'5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü'
'5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü' dolayısıyla Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Türk Medeni Kanunu'nun İşlevi" konulu panel düzenlendi.
Panelde konuşan Hukuk Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Şanal GÖRGÜN, "Şiddet toplumda hukuki, sosyal, politik ve siyasi eşitliğin gerçekleştirilmesi yolunda kadının potansiyelini ve imkânlarını engellemektedir" dedi.
Ufuk Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Tevfik TEZCANER ve Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Şanal GÖRGÜN'ün katıldğı panelin konuşmacıları, Hukuk Fakültesi Öğretim Üyeleri Prof.Dr. Emine AKYÜZ ve Doç.Dr. Özge YÜCEL'in yanı sıra Prof.Dr. Ahmet KILIÇOĞLU, Prof.Dr. Şebnem AKİPEK, Ankara Barosu Gelincik Merkezi Başkanı Av. Aslı KOÇAK ARIHAN, Kadın Dayanışma Vakfı'ndan Av. Ceren KALAY'dı.
Prof.Dr. Emine AKYÜZ'ün yönettiği panelde, açılış konuşmasını Hukuk Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Şanal GÖRGÜN yaptı. Prof.Dr. GÖRGÜN, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nden 10 Aralık İnsan Hakları Günü'ne kadar geçen 16 günlük süre boyunca Birleşmiş Milletler himayesinde tüm dünyada, şiddetin olmadığı bir geleceğin mümkün olduğunu hatırlatan eylemler gerçekleştirileceğini belirtti.
Sembol rengin ise turuncu olduğunun altını çizen GÖRGÜN, kadına yönelik şiddetin kamusal veya özel alan fark etmeksizin fiziksel, cinsel ve psikolojik zarar verebilecek tüm eylemleri içeren bir kavram olarak hukukta yer aldığını ifade etti ve ekledi: "Şiddet toplumda hukuki, sosyal, politik eşitliğin gerçekleştirilmesi yolunda kadının potansiyelini ve imkânlarını engellemektedir."
"Şiddet Hukuksal Gelişimini Tamamlamamış Toplumların Kaderidir"
Prof.Dr. Ahmet Kılıçoğlu, "Kadın Hakları Bağlamında Türk Medeni Kanunu'nun Dünü ve Bugünü" başlıklı konuşmasında, şiddetin hukuksal gelişimini tamamlamamış, aydınlanma çağına erişmemiş toplumların kaderi olduğunu kaydetti. Şiddetin sadece fiziksel olarak ele alınmayacağını vurgulayan KILIÇOĞLU, maddi ve psikolojik şiddeti örnekleriyle birlikte anlattı.
Evli kadınlarda soyadı ve çocuğunun soyadı noktasında bilgi veren Prof.Dr. Şebnem AKİPEK, toplumun temeli olan ailenin aynı zamanda demokrasinin beşiği olması gerektiğine ve aile içi eşitliğe dikkat çekti. Evlenmeyle birlikte kişilerin özellikle soyadı ve vatandaşlık alanında değişen statüleri ve beraberinde getirdiği sıkıntılar konusuna değinen AKİPEK, evlilik öncesi soyadı kullanımının kadınların kişilik haklarının bir parçası olduğuna işaret etti.
Doç.Dr. YÜCEL: "Gebe kalmış çocuk, hala çocuktur"
"Atatürk döneminin Türkiye'sinde dönemin koşulları çok farklı olsa da evlilik yaşının 17 – 18 olarak kabul edilmesi, çocuğun çocuk olarak kabul edildiğinin bir göstergesidir" diyen Doç.Dr. Özge YÜCEL, günümüzde olağanüstü hallerde 16 yaşındaki bir çocuğun evlenebilmesinden kastedilen durumun çocuğun hamile kalması olduğunu söyledi.
YÜCEL, bu uygulamanın temelinde cinsiyetçi, namus anlayışının bulunduğunu ifade etti ve ekledi: "Gebe kalmış çocuk, hala çocuktur. Üstelik istismar edilmiş bir çocuktur."
Av. Aslı KOÇAK ARIHAN, kadınların geçmişte sadece fiziksel şiddeti şiddet olarak algıladığını ancak günümüzde psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddetinde olabileceğini kavradığını belirtti. Sadece çalışmayan kadınların değil, çalışan kadınlarında ekonomik şiddete maruz kaldığını kaydeden ARIHAN, "Mesleki statüsü ne olursa olsun birçok kadının, kazandığı tüm parayı kocasına teslim ettiğine birçok kez şahit olduk. Acı olan ise kadının bu durumun ekonomik şiddet olduğunu bilmiyor olmasıydı" dedi.
Av. Ceren KALAY ise nafakaya ve yoksulluk nafakasına ilişkin güncel tartışmalardan örnekler vererek, medyada yer alan nafaka mağdurları yönündeki haberlere tepki gösterdi. KALAY, söz konusu haberlerin çoğunlukla tek yönlü değerlendirmeler sonrasında yapıldığı ve asılsız iddialar üzerine kurgulandığını vurguladı.