Ahmet Davutoğlu: "İslam coğrafyasındaki krizler" (2) -
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye konusuna ilişkin, "Rejimin içinde olup da eli kana bulaşmamış olan ve rejimin bu saldırılarında yer almamış olanlar, devlet yapısını koruyacak şekilde yerlerinde kalması, Suriye devletinin dağılmaması ve çözülmemesi gerekiyor" dedi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye konusuna ilişkin, "Rejimin içinde olup da eli kana bulaşmamış olan ve rejimin bu saldırılarında yer almamış olanlar, devlet yapısını koruyacak şekilde yerlerinde kalması, Suriye devletinin dağılmaması ve çözülmemesi gerekiyor" dedi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AA Editör Masası'nda Türkiye ve dünya gündemine ilişkin soruları yanıtladı.
Suriye krizine yönelik değerlendirmede bulunan Davutoğlu, hangi etnik ve mezhebi kökenden olursa olsun, Türkiye'nin acı ve ıstırap çeken Suriye halkının yanında olduğunu belirterek, olaylar başlamadan önce Suriye yönetimiyle uzun süre diplomasi yürüttüklerini anımsattı.
Herkesin Türkiye'nin son üç yıldaki yaklaşımını iyi değerlendirmesi gerektiğini ifade eden Davutoğlu, "Eğer Suriye yönetimi halkına baskı uygulamak yerine, demokratik bir değişimi öne alsaydı, bizimle yürüme iradesini gösterseydi, bugün onlarla iyi olurduk ve beraber bir yol yürüyor olurduk. Bizim kimseye önyargımız yoktu. Bugün Türkiye'ye dönük bir psikolojik harekat yapılıyor. Sanki Türkiye silahlı gruplara, terörü destekleyen bir ülke gibi görüntü verilmeye çalışılıyor. Maalesef içerde de Türkiye'yi karalamak adına hükümete yönelik bir kampanyayı desteklemeye yönelik bir propaganda içerde de işliyor" dedi.
- Mülteci akını -
Mültecilerin sayısı onbinleri bulmaya başladığında Türkiye'nin bir tercih yapması gerekliliğinin ortaya çıktığına dile getiren Davutoğlu, ülkesinden kaçan halka Türkiye'nin sahip çıkma zorunluluğunun bulunduğunu kaydetti. Davutoğlu, o andan sonra Suriye halkının tarafı olmaya başladıklarını hatırlatarak, "Bizim için başka alternatif yoktu. Devlet geleneğimize göre, etnik ve mezhebi kökene bakmadan kapımıza yurdumuza sığınanlara kapımızı açmamız lazım. Burada mezhepçi suçlamalara cevaben söylüyorum. Daha önceki dönemlerde nasıl etnik ve mezhebi durumuna bakmadan binlerce mülteciyi bu ülkede ağırladık, kaçanlar Sünni değil de Nusayri olsaydı aynı muameleyi yapacaktık. Hristiyanlar geldi onlara da diğer mültecilerden çok daha iyi şartlarda iltica imkanları tanıdık. Bizim için önemli olan o halka sahip çıkmaktır" diye konuştu.
Suriye'deki çatışmalar başladığında Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), Nusra, El Kaide gibi grupların olmadığını, Suriye ordusundan kaçan askerlerin bulunduğunu kaydeden Davutoğlu, "Şu an Suriye ordusu içindeki general ne kadar meşruysa, Suriye ordusundan ayrılıp da kendi halkını savunmaya çalışan general de o ölçüde meşrudur" dedi.
Suriye ordusuna rejim tarafından kendi halkına ateş emri verildiğinde subayların ordudan kaçtığını vurgulayan Davutoğlu, Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) değişik ülkelerden gelen yabancılardan oluşmadığını dile getirdi.
- "ÖSO, IŞİD ve rejimle mücadele diyor" -
Çatışmalardan kaçarak Türkiye'ye sığınanlara uluslararası hukuk neyi gerektiriyorsa onun yapıldığını söyleyen Davutoğlu, rejimin hava saldırıları ve kimyasal silah kullanmasının ardından uluslararası toplumun sesiz kaldığını hatırlattı. Davutoğlu, Suriye içinde barışçıl gösteri imkanı kalmadığı için herkesin kendi köyünü savunmaya yöneldiğini ve bir güç boşluğunun doğduğunu kaydederek, bu boşluğu birçok örgütün kullanmak istediğini ve bunların içinde El Kaide bağlantılı yabancı unsurların da bulunduğunu belirtti.
Davutoğlu, doğan güç boşluğundan dolayı PYD gibi bazı unsurların Kürt bölgelerini, IŞİD gibi bazı unsurlarınsa Sünni Arap bölgelerindeki etkilerini artırmaya başladığına dikkati çekti. Davutoğlu, "Bütün bunlarda Türkiye'nin hiçbir dahli yok, olmadı ve olmazdı. Hiçbir şekilde de olmadı. Bizim için alanda Suriye rejimi unsurları risk faktörüdür, El Kaide unsurları risk faktörüdür, PYD unsurları güvenlik riski oluşturan faktörlerdir" dedi. Davutoğlu, şöyle devam etti:
"ÖSO bir taraftan rejimle bir taraftan da IŞİD ile mücadele ediyor. Eğer bugün ÖSO, IŞİD'in etkisini kırmak için harekete geçmemiş olsa durum, tablo ne olurdu? Sivil siyaseti benimseyen Suriye Ulusal Konseyi ile sivil siyaseti benimseyen, Şam'da hala bulunup bir şekilde rejimin içinde bile olsa bu katliamların içinde yer almamış olanlardır bizim muhatap aldıklarımız."
- Suriye'deki "yabancı savaşçılar" -
Davutoğlu, IŞİD türü yapıların bir bataklık oluşmuşsa ortaya çıkabileceğini söylerken, "Burada şunun sorulması gerekiyor. Bu bataklığı kim oluşturdu? Bataklığı Suriye halkı mı oluşturdu, ülkesinden kaçan mültecilere yardım eden Türkiye mi oluşturdu? Bataklığı Esed rejiminin baskıları, zulmü insanlığa karşı suçlar kapsamına giren rejimin eylemleri oluşturdu" dedi.
Suriye'deki "yabancı savaşçılar" ifadesinin iyi değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, yabancı savaşçıların sadece IŞİD'de olmadığını söyledi ve Hizbullah'ın da yabancı unsur olduğuna dikkati çekti. Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir başka yerde yabancı unsur var, Hizbullah da Suriye'ye girdi. Onbinlerce Hizbullah ve değişik yerlerden rejime destek vermek için gelen yabancı savaşçılar var. Bütün bu unsurlar Suriye'den çıkmalı. Ne zaman Suriye'nin kuzeyinde muhalefet güçlendi, IŞİD o zaman ortaya çıktı ve savaşını da muhalif unsurlara karşı yaptı. Bunlarla rejim arasında perde gerisinde bir ortaklık var. Rejim bunları göstererek 'terör var' diye kendini meşru kılıyor. Bunlar da o kadar yanlış yöntemler uyguluyor ki, rejimi nerdeyse 'ehveni şer' dedirtecek bir noktaya gelerek, halkı bezdirmek yönünde bir tavır sergiliyorlar."
Davutoğlu, Türkiye'nin Beşşar Esed'in yönetimden ayrılması yönündeki politikasının devam ettiğini vurgulayarak, "Rejimin içinde olup da eli kana bulaşmamış olan ve rejimin bu saldırılarında yer almamış olanlar, devlet yapısını koruyacak şekilde yerlerinde kalması, Suriye devletinin dağılmaması ve çözülmemesi gerekiyor" dedi.
- İslam coğrafyasındaki krizler -
Krizin yaşandığı ülkelerin hepsinin İslam coğrafyasında bulunmasına ilişkin 1994 yılında yayımlanan bir makalesini anımsatan Davutoğlu, Samuel Huntington'un "medeniyetler çatışması" tezine cevap verdiği bu makalede, Huntington'ın İslam medeniyet coğrafyasını "kanlı sınırlar coğrafyası" olarak tanımlamasına karşılık olarak, bu durumun İslam medeniyetiyle alakalandırılamayacağını ve medeniyetler çatışması tezinin "Batı medeniyetinin daha sakin ve bunları yatıştırmaya çalışıyor gibi" ifadesinin yanlışlığından bahsettiğini anlattı.
Davutoğlu, 1630'larda yapılan 30 Yıl Savaşları'ndan başlayarak yapılan bütün büyük savaşların çoğunun medeniyetler arası değil medeniyetler içi çatışmalarla ilgili olduğuna ve 1900'lü yıllara kadar büyük çatışmaların yaşandığı yerlerin hep Avrupa'da bulunduğuna dikkati çekti.
Dünyadaki 18 önemli su geçiş yolunun dokuzunun çok stratejik olduğuna işaret eden Davutoğlu, bu dokuz geçiş yolunun da sekizinin İslam coğrafyasında yer aldığını belirtti. "Bu boğazları kapattığınızda dünya ticareti neredeyse durur" diyen Bakan Davutoğlu, dünya ticaretinin ve enerjisinin atardamarlarının Müslüman toplulukların yoğun yaşadığı yerlerde olduğunu ifade etti.
Bu nedenlerle meselenin İslam coğrafyasının jeo-ekonomik ve enerji alanlarıyla ilgili büyük bir çakışma alanı olmasından kaynaklandığını söyleyen Davutoğlu, "Dolayısıyla bunu salt İslam tarihiyle alakalandırmak değil, tüm jeo-ekonomik, jeo-enerji ve kültürel arka planı da görmek lazım. Aynı inanca dayalı bir topluluk Latin Amerika ya da İskandinavya'da yaşıyor olsaydı, muhtemelen bu çatışma alanlarıyla yüz yüze kalmayabilirdi. Bunu görmemiz ve oryantalist bir tavrı benimsememiz lazım" diye konuştu.
İslam coğrafyasında 2011 yılında Arap kitlelerinin özgür seçimler, özgür medya, örgütlenme hakkı, yolsuzluklara karşı mücadele, şeffaflık gibi talepler için harekete geçtiğini hatırlatan Davutoğlu, 2002 yılında AK Parti'yi iktidara getiren değerlerin de aynı olduğunu vurguladı.
İnsanların devlet tarafından saygı görmek istediğini, kişisel onur, ülke onuru aradığını, bunun için ayağa kalktığını anlatan Davutoğlu, "Beni Arap Baharı'nda heyecanlandıran şey, insanların kendi kişisel onurlarını otoriter rejimlere karşı ve ülke onuru anlamında bazı ülkelere karşı kırılmış onurlarını tekrar kazanma arayışları" şeklinde konuştu.
Ülke onuru ile kişisel onur bir araya geldiğinde büyük bir sinerji doğacağına işaret eden Ahmet Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Tunus'ta, Mısır'da başlayan şey böyle bir dalgaydı ve büyük bir heyecan doğurdu. 2012'de bu heyecanın üzerinden çok sayıda seçimler yapıldı. Bu, yavaş yavaş bu irade yansıyor görüntüsünü doğurdu. Bu kez statükocu güçlerin ve yeni doğacak meşruiyet alanlarından rahatsızlık duyacak kesimlerin güçleriyle, bir geri dönüş psikolojisi oluştu. Bu da 'bahar kışa mı dönüyor' sorusunu beraberinde getirdi.
Böyle dengeler sarsıldığında üç yıl içinde yerine oturamıyor. Olayları soğukkanlı değerlendirdiğimizde sonuç şudur. Artık otoriter yapıların eski şekilleriyle bu bölgede meşruiyet kazanması çok zor. Tabii sancılı olacak bu durum ama değişimin bu derece yoğun yaşandığı bölgelerde 1990'lı yıllarda sosyal medya yoktu ve ona rağmen otoriter rejimler direnemedi."
Otoriter yapıların muhalefet odaklarını terörle suçladığına ve o terör tehdidini bastırmak için daha büyük bir şiddet uygulama konusunda meşruiyet kazanmış olduğuna işaret eden Davutoğlu, bunun da çatışmayı körüklediğini belirtti.
Suriye'de gösterilerin başladığında, yaklaşık 10 ay tek bir silahlı çatışma ya da direniş olmadığını ancak kitleler umudunu kaybettiğinde ve ordudan kopmalar başladığında buna doğru yönelmeler başladığını hatırlatan Ahmet Davutoğlu, El Kaide, IŞİD gibi unsurların 2012 yılı sonuna kadar neredeyse alanda bulunmadığını vurguladı.
Davutoğlu, "Bütün bu coğrafyaya aidiyet hissedenlerin sabırla bu dönüşümü barışçıl yollarla gerçekleştirebilecek unsurlara destek olması ve insanlık ve ülkelerinin onuruna, kendi iradelerini tayin hakkına saygı gösteren bir değişime destek vermeleri lazım" dedi.
(Sürecek)