ABD'den Dünyaya Yayılan Krizde 'İki Anahtar'ın Büyük Payı Var
Süleyman Demirel'in 1991, Tansu Çiller'in de 1995 Seçimleri Öncesinde Verdiği İki Anahtar Vaadinin Başarısız Olması Türkiye'de Hayal Kırıklığı Yaratmış Olsa da, Dünya Devi ABD'yi İçinden Çıkılmaz Bir Döneme Sokan da Benzer Hayaller Oldu. Rüyasını Gerçekleştirmek İçin Kolay Parayı İcat Eden ABD'nin Bu Hayali, Krizde Varlıkların Erimesi ve Kredilerin Tıkanması Sonucunda Dünyanın Kabusu Oldu.
Süleyman Demirel’in 1991, Tansu Çiller’in de 1995 seçimleri öncesinde verdiği iki anahtar vaadinin başarısız olması Türkiye’de hayal kırıklığı yaratmış olsa da, dünya devi ABD’yi içinden çıkılmaz bir döneme sokan da benzer hayaller oldu. Rüyasını gerçekleştirmek için kolay parayı icat eden ABD’nin bu hayali, krizde varlıkların erimesi ve kredilerin tıkanması sonucunda dünyanın kabusu oldu.
DOKUZUNCU Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 1991 seçimleri öncesinde eski Başbakan Tansu Çiller’in de 1995 seçimleri öncesinde verdiği tüketici kredisine ve vergi avantajlarına dayalı iki anahtar vaadi gerçekleşmedi. Çiller’in Ulusal Dinamik Denge Modeli’nin (UDİDEM) başarısız olması Türkiye’de hayal kırıklığı yaratmış olsa da, dünya devi ABD’yi içinden çıkılmaz bir döneme sokan da benzer hayaller oldu. Amerikan rüyasını gerçekleştirmek için kolay parayı icad eden ABD, varlıkların erimesi sonucunda patlayan krediler nedeniyle zor bir döneme girdi. Kriz iş kayıpları, ücretsiz izin uygulamaları ile Türkiye’de de derinden hissedilmeye başlandı.
Rüya kabus oldu
İngilizce konuşulan ülkelerde favori bir ekonomik oyun olan emlak, artık çocukların bile Monopoly oyunu aracılığıyla öğrendiği en popüler yatırım aracı. ABD’de devlet de Roosvelt’ten başlayıp son ABD Başkan George W. Bush’a kadar Amerikan rüyasının tanımı olan bu enstrümanı sürekli destekledi. Harvard Business School Öğretim Üyesi Niall Ferguson da Vanity Fair Dergisi’ndeki "Wall Street’te Son Fiyasko" başlıklı incelemesinde bu konuları değerlendirdi. Ev sahibi yapan demokrasinin, ev sahibi olan seçkin azınlıktan daha sosyal ve stabil olacağı inanışı giderek yaygınlaştı. Uygulamanın 70 yıl önce başlamış olması, politik kültürdeki köklerin ne kadar sağlam olduğunu da açıklıyor.
Yastık altı paralar
1980’li yıllarda giderek daha fazla kişi parasının enflasyon nedeniyle erimemesi için farklı bir yatırım yolu arayışına girdi. Bunun için de paralarını yaşam maliyetinin üzerinde getiri vaad eden varlıklara yatırmayı seçti. Bu varlıklar modern sanat eserlerinden, çok iyi kalitede şaraba kadar geniş bir yelpazeyi içeriyordu. Ancak kolay kredi ve getirisi borçtan yüksek olan varlıklar sayesinde Amerikalılar bir zamanlar kötü günler için yastık altında ya da bir bankanın kasasında sakladıkları birikimleri en fazla hisseler ve gayrimenkule yatırmayı seçti. Halkın kredi eğilimi arttıkça kazancı seven kurumlar daha fazla risk almaya başladı.
İnsan doğası hesaplanamadı
Ancak bu yeni dönem balonlarını da beraberinde getirdi. 1990’larda fahiş boyutlara ulaşan abartılmış teknoloji yatırımları ile patlayan balon, 2000’lerde de gayrimenkul çılgınlığı ile büyüdü. Bu enstruman finans dünyasını büyütmeyi de başardı. Ancak, tek bir gerçek gözardı edildi. O da ’insan doğası’ydı. Büyüme döneminde yatırımcıların toplu hareketiyle büyümesini hızlandırabilen finans dünyasının, zorluklar karşısında panikle birlikte aynı sürü psikolojisi sonucunda aniden daralabileceği hesaplanamadı. Önce jenerasyonlar boyunca kredi ile ev almanın tek mantıklı yol olduğu konusunda beyni yıkanan halk, varlıkların erimesi sonucunda borcunun elindeki varlığın değerinden daha büyük olduğunu anladı. 1930’dan bu yana yaşanan en büyük kriz de işte böyle patladı.
Roosvelt destek oldu modern Amerika doğdu
1930 yılına kadar ABD’de sadece küçük bir azınlığın kendisine ait bir evi vardı.
Ancak kriz döneminde ABD’nin 32’nci Başkanı Franklin Roosvelt hükümeti bunu değiştirecek bir kurumlar silsilesi oluşturdu.
1932 yılında oluşturulan Federal Konut Kredi Kurulu aracılığıyla mevduat toplayıp kredi veren lokal mortgage kredi sağlayıcıları (S&L) ülkeye sokuldu.
1938 yılında yine Roosvelt’in etkisiyle Fannie Mae’nin kuruluşu sonucunda ABD’de ikincil piyasalar doğdu.
Fannie Mae, S&L’lerden aldığı mortgage varlıklarına dayanarak tahvil ihrac etme yetkisine kavuştu.
Bunun sonucunda masrafları azalan S&L’ler kredi kullananlara daha ucuz aylık ödeme imkanı yarattı.
1940-1960 yılları arasındaki dönemde ev sahipliği oranı yüzde 43’den yüzde 62’ye yükseldi. Modern Amerika’nın doğuşu Fannie Mae ile aynı gün oldu.
Reagan vergi kıyağı çekti, ’rüyanın bir parçası’ dedi
1968 yılında ikincil piyasaların daha da büyümesi için Fannie Mae ikiye bölündü. Daha fakir alıcılara hizmet için Ginnie Mea devreye sokuldu.
2 yıl sonra da Fannie Mea’ye rakip olması amacıyla Freddie Mac kuruldu.
1977 yılında bankalar fakir ve azınlıklara da kredi vermeleri konusunda baskı görmeye başladılar.
1970’lerde mevduat ve kredi pazarı ilk kez çift haneli enflasyon ve yükselen faiz oranları nedeniyle darbe yedi.
Kredi kuruluşları yükselen faizler nedeniyle uzun dönemli sabit faizli kredilerde kayıplar yaşamaya başladı.
Bu durumun fazla hasar yaratmaması için hem Jimmy Carter hem de Ronald Reagan hükümetleri vergi avantajları ve yeni kurallar ile devreye girdi.
Başkan Ronald Reagan de bu durumu, "Mortgage kredilerinin rahatlatılması, rüyanın bir parçasıdır’ diyerek açıkladı.
Greenspan krizi küçümsedi bankalara cesaret geldi
1987 yılında dönemin ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Alan Greenspan, "FED ekonomik ve finansal sisteme likidite sağlamak konusunda bir güç olmaya hazır" açıklaması yaptığında, işin bu noktaya geleceğini bilemezdi.
Finansal kurumlar, özellikle de Wall Street’teki bankalar bu mesajdan şu çıkarımı yaptı: "Eğer işler gerçekten kötüye giderse, Merkez Bankası bizi kurtaracak."
ABD ekonomisinin "maestro"su olarak nitelendirilen Greenspan, ekonomi literatürüne "Greenspan put", yani faizi gerektiği düzeye düşüren ve likidite veren uygulamalar olarak tanımlanan bir yaklaşım armağan etti.
Greenspan 1990’ların ortasında şekillenmeye başlayan dot.com (yeni internet şirketleri) balonu karşısında yine proaktif davranmakla ilgili ikilemde kaldı.
Fakat tarihteki tüm balonlar gibi, burada da paralelde para politikası rol oynadı.
Şubat 1995’deki yüzde 6’lık zirvesinden sonra Ocak 1996’da federal faiz oranı hedefi, yüzde 5.25’e düşürüldü. Daha sonrasında kademe kademe indirilerek 1998 sonbaharında, yüzde 4.75’e kadar geriledi.
Greenspan ve arkadaşlarının teknoloji balonunun ivmesini küçümsemesi, tüketici enflasyonuna odaklanarak varlık fiyatı enflasyonunda bir sorumluluklarının olmadığını düşünmesi, bankaların risk alma konusunda daha cesur olmalarını sağladı.
Greenspan, borsadaki çöküşü engelleyemedi. Silikon vadisinin dot.com balonu Mart 2000’de zirveye ulaştığında, ABD borsa endeksleri son 2.5 yılın yarısına gerilemişti. Yatırımcılar S&P 500 endeksindeki kayıplarını, Mart 2007’ye kadar telafi edemedi.
Greenspan’in kolay para politikasının bir başka balonu yarattığı hemen anlaşılmadı: Bu kez finansal piyasalarda Amerikalıların çoğunluğunun gayrimenkul piyasasında oynaması cesaretlendirildi.
Krizin faturası Bush’a çıktı
Amerikan ekonomisinde herkesi ev sahibi yapma stratejisi krize kadar hep taktirle karşılandı. Bush’un 2002 yılı ekim ayında yaptığı "Ben herkesin ev sahibi olmasını istiyorum" sözleri de bunu doğrular nitelikteydi.
2003 yılında Bush Amerika Rüya Ön Ödeme anlaşmasını imzaladı. Bununla ilk kez ev sahibi olacak düşük gelirlilere mali destek sağlanmasının önü açıldı.
2000-2006 yılları arasında dökümansız subprime kontratların oranı yüzde 17’den yüzde 44’e çıktı
Fannie Mea ve Freddie Mac de çok riskli kredileri desteklemeleri konusunda baskı gördü
Sistem, faiz oranlarının düşük kaldığı, insanların işini kaybetmediği ve gayrimenkul fiyatlarının yükselişini sürdürdüğü sürece ilerlemesini sürdürdü. Ancak, küçük bir çelme ile başlayan yıkım domino etkisiyle çöktü.