işler yaptığınızı gösterecek bir

ölçek maalesef yok.

 

Soru: Peki kimi suçlamalı? Üniversitelere yanlış mesajlar veren US

News gibi sıralamalar veya benzeri şeyleri mi?

 

Cevap: Evet kesinlikle, en iyi öğrenciler

için rekabet eden üniversitelere bunu yaptıran bazı mahzurlu teşvikler söz

konusu. Hali hazırdaki durum gibi,

üniversiteleri daha seçkinci olmaya iten davranışları ödüllendirmek

istemezsiniz. Belki bunun yerine

mezuniyet oranları, mezunların aldıkları eğitimlerden dolayı edindikleri kalite

gibi şeyler için ödüllendirmek istersiniz. Mevcut teşvik sistemleri girdilerin kalitesini ödüllendiriyor,

çıktıların değil.

 

Soru: Walter Isaacson'unun yazdığı Steve Jobs biyografisinde

etkileyici bir kısım var, orada siz Mr. Jobs'ı vefatından kısa bir süre önce

evinde ziyaret ediyorsunuz ve ikinizinde katkıda bulunduğunuz teknolojik

yenilikler hakkında konuşuyorsunuz. Steve Jobs'ın teknolojinin eğitimi nasıl etkileyeceğini sorduğunu

hatırlıyorum. Ona ne cevap verdiniz?

 

Cevap: Vakıftaki işlerimden dolayı eğitim

dünyası ile yakından ilgileniyorum. Çıkıp bazı charter okullarını, fakir mahalle okullarını, ön lisans veren

bazı okulları, farklı üniversiteleri ve öğrencilerin cesaretini kıran ekonomik

şartları yerinde görme fırsatım oldu. Bütün bunları gördükten sonra, peki, teknoloji bu durumları nasıl

değiştirebilir, acaba öğrenciler kampüse daha az gelmek zorunda olsalar iyi mi olur

diye düşünüyorsunuz. Teknolojinin

yapamayacağı bazı şeyler ne olabilir diye düşünüyorsunuz. İşte tam da bu noktada hibrit öğretim

modelleri, yani ne tamamen dijital ne de tamamen yüz yüze, aslında dijital

araçların yüz yüze eğitimin verimini artırabilme olasılığı beni heyecanlandırıyor. Yani isteksiz, morali bozuk, kafası karışık

öğrenciler öğretim elemanlarından ders dinlemek yerine grup çalışması ile daha

iyi öğrenirler mi diye düşünüyorum. Yani bu çeşit bir vizyona sahip olanların ve

yenilik düşünenlerin işin içine katılması gerektiğini düşünüyorum.

 

Soru:O konulara biraz daha girersek, siz

çok kişinin bildiği gibi üniversiteyi bitirmediniz, Harvard'ı bitirmeden Microsoft

şirketini kurmak için terk ettiniz. Harvard ve MIT daki EdX hakkında ne düşündüğünüzü merak ediyorum. Bu çeşit ücretsiz online dersleri alanlara

sertifika verilmesi modeli konusunda ne düşünürsünüz?

 

Cevap: Nihayetinde, işverenlerin gerçekten

inandıkları bir şeylere sahip olmak durumundayız. Bugün bu, büyük ölçüde diploma anlamına

geliyor. Eğer diplomanız varsa bir işe

başvurabiliyorsunuz, yoksa birçok iş için değerlendirmeye bile alınmıyorsunuz. Dolayısıyla

sorun, bu yeterlik veya ehliyet konusunu biraz dönüştürüp geliştirebilir miyiz

sorunu. Aslında bir şeyi bildiğinizi

ispatlamayı o bilgiyi edinme yolunuzdan ayırabilmek en iyisi olurdu. Örneğin,

benim sadece bir lise diplomam var, ama ben profesyonel bir öğrenciyim. Bilgisayarda dersleri izleyerek öğrenmeyi ve

internet üzerinden iş yapmayı seviyorum. Yani OpenCourseWare ve benzeri online

derslere ilgi duyduğum için kullanıyorum, ve onlardan çok şey öğreniyorum.

 

Soru: Bu ilginç. Bu konuya teknoloji sektörünün ilgi duyduğunu

duyuyorum, örneğin Microsoft gibi şirketlerin programcı çalıştırdığını

biliyorum, fakat sizce bu insani bilimlerde işe yarar mı, bu alanlarda

yetişmişliği veya uzmanlığı ölçmek daha zor netekim.

Cevap: Şimdi, dediğiniz gibi bu konularda

objektif olunabilecek birçok alan var. Mesela, bir hemşire veya doktor olacaksanız, bu çeşit meslekler için

uygulanan sınavlar var.   Fakat daha az

belirgin olan alanlar da var; mesela pazarlamacılık veya benzeri alanlar öyle,

aslında bu alanlar için üniversite diploması işe yarar mı ondan bile emin değilim. Genel olarak dört yıllık diploma gerektiren

mesleklerin gerektirdiği bilgiye sahip olmayı, birçok işveren çalışanlarında

istenen bir şey olarak değerlendiriyor. Söz konusu bilgilerin sınavını kendileri yapmak yerine üniversitelerde

bu çeşit deneyimlere sahip olduğunuzu bilmek onlar için yeterli oluyor.

 

Soru: Gates Vakfı çok sayıda geleneksel üniversiteye ve yüksek

öğretimdeki bir çok yeni yatırımcıya on milyonlarca dolar verdi. Bu parayla siz kendi üniversitenizi

kurabilirdiniz, hiç kendi üniversitenizi kurmayı düşündünüz mü?

 

Cevap: Doğru, yeni üniversite kuran

girişimcilere desteğimiz oldu. Bunlar daha çok, az maliyetli, uygun öğrenci

kitlesine hitap eden ve teknolojiyi doğru kullanan modeller deniyorlar. 

 

Bizim rolümüz ise bundan farklı. Bizim

rolümüz hali hazırda çok sayıda profesörü, çok miktarda arazisi, iyi itibarı olan üniversitelerin bazı şeyleri

daha iyi yapmalarına yardımcı olmak; yani bunlar neler olabilir, örneğin

üniversiteyi bitirtme oranlarını yükseltmek, bocalayan öğrencileri tekrar

kulvara çekmek gibi.

 

Birçok iyi bilinen üniversitenin

mezuniyet oranları yüzde 60 da kalıyor, ortalama bir üniversitenin mezuniyet

oranı yüzde 30 larda! Burada büyük

miktarda bir kaynak israfı söz konusu, öğrenciler mezun olamadan büyük bir okul

harcı borcunu yüklenmek zorunda kalıyor, kendilerine olan öz güvenleri yara

alıyor. Bir öğrenciyi üniversiteyi bitirmeden bırakmak herkes için bir

felaket. Buna rağmen bu konularda daha

iyi durumda olan üniversitelerin neyi iyi yaptığını araştıran çok az çalışma

var. Yakın zamana kadar bizim

desteklediğimiz bazı çalışmalarla hangi üniversitede durum nedir biraz ortaya

çıktı, bu üniversitelerin yüzdesi örneğin yüzde 80 ise bunlar neyi doğru

yapıyor? Bu üniversiteler başta daha iyi

öğrencileri mi kabul ediyor yoksa aldıktan sonra bu öğrencilere farklı şeyler

mi yapıyorlar…

 

Soru: Bu günlerde iş dünyasının yükseköğrenimdeki rolü çokça

konuşuluyor. Bir çok online eğitim programları şirketler tarafında

yürütülüyor. Virginia Üniversitesi'nin

rektörünün zorla istifa ettirilmesinin arkasında kısmen bir üniversitenin ne

kadar hızlı bir şekilde online eğitime geçmesi, veya bir üniversitenin kâr

amaçlı bir iş yeri yaklaşımı ile yönetilmesi konusunda kamuoyundaki fikir

ayrılıkları vardı. İş dünyasının veya

sizinki gibi vakıfların üniversiteler üzerinde çok fazla etkisi olduğunu

düşünen insanlara ne cevap verirdiniz?

 

Cevap: Siz mezuniyet oranlarının yükselmesine

veya bu oranların bilinmesine karşı iseniz, o zaman bizim kötü şeyler

yaptığımızı düşünebilirsiniz. Çünkü biz,

bu sıkı bütçe döneminde işe yaramayan uygulamaların terk edilmesini ve daha iyi

uygulamaların düşünülmesini savunuyoruz.

 

Bizim amacımız aslında açık; Amerikan

eğitim sistemini insanların hayatında fırsat üreten ve ülkeye artı değer katan

bir cevher olarak görüyoruz. Soru, bu sistemi nasıl geliştirir, iyileştiririz,

özellikle diğer ülkeler bizim sistemin iyi yönlerini bulup taklit etmeye

çalışırken, onların üniversiteleri hızla gelişiyor, verimlilik oranları

artıyorken.

 

Onların öğrencilerinden matematik ve fen alanlarına yönelenlerin

oranları bizimkinden daha fazla. Ülkenin ekonomik sistemini destekleyen ve insanlara

kişisel fırsatlar sunan bu alanda daha iyi ne yapabiliriz? Bu konulara ne kadar

az yatırım yapıldığı insanı gerçekten şaşırtıyor. Örneğin niye bazı öğretmenler diğerlerinden

daha iyi öğretebiliyor? Niye bazı

üniversitelerin mezuniyet oranları yüzde 7 gibi yerlerde sürünüyor? Bu üniversiteler niye öğrencilerin daha

başarılı olmaları için daha çok gayret sarfetmiyor? Mevcut durumun anlaşılması

için biraz ışık tutmak iyi bir şeyse, biz iyi şeyler yapıyoruz demektir, ama

buna önem vermiyorsanız tabiî ki farklı düşünebilirsiniz.

 

Soru: Doğrudan sormak

gerekirse, iş dünyasında başarılı olmak için birinin ne yapması gerekiyor? İş dünyasında başarılı olanların

üniversitenin işlerine karışma hakkı oluyor mu ya da olmalı mı sizce?

 

Cevap: Üniversitenin işleri

ya da sorunları üniversitede çalışan insanlar tarafından çözülececeğini

düşünüyorum, yeni yaklaşımlar da üniversitelerde denenecek. İş yerinin penceresinden üniversitelere

seslenip, şu işinizi şu şekilde yapın

diyen çok fazla işadamının olduğunu sanmıyorum. Bunu hiç duymadım. Biz sadece

bize gelip şöyle bir fikrim var diyen yeni şeyler deneyen insanların

fikirlerini fonlarımızla destekliyoruz. Üniversitelerin bu tarz iyi içerik kullanan, öğrencilerle oturup onların

dertlerini dinleyen, onlara moral veren, laboratuarlarda yardım sağlayan

insanlara ihtiyacımız var.

Örneğin şu üniversitelerdeki takviye matematik konusunu ele

alalım. Bu tamamen bir felaket! Bir

üniversiteye kabul edilmişsiniz, diyorlarki senin matematik bilgin yeterli

değil, sen şu takviye matematik dersini al, sonra o dersi de berbat bir şekilde

öğretiyorlar, başarısız oluyorsunuz, bu sizin özgüveninize nasıl zarar verir,

hiç düşündünüz mü? Belki uygun bir teknik

yaklaşımla bu düzeltilebilir, bir fark oluşturulabilir.

 

Kısaca biz üniversitedeki insanlara doğru şeyleri denemeleri için

fon sağlıyoruz. Ee tabii diğer bazı insanlarda farklı düşünüyor o konularda,

ama siz üniversiteyi bitirmenin mezuniyet oranlarını artırmanın iyi bir şey

olduğunu düşünüyorsanız, er ya da geç bu yaklaşımları takdir edersiniz. 

 

Soru: Ama bu fonlar

insanlara bazı çeşit yaklaşımlar için teşvik sağlıyor, sadece sizin vakıf

değil, diğer vakıflar da kendi amaçlarına uygun şeyleri destekliyor. Bu da siz

doğrudan şunu yapın demeseniz de aklınızdaki şeyleri yaptırtmak için oldukça

etkili bir araç değil mi?

 

Cevap: Biz üniversitelerdeki

değişimi destekliyoruz. Yani bazı

üniversiteler bize gelip "benim mezuniyet oranlarını artırmak için şöyle bir

fikrim var" diyor, "yeni şeyler deneyeceğiz ama bunu yapacak bütçemiz yok"

diyor. Mesela biz hibrit bir ders modeli

denemek istiyoruz diyor, bazı kısımları online bazıları yüz yüze, ve biz bunu

elit öğrenciler için değil zorda olan, zorlanan öğrenciler için yapmak

istiyoruz diyor, işte biz bunlara fon sağlıyoruz. Bunlar başarılı olarak deneyen birkaç

üniversite var sa bunları nasıl yaygınlaştırabiliriz? Bu zor bir konu. İş

dünyasındaki gibi değil burada durum, çok yavaş yayılıyor başarılı uygulamalar.

 

Soru: Size göre

okullardaki mezuniyet oranlarını yükseltmenin bir yolu fazladan dersleri

ayıklamak. Bu bazılarına göre üniversitelerin genel kültür ve vatandaşlık

becerileri kazandırma fonksiyonların zayıflatıp sadece iş becerileri verilen

yerlere dönüştürecek.

 

Cevap: Şimdi burada şöyle

bir problem var, birçok üniversitede öğrenciler mezuniyet için zorunlu derslere

talep çokluğundan dolayı kayıt yaptıramıyorlar. Kayıt yaptıramadığınız için

mezuniyetiniz uzuyorsa, bu ciddi bir problemdir sizin için. Bunun iyi

göstergeleri veya ölçütleri yok, üniversiteler eyalet desteği azaldığı için

masrafları kısmaya çalışıyorlar, belki bir miktar okul harçlarını

yükseltebilirler, federal desteğin de ne olacağı belli değil. Şimdi iyi vatandaş yetiştirmek için derslerin

açılmasını ben de destekliyorum, ama bu dersleri herkesin zamanında alıp

geçmesi için kapasite yeterli değilse ne yapacaksınız? Bu durum birçok öğrenci anketinde

gözlenebiliyor. Bu çeşit dersleri

bırakın insanlar mezun olduktan sonra online derslerle alsınlar çok

istiyorlarsa.

 

Soru: 2010 yılında

bir konferansta, siz sınıf odaklı derslerin öneminin azalacağını, ama video

tabanlı derslerin cazibesinin artacağını öngördüğünüzü söylemişsiniz. Üniversite yöneticileri sınıf tabanlı dersler

hakkında endişelenmeye başlasınlar mı?

 

Cevap: Eğer yeniliklere

meraklı iseler, doğru şeylere yatırım yapıp yapmadıkları konusunda

endişelenebilirler. Eğer merak ettikleri hep aynı şeyleri

yapmaya devam edip edemeyecekleri ise, cevap hayır. Diğer ülkeler daha fazla

öğrencilerine üniversite imkânı sağlıyorlar. Daha fazlası mezun oluyor. Bu

konuda bizden öndeler. Eğitimin maliyeti artıyor, dolayısı ile bazı şeyleri değiştirmemiz gerekiyor. Bir noktada artık öğrencileri büyük bir

anfiye doldurup ders anlatmak modası geçmiş bir şey olarak değerlendirilecek.  Öbür yandan, öğrencileri küçük gruplarla bir

araya getirip bir birlerine yardım edebileceği ve bu konuları niye

öğrendiklerini birbirlerine açıklayabileceği ortamlar sağlamak daha önemli

olacak. Sizin için önemli olan, ölçmeye

değer, dönüt vermeye değer beceriler nedir? Bunlar bence değişiyor ve anfide ders anlatmak öğrencilerin küçük grup

çalışmalarına göre bunları daha az destekliyor. Üniversiteler bu konuda

değişmekte isteksiz ve tereddütlü. Ama birileri bunu zamanı gelince yapacak ama

kim bilmiyorum, zamanı da bence geliyor.

 

Soru: Tablet

bilgisayarlar bu aralar çok moda. Yüzey tableti daha geçen hafta piyasaya sürüldü

Microsoft tarafından. Üniversite kampüslerinde iPadler var her yerde. Ama sanki

siz tabletleri verip değişimin otomatik olmasını beklemiyorsunuz. Sizce tabletin

bir fark oluşturabilmesi için ek olarak ne olmalı, ya da bunları düşünmek için

henüz çok mu erken?

 

Cevap: İnsanlara sadece bazı cihazları verip çekilmenin korkunç

bir sicili var. Gerçekten müfredat

ve öğretmen de değişmek zorunda. Bir de

klavyesi olmayan, yani öğrencilerin kendilerinin bilgi giremeyeceği şeyler asla

işe yaramaz. Öğrencilerin ekrandan bir şey okuması yeterli değil. Yazı yazıp iletişime geçebilmeleri de önemli.

Yani bir PC ortamı lazım, düşük fiyatlı bir PC ortamı.

 

Burada cihaz sınırlayıcı

faktör değil, en azından birçok ülkede durum böyle. Eğer müfredatınızı iyi

tasarlarsanız, sonrasında erişim için gerekli olan cihaza, öğrenciler bir

şekilde pahalı da olsa bu cihaza ulaşabilir, meselâ kütüphaneden ödünç

alabilir.

 

Soru: Size eğitim

işlerine girmeniz için ilham veren bir profesör ya da öğretmen oldu mu? Vakfınızın yüksek öğrenime ilgisi neden? Vakıf aslında fonlarını başka bir alan için

de kullanabilirdi? Bu tutku nereden geliyor?

 

Cevap: ABD'nin gücünü

koruyabilmesi için en kritik alan olarak ben eğitimi görüyorum, eğitim derken

K-12 ve yüksek öğrenimi birlikte değerlendiriyorum.

Yüksek öğrenimde bizim çok iyi, hatta dünyada en iyi olduğumuz

bazı konular var. Bu konularda diğer

ülkelerin bizimle yarışması hiç te kolay değildi. Ama ilk defa bu ülkeler bu konuların

bazılarında mesafe katettiler. Mesela

Çin'deki en iyi üniversiteler, Tsinghua gibi, aynı zamanda dünyada da en iyi

üniversiteler arasında, en iyi 50 arasında. Bizim teknolojik avantajımızı

kullanıp iki kat çalışmamız gerekiyor. Bunun mevcut mali ve finansal ortamda kolay olmadığını biliyorum, ama bu

konu bence çok önemli. Ben kendim, mükemmel bir lisede okudum, çok iyi bir

üniversiyete gittim, 3. sınıftan terk etmiş te olsam bana çok şey kattı. Çok iyi hocalarım oldu. Bu fırsatlara diğer öğrencilerin de sahip

olması bence çok önemli. Hem ülke açısından hem de kişisel açıdan.

 

Soru: Vakıf olarak,

ufukta ne görüyorsunuz? Yeni alanlara

yönelecek misiniz? Ulusal sağlık alanı meselâ, veya diğer alanlar?

 

Cevap: Hayır, şimdi

odaklandığımız alanlar da–global düzeyde sağlık, tarım, fakirlere yardım,

ulusal düzeyde Amerika'da eğitim- hedeflerimize ulaşmadan yeni alanlara

yönelmeyeceğiz.  Çünkü, bunlar yeteri kadar zor alanlar

zaten. Biz yeni şeyler öğrenmek, denemek, belki hata yapmak, yeni ortaklar

bulmak istiyoruz. Çok dramatik sonuçlar elde edinceye kadar – ki buda

önümüzdeki 10 – 20 yılda olmaz- yeni şeylere odaklanmayacağız. Yani kendi alanlarımızı seçtiğimizi

düşünüyoruz, ve her yıl biraz daha mesafe katetmeyi umuyoruz.

 

Soru: K-12

düzeyindeki faaliyetlerinizden öğrendiğiniz ve yüksek öğrenime getirmek

istediğinizi ilhamlar var mı?

 

Cevap: K-12 düzeyinde

motivasyonun önemini öğrendik. Bir çocuk niye cebir öğrensin? Bunu bir iş fırsatı ile veya hayat amacı ile

ilişkilendirmek o kadar kolay değil. Okul dersleri nasıl daha ilginç hale

getirilebilir? K-12 sistem olarak

işleyiş, standartlar ve personel açılarından daha homojen bir yapı, yüksek

öğretime göre. Yüksek öğretimde çeşitlilik var. Bu yüzden birisi yüksek öğretimde bir konuda iyi bir uygulama yapıyorsa,

bunu diğer kurumlara yaygınlaştırmak kolay değil. Çok fazla iyi ölçekler yok,

durumu anlamak için. Liselerde mesela okulu terk oranlarını bir ölçü olarak

alabilirsiniz. Ama mezuniye oranı daha zor bir kavram. Benzer şekilde kalite göstergeleri çok

çeşitli. SAT puanları gibi altın bir ölçümüz, veya çocuklar arkada kalmasın (no child left behind) gibi bir aracımız

yok elimizde üniversitelerde. Kariyer

amaçları konusunda öğrenciler de çok daha farklı noktalarda liseye göre. Kısacası, üniversiteleri çalışmayı zor yapan

bir çok faktör var, fakat liselerle ortak yönleri de var. Ama ikisini de düzeltmek benzer şekilde

önemli.

 

Çeviri:

Prof.Dr.

Cengiz Alacacı

              Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi

Kaynak: MEB / Eğitim

Amerika Birleşik Devletleri Steve Jobs Bill Gates Microsoft Eğitim Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title