"Ciddi Bütçe Yüküyle Karşı Karşıyayız"
Babacan, "Emekli sayısı 10 milyonu aştı. Özellikle sağlık konusunda ciddi bir bütçe yüküyle karşı karşıyayız" dedi.
Emeklilik yaşıyla ilgili tartışmalara değinen Başbakan Yardımcısı Ali Babacan "Sosyal güvenlik meselesi çok önemli bir konu. Emekli sayısı 10 milyonu aştı. Özellikle sağlık konusunda ciddi bir bütçe yüküyle karşı karşıyayız. Sosyal güvenlik reformu açıklarımızı kontrol altında tuttu. Sosyal güvenlik açıkları nasıl azaltılabilir? Hem emeklilik konusunda hemde sağlık konusunda... Bununla ilgili kurumlarımız teknik hazırlıklar yapıyor. Bugün itibariyle bizim bu konularda verilmiş bir kararımız yok. Ama bu konularda çalışma bir ihtiyaç. Ama bunu yaparkende adaletli koryarak yapmalıyız. Çok geniş kesimleri ilgilendiren bir konu" dedi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, NTV canlı yayınında Ankara İstihbarat Şefi Ahmet Ergen'in sorularını yanıtladı.
Sağlık alanında çok önemli adımlar attıklarını belirten Babacan şunları kaydetti:
"Son üç yıla bakacak olursanız; son üç yıl, ilaç başta olmak üzere, yüksek hizmet kalitesini sağlayan bir yapıyı koyduk. Dünyada parmakla gösterilen bir başarı kazandı Türkiye. TÜİK'in araştırmalarına bakan, vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinden memnuniyeti yüzde 76. İlaç fiyatları çok düştü. Bunu vatandaşlarımızda gördü. Bundan 3-4 yıl önce 50 TL'ye aldıkları ilaç, enflasyona rağmen bugün 8-10 TL. Yine küçük küçük adımlar atmaya devam edeceğiz."
"DENGELERİ SARSACAK RAKAMLAR ASLA DEĞİL"
Suriye ile yaşanan gerginliğin, bütçede artışlara neden olması konusunda ki yorumları hatırlatıldığında Babacan şunları kaydetti:
"Harcamalarda ki artış yüzde olarak verildiğinde yüksek görünüyor ama bizim harcamalarımıza baktığımızda bütçemizin temel yapısına baktığımızda, bütçemizin temel yapısını, dengelerini sarsacak rakamlar asla değil. Bu yıl nispeten terör olaylarının çok olduğu bir yıl. Aynı zamanda bizim istihbarat birimlerimizde bir yeniden yapılandırma söz konusu. Bunların kuşkusuz bir maliyeti var. Ama bu maliyetler bütçemizin toplam büyüklüğü ile karşılaştırdığımızda, dengeleri etkileyecek boyutlarda asla değil. Ulusal güvenlik söz konusu olduğunda rakamları konuşmakta doğru değil."
"SURİYE MESELESİ İKİLİ BİR MESELE GİBİ TARTIŞILIR HALE GELDİ"
Bütçede Suriye'yle ilgili ödenek artışı hakkındaki soruya ise Babacan şöyle yanıt verdi:
"Biz arzu ederdik ki uluslararası kuruluşlardan ve başka ülkelerden de bu konuda destek gelsin. Maalesef ben şunu görüyorum; Suriye meselesi özellikle Türkiye bağlamında ikili bir mesele gibi tartışılır hale geldi. Sanki ikili meseleymiş gibi bu görülüyor, tartışılıyor. Aslında Suriye meselesi insanlık perspektifinden baktığımızda bir küresel mesele. Yani biz nasıl dünyanın bir ucunda deprem veya bir sel felaketi olduğunda yardımlarımızı gönderiyorsak, Suriye meselesinin insanlık boyutu da böyle bir konu. Dünyanın her yerinde beklenen bu insanlık boyutuna destek verilmesi, yardım edilmesidir fakat bunu, bugüne kadar maalesef pek görmedik. Güvenlik perspektifi açısından baktığımızda da yine bölgesel bir meselesidir. Türkiye-Suriye ikili meselesi değildir. Uluslararası toplumun da bunu böyle görmesi lazım. Bunlar bir yana, bizim şu ana kadar misafir ettiğimiz Suriyeliler için bütçeden Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'na (AFAD) yapılan transferler 400 milyon lira. Fiili harcama da sanırım 380 milyonu biraz geçti, yani boyutlar bu. Bizim valiliklerin ya da il özel idarelerinin bu kamplarla ilgili ne harcaması varsa bunu AFAD zaten kendilerine ödüyor. Yani devlete toplam maliyet dediniz ya, bu rakamın içinde hepsi var. Yani bu 400'ün dışında ilave bir rakam söz konusu değil. Türkiye'nin bu konudaki harcama limiti bağlı. Gelişmelere göre rakamların artabilir de azalabilir de. Konteyner, altyapı gibi bir sabit maliyetler, bir de günlük giderler var. Şu anda söz konusu kamplarda çocukların eğitimi için 500 öğretmen görevlendirdik. Üniversite çağındaki tüm gençleri de bölgede ki üniversitelere yerleştirdik. Sağlıkla ilgili de çok ciddi yatırımlar yapıldı. Dolayısıyla 400 milyon liranın önemli bir bölümünün bu sabit yatırımlardan kaynaklanıyor. Sayının bundan sonra artmadığını var sayarsak, rakamlar o kadar hızlı artmaz ama diyelim ki yeni girişler devam ederse kuşkusuz rakam daha da çoğalır ama ben tekrar ediyorum.Türkiye Cumhuriyeti devleti için bunlar çok kolaylıkla yönetilebilir rakamlardır.Genel mali tablomuzu etkileyecek bir boyut asla söz konusu değildir."
"ORTA ÇAĞ'DAN KALAN BİR CEZA METODUYDU"
Karşılıksız çek miktarında artış yaşandığı hatırlatlan Babacan bu konunun nedenleri hakkında şunları kaydetti:
"Karşılıksız çek, protesto edilmiş senet, bankalara geri ödemelerde yaşanan problemler gibi konuları yakından takip ediyoruz. Çeklerle ilgili düzenleme, dünyadaki uygulamalarla paralel olma mecburiyetinde. Geçmiş dönemde dünyada çeki ödemeyene hapis cezası uygulayan tek ülkeninTürkiye'ydi. Bu, Orta Çağ'dan kalan bir ceza metoduydu. Modern hukukta böyle bir şey yok. Hapishanelerdeki toplam hükümlü ve tutuklu sayısının bugün itibarıyla 140 bin kişi. Çekteki hapis cezası kaldırılmasa, hapse gireceklerin sayısı 220 bine ulaşacak. Ekonomik açıdan bakıldığında da çekte hapis cezasının kaldırılması genel ekonomi ve piyasa üzerinde sınırlı bir etki yaratır. Kriz öncesi yıllarda dönen çeklerimizin oranı yüzde 5,31. 2009 yılında kriz döneminde bu yüzde 6,83'e çıkıyor. Daha sonra 2010 ve 2011 yıllarında yüzde 3,46 ve yüzde 2,91 rakamlarını görüyoruz. Bunlar (2010 ve 2011) istisnai düşük rakamlar. Çok yüksek büyüme ile beraber bir bakıma piyasadaki çok yüksek likidite ile beraber görülmüş rakamlar. 'Peki bu yıl nerede?' diye baktığımızda ilk 9 ayın ortalaması yüzde 4,36. Çek kullanım miktarının da bu yıl geçen yıla göre daha yüksek. Çekte hapis cezasının Şubat ayında kaldırıldı. Geçen yıl mart ayında 21,6 milyar lira olan takasa giren çek tutarı bu yılın mart ayında 23 milyar liraya ulaştı. Aynı tutar geçen yılın nisan ayında 18 milyar lira iken bu yılın aynı ayında 29 milyar liraya yükseldi. Temmuz ayındaki çeklerin çoğu hapis cezası kalktıktan sonra yazılan ve işlem gören çeklerdir.
Geçen sene Temmuzda işlem gören çek tutarı 21 milyar 646 milyon lira. Bu sene Temmuz'da 35 milyar 899 milyon lira. Sadece şuna bakılmamalı. 'Dönen çek miktarı artmış.' Artmış ama kullanılan çek de artmış. Toplamda dönen çeklere baktığımızda ilk 9 ayda yüzde 4,36. Hapis cezası kalkmasına rağmen 4,36 büyük bir başarıdır. Çeklerin de dahil olduğu bütün ödeme ve kredi kayıtlarının tek bir merkezden görülebileceği bir sicil sistemi kurduk. Bunun güvenli bir şekilde daha geniş kitlelere ulaşması için çalışıyoruz."
" MALİ YÜKÜNE DE BAKMAK LAZIM"
"Asgari ücretin vergi dışı bırakılması tartışmalarına siz nasıl yanlaşıyorsunuz?" şeklindeki soruya Babacan, evli ve üç çocuklu aileden hemen hemen hiç vergi alınmadığına dikkat çekerek şöyle yanıt verdi:
"Bütçe tarafına da bakmak lazım. Mali yüküne de bakmak lazım. Anayasa çalışmalarının tümü bitip paket halinde önümüze gelmeden yorum yapmak çok doğru değil. Orta Vadeli Program'da (OVP) kamu ve özel sektörde tasarrufların artırılması gibi bir temel amaç ortaya konuldu. Özellikle şirketlerde sermayeyi teşvik eden bazı adımlar attık. Gelecek birkaç yıl içinde sermayeyi dağıtmayıp şirkette tutma ile ilgili bazı adımlar atacağız. Vergi uygulamalarıyla ilgili 'Ben karımı dağıtayım mı yoksa şirkette mi tutayım?' kararını verirken şirkette tutmalarını destekleyecek bazı adımlarımız söz konusu olacak."
"ÇOK ENTERESAN BAZI HAZIRLIKLARIMIZ VAR"
Deprem sigortası yasasının yenilenmesi ile bu sigortayı yaptıranların sayısının hızla arttığını belirten Babacan, bu durumun Türkiye için önemli bir tasarruf olduğunu söyledi. Sigortacılığın da tasarruf oranlarının artması açısından gelecek dönemde çok önemli olduğunun altını çizen Babacan, "Sigortacılık sektörü ile ilgili çok enteresan bazı hazırlıklarımız var. Bunların sonucunda da biz OVP'de 2012'de tasarruf oranımızın yüzde 14,3 olması, 2013'te yüzde 15, 2015'te yüzde 16,7 olmasını bekliyoruz. Söz konusu rakamlar gelişmekte olan ülkelerin ortalaması olan yüzde 30'un çok altında. Oranların hızlı bir şekilde artması kolay değil" dedi.
"AVRUPA'DA İŞLER 3 YIL BOYUNCA PEK TOPARLANAMAYACAK"
2013 yılında yeni zamların gündeme gelip gelmeyeceğine ve OVP için olası riskler hakkında görüşleri sorulan Babacan şunları kaydetti:
"2013-2015 arası dönem için OVP'de oldukça ihtiyatlı bir çerçeve çizdi. Enflasyon, ihracat rakamları gibi konularda söz konusu ihtiyatlı duruşu sergiledik. Yüzde 7,4 yazdık enflasyona. Yeni gelen verilerle baktığımızda muhtemelen onun da biraz altında kalabilir. Büyümeye gelecek yıl yüzde 4 dedik. Bu da ihtiyatlı bir rakam. Bu sene ihracatımız 150 milyar doları geçecek ama biz 149 küsur yazdık. Türkiye'yi olası risklerden azami bir şekilde koruyacak bir program ortaya koyduk. Programı açıkladıktan hemen sonra çok olumlu tepkiler aldık. OVP döneminde büyük sapmalar beklemiyoruz. Tabii ki eğer AB (Avrupa Birliği)'de şu ana kadar olanlardan çok daha kötü, komple bir çöküş senaryosu meydana gelirse o bambaşka bir konu. Bizim AB ile ilgili varsayımımız şu; Avrupa'da işler 3 yıl boyunca pek toparlanamayacak. 3 yıl boyunca yerlerinde sayacaklar ama bir çöküş de olmayacak. Ama Yunanistan, İtalya, İspanya kaynaklı komple sistemin bir çöküşü söz konusu olursa program parametrelerimizi etkiler."
"HEPSİNİN BİR SEBEBİ VAR"
Geçen yıl çıkan bir kararname gereği 1 Ocak 2013'ten geçerli olmak üzere sigaraya bir vergi ayarlaması geleceğini belirten Babacan, "Bu vergi ve fiyat ayarlamaları konusunda bir yandan bütçe dengelerini diğer yandan enflasyonu gözetiyoruz. Dolayısıyla hangi ayarlamaları hangi yılın hangi ayında yapalım ki hem bütçe hedeflerimize ulaşalım hem de bunun enflasyon üzerindeki etkileri minimum olsun. Bunları hep çalıştık. Niye sigara şimdi değil de sonra ya da niye benzin gelecek sene değil de bu sene? Bunların hepsinin detaylı analizi yapıldı. Hepsinin bir sebebi var. Bu sene atacağımız başka bir adım yok. Gelecek sene farklı konularda küçük küçük birkaç adım daha olabilir. Oransal vergi ile maktu vergi arasında bir denge kurulabilir. Bunun dışında söz konusu adımların ne olabileceği günü geldiğinde kararnamelerle açıklanacak" dedi.
GELİR BEYANINDA DENETİM ARTACAK
"Zengine dahaq fazla vergi olarak başlıklandırılan dzüzenleme hakkında bir çalışma var mı?" şeklinde soruya, Babacan, lüks tüketimle ilgili, vergilerde ayarlamalar yaptıklarını, gelir vergisinde en yüksek dilimin yüzde 35 olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti:
"Maaş alanlarımızın tam rakamlar önümde değil ama kabaca yarısı asgari ücret kazanıyormuş gibi görünüyor kağıt üzerinde, Halbuki biz biliyoruz ki TÜİK'in yaptığı gelir anketlerinden bu böyle değil. TÜİK'in fiilen ailelerle evde yaptığı anketteki tablolarla insanların beyan ettiği ve bordroda görünen gelir arasında büyük farklılık var. Hele hele yüzde 35'lik dilime girmesi gerekenlerde ciddi vergi kaçağı olduğunu görüyoruz. Serbest meslek diye tabir edilen, kendi hesabına çalışanlar gruplara ayrıldığında, bu grupların çoğunun asgari ücretin altında gelir beyan ediyor. Bundan sonra denetimlerin artacak. Kişinin yaptığı işle ve yaşam tarzıyla orantılı bir gelir beyanının olup olmadığı araştırılacak."
SEÇİM EKONOMİSİ YOK
"3 yıl arka arkaya 3 seçim olmasının ekonomiye yansıması nasıl olur? Seçim ruh halinin ekonomiyi olumsuz etkilemesi için ilave bir tedbir planlıyor musunuz?" şeklindeki soruya, Babacan şöyle yanıt verdi:
"2003-2011 dönemine bakacak olursanız, 8 yıllık dönemde 2 tane genel seçim, 2 tane yerel seçim, çok sayıda referandum geçirdik. O dönemlerde ne yapıp yapmadığımız da test edildi. Seçim geliyor diye seçime özel bir ekonomi politikası bugüne kadar uygulamadık. Orta Vadeli programda da seçim yıllarımızda ne yapıp yapmayacağımızı ortaya koyduk. Bizim seçim döneminde en çok dikkat etmemiz gereken konu istikrarı korumaktır. Yani sağa sola fazla para harcayıp da, orada belli kesimlerin oyunu almaya çalışmaktansa genel istikrarı koruyup, makro ekonomik istikrarın sağlam olduğu bir tablo ile seçimlere girmek bizim için asıl önceliktir. Bugüne kadar da bunu yaptık. Mali disiplinin özünden asla ayrılmadık. Türkiye'nin bugüne kadar kazandığı bu kredibilite, bu itibar bu güven, bu istikrar ortamına zarar verici bir şeyi asla yapmayız. Bu kendi kendimizi vurmak olur. Sayın Başbakanımız bunu seçim meydanlarında defalarca söyledi. 'Asla seçim ekonomisi yok, asla popülizm olmayacak, asla bütçe disiplininden, malidisiplinden taviz vermeyeceğiz' diye defalarca söyledi. Bunu da yapıyoruz. Düşünün son 3 yıl kriz dönemi değil mi? Biz 2009'da yerel seçim gördük. 2010'da Anayasa referandumu, bu çok önemlidir, tarihi bir referandumdur. 2011'de genel seçim yaşadık. Geçtiğimiz 3 yılda Türkiye'nin kamu borcu milli gelire oranla 10 puan düştü. 2009'un sonunda yüzde 46 idi bizim kamu borcumuzun milli gelire oranı, bu sene yüzde 36 ile bitireceğiz."
"YATIRIMCILARIN TÜRKİYE'YE VERDİĞİ NOT DAHA ÖNEMLİ"
"Kredi derecelendirme kuruluşlarından not artışı bekleniyor mu?" sorusuna krizden sonra kredi derecelendirme kuruluşlarının not artırma konusunda biraz daha muhafazakar tutuma girdiklerini belirten Babacan, söz konusu kuruluşların çok hata yaptıklarını ifade ederek şunları kaydetti:
"Not düşürmede daha hızlılar, ama not artırmada korkak ve ürkek davranıyorlar. Bizim için yatırımcıların Türkiye'ye verdiği not daha önemli. Yatırımcıların gözünde Türkiye artık güveni kazanmış, yatırım yapılabilir bir ülkedir. Önemli olan budur. Bizim bütün risk göstergelerimiz de buna işaret ediyor. Yatırımcılar çoktan Türkiye'ye notunu vermiş, fiilen de parasını koymuş."
"ÖNCELİĞİMİZ HALKBANK"
Özelleştirme ile ilgili görüşleri sorulan Babacan, "Vakıfbank'ın özelleştirilmesi konusunun hassas bir konu, Halkbank'ın ikincil halka arzı tamamlanmadan, Vakıfbank'ın ikincil halka arzını düşünmüyoruz" dedi. Elektrik dağıtım işinin özelleşmesinin çok önemli olduğuna dikkat çeken Babacan, "Bu konuda fiili uygulamada çok geride kalındı. Dağıtımın ve üretimin özelleşmesine hızla devam edilmesi gerekiyor" dedi.
"DÜNYANIN EN BÜYÜK EKONOMİSİ, GELECEK SENE NE YAPACAĞINI ORTAYA KOYMAMIŞ"
Amerika Birleşik Devletleri (ABD)'de yaklaşan seçimler hatırlatılarak, "Seçimler sonrasında Amerikan ekonomisi için 2013 beklentileriniz nedir?" şeklindeki sorya Babacan, "Amerikan ekonomisi için yapılan bütün uyarılar IMF'in son dünya ekonomik görünüm raporunda yer aldı. ABD'de seçim sebebiyle hiçbir şey yapılmadı. 2013 ile ilgili nasıl bir ekonomik program uygulanacağı konusunda hiç bir çalışma yok. Bu yılın sonunda Bush yönetimi döneminde süreli olarak alınan bazı kararların süreleri doluyor. Bu kararların süresinin dolmasının bütçenin üzerindeki etkisi yaklaşık yüzde 5. Yani Amerika'da hiç dokunmasalar, hiç bir karar almasalar milli gelirin yüzde 5'i kadar bütçe dengesinde değişim olacak. Seçimler 6 Kasım'da... 6 Kasım ile 31 Aralık arasındaki dönemde kongre yönetiminin oturup hızlı bir şekilde bunun müzakeresini yapıp 2013 ile ilgili hedefler tespit etmesi gerek. 2013'ün başında borçlanma tavanına çarpıyor Amerikan Hazinesi. Geçen yıl yaşadığımız sendrom yine Ocak ayında geliyor. Borçlanma tavanına çarpınca ne yapacaklar, o borçları nasıl ödeyecekler, ne kadar geciktirecekler? Bunların hepsi çok ciddi soru işaretleri. Bizim beklediğimiz bu yılın sonu itibariyle 2013, 2014, 2015 üç yıllık bir Orta Vadeli Program. Biz Amerika'dan bunu bekliyoruz. Dünyanın en büyük ekonomisi, gelecek sene ne yapacağını ortaya koymamış olmaları, dünya ekonomisi için ciddi bir belirsizlik. Amerikan şirketlerinin elinde şu an 3 trilyon dolar nakit var. Yatırım yapmıyorlar. Çünkü şirketler önlerini göremiyor."
"ŞU AN İÇİN PROGRAMIM ÖZEL SEKTÖRE DÖNMEK"
"Türkiye'nin 2014'de IMF'de icra direktörü olacağı ve burada Türkiye'yi kimin temsil edeceği" şeklindeki soruya Babacan, "IMF'nin yapısını bilen, global ekonomiyi okuyabilen, orada Türkiye'yi her açıdan temsil edilebilecek birinin olması gerekiyor" dedi. "3 döneminiz doluyor. Özel sektöre döneceğinizi söylediniz ama, sayın Başbakan sizi Uluslararası bir kuruluşta görebileceğimiz mesajını verdi. Böyle bir görev için size iletilen bir teklif var mı?" sorusuna ise Babacan, "Gündemimizde böyle bir şey yok. Çok ileride Türkiye'ye hizmet etmemize vesile olacak başka bir tablo ortaya çıkarsa onu da değerlendirebilirim. Şu an için programım özel sektöre dönmek" dedi.
(GO) - Ankara