Haberler

Adli Yıl Açıldıtbb Başkanı Metin Feyzioğlu'ndan Milli İrade Vurgusu

Abone Ol

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, "Dünya ve Türkiye tarihine bakıldığında, milli irade tabiri daha ziyade, seçimle iş başına gelmiş ancak çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu benimsemiş ve giderek otoriter eğilimler sergilemeye başlamış siyasi"...

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, "Dünya ve Türkiye tarihine bakıldığında, milli irade tabiri daha ziyade, seçimle iş başına gelmiş ancak çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu benimsemiş ve giderek otoriter eğilimler sergilemeye başlamış siyasi iktidarların tercihi olmuşturTBB Başkanı Metin Feyzioğlu, "Dünya ve Türkiye tarihine bakıldığında, milli irade tabiri daha ziyade, seçimle iş başına gelmiş ancak çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu benimsemiş ve giderek otoriter eğilimler sergilemeye başlamış siyasi iktidarların tercihi olmuştur."Milli irade' tabirini kullanmaya devam etmek isteyenler, bu tabirin içinde siyasi iktidara muhalif düşüncelerin de yer aldığını, hükümetlerin parlamentodaki çoğunluklarına dayanarak her istediklerini yapamayacaklarını ve onlara oy vermeyenlerin de hükümeti olduklarını ve anayasaya uygun davranılmasının zorunlu olduğunu unutmamalıdır" dedi.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, 2013-2014 Adli Yılı Açılış Töreninde yaptığı konuşmasına, "Kendisini baskı altında gören mensuplarımıza direnme gücü diliyoruz. Bugün avukatlar baskı altındadır. Gençliğinin baharında geçtiğimiz günlerde hayatına son veren hakim adayı Didem Yaylalı ve bu durumdaki yargı mensuplarının yaralarına merhem olamamaktan dersler çıkarmış olmamızı diliyorum. Avukatlar, mesleki faaliyetleri nedeniyle soruşturulmakta ve kovuşturulmaktadır. Adliyelerden ve duruşma salonlarından yaka paça çıkarılmakta, savunma görevinden yasaklanmaktadır. Öyleyse eğer bir yerde avukat yerde sürükleniyorsa, aslında yerde sürüklenen yurttaştır. TBB'nin 44. Kuruluş yıldönümünü kısa bir süre önce idrak etti. Savunmanın savunulmasının zorunlu hale geldiği bir ortamda kutladık diyemiyorum idrak ettik diyebiliyorum" ifadesi ile başladı. Hakimler ve savcıların birbirine yaklaşarak, savunma makamından uzaklaşması durumunda, muhakemede gerçeğe ulaşılmasının vazgeçilmez koşulu olan "hiç kimse kendi davasında hakim olamaz" ilkesinin özünden ihlal edilmiş olacağını belirten Feyzioğlu, hakim tarafsızlığına dikkat çekerek, şöyle konuştu:

"Hakimlerin tarafsız ve bağımsız olmaları ne kadar önemliyse kanun koyucu veya idari makamların yerine geçerek yasama organı ya da hükümet gibi davranmaları da kabul edilemez. Başka bir anlatımla, devlet içinde ayrı devletler olmaz; yargı mensuplarının devletin içinden veya dışından kimi yapılarca "benim hakimim', "senin hakimin' diye sınıflandırılması izah dahi olunamaz. Bu tartışmaların yapıldığı bir ülkede hiç kimsenin hukuki güvenliği kalmaz. Adalet mülkün temeli ise, mülk temelsiz kalır."

-YARGITAY'I, YÜCE YARGITAY'A ŞİKAYET EDİYORUM-

Adil yargılanma hakkının vazgeçilmez koşulunun savunmanın varlığı olduğunu vurgulayan Feyzioğlu, "Savunma makamının diğer iki makam karşısında güçsüz bırakılması ve adalete ulaşılmasını sağlamakta vazgeçilmez işlevinin diğer iki makam tarafından içselleştirilmemesi durumunda da, iddia makamının ileri sürdüğü tezin karşısına etkili bir anti tez çıkarılamaz. Bu durumda yargılamada gerçeğe ve adalete ulaşılması beklenemez. Böyle bir yargılamada, suçlu suçsuzdan, doğru yanlıştan ayrılamaz. Varılan sonuç, gerçek değil, mahkemelerin veya mahkemeleri etkileyen güçlerin gerçek olarak göstermek istedikleri bir aldatmacadan ibaret olur" değerlendirmesinde sulundu. Hakim ve savcıların aynı yerde staj eğitimi görmesini eleştiren Feyzioğlu, Avukatlık Kanununa rağmen avukatların Yargıtay'da dosya görmesini vekaletname ibrazına bağlayan Yargıtay Başkanlar Kurulu kararını eleştirdi. İşlemin geri alınması talebinde bulunan Feyzioğlu, "Bütün bunların saygı sınırlarını zorlayan, avukatlara ve barolara küçümseyici bakış açısını sergileyen, işbirliğini engelleyen bir uygulama olduğunu huzurlarınızda üzülerek ifade ediyor; Yargıtay'ı, Yüce Yargıtay'a şikayet ediyorum" dedi.

-YABANCI AVUKAT ELEŞTİRİSİ-

Meslek alanlarının sürekli olarak daraltıldığını, avukatlar tarafından yerine getirilebilecek faaliyetlerin sayısının giderek azaltıldığını belirten Feyzioğlu, avukatların halen bir sosyal güvencesinin bulunmadığını anımsattı. Hukuk fakültesinden mezun olanların kontrolsüz ve sınavsız bir şekilde avukat olabilmesini eleştiren TBB Başkanı, yeni anayasada yabancı avukatların anayasal güvenceye kavuşturulduğunu belirtti. Feyzioğlu, "Anayasa değişikliğine ilişkin uzlaşma komisyonunun çalışmalarında avukatlara ve barolara yargı bölümünde yer verilmiş olmasını olumlu karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Ne var ki, aynı düzenleme içerisinde Türkiye'de avukatlık mesleğine büyük zararlar verecek ve avukatların yakın çevreleriyle birlikte yaklaşık 800 bin kişiyi doğrudan etkileyecek, milyonlarca yurttaşımızın ise ekonomik güçlük sebebiyle avukatlık hizmetinden yararlanmasını fevkalade zorlaştıracak yabancı avukatlık ortaklıklarının Anayasal güvenceye kavuşturulmak istenmesini şiddetle kınıyoruz" dedi.

-MİLLİ İRADE TABİRİ KULLANILMAK İSTELENLER TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN ÇOĞULCU BİR DEMOKRASİ MODELİNE DAYANDIĞI UNUTULMAMALI-

Katılımcı süreç işletilmeden, "ben yaptım oldu" zihniyeti ile karşılarına getirilecek kanun tasarısı veya gece yarısı teklifleriyle Avukatlık Kanunu'nun değiştirilmesinin, hukuk devletine ve huzurlu bir toplumsal yaşama ağır darbe vuracağını belirten TBB Başkanı, sözlerine şöyle devam etti:

"Demokratik hukuk devletinde, üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü egemendir. Son dönemlerde sıkça telaffuz edilen "milli irade' tabirini kısaca değerlendirmekte fayda görüyorum. Dünya ve Türkiye tarihine bakıldığında, milli irade tabiri daha ziyade, seçimle iş başına gelmiş ancak çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu benimsemiş ve giderek otoriter eğilimler sergilemeye başlamış siyasi iktidarların tercihi olmuştur. Çağdaş demokrasiler ise çoğulcudur. Başka bir anlatımla çağdaş demokrasiler, sadece o an için çoğunlukta olan siyasi görüşleri değil, sayıca azınlıkta olan başka görüşleri de kucaklar. Bugün eğer mutlaka milli irade tabiri kullanılmak isteniyorsa, Türkiye Cumhuriyeti'nin çoğulcu bir demokrasi modeline dayandığı unutulmamalıdır. Bu durumda milli irade tabiri, çoğunluğun azınlığa tahakküm ettiği, siyasi iktidarın her kurumu ele geçirdiği ve yaşamın her alanını düzenlemeye soyunduğu, insanların yaşam biçimine müdahale ettiği dönemlerdeki içeriğinden elbette ki farklı anlaşılmak zorundadır. O halde çağdaş bir demokraside "milli irade' tabirini kullanmaya devam etmek isteyenler, bu tabirin içinde siyasi iktidara muhalif düşüncelerin de yer aldığını, hükümetlerin parlamentodaki çoğunluklarına dayanarak her istediklerini yapamayacaklarını ve onlara oy vermeyenlerin de hükümeti olduklarını; insanlığın ortak değerlerini temsil eden hukukun genel ilkelerine, usulüne göre yürürlüğe konulmuş insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelere ve anayasaya uygun davranılmasının zorunlu olduğunu unutmamalıdır."

-NASIL YAŞAYACAĞINI, HANGİ OKULA GİDECEĞİNİ, HANGİ İNANCA SAHİP OLACAĞINI KİŞİLERE DAYATMAYA KALKIŞILMAMALI-

Anayasanın değişmez maddelerinde ifadesini bulan Cumhuriyetin temel niteliklerinin siyasi iktidarı sınırladığının ve çoğunluğun azınlığa tahakkümünü engellediğinin hiçbir zaman akıldan çıkarılmaması gerektiğini ifade eden Feyzioğlu, "Sınırlamalarla kastedilen, bazılarının ileri sürdüğünün aksine, azınlığın çoğunluğa tahakkümü asla değildir; kastedilen, demokratik uzlaşma kültürüdür, katılımcı demokrasidir, geçici bir çoğunluğun geçici bir azınlık üzerinde mutlak egemenlik kurmasının önlenmesidir. Nasıl yaşayacağını, hangi okula gideceğini, hangi inanca sahip olacağını, nerede ibadet edeceğini, hangi ahlak kuralını benimseyeceğini kişilere dayatmaya kalkışmamasıdır" dedi.

-BARIŞÇIL GÖSTERİ HAKKINI KULLANANLARA ŞİDDET UYGULAYANLARIN TEŞVİK EDİLMELERİ VEYA ÖDÜLLENDİRİLMELERİ DEĞİL, CEZALANDIRILMALARI GEREKİR-

Askeri darbeleri eleştiren Feyzioğlu, askeri darbelerin ne kadar büyük felaketlere yol açabileceğinin en güncel örneğinin, Türkiye'nin tepki ortaya koyduğu Mısır'da yaşandığını anlattı. Tepkinin dünya kamuoyu üzerinde etkili olabilmesi için, ülke içinde insan haklarına ve demokratik özgürlüklere azami saygı gösterilmesi gerektiğini vurgulayan TBB Başkanı, "Barışçıl gösteri hakkını kullananlara şiddet uygulanması, göstericilerin gerçek mermilerle, hedef gözetilerek sıkılan gaz bombalarıyla, plastik mermilerle veya kimyasal madde karıştırılmış tazyikli sularla öldürülmesi ya da yaralanması ağır bir suçtur. Bu suçları işleyenlerin teşvik edilmeleri veya ödüllendirilmeleri değil, cezalandırılmaları gerekir. Hiçbir siyasi veya ekonomik menfaat en üstün değer olan insan yaşamından daha değerli değildir. Sudan'da, Lazkiye'de, Rojava'da, Mısır'ın Adeviyesi'nde veya Tahrir'inde, Lice'de, Uludere'de, Reyhanlı'da, Akçakale'de, Ceylanpınar'da, Eskişehir'in, Ankara'nın, İstanbul'un ve Hatay'ın sokaklarında, insanların katledilmesinin hiçbir mazereti olamaz" diye konuştu.

Demokratik bir devlette, devletin, düşüncenin ve ifadenin önünü açması, şiddet çağrısı yapmayan düşüncelerin istenilen yerlere ulaştırılabilmesi için toplumsal iletişim kanallarını açık tutması, barışçıl toplantı ve gösterileri engellememesi gerektiğini ifade eden Feyzioğlu, "İfade özgürlüğü ve onun hayata geçirilme yöntemlerinden olan barışçıl toplantı ve gösteriler, özgür ve demokratik bir toplumun varlığının en önemli kanıtıdır" dedi.

-PALALI KİŞİLERİN POLİSLERİN DESTEĞİYLE, KORUMASI ALTINDA YAPTIĞI KATLİAMLAR AĞIR BİR SUÇ TEŞKİL EDER-

Hiç kimse düşüncelerini açıkladığı için idari veya adli soruşturmalara tabi tutulamayacağının altını çizen Feyzioğlu, güvenlik güçlerinin barışçıl gösterilere hiçbir şekilde güç kullanarak müdahale edemeyeceğini, "dağılın" uyarısı yapılmasının, dağılmayan göstericilere güç kullanılmasının mazereti olamayacağını kaydetti. Güç kullanılmasının haklı olduğu yerlerde gerekenden fazla gücün kullanılmasının, üzerinde güç kullanılan şahıs etkisiz hale getirildikten sonra da güç kullanarak keyfi ve fiili cezalandırma yoluna gidilmesinin sorumluluk gerektirdiğinin altını çizen Feyzioğlu, "Sokak aralarında, hatta gündüz gözüyle şehir meydanlarında eli sopalı veya palalı kişilerin polis memurlarının desteğiyle, teşvikiyle veya koruması altında yaptığı katliamların ve şiddet eylemlerinin ne kadar ağır bir suç teşkil ettiğini açıklamayı gerekli dahi görmüyorum" dedi. Emniyet güçlerinin güç kullanma yetkisinin sıkı kurallara bağlı olduğunu anımsatan Feyzioğlu, kuralları yok sayarak uygulama yapan bir emniyet mensubunun, silah taşıyan sıradan bir suçludan farkı olamayacağını belirtti. Yetkilerini kötüye kullanan emniyet mensuplarının korunmasının teşkilatın saygınlığına zarar vereceğini anlatan Feyzioğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Çağdaş devlet anlayışında kutsal olan devlet değil, devletin hizmetle yükümlü olduğu insandır. Devleti kutsallaştırmak isteyenler, aslında kendilerini kutsallaştırmak ve dokunulmaz ilan etmek isterler. Bu düşüncede olanlar halka sundukları hizmetleri bir görev olarak değil, bir lütuf olarak görürler. Kendi kendilerini halka hizmet ederken lütufta bulunduklarına inandıranlar, bireylerin muhalif düşünceler açıklamasına, toplulukların toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmasına öfkelenirler ve halkı kadir bilmezlikle suçlarlar.

-DEMOKRATİK BİR HUKUK DEVLETİNDE, DÜŞÜNME, DÜŞÜNDÜĞÜNÜ İFADE ETME VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VAZGEÇİLMEZDİR-

Çoğulcu demokrasilerde siyasi iktidarların demokratik kitle örgütlerinin eleştirilerini hoşgörüyle karşılamak zorunda olduğunun altını çizen TBB Başkanı, çoğulcu demokrasilerde siyasi iktidarların hoşlarına gitmeyen siyasi düşünceleri hedef almayacağını, parlamentodaki çoğunluklarına dayanarak demokratik kitle örgütlerini yok etmeye kalkışmayacağını belirterek, "Bindikleri demokrasi dalını kendi elleriyle kesmezler" dedi. Çoğulcu demokrasinin, gerçek demokrasinin tek modeli olduğunu vurgulayan Feyzioğlu, demokratik bir hukuk devletinde, düşünme, düşündüğünü ifade etme ve basın özgürlüğünün vazgeçilmez olduğunu belirtti. Gazetecilere açılan davaları eleştiren TBB Başkanı, özel yetkili mahkemelerin halen görevlerine devam ettiğini belirterek, "Özel Görevli Mahkemeler, TBMM tarafından anti demokratik uygulamaları sebebiyle kaldırılmıştır. Ancak hukuk mantığıyla izahı mümkün olmayacak şekilde bu mahkemelerin ellerindeki davaları bitirinceye kadar görev yapmalarına imkan tanınmıştır. İnsan sağlığına zararlı olduğu tespit edildiğinde piyasadan kaldırılmasına karar verilen bir ilacın eczanelerdeki stoklar tükeninceye kadar satılmasına izin verilemeyeceği tabiidir" dedi. Anayasa Mahkemesi'nin Özel Yetkili Mahkemeler yerine kurulan TMK'nın 10. Maddesiyle görevli mahkemeleri ihtisas mahkemesi olarak kabul etmesini eleştiren Feyzioğlu, yargı reformlarının torba yasalarla gerçekleştirilmesinin demokratik kitle örgütlerinin yasalaşma sürecini takip etmelerine engellediğini ifade etti.

-"TÜRK TİPİ BAŞKANLIK SİSTEMİ'NİN, BAŞKANLIK SİSTEMİ DEĞİL KUVVETLER BİRLİĞİ ESASINA DAYANAN OTORİTER BİR YAPILANMA"-

Yeni Anayasa yapımı sürecine değinerek, başkanlık sistemini de eleştiren Feyzioğlu, "Anayasa değişikliği tartışmaları sürecinde gündeme gelen ve başkanlık sisteminin demokratik olmasının vazgeçilmez koşulu olan denet ve denge mekanizmalarından arındırılmış "Türk tipi başkanlık sistemi'nin, aslında başkanlık sistemi değil kuvvetler birliği esasına dayanan otoriter bir yapılanmayı hedeflediğini tarihi sorumluluğumuzun gereği olarak burada ifade etmek durumundayım" ifadelerini kullandı.

Uyuşmazlıklar yerine ortak menfaatlerin öne çıkarılması gerektiğini ifade eden TBB Başkanı,

"Hangi ırktan, dinden, mezhepten, inançtan, siyasi görüşten geldiğine bakmaksızın toplumda yaşayan her bireyi eşit yurttaş olarak gören Atatürk Milliyetçiliği ise bölünmenin, parçalanmanın, yok olup gitmenin karşısındaki yegane dayanak noktasıdır" dedi.

-"YENİ OSMANLICILIK" GİBİ MACERAPEREST YAKLAŞIMLARDAN UZAK DURMAKLA YÜKÜMLÜYÜZ-

Atatürk Milliyetçiliğinin özümsenmek zorunda olunduğunun altını çizen Feyzioğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Yurtta Barış Dünyada Barış ilkesinden vazgeçtiğimiz algısından titizlikle kaçınmak, "yeni Osmanlıcılık' gibi maceraperest yaklaşımlardan uzak durmakla yükümlüyüz. Siyasi düşüncesi sebebiyle yurttaşlarımızı "benden - senden' diye farklı gruplara veya yüzdelere ayırmamalıyız. Devletin kurum ve kuruluşlarının, bazı yurttaşlara, siyasi düşünceleri nedeniyle baskı uyguladığı, bazılarına ise ayrıcalık tanıdığı algısını yaratacak, yurttaşların arasına kin ve nefret tohumları ekecek uygulamalara hep birlikte karşı çıkmalıyız. Polis devletini çağrıştıracak her türlü beyanattan, uygulamadan, düzenlemeden uzak durmalıyız. Bazı yurttaşları diğer bazı yurttaşların ihbarcısı yapacak, komşuyu komşunun peşine düşürecek çağrılarda bulunmamalıyız. Toplumsal dayanışmayı yok edecek, muhbirliği özendirecek "sırdaş polis noktası' gibi otoriter ve totaliter rejimlere özgü projeler geliştirmeye son vermeliyiz." (ANKA/DEVAM)

(YE/ÖZK) - Ankara

Kaynak: ANKA / Güncel

Metin Feyzioğlu Didem Yaylalı Yargıtay Politika Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title