Haberler

Türkiye'de 36.4 Milyon Enerji Yoksulu

Abone Ol

Adana’da gerçekleştirilen “Yenilenebilir Enerji Kaynakları Sempozyumu (YEKSEM)’de yenilenebilir enerji kaynaklarının sosyal boyutu masaya yatırıldı.

Adana'da gerçekleştirilen "Yenilenebilir Enerji Kaynakları Sempozyumu (YEKSEM)'de yenilenebilir enerji kaynaklarının sosyal boyutu masaya yatırıldı. Enerji yoksulluğu, enerji kooperatifçiliği ve enerjinin "temel bir insan hakkı olduğu" vurgulanan panelde, yenilenebilir enerji kaynaklarının da doğayla ve insanla uyumlu olarak değerlendirilmesinin öneminin altı çizildi.

TMMOB Yüksek Onur Kurulu Üyesi Cengiz Göltaş'ın başkanlığını yaptığı "Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Sosyal Boyutu" panelinde konuşan EMO Enerji Çalışma Grubu Üyesi Kemal Ulusaler, "Eğitim, barınma, sağlık, gıdaya ulaşma bunların hepsi bir haktır" derken, enerjinin de hem dolaylı hem de doğrudan bir insan hakkı olduğunu anlattı. Refah ortamında yaşamını sürdüremeyen insanların eğitim, barınma, sağlık ve sağlıklı gıdaya erişim imkanının da olmadığına dikkat çeken Ulusaler, Dünya Enerji Konseyi İcra Direktörü Fatih Birol'in 2030 yılına ilişkin enerjide öngörülen "Enerji arz güvenliği, İklim değişikliği ve Enerji yoksulluğu" olmak üzere 3 temel soruna ilişkin açıklamasını anımsattı. Yaklaşık 3-5 yıl önce enerji yoksulluğundan kimsenin bahsetmediğini, ancak özelleştirmeler sonucunda artık bundan bahsedilir hale geldiğini kaydeden Ulusaler, yoksulluğu meşru kılma ve insanları pasifize etmeye yönelik dini inançlara da dikkat çekti.

Ulusaler, dünyada 2.7 milyar insanın pişirme olanaklarından yoksun olduğunu, 1.7 milyar kişinin elektriğe ulaşamadığını, temiz suya ulaşamamaktan dolayı 1.8 milyon kişinin öldüğünü; tüm genele bakıldığında da temelde dünyada 3.5 milyon insanın enerji yoksunu oldukları için öldüğünü kaydetti. Göç için bir sürü önlem alındığını, HIV gibi gelişmiş ülkeleri de tehdit eden sorunlara önem verildiğini, ama enerji yoksulluğundan ölen 3.5 milyon kişiyi kimsenin düşünmediğini söyleyen Ulusaler, gelişmiş ülkelerde de özellikle özelleştirmelerin ardından enerji yoksulluğundan dolayı özellikle emeklilerin kışı geçirmek için bir odaya hapsolduklarını, İngiltere'de 5.5 milyon hane halkının yakıt yoksunu kabul edildiklerini aktardı.

36.4 MİLYON ENERJİ YOKSULU

Enerji yoksulluğu için eşik değerlerin bulunduğunu ifade eden Ulusaler, Türkiye'de hane halkının aylık gelirinin yüzde 25'ten fazlasını enerjiye harcıyorsa "enerji yoksulu" kabul edildiğini, bunun için de suyun yüzde 3, elektriğin yüzde 10 paya sahip olduğunu ve bu eşik değerler içinde aslında bir enerji kullanımı olmasına rağmen ulaşımın da dahil olmadığını kaydetti. TÜİK verilerine göre 36.4 milyon insanın enerji yoksunluğu içinde olduğunu, bu rakamın özellikle Karadeniz ve iç kesimlerde, Doğu ve Güneydoğu'da yüksek olduğunu bildirdi.

Kemal Ulusaler, enerji yoksulluğuna karşı enerji kooperatifçiliğinin çözüm olup olmadığına ilişkin irdelemesinde de aslında enerji kooperatifçiliğinin 1960'larda bu amaçla düşünüldüğünü, fakat bu işlere de ABD'nin ön ayak olduğunu, Bolivya'da sürece müdahale edilerek enerji kooperatifçiliğinin yerel hale getirilebildiğini anlattı. Bu gelişimin ardındaki nedeni de "Kafalarında başka şey yatıyor. Bütün enerji kooperatifleri hep daha uzak kesimlere, kırsal kesimlere kuruluyor. Mesela Karadeniz'de bir köy düşünün, bir mahalle orada, bir mahalle orada, bir ev orada burada. Sayaçlarını okumak bile mesele. Zaten dağıtım şirketine böyle yerler yük, ondan kurtulmuş oluyorlar" diye açıkladı.

DESTEKLEMELER NEYE YARIYOR?

Enerji yoksulluğunu gidermek üzere gündeme getirilen desteklemelere de, bu desteklemelerin sonucunda geniş halk kitlelerin verdiği vergilerden karşılanıyor olması ve desteklemelerin hak talebini bastırması nedeniyle eleştiren Kemal Ulusaler, bu konudaki sorgulamasını şöyle sürdürdü:

"Toplumun hak talebinden uzaklaşması, sadaka kültürü ve giderek daha biat kültürünün oluşmasını tetiklediğine inanıyorum. Amaç yoksul insan sayısını azaltmak mı değil, öyle olsa toplumun bütün fertlerine eşit fırsatlar sunulmaya çalışılır. Temel yaşam geliri olması gerekir.Vatandaşlık ve yurttaşlık geliriyle çok karıştırmamak gerekir. Şartlı nakit transferiyle de karıştırılmamalı. Asgari ücretin biraz üzerinde emek ve meslek örgütlerinin içinde yer aldığı sosyal bir platformda bu geliri hesaplayacakları bir yapıda temel yaşam geliri mutlaka oluşturulmalı."

Enerjide önemli olanının tüketim ayağını mümkün olduğu kadar disipline etmek olduğunu kaydeden Ulusaler, daha adil, daha bölüşümcü farklı bir düzenlemede enerji yoksulluğunu gidermeye yönelik önlemler alınabileceğini, temel gelir esasının getirilebileceğini anlattı. Bunların ütopya olarak görülmesine de Latin Amerikalı bir yazardan örnek vererek "ütopya her adım atıldığında 2 adım uzaklaşsa da yol alındığı" yanıtıyla karışlık veren Ulusaler, "Hepimizin ütopyası olursa bu hedeflere ulaşacağımıza inanıyorum" sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.

"YALNIZCA ÜRETİMCİ BAKIŞ AÇIŞI YANLIŞ"

Oturum Başkanı Cengiz Göltaş da, yapılan istatistiklere yalnızca üretimci bir yaklaşımla bakılmasını eleştirirken, mutlak meslekçi yaklaşımların çıkar ve suç örgütüne dönüşme tehlikesine dikkat çekti. "Biz meslek örgütü olarak, teknoloji tartışmalarının ötesinde dünya ve ülkemizdeki enerji alanında yaşanan toplumsal değişimleri, alternatif uygulamaları da önümüze koymak, özellikle son dönemlerde gelişen yaşamın her alanında gelişen toplumsal muhalefetlerin enerjiyle ilişkilerini doğru bir yerden kurmak durumundayız" diyen Göltaş, Gezi sürecine dikkat çekerek, toplumsal duyarlılıklara gösterilen acımasız tepkilerin altını çizdi.

Panelin diğer konuşmacısı Gazeteci-Yazar ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı'ndan Özgür Gürbüz de konuşmasına katliamda yaşamını yitirenlerini anarak başlarken, "şiddetsiz sorunları çözebileceğimiz bir dünya" dileğini dile getirdi. Gürbüz, "Sesimizi yükseltmek lazım, öyle ki susturmak isteyenler bizleri daha net duymalı" dedi. Yenilenebilir enerjinin sosyal boyutuyla gündeme getirilmesinin çok önemli olduğunu, hatta bunda geç kalındığını ifade eden Gürbüz, "Enerjide artık ezberi bozmamız, yeni bir enerji anlayışı yaratmamız lazım" dedi.

SOSYAL MALİYET VE KIRMIZI ÇİZGİLER

"Sosyal maliyet" kavramına ilişkin olarak Yatağan ve Afşin-Elbistan'a ilişkin yargı kararlarından örnek veren Gürbüz, şöyle konuştu:

"Evet her attığınız adımda, kullandığınız taşıtta, doğaya çevreye zarar verirsiniz. Peki ne yapacağız? Hiç mi bir şey yapmayacağız? Hiçbir aslan keyif için bütün bir antilop sürüsünü öldürmez. Karnını doyurmak için bir antilopu öldürür. Bir inek 20-30 kilo ot yedikten sonra duruyor. Ama insan başka bir yaratık. Yani insanın çok da üstün olmayan bir yanı var diğer hayvanlara göre. Enerji üreteceğiz, biz o santrali kullanmayı bıraktığımızda zarar verdiğimiz doğa kendine gelebiliyor mu? HES kurduğumuzda kullandığımız su başka canlıların da kullandığı bir su olduğu için başka canlıların yaşamına mal oluyor muyuz? Bu sürdürülebilirlik dediğimiz kavramı doğuruyor. Biz doğayı kullanırken öyle sınırlarla yapmalıyız ki bu işi, kalıcı hasar bırakmamız lazım. Sosyal maliyeti de bu sınırlar içerisine alabilirsek bir yerlere varabiliriz."

Yenilenebilir enerji kavramının asıl kökeninin bu kaynağın sınırsız olmasından geldiğini belirtirken, "alternatif enerji" terimi kullanımına "politik olarak baştan mücadeleyi kaybetmiş olunacağı" gerekçesiyle karşı çıktı. Bu anlamda düzenlenen etkinliklerin HES'e karşı, RES'e karşı gibi sadece karşıtlık üzerinden kurulması durumunda,"Karşı olmadığınız ne var" itirazlarıyla karşılaşıldığını, bu nedenle kırmızı çizgilerin doğru konulması gerektiğini anlattı. Elektrik tüketiminden vazgeçilemeyeceğine göre elektrik tüketimini sınırlamak gerektiği üzerinde duran Gürbüz, enerji üretim ve tüketiminde çevrenin korunması noktasında ne şirketlere ne de devletlere güvenilemediğine dikkat çekti.

ENERJİ KOOPERATİFÇİLİĞİNİN ÖNEMİ

Bu aşamada enerji kooperatifçiliğinin önemine değinen Gürbüz konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Güneş, rüzgar, biokütle, küçük jeotermal tesislerini insanlar bir araya gelerek kurabilirler. 2013'te Almanya'daki yenilenebilir enerji kurulu gücü 73 bin megavattı, sadece yenilenebilir enerjinin yüzde 47'si bireylerin ve kooperatiflerin elindeydi. İnsanlar köylerinde bir araya geliyorlar, oradaki bir araziyi güneş paneliyle kapatıyorlar. Küçük bir santral kuruyor, elektriği şebekeye satıyor, oradan gelen parayı 20 kişiye bölüştürüyorlar. Bir kişi biyogaz tesisi kurmuştu. Tarımsal girdilerin tümünü köy sağlıyor. Bunun karşılığında ürettiği elektriği köye ücretsiz veriyor, geriye kalanı şebekeye satıyor. Almanya'da 888 tane 2013'de enerji kooperatifi vardı."

Santrallerin büyük olmasını sorun olarak değerlendiren Gürbüz, enerji kooperatifçiliğiyle gücün bir şirketten, bir devletten halka geçebileceğini şöyle savundu:

"Belki enerji kooperatifçiliğinden aldığınız gelirle okul kurabilirsiniz. Aslında bütün sistemin değişmesine yol açacak bir kaynaktan bahsediyoruz. Bu aynı zamanda yolsuzlukların önüne geçiyor. Ben zaten halk kooperatifleri diyorum. Bunun bir başka şeyi de kendine yeterlilik, bağımsızlık. Yerli dediğiniz santral bir anda yabancı oluyor, hop hisselerini satıveriyor." - ADANA

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Ekonomi

Fatih Birol Karadeniz Ekonomi Ekonomi Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title