Haberler

11. Cumhurbaşkanı Gül, Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde konuştu

Güncelleme:
Abone Ol

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dünyada silahlanmaya çok daha fazla para harcanmaya başlandığını belirterek "Bir taraftan daha çok eğitim, kalkınma ve sağlığa para harcanması gerekirken bütçelerde savunmanın ve silahlanmaya harcanan paranın arttığını gördük." dedi.

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dünyada silahlanmaya çok daha fazla para harcanmaya başlandığını belirterek "Bir taraftan daha çok eğitim, kalkınma ve sağlığa para harcanması gerekirken bütçelerde savunmanın ve silahlanmaya harcanan paranın arttığını gördük." dedi.

Marmara Grubu Vakfınca bu yıl "Yeniden, Daha İyisini Yapmak" temasıyla düzenlenen 25. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde konuşan Gül, bugün dünya olarak içinden geçilen zamanın ileride altın harflerle yazılmayacağını ve problemlerin devam ettiğini kaydederek düzensiz göçün ciddi seviyeye ulaştığını söyledi.

Gıda güvenliğinin zaten dünyanın hep korktuğu meselelerden olduğunu aktaran Gül, dünya genelindeki açlık sorununa işaret etti.

Gül, savaş devam ederken tüm ülkelerin karşılaştığı ekonomik sorunlar olduğuna dikkati çekerek "Enflasyon artık dünyada herkesin hissettiği ve herkesi rahatsız eden bir ekonomik gerçek olarak yaşanmaya başlandı. Herkesin hayret edeceği şey, silahlanmaya çok daha fazla paranın harcanmaya başlanması. Bir taraftan daha çok eğitim, kalkınma ve sağlığa para harcanması gerekirken bütçelerde savunmanın ve silahlanmaya harcanan paranın arttığını gördük." dedi.

Bütün bu olumsuzluklarla beraber Ukrayna-Rusya savaşının tüm şiddetiyle devam ettiğini vurgulayan Gül, daha önce Almanya, Fransa, Ukrayna ve Rusya'nın AGİT'in de önderliğinde bir araya geldiğini ancak uygulamadaki sorunların, barışı sağlamak ve neticeye bağlamak için değil de savaşın şartlarını müzakere ediyorlarmış gibi bir hava oluşturduğunu söyledi.

Gül, "Neticede gelinen nokta, nüfusu 45 milyon olan ülkenin 6,5 milyonu göç etti. Binlerce sivil, on binlerce asker hayatını kaybetti. Ukrayna topraklarının yüzde 20'si de işgal edilmiş vaziyette. Bütün bunlar olurken de sıkıntılara sıkıntılar eklenmeye başlandı. Gıda sıkıntısı varken dünyanın ekmek sepeti olarak bilinen bu ülkelerde tahıllar neredeyse çürümeye sevk edildi." şeklinde konuştu.

Diplomasinin, savaşın önlenebilmesi için en etkili araç olduğunu vurgulayan Gül şöyle devam etti:

"Esasen savaşı başlatmak kolay, bitirmek çok zordur. Önleyebilmek için ise olağanüstü diplomatik gayret göstermek ve büyük bir uzlaşma için sabır ve kararlılıkla uğraşmak gerekir. Aslında Ukrayna-Rusya savaşı derken birden bire Türkiye'nin güneyindeki Suriye'de yaşananlar, dram, göçler, açlık, sefalet gündemden çıkmış gibi. Bunlardan ders alınmadığını bu savaşta görüyoruz. Yemen'de, Afganistan'da, Suriye'de gördüğümüz olaylar şimdi Avrupa'da yaşanıyor. Benim kanaatim Ukrayna'nın Finlandiya gibi AB'ye üye olup Avrupa güvenlik şemsiyesine girip NATO'ya girmemesiydi. Çünkü Sovyetler'in dağılmasından sonra travma geçiren Rusya'ya da fırsat vermemek gerekirdi. Rusya bunu fırsat olarak değerlendirdi. Savaş olurken bir başka şaşırtıcı şey de Ukrayna halkının bu kadar savaşması oldu. Bu da bize Ukrayna halkının demokrasiyi tercih ettiğini gösterdi. Ülkelerinin kaderini kendileri tayin edecekler. Savaş başladıktan sonra dünyada çok büyük değişiklikler oldu. Avrupa'nın Rusya'ya karşı kesin karar alması 2. Dünya Harbi'ndeki hatıralarını hatırlamasından dolayıdır. Burada en önemli şey Almanya'nın pozisyonu. Almanya'nın kesin taraf alacağını kimse tahmin etmedi."

Odessa'yı koruyamazsa Ukrayna'nın Karadeniz'le bağlantısının kesileceğine işaret eden Gül, "Rusya tarafına baktığımızda Ukrayna'nın NATO üyeliğinden korkarken Finlandiya, İsveç gibi ülkeler NATO'ya üye olma kararı aldılar. AB ilk defa askeri yardım yapma kararı aldı. İlk defa iki milyar avro askeri yardımda bulunuyor. Rusya kendi açıklamasında savaşa günde 300 milyon dolar harcadıklarını deklare etti. Bugünkü insanlık bu büyük paraları savaş için ayırıyor. Açlık, sefalet içerisindeki ülkelere yardım yapalım diye bir araya geldiğimizde herkesin taahhüt ettiği miktarlar çok küçük kalır." diye konuştu.

Gül, herkesin müzakerelere katkıda bulunması için gayret göstermesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Yusuf Çetin: "Bu yaşam biçiminin değişmesi gerekir"

Süryani Kadim Cemaati Patrik Vekili Yusuf Çetin de krizin, insanın alışageldiği şekliyle yaşamaya devam edemeyeceğinin göstergesi olduğuna değinerek "Gıdada ve tedarikte dünya genelinde krizden söz ediliyorsa dünyada alışılagelen yaşam biçimiyle devam edilemez. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ekonomik refahın beraberinde getirdiği daha çok üretim, daha çok tüketim yaşam biçimi daha fazla sürdürülemez. Bu yaşam biçiminin değişmesi gerekir." ifadesini kullandı.

Krizin her zaman insanın kendisiyle ilintili olduğunu dile getiren Çetin, "Tıpkı insanın vücudunda beliren hastalıklar gibi... İlk bakışta bu hastalıklar sanılır ki sadece vücuttadır. Bugün çok iyi biliniyor ki hastalıkların çoğu kişinin iç yapısındaki huzursuzluk ve yanlış davranışlarındadır. ya da kişinin mirasında yer alan genetik bozukluklardadır. Ruh, beden ve doğa olarak insan sadece tek başına bir insan değil, bütün insanlık bir bütündür." dedi.

Çetin, insanın önce yüreğinde, sonra da eyleminde doğru hareket etmesiyle her şeyin doğru gideceğini ifade ederek insan doğru hareket etmediğinde dünyada birtakım krizlerin yaşanacağını sözlerine ekledi.

"Doğmamış torunlarımızın bütçesinden harcamaya devam ederiz"

Türkiye Musevileri Hahambaşı İsak Haleva da bir din adamı olarak insanı alakadar eden her şeyin kendisini de alakadar ettiğini belirterek iklim değişikliğinin hangi olasılıkları getirdiğine işaret etmek istediğini söyledi.

Savaşlar, ekonomik krizler ve salgınlar gibi nedenlerin Paris Anlaşması'nın aksamasına neden olarak gösterilebileceğini kaydeden Haleva, "Beni en çok korkutan şunlar; yerkürenin nüfusu arttıkça artıyor. Şimdiye kadar hoyratça israf ettiğimiz suyumuz bize yetemez hale geliyor. Su kaynakları giderek azalıyor. Yağışların azalması, toprağın bozulması ve çölleşme, tarım ve hayvancılıkta istikrarsızlık, yaşam biçimimize yansıyor. Gıdaya erişim giderek daha zorlaşıyor. Açlık ve yetersiz beslenmenin yaygınlaşması hastalıkların yaygınlaşmasına neden oluyor. Kitlesel göçler, toplumsal huzursuzluklar domino etkisi yaratıyor." şeklinde konuştu.

Paris Anlaşması'nın düşük karbon salınımlı ekonomiye geçişi öngördüğünü vurgulayan Haleva, "Bugünden yarına geçilebilecek bir şey değil ama süreci bugünden başlatmak gerekiyor. Eğer bu tür önlemlere dikkat etmezsek doğmamış torunlarımızın bütçesinden hovardaca harcamaya devam ederiz." dedi.

Kaynak: AA / Güncel

Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title