Haberler

12 Eylül Davasımütalaa.

Abone Ol

Emekli Orgeneral Kenan Evren ile emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya' hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının istendiği mütalaada, Anayasa ve Anayasal düzen ortadan kaldırılarak, kişi hak ve özgürlüklerin tamamen Milli Güvenlik Konseyinin...

Emekli Orgeneral Kenan Evren ile emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya' hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının istendiği mütalaada, Anayasa ve Anayasal düzen ortadan kaldırılarak, kişi hak ve özgürlüklerin tamamen Milli Güvenlik Konseyinin inisiyatifine terk edildiği, başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükler açısından hiçbir güvencenin kalmadığı vurgulandı.

12 Eylül askeri darbesine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davanın duruşması bugün yapıldı. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, sanıkların avukatı Bülent Hayri Acar, müdahilliğine karar verilen bazı gerçek ve tüzel kişiler ile TBMM, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini izafeten Başbakanlık, MHP, DİSK, TÖB-DER gibi tüzel kişilerin avukatları ve sanıkların Avukatı Bülent Hayri Acar katıldı. Sanıklar Evren ve Şahinkaya, duruşmaya telekonferans yöntemi ile katıldı. Mağdur Avukatı Ömer Kavili usule ilişkin itirazda bulundu. Kavili, sanıkların duruşmaya telekonferans yöntemi ile katılmasına itiraz ederek, "Özellikle sanık Şahinkaya ve evreninin sorgusu sırasında gerek kameraların açısı sık sık değişmiş ve sorgunun tam ortasında ses kayıt yapılmış görüntü kaybı yaşanmış ve orada sanıkların görüntüsünü göremeyeceğimiz pozisyona çevrilmiştir. Kağıt üzerinde teknik cihazlar varsa da uygulama Adalet Bakanlığı'nın insafına bıkılmış ve doğrudan sanıkları görme olağanı mahrum bırakılmıştır. Orada sanıkların kahvesini yudumlamaktadır, sizin huzurunuzda içebilseydi orada bunu yapması normal karşılanabilirdi. Müdahil avukatlar olarak sanıkların yanına gitme taleplerimiz reddedilerek, silahların eşitliği ilkesi daha önce çiğnenmiştir şu anda da çiğnenmeye devam etmektedir" dedi. Şahinkaya'nın sağlık durumuna dikkat çekerek, hastanede yatmasına gerek olmadığına ilişkin sağlık raporuna dikkat çeken Kavili, sanıkların her ikisinin de ceza sisteminin en ağır ceza talebi ile yargılandığına dikkat çekti. Sanıkların imtiyazlarının devam ettiğine dikkat çeken Kavili, Şahinkaya'nın tutuklanması talebinde bulundu.

Mahkeme Başkanı Süleyman İnce, sanıkların mahkemelerin duruşmaya getirilme taleplerini reddetti.

-MAHKEMEDEN BELGE SAKLANDIĞI ORTAYA ÇIKMIŞTIR-

Mağdurların Avukatı Semih Özay ise sanıkların duruşmaya gelmeleri durumunda öleceklerine ilişkin rapor veren doktorlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi.

Telekonferans yöntemi ile hastane odasında bulunanların isimleri tek tek tutanağa geçirildi. Mahkeme Başkanı İnce, Mit Müsteşarlığı'na yazılan "12 Eylül'e giden süreçte hazırlanan Bayrak Harekat Direktifi'nde "Sivil İşler Koordinasyon Grubu' şeklinde bir grubun görev aldığının belirtildiğini, bu grup ile 12 Eylül'e giden süreçte yer alan diğer sivil unsurlar hakkındaki bilgi ve belgelerin istenmesine ilişkin müzekkereye yanıt geldiğini açıkladı. Gelen cevabı okuyan İnce, "Müsteşarlığımız kayıtlarında yapılan araştırma neticesinde gönderilenler dışında bilgi ve belgeye rastlanılmadığının" yazdığını aktardı. Gelen cevabi yazıya itiraz eden Avukat Ömer Kavili ise "Bu yazı devletin atanmış memurlarının devletin belgelerini yok ettiklerini göstergesidir. Kan kusturan insanları örgütleyen sivil suçluların gizlenmesi ile ilgili perdeleme işlemidir. Yazışma tekniği açısından profesyonelcedir. Bayrak Harekat Direktifi suçun omurgasıdır. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği böyle bir birimin var olduğunu belirtirken Genelkurmay Başkanlığı sorumlu planı gönderirken bu kadar işkence yapılan yargısız infaz edilen insanlar ortada dururken bunun sorumlularını ortaya çıkmasını sağlayacak evrak neden mahkemeye gönderilmemiştir. Bu gelen yazı ile mahkemeden belge saklandığı ortaya çıkmıştır. Darbecilerin ortaya çıkmasını engelleyenler hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istiyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

-ANAYASAL DÜZENİ ORTADAN KALDIRMIŞLARDIR-

Belgelerin okunması ve itirazların alınmasının ardından Savcı Selçuk Kocaman esas hakkındaki görüşünü açıkladı. 18 sayfalık mütalaada savcı Kocaman, sanıkların Anayasal düzeni ortadan kaldırdığını belirterek, o tarihte yürürlükte bulunan 1961 Anayasasına atıfta bulunarak, sanıkların millete ait olan egemenlik yetkisini, Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olan yasama yetkisini ve Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna ait olan yürütme görevini, silahlı güç kullanılarak ele geçirdiklerini anlattı. Sanıkların ülke yönetimini ele geçirdikten sonra çıkardıkları 12 Aralık 1980 tarihli ve 2356 Sayılı Milli Güvenlik Konseyi Hakkındaki Kanunun 1. maddesindeki "Milli Güvenlik Konseyi; Devlet ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, üyeleri; Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan teşekkül eder." şeklindeki düzenleme ile Milli Güvenlik Konseyini oluşturduklarının belirtildiği mütalaada, Anayasada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Cumhuriyet Senatosuna ve Cumhurbaşkanına ait yetkilere cebren el konulduğu ifade edildi.

-TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN GÜVENCESİ KALMADI-

Milli Güvenlik konseyinin bildiri ve kararlarında yer alan ve yer alacak olan hükümlerle 12 Eylül 1980 tarihinden sonra çıkarılan ve çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu Kararnamelerinin ve üçlü kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali isteminin ileri sürülemeyeceğine ilişkin düzenlemeler yapıldığını kaydedildiği mütalaada, "Bu düzenlemelerle, Anayasa ve Anayasal düzen ortadan kaldırılarak, kişi hak ve özgürlükleri tamamen Milli Güvenlik Konseyinin insiyatifine terk edilmiştir. Başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükler açısından hiçbir güvence kalmamıştır" denildi.

Sanıklar 12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleştirmiş oldukları askeri darbeden sonra yönetimleri boyunca, demokratik kurumların kurulmasına ve faaliyet göstermesine engel olduklarının kaydedildiği mütalaada, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı oluşturuluncaya kadar 6 Aralık 1983 tarihine kadar suçları işlemeye devam ettikleri vurgulandı. Sanıklar 27 Aralık 1979 tarihinde Cumhurbaşkanı aracılığıyla hükümetteki siyasi partilerle diğer tüm siyesi parti liderlerine TSK İç Hizmet Kanununu hatırlatarak muhtıra niteliğinde uyarı mektubu verdiklerinin anımsatıldığı mütalaada, şöyle denildi:

"Verilen muhtıra doğrudan siyasi parti mensuplarına verilmiştir. Ancak dolaylı olarak Cumhurbaşkanına verilmiş muhtıra olarak kabul etmek gerekir. Demokratik sistemin başı olan Cumhurbaşkanın altındaki Başbakana verilmiş muhtıra aynı zamanda Cumhurbaşkanına verilmiş bir muhtıradır. Çünkü askeri darbe yapıldığında Cumhurbaşkanının görevde kalma garantisi yoktur. Anayasal demokratik sistem içerisinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bağlı olduğu Başbakanın da içerisinde bulunduğu, siyasi parti liderlerine göndermiş olduğu mektupta kullandığı, "Türk Silahlı Kuvvetleri;... uzlaşmaz tutumlarını sürdüren siyasi partileri uyarmaya karar vermiştir." şeklinde, üstelikte mektubun devamında Cumhuriyet Tarihimiz boyunca askeri darbe gerekçesi olarak kullanılan İç Hizmet Kanununu da hatırlatarak uyarması demokratik rejim açısından kabul edilemez bir tehdit ve suçtur. Askeri darbeye teşebbüs suçu ancak bu şekilde işlenebilir. Aksi halde Silahlı Kuvvetleri elinde bulunan silahlarla harekete geçtikten sonra engelleme imkanı yoktur."

-MUHTIRA TEHDİT NİTELİĞİNDEDİR-

Sanıkların vermiş oldukları muhtıra ile ayrıca Anayasayı ortadan kaldırmaya ve Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçunu işlediklerinin altının çizildiği mütalaada, eylemin Sayılı TCK'nun 146.maddesinin ihlali niteliğinde olduğu vurgulanarak, "Madde de "cebren" denilmiştir. Buradaki cebir unsurunu mutlaka maddi cebir olarak anlamamak gerekmektedir. Cebir hem maddi hem manevi olabilir. Elinde, devlet içerisinde başka bir kurumca karşı konulamayacak bir güç bulunan Silahlı Kuvvetlerin, Anayasal demokratik sistem içerisinde hiyerarşik olarak bağlı olduğu, Başbakan ve tüm siyasi partileri doğrudan, bunların temsil edildiği TBMM ile Cumhurbaşkanını dolaylı olarak, üstelik Türkiye Cumhuriyet tarihi içerisinde darbe gerekçesi olarak kullanılan TSK İç Hizmet Kanununun 35. maddesini ima ederek uyarı mektubu göndermesi, tehdit niteliğindedir" denildi. Bu tehditin manevi cebir niteliğinde olduğunun ifade edildiği mütalaada, "Uyarı mektubuyla 146. madde ihlal edilmiştir. Ancak sanıklar 2 Ocak 1980 tarihindeki suçu, 12 Eylül 1980 tarihi ve devamında işlemiş oldukları Anayasayı ihlal (askeri darbe) suçunun icrası kapsamında işlediklerinden haklarında 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 80. maddesindeki zincirleme suç hükümleri uygulanarak, Sanıkların eylemlerine uyan ve suç tarihi itibarıyla lehlerine olan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146/1,80,31 ve 33 maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalı" denildi. Sanıklar hakkında verilen adli kontrol kararının devamının istendiği mütalaada, sanıklar hakkında 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 30. maddesi gereğince işlem yapılmasına, Yurt-Kor isimli belgenin mahkemeye gönderilmeyip imhasını sağlayan görevli subay Abdullah Recep hakkında suç duyurusunda bulunulması talep edildi.

Kaynak: ANKA / Güncel

Tahsin Şahinkaya Ömer Kavili Kenan Evren Politika Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title