"3. Afrika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi" tamamlandı
3. Afrika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın sonuç bildirgesini okumasıyla tamamlandı.
3. Afrika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın sonuç bildirgesini okumasıyla tamamlandı.
Bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen zirveye, 51 ülkeden; bakan, diyanet işleri başkanı, dini idare başkanı, başmüftü, akademisyen olmak üzere çok sayıda temsilci katıldı.
İstanbul'da 4 gün süren zirve boyunca, Türkiye Cumhuriyeti'nin Afrika politikaları, dini yapıların kurumsallaşması, tecrübe paylaşımı ve vakıf kültürünün ihyası, Afrika'da dini kurum ve kuruluşlarla iş birliği imkanları konuları ele alındı.
Zirvenin kapanışında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erbaş, katılımcılara teşekkür ederek, Türkiye ile Afrika arasındaki bağların artarak devam edeceğini söyledi.
Sonuç bildirgesini okuyan Erbaş, zirvede alınan kararların İslam alemi için hayırlara vesile olmasını diledi.
Prof. Dr. Erbaş'ın okuduğu 21 maddelik sonuç bildirgesinde, şunlar yer aldı:
"1- İslam, bütün insanlığın huzur, güven ve refahını hedefleyen ve bunu gerçekleştirecek evrensel ilkeleri ortaya koyan bir dindir. Irkı, inancı, dili, rengi ne olursa olsun, herkesin temel hak ve hürriyetlerini dokunulmaz kabul etmektedir. Dolayısıyla Müslümanlar olarak bizler, dünyadaki herkesin onurlu ve insanca bir hayat hakkını savunmayı ve bu uğurda çalışmayı inancımızın gereği bir sorumluluk ve ortak insanlık görevi kabul etmekteyiz.
2-Bir coğrafyanın zenginliklerine sahip olmak için emperyalist uygulamalarla insan onurunun ve hayatının hiçe sayılması insanlık dışı bir yaklaşımdır. Söz konusu bu bakışla açgözlü ve acımasız politikalarla mücadele etmek insan olmanın gereğidir. Müslümanlar olarak bizler iyiliğin ve insani erdemlerin yeryüzüne egemen olması için inanç, azim ve kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz.
3-İslam coğrafyasının ve dünyanın pek çok sorunla karşı karşıya olduğu günümüzde, Afrika'nın ve bütün insanlığın problemlerini müzakere etmek ve çözüm üretmek, daha iyi bir geleceğin yollarını aramak amacıyla Afrikalı Müslümanlar ile Türkiyeli Müslümanların bir araya gelmeleri, müzakere, istişare ve iş birliği yapmaları büyük bir imkandır. Her geçen gün gelişerek ve güçlenerek devam eden bu programlar memnuniyet vericidir ve düzenli aralıklar, takip edilebilir planlamalar, daha somut ve kapsamlı çalışmalarla devam ettirilmelidir.
4- Aydınlık bir geleceğin inşası için doğru ve güçlü bir tarih bilinci oldukça önemlidir. İslam medeniyetinin mensupları olarak Müslümanlar, ortak bir geçmişe ve geleceğe sahiptir. Bu bağlamda tarih boyunca Afrika'da Müslümanların inşa ettiği maddi, manevi ve kültürel birikim, bütün ümmete ait bir mirastır ve özenle korunmalıdır. Tarihi gerçeklerle örtüşmeyen, yanlış bilgilerle oluşturulmaya çalışılan ve Müslümanlar arasında fitne ve tefrikaya sebep olan algı, söylem ve eylemlerle mücadele edilmelidir.
5- İnsanlık tarihinin en eski dönemlerinden güçlü izler taşıyan Afrika, farklı ırk, dil ve inanışları asırlarca büyük bir huzurla bünyesinde barındırmış, oldukça zengin kültür, medeniyet ve sanat mirasına sahip bir kıtadır. Bu nedenle sevgi, müsamaha ve birlikte yaşama kültürü açısından daha iyi bir dünyanın inşası noktasında Afrika, köklü bir İslami birikime ve örnekliğe sahiptir. Bu kadim tecrübenin daha da güçlendirilerek geleceğe taşınması önemli bir sorumluluktur.
6- Afrika, insanlığın ve medeniyetin beşiği olmanın yanı sıra dünyanın en zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına, tarım arazilerine, genç ve çalışkan bir nüfus potansiyeline sahip bir kıtadır. Yaşanan yoksulluk ve sıkıntının esas nedeni, dış müdahaleler, küresel güç savaşları, tefrika ve iç kavgalarla kıtanın istikrarsızlaştırılmasıdır. Dolayısıyla kaos, karmaşa ve istikrarsızlığa sebep olan her türlü girişimden uzak durmak, birlik ve beraberliği zayıflatan unsurlara karşı uyanık olmak hayati önemi haizdir. Zira Afrika yaşadığı krizlerin gerçek nedenlerinin ve sahip olduğu büyük imkanların farkında olarak daha iyi bir gelecek inşa edebilecektir.
7- Emperyalist devletler, sahip olduğu zenginlikleri için Afrika'yı işgal etmiş, kıtanın bütün kaynaklarını yağmalamış, sanat ve kültürel birikimini tarumar etmiştir. Tarihi ve sosyolojik gerçeklere, çıkarcı ve ideolojik reflekslerle bakan birtakım devletlerin ve siyasetçilerin, söz konusu süreçte Afrika'da yaşananlar konusunda tam bir duyarsızlık ve ilgisizlik göstermesinin, hakkaniyetten uzak ve çifte standarda dayalı bir yaklaşım olduğu açıktır.
8- İslam kültür ve medeniyeti Afrika'nın en yerleşik ve asli unsurudur. Bu mirasın eşsiz hazinelerine ev sahipliği yapan bu kıtada Müslümanlar tarafından birçok devlet kurulmuş, önemli ilim havzaları oluşturulmuş, irfan ve hikmet anlayışları ortaya çıkmıştır. Bu kıtanın samimi, çalışkan, müsamahakar insanlarıyla İslam'ın adalet, merhamet ve tevhit ilkeleri buluşunca bütün insanlığa ve çağlara örnek olacak bir iyilik, şefkat ve güzel ahlak medeniyeti inşa edilmiştir. Bugün aynı inanç, ahlak, ideal ve gayret ile adalet ve merhamet ilkeleri üzerine kurulacak yeni bir dünyaya en büyük katkıyı yine Afrika verecektir.
9- Afrika kıtası, tarihi boyunca, farklı inanç mensuplarının bir arada yaşama tecrübesinin en güzel örnekliğine ev sahipliği yapmıştır. Dolayısıyla inanç ve kimlik üzerinden tartışma alanları oluşturularak yüzyıllarca huzur ve güven içinde bir arada yaşayan farklı inanç mensupları arasında fitne ve çatışma çıkarmak, ancak planlı bir tefrikanın sonucu olabilir. Söz konusu tuzaklara karşı herkesin daha bilinçli ve duyarlı olması gerekmektedir.
10- Emperyalist devletlerin başta Afrika olmak üzere bazı coğrafyalara karşı sömürü politikaları neo-kolonyalist bir yaklaşımla devam etmektedir. Dolayısıyla bütün insanlığın sömürge, işgal ve haksızlığın her türlüsüne karşı çıkması ve mücadele etmesi insani, vicdani ve ahlaki bir vecibedir.
11- Müslümanları inanç ve değerlerine yabancılaştırma ve sömürüye müsait hale getirme amacı taşıyan misyonerlik, bireylerin özgür irade ve tercihlerine sinsi çalışmalarla müdahale etmektir. Müslümanlar, kendilerine yönelik misyonerlik faaliyetlerine karşı bilinçli ve duyarlı olmak zorundadır.
12- Irkların, renklerin, dillerin farklılığı Allah'ın ayetlerindendir. Müslümanlar söz konusu farklılıklar üzerinden çıkarılmak istenen fitne ve karmaşayı önlemek için mutlaka tedbirler almak durumundadır. Hiçbir harici müdahaleye fırsat vermeden, karşılıklı hoşgörü ve anlayış çerçevesinde kendi aralarında çözmenin metotlarını bulmak zorundadır.
13- Rahmet dininin müntesipleri olan Müslümanların şiddetin kaynağı ve taşıyıcısı olarak tanıtılması, İslam dininin terörle anılması, kötü niyet ve kirli emellere dayanan bir algı operasyonudur ve asla kabul edilemez. Zira İslam dininin, terörü, şiddeti, zulmün her çeşidini kesin bir şekilde reddettiği apaçık ortadadır.
14- İslam coğrafyasında ortaya çıkan ve İslam'ın muazzez kavramlarını istismar ederek şiddet ve terör uygulayan Boko Haram, Eş-Şebab, DEAŞ ve benzeri örgütlerin arkasında kirli çıkar ilişkilerinin, sinsi küresel yapıların olduğu izahtan varestedir. Bu bağlamda, İslam'ın hak, hakikat, rahmet ve merhamet ilkeleri, medeniyetimizin ilim, hikmet, ahlak, hukuk mefkuresi yeni nesillere iyi anlatılmalı ve iyi öğretilmelidir. Aynı şekilde, zahiri, parçacı, ayrıştırıcı ve tekfir edici yorumlarla geliştirilen ve İslam'ın rahmet dini olduğu gerçeğini göz ardı eden anlayışlara karşı İslam dünyası daha dikkatli olmalıdır.
15- Gerçek yüzünü gizleyerek sevgi, müsamaha, kardeşlik gibi kavramlarla sempati oluşturup meşruiyet kazanmaya çalışan ama gerçekte yaşadığı topluma ve Müslümanlara ihanet etmekten ve her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmeyen FETÖ terör örgütü, 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye'de giriştiği hain darbe girişimiyle ifşa olmuştur. Allah ve Peygamber tasavvurunu, İslami kavramları, insani ve vicdani değerleri tahrif ve tahrip eden bu din istismarcısı terör örgütü hem İslam dini için hem de yeryüzündeki bütün Müslüman varlığı için küresel bir tehdit ve musibettir. Bugün özellikle Afrikalı Müslümanları hedef kitle olarak seçip yapılanmasını devam ettirmeye çalışan FETÖ terör örgütüne karşı dikkatli ve duyarlı olunmalı, propagandalarına asla itibar edilmemelidir. Bu konuda, bütün Müslümanların bilinçli ve özverili bir biçimde iş birliği yapmaları ve mücadeleye devam etmeleri önemlidir.
16- İslam'ın yüce değerleriyle insanlığı buluşturmanın yegane zemini sahih dini bilgidir. Dinin hayat veren ilke ve değerlerini doğru bilgi ve yöntemle edinemeyen insanlar hurafelere sarılmakta, yanlışlara düşmekte ve istismara açık hale gelmektedir. Dolayısıyla İslam'ın hakikatlerini insanlığın idrakine sunmak ve Müslümanların dini hayatına en güzel şekilde rehberlik etmek için İslam'ın ana kaynaklarından beslenen, sahih bilgiyle donanmış kadrolara ihtiyacın olduğu açıktır. Bu kadroları yetiştirmek, sahih dini bilgiler ışığında topluma rehberlik etmek ve daha huzurlu bir geleceğin inşasına öncülük etmek ise Müslüman liderlerin ve dini teşkilatların en önemli ve öncelikli sorumluluğudur.
17- Din eğitimi ve öğretimi doğru bir yaklaşım ve metot ile yapılmak zorundadır. Bu doğrultuda genç nesillerin yeterli ve doğru din eğitimi alacakları okulların ve kurumsal yapıların oluşturulması, öncelik verilmesi gereken konuların başında yer almaktadır. Güçlü eğitim kurumlarının kurulmasına ve karşılıklı istişarelerle öğrenci değişim programları gibi ortak çalışmalara ağırlık verilmesine ihtiyaç vardır. Bu doğrultuda Türkiye'de eğitim veren Uluslararası Kur'an kursları, İmam- hatip liseleri ve İlahiyat fakülteleri büyük bir kazanımdır ve Afrika ülkeleri ile işbirliği içinde gelişerek devam etmelidir.
18- Afrika'da her seviyede eğitim ve özellikle din eğitimi alanında iş birliğinin geliştirilmesi her geçen gün daha da önem kazanmaktadır. Müslümanlarca yürütülen din eğitimi ve hizmetlerinin kurumsallaşması için ortak stratejiler belirlenmeli, farklı tecrübelerden istifade edilmelidir. Bu bağlamda ülkelere göre dini eğitimin mevcut durumunun tespit ve analiz edilmesi, Afrika'da doğru din eğitimi modelinin ortaya konulması, ortak müfredatın belirlenmesi ve buna göre yazılı, görsel ve dijital materyallerin geliştirilmesi hayati önemi haizdir. Bu konuda Türkiye mevcut tecrübe ve birikimini paylaşmaya ve her türlü katkıyı sunmaya hazırdır.
19 - Afrika ve dünyanın her yerinde yaşayan Müslümanların sosyal, siyasal, ekonomik ve dini meselelerine kolay ve kalıcı çözümler bulması için en güçlü zemin 'birlikte hareket etme' ilkesidir. Sorunları çözme, daha huzurlu ve müreffeh bir hayata kavuşma ve küresel bir güç olma yolunda en büyük imkan Müslümanların, yerel, bölgesel ve küresel düzeyde ittifak ve iş birliği içerisinde olmalarıdır. Bugün, oldukça zor süreçler yaşayan Keşmir, Kudüs, Yemen, Myanmar, Doğu Türkistan başta olmak üzere fitne, tefrika, iç çatışma ve işgale maruz kalan Müslüman beldelerin acılarını paylaşmak ve onlara yardım etmek kardeşlik ve insanlık görevimizdir.
20- Tüm dünyada İslam'ı ve Müslümanları hedef alan küresel meydan okumalara karşı ittifak zeminlerini çoğaltmak, ortak akıl ve enerjiden doğacak ortak dil, duygu ve yöntemlerle mücadele etmek bir zorunluluktur. Müslümanların parçalı ve dağınık görünümlerinden kurtulup daha kolektif çalışmalar yapabilmesi için, sahip oldukları dini yapıların kurumsallaşması, bunun için ise tecrübe paylaşımlarının ve birlikte çalışma iradesinin ortaya konması son derece önemlidir.
21- Yapılan zirvelerde ortaya çıkan görüşlerin hayata geçirilmesi için çalışma gruplarının kurulması önemlidir. Bu manada ortak kültürel değerler ekseninde Afrika kıtasının kuzey, güney, doğu, batı şeklinde 4 bölge olarak düşünülmesi ve her bölgede ayrı toplantı ve çalışma programlarıyla yol haritası belirlenmesi daha faydalı olacaktır. Dolayısıyla gerçekleştirilecek dördüncü zirve öncesinde söz konusu 4 bölgenin her birinde özel istişare, müzakere ve çalışma toplantılarının yapılması kararlaştırılmıştır."
Zirve, aile fotoğrafı çekilmesiyle son buldu.