İzmir Bakkallar ve Bayiler Odası Başkanı Emin Bağcı: "Ülkemizdeki Ekonomik Krizin En Çok Etkilediği Sektör Bakkallar"
Son yıllarda AVM’lerin ve zincir marketlerin sayısının her geçen gün artması ve hayat pahalılığının vatandaşların alım gücünü düşürmesi bakkal esnafını olumsuz etkiliyor. İzmir Bakkallar ve Bayiler Odası Başkanı Emin Bağcı, ekonomik krizin en çok etkilediği sektörün bakkalar olduğunu belirterek, "Bakkallar, gittikçe sermayesi küçülerek dükkanını kapatmak zorunda kalıyorlar" dedi. İzmir'in Konak ilçesinde 30 yıldan bu yana bakkallık yapan İbrahim Yılmaz ise veresiyelerin Ramazan ayında ancak hayırseverler tarafından kapatılabildiğini ve baba mesleğini 5 yıl daha sürdüremeyeceğini söyledi.
HABER: FATİH ÖZKILINÇ KAMERA: ÖZGÜR ŞENGÜL
(İZMİR)- Son yıllarda AVM'lerin ve zincir marketlerin sayısının her geçen gün artması ve hayat pahalılığının vatandaşların alım gücünü düşürmesi bakkal esnafını olumsuz etkiliyor. İzmir Bakkallar ve Bayiler Odası Başkanı Emin Bağcı, ekonomik krizin en çok etkilediği sektörün bakkalar olduğunu belirterek, "Bakkallar, gittikçe sermayesi küçülerek dükkanını kapatmak zorunda kalıyorlar" dedi. İzmir'in Konak ilçesinde 30 yıldan bu yana bakkallık yapan İbrahim Yılmaz ise veresiyelerin Ramazan ayında ancak hayırseverler tarafından kapatılabildiğini ve baba mesleğini 5 yıl daha sürdüremeyeceğini söyledi.
İzmir Bakkallar ve Bayiler Odası Başkanı Emin Bağcı, ANKA Haber Ajansı'na hayat pahalılığı başta olmak üzere bakkalların yaşadıkları sorunları anlattı. Ülkedeki ekonomik krizin en çok bakkalları etkilediği belirten Bağcı, şöyle konuştu:
"Ülkemizdeki ekonomik krizin en çok etkilediği sektör bakkallar. Perakende sektöründe en küçük birimi bakkallardır. Kriz bakkallardan başlayarak yukarıya doğru taşınıyor. Bu yüzden kriz olduğu zaman ilk etkilenen sektör bakkallarımız oluyor. Bakkallarımızın etkilenmesinin sebebi de bireysel olması. İşletmeler bireysel. Günlük satışlar yapılıyor. Toptan alış kuvveti yok. Perakende sektöründe fiyat artışları devamlı artıyor. Bakkallar sattığı ürünü aynı fiyata yerine koyamıyor. Dolayısıyla sattığı üründe esnafın da gözü kalıyor. Tüketici de haklı. Tüketici de pahalı alıyor. Ama aldığı ürünü bir daha aynı fiyata alma şansı zor. Bunun sebebi bakkallar değil üreticiler veya tedarikçiler. Türkiye'de en çok açılan ve kapanan meslek dalı bakkallardır. Ama şimdi tersine döndü. Şimdi açanlardan fazla kapatanlar, devredenler var. Bu yıl sonuna kadar daha çok artacak. Bakkal, bir birime sattığı malı aynı fiyattan alıp rafına koyamıyor. Dolayısıyla devamlı sermaye takviye etmesi gerekiyor. Kazanmadan da nereden kredi bulup sermayesini takviye edecek. Bakkallar, gittikçe sermayesi küçülerek dükkanını kapatmak zorunda kalıyorlar" dedi.
Bakkallar kazandığıyla elektrik, su parasını ödeyemiyor
Kira ve fatura giderlerinin de bakkal esnafını olumsuz etkilediğini ifade eden Bağcı, şöyle devam etti:
"Son dönemde elektrik faturası ve kiraların anormal artması yıllardır aynı binada bakkallık yapan bir insanın kirası yüzde elli, yüzde 100'e yakın bir şekilde arttı. Çünkü ticarette sınır yok. Kirayı istediğiniz kadar arttırabiliyorsunuz. Böyle olunca müracaat edeceğiniz bir merci de yok. Uzlaşmaya gidip anlaşıyorsunuz. Ama kiraların yüzde 50, yüzde 100 arttığı bir ortamda elektrik ve su paraları da buna koyduğunuz zaman kazandığıyla elektrik, su parasını ödeyemiyor. Kaldı ki bir de bakkal yanında kimseyi çalıştıramıyor. İşini büyütme şansı da yok. Tek başına çalışıyor. Yanına alacağı bir çırağa bile en az 17 bin lira para ödemesi gerekiyor. Bunun maliyeti 35 bin lira. Bunu yapan bir işletme nasıl kar edecek?
"Enflasyonist ortam sürekli fiyat artışlarını destekliyor"
Bakkallar veresiye vermemeye çalışıyorlar ama mahallede oldukları için, tanıdık insanlar bakkallardan sürekli alışveriş ediyor. Bir sefer vermezse ikinci sefer vermek zorunda kalıyor. Parası olmayan tüketici de kredi kartı varsa, kredi kartıyla çekse bu sefer bakkal yüzde 4-5 kredi komisyonu ödemek zorunda kalıyor. Zaten çok cüzi karlarla çalışıyorlar. Kredi kartı kullananlar da bakkalları değil büyük marketleri tercih ediyor. Ancak bakkallara borcu olanlar, parası olmayanlara geliyor. Bakkallar da mümkün olduğu kadar borç veriyorlar. Bu da işin içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Çünkü enflasyonist ortam sürekli fiyat artışlarını destekliyor.
"Herkesin aklını başına alması lazım"
Vallahi herkesin aklını başına alması lazım. Daha sağlıklı, daha iyi şey olarak. Çünkü iyi temennilerle bu iş yürümüyor. Zaten esnafımız için finansmana ulaşmak çok zor. Ulaşanların da üstüne artı bir yük sanki inadına yapılıyormuş gibi sosyal güvencesi olan bakkalların 5-6 bin lira Bağ-Kur ödemesi var aylık. Bunun üzerine sağlık hizmetini öderseniz alıyorsunuz, ödemezseniz hizmet almıyorsunuz. Sosyal devlet olarak biz dükkanlarımızı kapatırsak nerede iş bulacağız? İş bulamayacağız, bu gidişle işsizlik artacak.
"Küçük esnafın yok edilmesi toplumda toplumsal patlamalara neden olur"
Piyasada nakitin dönmemesi halinde kredi kartıyla alışverişler arttı. Tüketicilerimizde de kredi kartıyla alışveriş yapıyor. Ancak bakkalın kullandığı kredi kartı, bankaya dönüşte yüzde 4-5 gibi komisyon ücreti alınıyor. Zaten çok cüzi karla çalışan bakkallar bu kazandığının büyük bir kısmını da bankaya ödemek zorunda kalıyor. Finansman kuruluşları parayı kazanıyor. Toplumda böyle bir düzen bozukluğu var. Yani bu işi yapan değil, parayı veren kazanıyor. Bakkalların ayakta kalması çok zorlaşıyor. Hükümetin acil olarak bu kredi kartı komisyonlarına veya kredi kullanan esnafa yardımcı olmaları gerekiyor. Devletin görevi; küçük esnafına sahip çıkmak, onları korumak. Ama bizdeki devlet tam bunun aksini yapıyor. Küçük esnafın yok edilmesi toplumsal patlamalara neden olur. Bunun da bir an önce önüne geçilmesi gerekir."
Yılmaz: "Mahallenin her köşesine bakkaldan çok zincir mağazaları soktular"
Konak ilçesinde 30 yıldan bu yana baba mesleği bakkallığa devam eden İbrahim Yılmaz da her geçen giderek artan zincir marketlere dikkat çekerek "En büyük sıkıntılarımızdan biri zincir mağazalar. Zincir mağazaların her adım başı bakkal gibi artması her mahallede köşe başlarına girmeleri bizleri otomatikman etkiliyor. Parası olan insanlar öncelikle onları tercih ediyorlar. Parası olmadığı zamanlar direkt bizlere geliyorlar. Normal işlerimiz bundan 5-10 sene öncesine kadar haldır haldır ilerlerken şu an tedarikçi değil de insanların böyle unuttuğu şeyleri daha çok insanlara tavsiye eden, veren insanlar modundayız. Doksanlı yıllarda odalar sisteme siyasilere baskı yapıyorlardı. Şehrin dışına bütün zincir mağazaları atalım diye yasa çıkartayım diye uğraşırken çok manidar bir şey oldu. Şehrin dışına zincir mağazaları almayı beklerken mahallenin her köşesine bakkaldan çok zincir mağazaları soktular. O konuda siyasileri tebrik etmek lazım. Bizim en büyük sıkıntılarımızdan biri mal tedariki. Toptancılara gittiğimiz zaman bizlere 1 lira fiyat uygularken zincirlere iskontolar uygulamaları. Onların bizim karşılarımıza bizim aldığımız fiyatlarla çıkmaları otomatikman rekabeti sıfır hale getiriyor. Mesela odaların bu konuda bizlere karşı hiç destek vermediğini görüyoruz. Çoğunlukla baktığımız zaman bu sefer biz insanların karşısına çıktığında mahcup durumda düşüyoruz" dedi.
"Veresiyeler çatır çatır patlıyor, insanlar ödeyemiyor"
"Veresiyemiz çok fazla. Yani eğer veresiye olmazsa yapamayız. Bizim işimizin kültürü bu. Bunu zaten severek yapıyoruz ama artık gücümüz kalmadı" diyerek sözlerini sürdüren Yılmaz, şunları kaydetti:
"Bu bir sermaye meselesi. İnsanlara destek olabilmemiz için kendi cebimizde bir şeylerin olması lazım ki biz insanları bir ay bekleyelim, iki ay bekleyelim. Ama son 2-3 yıldır özellikle koronadan sonra veresiyeler çatır çatır patlıyor, insanlar ödeyemiyor. Biz çoğunlukla Ramazan ayında hayırseverlerle beraber insanların veresiyelerini kapatıyoruz. Her sene bu böyle devam ediyor. Ama bu sene mesela en büyük yaşadığımız şeylerden biri rakam çok büyük olması bize de ulaşılamayacak boyutlara gelmeye başladı. Biz de otomatikman sınırlı insana yardım etmek zorunda kalıyoruz. Bir mahallede normalde 100-200 kişiye yardım ederken o sayıyı mümkün olduğu kadar düşürmeye çalışıyoruz.
"Küçük esnaf kalmadı"
Şu an en büyük sıkıntılarımızdan birisi mesela küçük esnafın kalmaması. Normalde bulunduğumuz yerlerde 1980'lerden bu yana çarşı gibiydik. Aklınıza gelebilecek kunduracısından, tamircisinden, terziye, manavına, kasabına, tavukçusuna kadar. Ama şu an sadece kalan iki tane esnafız büyük meydanda. Yani baktığım zaman etrafa bir; geçmişe dair bir özlemimiz var, arkadaşlıklarımız bitti. İkincisi; tek kalmanın verdiği bir eziklik de var. Benim tahminim herhalde bakkal mesleği olarak konuşuyorum. Çocukluğumdan beri bu işi yapıyorum. Babadan oğula geçen bir iş. Herhalde bizim de götürebileceğimiz gücümüzü herhalde 5 seneyi geçeceğini de fazla zannetmiyorum. Çünkü sermayemiz yok. Yeni neslin tercihleri değişti. İnsanlar daha çok ürün görmek için mi, ne amaçlı zincir mağazaları daha çok tercih ediyorlar bilmiyorum. Öncelikle aslında biz de güven diye bir şey var. Ben kendi yemeyeceğim veya evimde kullanmayacağım hiçbir malzemeyi dükkanıma sokmuyorum. Ama bunu insanlara nasıl anlatırız bilmiyorum. Çok da yormuyorum işin gerçeği. Ben babadan oğula geçen bir işi yapıyorum. Ama ben kendi çocuklarımın bu işi yapmasını istemiyorum. Oğluma söylediğim de bir şey var; ben artık 'babanla beraber bu iş kapanacak' diyorum. Çünkü şartlarımız çok zor. Sabah 07: 00'da güne başlıyoruz. Gece 24: 00 ile günden çıkıyoruz. Bizlerin bayramı, tatili, hastalığı yok. veya bir cenazemiz, bir düğünümüz söz konusu değil. Sosyal hayatımız hiç yok. En büyük sıkıntılarımızdan birisi.
"Sattığım paraya ben ürün alamıyorum"
Son bir senedir yaşadığımız şeylerden birisi ben müşteriye 1 liraya mal veriyorum. Bundan da otomatikman kazandığım 10-15 kuruş gibi bir rakam. Bakkallar süper para kazanmıyor. Kimse aklından öyle bir şey geçirmesin. Ama ben müşteriye verdiğim zaman bana geri dönüşleri bir ay sonra normalde olur standart gereği değil mi? Ben bir ay sonra o ürünü almak istediğimde sattığım paraya ben ürün alamıyorum. Bizim en büyük sıkıntımız o. Bunu müşteriye anlatamıyoruz. Başka yerlerde vade farkı veya başka şeyler uygulanabilir ama bakkalın öyle bir lüksü yok ki. Biz kalem olarak yazmıyoruz bile. İnsanlara verdiğimiz tek şey; rakam olarak yazmak. 'Bana bin lira borcun var, bin lirayı 1 ay sonra rica edeyim.' Yapacak hiçbir şey yok. Bu bizi bitiriyor. Bitireceğiz böyle devam ederse. Çünkü ben insanlara kalkıp da 'kardeşim ben şu parayı aldım, şu parayı sattım, yerine bu paraya koyamıyorum' diyemiyorum. Vicdanımıza el vermiyor. O yüzden 5 sene daha gitmez, göremeyiz."