Haberler

Deutsche Bank Ekonomiyi Hem Övdü Hem Eleştirdi

Abone Ol

Deutsche Bank'ın aylık yükselen piyasalar raporunda Türk ekonomisiyle ilgili çarpıcı tespitler yer aldı Orhan Aysezen - Deutsche Bank (DB) Türkiye'nin 2008-2009 krizini iyi atlattığını, fakat şu andaki geleneksel olmayan politika bileşimlerinin...

Deutsche Bank'ın aylık yükselen piyasalar raporunda Türk ekonomisiyle ilgili çarpıcı tespitler yer aldı Orhan Aysezen - Deutsche Bank (DB) Türkiye'nin 2008-2009 krizini iyi atlattığını, fakat şu andaki geleneksel olmayan politika bileşimlerinin bu kazanımlardan ödün verilmesi riskini taşıdığını bildirdi. Deutsche Bank, Brezilya, Endonezya ve Türkiye merkez bankalarının önlemleri konusunda "Her üç ülkede ortaya çıkan, merkez bankalarının zor edindikleri güvenilirliklerini azaltabileceğinden korktuğumuz enflasyon hedeflemesinden uzaklaşma yönünde kanıtlardan rahatsızlık duyuyoruz" saptamasında bulundu. DB ayrıca 2011 yılında makro düzenlemelerin gecikmiş olduğunu iddia ederek, "Bununla ilgili soru, Türkiye'nin 2012'de yumuşak inişi yönetim yönetemeyeceğidir" dedi.

Deutsche Bank'ın geçtiğimiz günlerde yayınlanan aylık "Yükselen Piyasalar" raporuna göre birim emek maliyetinde son dönemlerdeki büyük artışlar büyüme üzerinde, ticari kimi iyileştirmelerle telafi edilmeyen negatif etkilerde bulunuyor.

Raporda Brezilya, Endonezya ve Türkiye'nin makro ihtiyati önlemleri ve bununla bağlantılı sermaye akışı yönetimleri değerlendirilirken, merkez bankalarının enflasyon hedefleme sisteminden uzaklaştıkları, bunun merkez bankalarının zor kazanılmış güvenilirliklerini azaltmasından korkulduğu bildirildi.

DB Türkiye ekonomisini şöyle özetledi:

"Ekonomik Görünüm: Cari İşlemler Açığı azalıyor ve enflasyonun dördüncü çeyreğe doğru düşmeden önce hedeflenenden önemli ölçüde yüksek kalma olasılığı bulunurken, ekonomi iç talepteki yavaşlamayla yeniden denge buluyor.

Temel Riskler: Son dönemdeki kimi iyileşmelere karşın, rezerv varlıkları önemli ölçüde azalırken, sermaye akışları geçen birkaç ay boyunca yetersiz oldu. Büyüme ve enflasyon üzerindeki görünüm ağırlıklı olarak akışlardaki istikrar ve döviz kurlarına bağlı..."

-"TÜRKİYE 2008-2009 KRİZİNİ İYİ ATLATTI, AMA ÖDÜN RİSKİ VAR"-

Raporda Merkez Bankası'nın büyümeyi destekleyici yönde tahmininde bulunulurken, Mart'ta yıllık enflasyonun yüzde 11.1 olduğu, büyük dış finansman gereksinimi ve para birimi üzerindeki potansiyel baskının MB'nı iç likidite koşullarını sıkı tutmaya zorladığı belirtildi

"Ülke kredi değerlendirmesi" bölümünde ise "Türkiye 2008-2009 krizini iyi atlattı, fakat şu andaki geleneksel olmayan politika bileşimleri bu kazanımlardan ödün verilmesi riski taşıyor" denildi. Enflasyonun ılımlı düzeye hızla düşmediği belirtildi.

-"MERKEZ BANKALARININ ZOR ELDE ETTİKLERİ GÜVENİN AZALMASI RİSKİ VAR"-

Raporda Brezilya, Endonezya ve Türkiye ekonomileri incelendikten sonra "Sonuç" bölümünde şöyle denildi:

"Sermaye akışlarını yönetme sorunu yeni değil; büyük akışların ekonomilerde kırılganlıklara neden olduğu, aşırı para ve kredi genişlemelerine yol açtığı biliniyor. Yaşadığımız yol ayrımındaki farklılık, sermaye akışlarının büyüklüğü ve küresel piyasaların, risklerin hızla ve temelli olarak yayıldığı daha sıkı entegrasyonu. Bu nedenle, sermaye akışlarındaki oynaklığı ve aracılıkları azaltmaya yönelik önlemlere daha sıcak bakılması şaşırtıcı değil. Ancak rapordaki örnek olay incelemeleri, çoklu araç ve yaklaşımlardan yararlanmanın makroekonomik oynaklıkları azaltma yolunda yüzde yüz garantili olmadığını gösterdi. Kırılganlıklar ve eşitsizlikler azaltılamıyor ya da sadece başka bir yere kayabiliyor. Kanıtların ne akademisyenlerin ne de uygulamacıların "ani sellerle' başa çıkmanın şifresini kırmada başarılı olamadığını gösterdiğine inanıyoruz. İncelediğimiz üç ekonomide, yetkililerin politika faizlerini ve ihtiyati önlemleri zıt yönlerde kullandıkları görülüyor. Döviz kuru istikrarı önceliği ve enflasyon üzerinde büyümeye destek verilmesi zorunluluk görülüyor. Ancak biz, her üç ülkede ortaya çıkan, merkez bankalarının zor edindikleri güvenilirliklerini azaltabileceğinden korktuğumuz enflasyon hedeflemesinden uzaklaşma yönünde kanıtlardan rahatsızlık duyuyoruz. Aynı zamanda, bazı ekonomilerde genelde ya da belli sektörlerin, geleneksel para politikası araçları potansiyel olarak daha yararlı olsa da, makro ihtiyati önlemlere karşın aşırı ısınma işaretleri sergilemesinden kaygı duyuyoruz."

-"MERKEZ BANKASI SERT İNİŞİN YAKIN RİSKLERİNİ GÖRDÜ"-

Raporun Türkiye'ye ayrılmış sayfalarında ise büyüyen sermaye akışları ve kredi genişlemesiyle Türk ekonomisinin 2009 daralmasından güçlü biçimde kurtulduğu, GSYH'nın 2010'da yüzde 9, 2011'de ise yüzde 8.5 büyüdüğü belirtildi.

Türkiye'nin sermaye akışlarıyla "acı-tatlı" deneyimlerinin 1990'ların başına ve yükseliş-çöküş dönemlerine uzandığı belirtilen raporda "Türkiye'de Merkez Bankası sert inişin yakın risklerini görerek para politikası hedeflerini ve çerçevesini 2010 sonunda yeniden yönlendirdi, enflasyon hedeflemesi altında finansal istikrarın korunmasında ona daha fazla vurgu yaptı" denildi.

DB raporunda Merkez Bankası'nın politika faizleri indirimi önlemlerinden sonra sermaye akışlarının yeniden görüldüğü belirtilerek şöyle devam edildi:

"Geleneksel politika karşılıkları, daha sıkı mali politikayla birlikte kredi büyümesini sınırlayan makro ihtiyati önlemler gerektirdi. Bu aynı zamanda Merkez Bankası'na faizleri, aşırı kısa vadeli akışlar karşısında düşük tutma fırsatı verdi. Mali politika dönemsel olarak genişlemeciydi ve hükümet güçlü gelir performansını harcama kısıtlaması yoluyla sıkılaştıran politikalarla çok az ilgiliydi."

"Merkez Bankası'nın deneysel politikası birkaç açıdan riskliydi" denilen raporda riskler şöyle sayıldı:

"İlk olarak, döviz kurunda hassas ayar yapmak için faiz oranlarının kullanılması, oynaklık gösteren küresel ortamda Merkez Bankası'nın ana senaryosu altında görece yüksek kalacağı tahmin edilen cari işlemler açığının finansmanı için kısa vadeli sermaye akışlarına duyulan büyük güvene aldırmamak gibi görünüyor. Ne yazık ki risk iştahı azaldığında Türkiye'nin Merkez Bankası, sermaye akışları tersine döner ve FX rezervleri önemli ölçüde düşerken, nominal değer kaybında beklediğinden çok daha fazlasını elde etti. İkincisi açık sermaye hesabıyla, döviz kuru ve faiz oranlarının ikisini birden kontrol etmeyi amaçlayan yeni politika karışımı iyi bilinen "imkansız üçlünün' sınırlarını büyütüyor ve bu nedenle sürdürülemez göründü. Son olarak enflasyon hedeflemesi alanı dışına kayan ve döviz kurlarına el altından müdahaleyi daha fazla anımsatan politika çerçevesi, bir öncelik haline gelen rekabeti iyileştirme amacıyla birlikte, orta vadeli enflasyon hedefleri üzerindeki taahhütler hakkındaki endişeleri artırıyor. Merkez Bankası'nın enflasyona yönelik yüksek toleransı, görüşümüze göre geçen yılsonunda para politikasındaki tipik "dalgalı kur korkusu' tarzı reaksiyonun ana nedeni."

Raporda 2011 yılında hem ana hem de çekirdek enflasyonun hedefler üzerinde seyretmiş olduğuna, Türk Lirası'nda yılın ikinci yarısında görülen zayıflamanın beklentileri yönetilemez düzeye getirme olasılığına değinilirken "Nominal döviz kuru arayışında Merkez Bankası politikayı sıkılaştırdı. Oradan itibaren, Merkez Bankası'nın esnekliğin oynak küresel ortamda sahip oldukları tek avantaj olduğunu açıkça savunmasıyla birlikte, likidite seviyeleri, para birimini istikrara kavuşturmayı başardı" denildi.

-2011'DE MAKRO DÜZENLEMELER GECİKTİ-

Deutsche Bank raporunda Türkiye'nin 2011 yılını yüzde 10.5 enflasyon, yüzde 10 cari işlemler açığı ve yüzde 8.5 büyümeyle bitirdiği, aynı rakamların 2010 için sırasıyla yüzde 6.4, yüzde 6.4 ve yüzde 9.2 olduğu hatırlatıldı. Raporda, "Böylece 2011'deki güçlü büyümeye çok daha yüksek bir enflasyon ve çok daha geniş bir dış açık eşlik ediyordu. 2011 yılında makro düzenlemelerin gecikmiş olmasıyla, ilgili soru, Türkiye'nin 2012'de yumuşak inişi yönetip yönetemeyeceğidir" denildi.

Ekonomi politikasını yönetenlerin 2012 için yüzde 4 ya da daha yüksek bir büyüme öngördüklerini belirten Deutsche Bank, "Diğer bir deyişle, para politikası öncelikleri, finansal istikrar ve büyüme kadar enflasyon hedefe makul seviyede yakın kaldıkça varlığını sürdürdü ve sürdürecek" saptamasında bulundu.

-EMEĞİN BİRİM MALİYETİ-

Raporda yükselen piyasalar genelinde emeğin birim maliyetinin arttığı, yerel paralar cinsinden rakamların dramatik olduğu belirtildi. 2001-2011 arasında emeğin birim maliyetinin yerel para cinsinden Arjantin'de yüzde 265, Türkiye'de yüzde 157, Brezilya'da yüzde 117 arttığı belirtildi. Aynı dönemde ABD'de emeğin birim maliyetinin ise yüzde 17 yükseldiği kaydedildi. Dolar cinsinden ise artışların en fazla Brezilya'da (yüzde 205), Çek Cumhuriyeti'nde (yüzde 168) ve Kolombiya'da (yüzde 111) olduğu belirtildi. Çin'de emeğin birim maliyeti on yıl boyunca ikiye katlandı. Arjantin, devalüasyon nedeniyle, dolar cinsinden emeğin birim maliyetinin 2001 yılının altında bulunduğu tek ülke oldu. - Ankara

Kaynak: ANKA / Ekonomi

Merkez Bankası Orhan Aysezen Deutsche Bank Türkiye Ekonomi Ekonomi Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title