11 Barodan Şok Uludere İddiası
Uludere'de 35 kişinin ölümüne neden olan operasyonla ilgili inceleme yapan 11 barodan şok iddia.
Şırnak'ın Uludere İlçesi'nin Irak sınırında 35 kişinin ölümüne neden olan hava operasyonuyla ilgili inceleme yapan bölgedeki 11 baro, hazırladığı raporunda olayda kasıt olduğunu iddia etti. Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, yaptıkları araştırmada olayın planlı, bilerek, istenerek kasıtla işlendiğini ileri sürdü. Aktar, sorumluların tespit edilerek cezalandırılmasını ve hükümetin yurttaşlardan özür dilemesi gerektiğini söyledi.
Irak sınırındaki hava operasyonunda Şırnak'ın Uludere İlçesi'ne bağlı köylerden 35 kişinin ölmesinin ardından Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki 11 baro araştırma yaptı. Araştırmanın sonuçları Diyarbakır Barosu'nda düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı. Diyarbakır Barosu Başkanı Emin Aktar, ortak açıklamayı okurken, yaşanan olayı vahşet olarak nitelendirip, olay yerinde vatandaşlarla görüşüp görgü tanıklarının beyanlarını dikkatle incelediklerini söyledi.
Sınırda kaçakçılık yapan köylülerin sürekli aynı yolu kullandığını ve bu geçiş güzergahlarının da asker dahil herkes tarafından bilindiğini iddia eden Aktar, görgü tanıklarının ifadelerine göre köylülerin bölgeden gruplar halinde geçiş yaptıklarını ve yaklaşık 1 saat boyunca bombardımana maruz kaldıklarını ileri sürdü. Aktar, bir gün önce de aynı noktadan 150 kişinin geçtiğini tespit ettiklerini söyledi. 40 kişinin yaklaşık 60 katırla birlikte hareket ettiğini belirten Aktar, Heronların tespit ettiği ilk görüntünün saat 18.39'da olduğunu, hava bombardımanın da 21.37'de olduğunu söyledi.
BİLİNEREK KASITLI BOMBALAMA YAPILMIŞ İDDİASI
Mehmet Emin Aktar, köylülerin anlatımına göre üç saat boyunca beklendiğini, yıllardır asker tarafından geçişlerin bilindiğini ileri sürerek, şöyle dedi:
"Daha önce yapılan operasyonlarda en azından asker muhtarı arayarak bölgede sivil olup olmadığını soruluyormuş. Bu defa maalesef kimse aranmamış. Bu çocuklar kendilerini, ailelerini aradığında bunlar bildirimde bulunmuşlar 'biziz çocuklarımız' demişler. Ancak yetkililer, uçaklar gelmeye başladığında bize sormayın bu Diyarbakır, Ankara, Malatya'dan önlenebilir, biz bunu önleyemeyiz demişler. ve bombardıman başlar başlamaz o geçidi tutan askerler, sırra kadem basmışlar. Olay yerinden çekilmişler. Bu olayın bize planlı, programlandığını ve bu olayın bilerek, istenerek kasıtla işlendiğini gösteriyor. Olay sonrası, olay yerine hiçbir yetkilinin gitmediği ve köylülerin bölgeye gittiği zaman bazı kişilerin hala yaşadığı da bize söylendi. Olayda ısı derecesi yüksek bombaların kullanıldığı görülüyor. Tümü yanmış. Olayda yara almayan kişilerden biri de kar ve su içerisine savrularak orada saklandıklarını ve böylece kurtulduklarını söyledi. Olay sonrası hükümet başta olmak üzere Genelkurmay'ın ve Adalet Kalkınma Partisi'nin yetkilerinin yaptığı açıklamalar var, bunları da raporumuza aldık. Raporda bu açıklamalar ve bizim tespitlerimizin ne kadar çeliştiğini göreceksiniz."
Hükümetin olay sonrası sessiz kaldığını ileri süren Aktar, hükümetin yurttaşlardan özür dilemesi gerektiğini söyledi. Olayın sorumlularının da derhal bulunmasını isteyen Aktar, "Hükümet derhal çıkıp yurttaşlardan özür dilemeli. ve olayın sorumlularının bir an önce tepsi edilerek görevden alınmaları gerekmektedir. Bu olayda bizim aydınlatılmasını istediğimiz hususlar var. Eğer bu bir gözdağıysa demek tüm vatandaşa gözdağı verildi" dedi.
HÜKÜMET PERVASIZCA AÇIKLAMALAR DUYGUSAL KIRILMA YAŞATTI
Diyarbakır Baro Başkanlığındaki 11 baro tarafından 35 kişinin ölümüyle ilgili hazırlanan raporda özetle şu görüşler yeraldı:
"Ölen sivillerin, PKK'lı oldukları zannedilerek hataya binaen bombalanarak öldürüldükleri, olayın bir operasyon kazası olduğu yolundaki açıklamaları, olayın oluş şekli, bombalamanın süresi, kamuoyunda yer alan bilgiler, resmi makamların cenazeleri almak için gitmeyişi, ölenler ve yakınlarına karşı tereddütlü ve kademeli yaklaşımı, ölenlerin yakınlarının resmi makamlara, kaymakama tepkisi ve bakanların bir korucu ailesini ziyaret dışında taziye yerine gidemeyişi ve yöre halkıyla irtibat kuramamasından anlaşılacağı üzere olayın, ölenlerin yakınları ve yöre halkında devletin resmi makamlarına karşı tepki, güvensizlik algısı ve 'duygusal kırılma' yaratmış olduğu görülüyor. Hükümet kanadının taraflı algılanan açıklamalarının ve kararlı şekilde olayı aydınlatma iradesi göstermeyişinin, bu tutumu ısrarla sürdürmesinin, hukukla izah edilemeyen pervasızca açıklamalarının bölge insanının, Kürtlerin kendilerini öteki hissetmelerine yol açtı.
Duygusal kırılma yarattığı ve sorunların çözümsüzlüğünü derinleştirdiği, keza olayın 'katliam' olarak algılandığı, Türkiye'de Kürt meselesinin çözülmeyişi, bu meselenin bir kimlik meselesi değil de bir asayiş sorunu olarak algılanması, çatışmalı ortamın sürmesi, 'Terörle mücadele' adı altında yürütülen hukuka aykırı uygulamaların ve insan hakları ihlallerinin bu katliama uygun ortam hazırladı. Oysa ki Türkiye'nin demokratikleşmeye, barışa, insan haklarına saygı gösterilmesine ihtiyacı olduğu, bu katliamın, yukarıda açıklananlar ışığında 'kasıtlı' yapıldığına dair güçlü delillerin olduğu; Cumhurbaşkanı, Başbakan, hükümet ve iktidar partisi sözcülerinin katliama dair yaptıkları açıklamaların olayın gereğince üzerine gidilmeyeceğine dair kaygıları artırdığı görülüyor.
T.C. Anayasa'sının 90'ıncı maddesi gereğince usulüne göre kabul edilmiş uluslararası sözleşmeler kanun hükmünde olup Anayasa'ya aykırılıkları dahi ileri sürülemez olduğundan bu olayın, uluslararası mevzuat hükümleri çerçevesinde uluslararası kuruluşların ilgisine aday olduğu, bu itibarla olaydan zarar görenlerin, ölenlerin yakınlarının maddi ve manevi zararlarının devlet tarafından tazmin edilmesi öncelikli olmak üzere; olayda kasıt, ihmal ve sorumluluğu olanların derhal soruşturularak, görevlerinden alınmaları ve yargılanarak eylemlerinin karşılığı olan cezayı almalarının sağlanmalı. Ölümlerin Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait uçaklar tarafından bombalaması sonucu meydana geldiği kesin olduğundan bu hususta vatandaşlardan özür dilenmesinin, ayrıca TBMM'de bu hususta Meclis soruşturması açılmasının ve bir araştırma komisyonu kurulmasının hukuk devleti olmanın, temel insan haklarına saygının, adaletin gereği olduğu kanaatine varılmıştır."
Diyarbakır