12 Kasım Düzce Depreminin Yıldönümü
Düzce Depremzedeler Derneği (DEPDER) Başkanı Avukat Ayşegül Şenol Can, 1999 yılında yaşanan depremlerin tüm yurtta milad olması gerektiğini belirtirken "Aynı hataları tekrar ediyoruz ve ders almıyoruz" dedi.
12 Kasım Düzce depreminin...
Düzce Depremzedeler Derneği (DEPDER) Başkanı Avukat Ayşegül Şenol Can, 1999 yılında yaşanan depremlerin tüm yurtta milad olması gerektiğini belirtirken "Aynı hataları tekrar ediyoruz ve ders almıyoruz" dedi.
12 Kasım Düzce depreminin yıldönümü nedeniyle bir açıklama yapan DEPDER Başkanı Can, şöyle konuştu: "12 Kasım 1999 tarihinde Düzce'de saat 18.58 de 7.2 büyüklüğünde meydana gelen depremle 782 kişi hayatını kaybetti, 2 bin 678 kişi yaralandı, 16 bin 666 konut ağır hasar aldı, 12 bine yakın konut orta hasar aldı, dolayısıyla bu kadar aile evsiz kaldı." Büyük bir bölgeyi etkileyen 7.4 büyüklüğündeki 17 Ağustos depreminde de Düzce'nin etkilendiğini anlatan Can, şunları söyledi: "Düzce'de 17 Ağustos depremi nedeniyle 270 kişi hayatını kaybetti, bin 157 kişi yaralandı çok sayıda bina yıkıldı. Düzce Depremzedeler Derneği olarak deprem sonrası en önemli ihtiyacımız olan sağlıklı ve güvenli barınma hakkımıza tüm çevresi ile sahip çıktık tüm taleplerimiz anayasal olan bu hakkımızın çevresinde şekillendi."
Depremden ders alınmadığını söyleyen Ayşegül Şenol Can, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yerleşimi itibariyle bir çanağın içinde ve alüvyon toprakla oluşmuş bir zemine sahip Düzce'de bu gerçeği bilerek yaşamak büyümek ve gelişmek zorundayız. Her depremde büyük can mal ve ekonomik kayıpların yaşandığı ülkemizde 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinin üzerinden geçen 14 yıla rağmen gereken derslerin alınmadığını görmekteyiz."
Deprem riskinin, topraklarımızı yerleşime açarken zeminin risklerini araştırmayı, üzerine yapılacak yapıyı doğru zemin bilgisi ile projelendirmeyi ve bir türlü beceremediğimiz yapı denetimini gerçekleştirmeyi zorunlu kıldığını anlatan Can, sözlerine şöyle devam etti: "Bataklıkları alüvyon zeminleri imara açarken verimli tarım topraklarını gözden çıkartmakla kalmıyor, insanları riskli zeminlerde yapı yapmaya özendirirken hangi risklerle karşı karşıya olduklarını anlatmadan plan yapıyoruz. Planları kapalı kapılar arkasında ve halkın katılımı olmadan yaparken onları bir belirsizliğe ittiğimizin farkına varmıyoruz. Bu bilgisizlik içinde kat artışı kararlarını 1999 öncesi gibi açıkça ve doğrudan değil içine muğlak ve deprem riskini göz ardı eden gerekçeler serpiştirerek yapıyoruz."
1999 depremleri tüm yurtta Milad olması gerekirken yeniden aynı hataları tekrar ettiğimizi belirten Can, şunları söyledi: "1999 sonrası meydana gelen ve en son yaşanılan Van ve Erciş depremleri göstermektedir ki, hala gerçek sorumlular yargılanamamaktadır, denetimi etkin bir şekilde yerine getirilmiyor, deprem sonrası yapılacak yardımla deprem sonrası yeniden yapılanma süreçlerinde hasar tespiti hak sahipliği kavramları sorunlu. Hala deprem geçiren şehirlerde herkesin depremzede olduğu kabul edilmiyor. Hala depremi kiracı olarak yaşayan depremzedelerin tamamının konut ihtiyacı planlanmıyor. Hala risk azaltma politikaları değil yara sarma politikaları izleniyor. Böyle olduğu içindir ki üçüncü kışını konteynerler de geçiren 500 kadar Vanlı depremzede bize çok tanıdık gelen elektrik ve suları kesilmiş ve açlık grevindedir."
Ülkemizin bir ülkesi olduğunu anlatan Can, şöyle konuştu: "Yurdumuzda yapı güvenliği, torba yasa ile TMMOB'e bağlı odaların denetim süreçleri dışında bırakılması nedeniyle bugün daha fazla denetim dışı bir hale gelmiştir. Yaşadığımız çevre bugün, düne göre afetlere karşı daha güvenli değildir. Ancak biz biliyoruz ki, başta deprem olmak üzere, pek çok doğa olayının önceden önlem almak suretiyle afete dönüşmesi önlenebilmektedir."
Avukat Can, konuşmasına şöyle devam etti; "Bir şehir düşünün ki, 17 Ağustos ve 12 Kasım gibi iki depremi ardı ardına yaşasın, konutları okulları, hastaneleri, kamu hizmet binaları yıkılsın veya hasarlansın. Aradan 14 yıl geçmesine rağmen hala daha eski günlerine dönmenin özlemini bir türlü yerine getirmesin. Bir şehir düşünün ki orta yaşın üstünde bir çok yaşayanının doğduğu ev ya da okuduğu okul artık yerinde olmasın. Yeni yerleşim alanları ile eski yerleşim arasında sıkışıp kalmış insanları ile depremden sonra il olduğuna sevinecek zamanı olmamış üstüne üstlük kadersiz ve kısmetsiz bir şehir gibi her gelen valinin il müdürünün bir an önce kaçıp kurtulmak istediği şehir düşünün. Evet 12 Kasım 1999 depreminin üzerinden 14 yıl geçti ve bulunduğumuz noktada hala binalarımızı sağlamlaştıramadık. Her geçen gün tek tek birey olarak hafızamız bize depremi unuttururken çaresizliğimizi de artırıyor nasıl mı? Örneğin; hasarlı binalar ne olacak sorusunu unutturuyor ve şöyle sanıyoruz bizi yönetenler nasıl olsa buna bir çare düşünüyordur. Ama yanılıyorsunuz onlar sizin onları zorlamadığınız hiçbir şeyi düşünmüyorlar ya da yapmıyorlar. 6306 sayılı afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi ile ilgili yasa büyük bir beklenti oluşturmuş olsa da hiçbir işe yaramadı."
Düzce'de, bu yasadan yararlanarak yapılan bir tek uygulama gösterilemeyeceğini anlatan Can, şu ifadeleri kullandı: "Yasanın kendisi dönüşümden bahsediyor ancak dönüştürülecek şeyin binadan ibaret olmadığı unutulmuş baştan savmacı ve işi havale eden bir mantık üzerine kurulu. Düzce'de 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleri sonrası orta hasar almış binaların son durumu nedir? Hatta bazı binaların terk edilmişliği metruk ve tehlike saçan hali dahi önlem almaya yeterli gelmiyor. Bu sorunun şu anda muhatabı kim biz bu soruyu kime soracağız. Belediyeye mi? Valiliğe mi? Yıllardır şehrin içinde ağır hasarlı olarak duran öğrenci yurdu binası ne olacak. Bunun gibi başka başka binalarda var unutulmuş terk edilmiş metruk binalar bu binalara hangi kurum el atacak, yoksa bu yasa, yasa ile çözümsüz olan hasarlı binalarda yerel yöneticilerin eli kolunu bağlı hale mi getirdi? ya da bu soruna el atacak daha cesur ve atak yöneticiler mi gerekiyor? 14 yıl sonra sayacağımız sorunlar ilk günkü sorunlar olmayacak tabi ki, ancak hepimiz için günlerden 12 Kasım'ı unutan insan sayısı gün geçtikçe artıyor nüfusun bir bölümü ise 12 Kasımı hiç bilmiyor. Başka türlü bir çalışmayı ve kaynağı gerektiren ve çevresindeki her türlü yer hareketinden etkilenecek olan Düzce de bizce en zor görev yerel meclislerde üye olmaktır. Neden derseniz vebali ve vicdani sorumluluğu çok büyüktür. Siz kat artış kararına imza atar görevinizi tamamlar gidersiniz, bir başkası gelir biraz kolaylaştırır birileri gelir önemsizleştirir bir de bakarsınız ki sizin 4-5 kat olarak yolunu açtığınız kat artışı almış yürümüş."
Depremin geliyorum demediğini anlatan Can, sözlerini şöyle tamamladı: "Depremden korkmak ne kadar insanca ise bilgi edinmemek örgütlenmemekte o denli insanlık dışıdır. Depremde güvenliksiz binalar kadar deprem anında ve sonrasında ne yapacağı bilmeyen insan topluluğu risk oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalar depremden hemen sonra yapılması gereken acil müdahaleyi hemen yanınızdaki aileniz arkadaşınız komşunuz mahalleliniz hayata geçirebiliyor. Bu nedenle deprem öncesi alınması gereken tedbirler konusunda bilgili ve eğitimli olmak zorundayız. Mesela hasarlı binaların durumu ne olacak diye sormayan duyarlı olmayan örgütlenmeyen yöneticilerini zorlamayan dirençli olmayan toplum en büyük risk sizsiniz farkında mısınız? Yöneticiler içinde, afet anında ne yapacağını bilmeyen ve afet bilinci olmayan topluluk en büyük risktir bilmem farkında mısınız? Bu düşüncelerle tüm depremlerde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet yakınlarına sabır dileriz. Kaybettiğimiz insanlarımızı anmak depremlerin afete dönüşmesinin önlenmesi bilinçle olur diyebilmek için 12 Kasım 2013 Salı günü saat 18.58 de hep beraber Anıtpark'ta unutmadık unutturmayacağız diyelim." - DÜZCE