1994'te Dokunulmazlıkları Kaldırılan Eski DEP'liler: Kürt Siyasetine Fırsat Tanınmadı
1994'te dokunulmazlıkları kaldırıldıktan sonra Meclis'ten karga tulumba alınan DEP'li vekiller, son dokunulmazlık kararını değerlendirdi, HDP'ye de eleştiri getirdi.
Demokrasi Partisi (DEP) milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Mahmut Alınak, Selim Sadak, Sırrı Sakık, Orhan Doğan, Zübeyir Aydar ve Ahmet Türk meclisten zorla çıkarılarak tutuklanıp hapse atılmış, o dönemi izleyen süreçte Türkiye, başarısız hükümetlere, ekonomik krizlere ve istikrarsız siyasetlere tanıklık etmişti.
Bölücülük suçlamasıyla 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılan DEP milletvekillerinin başvurusunu inceleyen AİHM, eski milletvekillerinin adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine hükmetmişti. Yargıtay, 2004'te mahkumiyet kararlarını bozunca eski DEP milletvekilleri cezaevinden tahliye edildi.
22 yıl önce dokunulmazlıkları kaldırıldıktan sonra TBMM kapısında gözaltına alınan siyasetçilerden Selim Sadak, Mahmut Alınak ve Sırrı Sakık, BBC Türkçe'nin HDP milletvekilleri hakkında verilen kararla ilgili sorularını yanıtladı.
ESKİ DEP ŞIRNAK MİLLETVEKİLİ SELİM SADAK:
1994'teki yanlışta, Türkiye siyaseti iyi bir ders almış olacak diye sanıyorduk. Çünkü o durum, dokunulmazlıklarımızın kaldırılması ve bizim cezaevine gönderilmemiz Türkiye'ye büyük şeyler kaybettirdi. Zaman kaybettirdi, itibar kaybettirdi, Türkiye kendini içte ve dışta anlatmak için çok zorlandı. Maddi ve ekonomik olarak sıkıntılara uğradı.
Şimdi Türkiye'de geldiğimiz noktada hala anlaşılıyor ki, yine demokratik siyasetin yeri yoktur. Kürtler kendilerini hala kimlikleriyle, düşünceleriyle anlatma fırsatı bulamadılar. Mevcut parlamento tablosu buna tahammül etmedi.
Türkiye çok zor bir sürece girdi. Demokratik siyasetin imkânlarının olmadığı bir alanda, başka şeyler gelişir. Aklı başında bu insanlarımızı mahkeme kapılarında süründürmeden, cezaevine atmadan en azından kendilerini anlatma ve kendilerini mahkemelere anlatma fırsatı bulmalarını dilerim.
Ben 1994'te 38 gün yargılandım. Hiç kendimizi anlatamadan bizi 15 yıl ağır cezaya çarptırdılar ve 10 yıl 3 ay cezaevinde geçirdik. Türkiye şu anda bana göre oraya gidiyor. Bu arkadaşlarımız için hukukun hâkim olacağını düşünmüyoruz.
"HDP'NİN KENDİNİ ANLATMA İMKANI OLMADI"
Demokratik siyasetin hayat bulmadığı yerde, şiddet başlıyor. Kürt gençlerinin dağa çıkmalarının nedeni, alanlarda, meydanlarda kendilerini anlatma fırsatı bulamamalarıdır. Bu insanlar, piknik yapmak için, durup dururken anarşi üretmek için dağa çıkmadı. "Terörist" diyorlar ama bu insanların kendilerini anlatma zemini, alanı yoktu. O yüzden çıktılar.Hendekleri kuranlar, şiddeti yapanlar HDP değildir. HDP'nin kendini anlatma imkânı çıkmadı.
HDP'NİN DE EKSİKLERİ VAR"
'HDP hendek siyasetini destekliyor' gibi bir anlayış yok. Selahattin Demirtaş'ın defalarca açıklamaları oldu "Demokratik özerklikle, öz yönetimle hendeklerin arasında herhangi bir bağlantı olamaz" dedi. HDP'nin yüzde 13 oy almasına tahammül etmediler. Şiddet sarmalı getirdiler. HDP'nin yanlışları olduğunu düşünmüyorum ama eksikleri olabilir. Ama bu eksikliklerin karşılığı Kürt iradesini, Kürt halkını, Genel Başkan ve yakın kadrosunu parlamentodan atmak değildir. Başka yöntemler olabilirdi. Her gün onlarca insan ölüyor. Polisi de askeri de ölüyor. HDP, hayatını kaybedenlerin ailelerine duygularına cevap vermek gibi çalışmalar yürütmek zorundaydı. Bunu göremediler. Türkiye Kürtlerin legal demokratik alanda siyaset yapmasına müsaade etmiyor. Dokunulmazlık kararı Türkiye'yi çok zora sokacak, demokratik alanda kendine yer bulmakta zorlanacak. HDP ve HDP'nin tabanı da bu yanlışları, bu gayri insani bu hukuk dışı uygulamaları hem içerde hem dışarda anlatmak durumundadırlar.
ESKİ DEP KARS MİLLETVEKİLİ MAHMUT ALINAK:
Şu anda HDP mağdur durumda, çünkü aynı sıkıntıyı ben de yaşadım. 1994'te benim de dokunulmazlığım kaldırılmıştı ve Ulucanlar hapishanesine kapatılmıştık.Bu siyaset, bu yol çıkmaz bir yol. 10 sene de geçse, 100 sene de geçse bu çıkmaz yoldur ve sonuç doğurmaz, gidişat kötü.
Az çok aklı olan bir devlet ve devletin direksiyonundaki yöneticiler, geçmişte yapılan ve sonradan kabul edilen hatanın çözüm olmadığını görürlerdi ve böyle bir yola girmezlerdi. Hükümetler, yalnızca Türkiye'de değil dünyada sorunları çözmek için kurulur. Ama bu hükümet ve bundan önceki hükümetler en başta Kürt meselesi başta olmak üzere hiçbir meseleyi ve bugün yakıcı bir hale gelen Kürt meselesini çözemediler. Dolayısıyla ortaya çıkan sonuç, ortaya çıkan tablo ve sonuçtan bu hükümet sorumludur.
Hükümet kendi suçunu HDP'ye yıkarak kurtulmaya çalışıyor. Ben daha önce HDP'nin yetersizlikleriyle ilgili birçok yazı yazdım.
"HDP BAŞKA TAKTİKLER İZLEYEBİLİRDİ"
Ama meselenin sorumlusu, baş aktörü bu kıyımın baş aktörü orta yerde dururken benim HDP'yle ilgili fazla konuşmam, ileri gitmem doğru olmaz, hakkaniyet olmaz, şu an onlar mağdur. Recep Tayyip Erdoğan'ın kan siyaseti, istenseydi legal siyaset tarafından, yani HDP tarafından çıkmaza sokulabilirdi.
Bunun koşulları, zemini, olanakları vardı. Ama ne yazık ki bunlar değerlendirilemedi. Sistemi Kürt meselesini çözme konusunda zorlayacak, Erdoğan'ı çıkmaza sokacak ve demokratikleşme, özgürlükler konusunda adım atmaya mecbur edecek pek çok proje geliştirilebilirdi, ne yazık ki yapılmadı.
Sistemi işlemez hale getirebilecek, Gandhi'yi bile geride bırakabilecek sivil itaatsizlikler yapılabilirdi. Bu itaatsizlikler, ekonomik boykot, siyasal boykot, başta olmak üzere devreye sokulabilirdi. Ekonomik boykot epey zorlardı sistemi, bu yapılmadı.
Siyasal boykot, yani sistemle bağı koparmak, sistemin kurumlarıyla bağı koparılabilir, sistemin alt yapısı kurutulabilir ve işlemez hale getirilebilirdi.
Bundan sonra görünen o ki Kürt meselesi yine kan ve şiddet yoluyla bastırılmaya çalışılacak zaten devletin komutasını ele alan Recep Tayyip Erdoğan 1 Kasım seçimlerinde savaşa oynadı ve ne yazık ki sonuç da aldı. Bu savaş siyaseti tüm şiddetiyle devam edecek ve ne yazık ki her iki taraftan da gençler, insanlar ölecek yani devletin bir asırlık kör siyaseti, Kürt meselesini yok etme siyaseti tüm acımasızlığıyla devam edecek.
ESKİ DEP ŞIRNAK MİLLETVEKİKİ SIRRI SAKIK:
Bugün ben de parlamentodaydım. 1994'ün de tanığı ve mağduruyum. Bir şeye tanıklık ettim. Bu ülkede hiçbir şey değişmedi. Kürt sorunu sadece ölmek ve öldürmek üzerine, tutuklamak üzerine. Hükümetler değişse de temel politikalarında bir değişikliğin olmadığını gördüm. Sorun Kürt sorunu olunca, Türkiye'deki demokrasi güçleri olunca bütün partilerin bir konsensüs oluşturduğuna geçmişte de tanıklık ettim, bugün de tanıklık ettim. Acı olan da budur. 1994 yılında bu süreci birlikte yaşadık.
O dönemde askerler talimat veriyordu parlamentoya. Bugün yine birileri parlamentoya talimat veriyor ve milletvekilleri birlik oluşturuyor. Bugün bir ruh üçüzü oluşturdular. AKP, MHP ve CHP içinde bir kesimin bu yönde oy kullandıkları, 90lı yıllarda da aynı şekilde birlik oluşturulduğunu gördük. Vekilleri, belediye başkanlarını, sivil toplum örgütlerini susturmanın dışında herhangi bir yol yöntem uygulanmıyor. Bu kadar acı dolu yıllar yaşanmış, acı deneyimlerle karşı karşıya kalmışız bugün de 1994'te uygulanan politika neyse bugün parlamento aynı politikaları hayata geçirdi. Bizim hiçbirimizin zaten dokunulmazlığı yok. Vekil arkadaşlarımızın sözde dokunulmazlığı vardı, her gün de dokunuyorlardı. Her gün milletvekillerinin evlerine baskın düzenleniyordu, dışarda diğer birimlerin saldırısına maruz kalıyordu.
"SİYASET DERS ÇIKARMIYOR"
Sorunların barışçıl bir şekilde çözülmesi için çaba sarf ediyoruz. Ama demokratik kanalların tıkandığında dünyanın her yerinde şiddetin prim yaptığını biliyoruz. Bu topraklarda bir yıla yakındır şiddet her boyutuyla her gün var. Gençlerin bu topraklara gömüldüğüne tanıklık ediyoruz. Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla şiddetin tırmanacağı korkusu hepimizde var. Parlamentonun bu konuda çözümler üretmesi gerekirken şiddete davetiye çıkarmasını da gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz. Geçmişten bu yana uygulanan bu yöntemlerin hiçbirinin çare olmadığını, bizatihi bunlar kendileri yaşadılar.
1994'te dokunulmazlıklar kaldırılırken uzun acı dolu yıllar yaşadık. O tarihte cezaevinden biz erken tahliye olduk. Cezaevinde kalanların tahliyesini AİHM'in verdiği karar doğrultusunda bugünkü iktidar hayata geçirmişti. Bu haksızlığı ortadan kaldıran iktidar, bugün ne yazık ki 1994'te uygulanan o zalim uygulamanın yeniden imza attı. Ya 2004'teki yasal düzenlemeyle arkadaşlarımız hakkında verdikleri karar doğru değildi ya da bugünkü karar doğru değil ikisinin arasında bir çelişki var. Türkiye'nin yaşadığı bu acı dolu süreçlerden siyaset dünyasının ders çıkarması gerekirken ama siyaset dünyası ne yazık ki ders çıkarmıyor.