Akil İnsanlar Heyeti Bayburt'a
Akil İnsanlar Heyeti Karadeniz Grubu, 13'üncü durakları Bayburt'ta protestosuz ve sakin bir gün geçirdi.
Akil İnsanlar Heyeti Karadeniz Grubu, 13'üncü durakları Bayburt'ta protestosuz ve sakin bir gün geçirdi. Heyet Başkanı Prof.Dr. Yusuf Şevki Hakyemez, diğer illerdeki protesto eylemlerini değerlendirdi, "Protestolar tabii ki olacaktır, demokratik haktır. Bundan rahatsız değiliz. Ama protesto eden kişilerle de keşke böyle karşılıklı oturup konuşabilsek" dedi.
Bayburt'ta bir düğün salonunda yapılan toplantıya Akil İnsanlar Heyeti Karadeniz Grubu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Şevki Hakyemez, Oral Çalışlar, Vedat Bilgin, Fatma Benli, Yıldıray Oğur ve Ahmet Gündoğdu katıldı. Toplantı salonunun etrafında polis önlem alırken protesto amaçlı gelen olmadığı gözlendi. Salona girişte tüm katılımcılar ve basın mensupları x-ray cihazı ve polisler tarafından didik didik arandı. Diğer illerde salon dışında protestolarla karşılayan heyet, Bayburt'ta protestosuz bir toplantı gerçekleştirdi.
"DİYALOG GRUBU İFADESİ DAHA İSABETLİ"
150 kişinin çağırıldığı ancak yaklaşık 80 kişinin katıldığı toplantının açılışında konuşan Akil İnsanlar Heyeti Karadeniz Gurubu Başkanı Yusuf Şevki Hakyemez, "12 yıldır iktidarda olan parti, 2002'de değil 2013'te bu çözümü gündeme getiriyor. Siyasi iktidar kendi inisiyatifi ile bu süreci başlatmış durumda. Demokratik ülkede de böyle de olması gerekiyor. Pek çok sorun var. Bu sorunların bir kısmının çözülmesi noktasında adım atıldığında vesayet aktörleri devreye giriyor ve siyasi iktidarın manevra alanı kısıtlanınca iş akamete uğruyor. İktidarın, vesayet aktörlerinin gücünü kırdıktan sonra bu işe başlaması daha olumludur" dedi. Hakyemez, olayın magazin boyutuna çekilmeye çalışıldığını da vurgulayarak şöyle devam etti:
"Ama neticede akil insanlar komisyonu önemli bir işyerine getiriyor. Komisyona verilen isim yerine diyalog grubu ifadesinin daha isabetli olduğu kanaatindeyiz. Akil insanlar dediğimizde birilerini dışlama sanki söz konusu. Bizim asla böyle iddiamız yok. Akil sıfatına fevkalade yakışan insanlar var. Anadolu insanı arasında toplantıya çağıramadıklarımızın da akil olduğunu biliyoruz. İcracı değil aracıyız. Süreci destekliyoruz. Tek ortak noktamız belki de şudur; akan kanın durması sorunların siyasi yollardan konuşulması."
"KEŞKE PROTESTOCULARLA OTURUP KONUŞABİLSEK"
Toplantılarda söz dışında bir tepki vermemenin uygun olacağını vurgulayan Yusuf Şevki Hakyemez, "Zaten Bayburt'ta da bunun daha faklı şekilde tecellisini düşünmek doğru değildir. Protestolar tabii ki olacaktır, demokratik haktır. Bundan rahatsız değiliz. Ama protesto eden kişilerle de keşke böyle karşılıklı oturup konuşabilsek. Bunu yapabildiğimiz ölçüde başarıya ulaşma şansımız daha fazladır. Bu sürecin desteklenmesi gerekiyor. Gelinen noktada yakın gelecekte bu sorunu çözeceğiz diyebileceğimiz bir durum söz konusu değil. Ama güvenlik politikalarıyla bu işin devam etmesi konusunda Türkiye'nin gelecekteki enerjisinin önemli kısmını alacaktır. Bölünmez bütünlük konusunda taviz verilmeden, bunu kimse düşünemez, hükümet de düşünemez ama daha güçlü Türkiye için bu sürecin denenmesi gerektiği kanaatindeyim. 30 günlük sürede çözülecek sorun değildir. Kısa sürede çözüleceği ümidine kapılmak bizi gelecekte hayal kırıklığına uğratabilir" ifadesini kullandı.
"TÜRK ERGENEKONU'NU DA BİTİRECEK ADIMLAR ATILMALI"
Akil İnsanlar Grubu Üyesi Vedat Bilgin de, "Türkiye, Çin'le birlikte ekonomik krizden en hızlı çıkan ve en hızlı büyüyen iki ülkeden biri oldu. Türkiye, devletin örgütlenme biçimini değiştirdi. Militarizmin kurumlarını etkisiz kılma konusunda meclis ve hükümet çok önemli adımlar attı. Artık devleti değil, bireysel hak ve özgürlükleri merkeze alan bir zihniyet oluşmaya başlamıştır. Devletin jakoben, milleti değer olarak görmeyen anlayışı hızlı değişime ayak uydurmuştur" dedi. Heyet üyesi Ahmet Gündoğdu ise, "Bu süreçte Türk Ergenekonu'nun da bitirecek adımları atmak lazım. Başta Kürt kardeşlerimiz Ergenekon ve JİTEM'in Güneydoğu'da yaptığı katliamların faturasını Türk ırkına çıkarmayacak, Türk kardeşlerimiz de PKK'nın yaptığı katliamların faturasını Kürt halkına ve Kürt kardeşlerimize fatura etmemeli" dedi. Yıldıray Oğur da, "Kürtler silahlı mücadeleye destek vermiyor. Yapılan araştırmalar Kürtler'in yüzde 5'inden azının ayrı devlet istediğini ortaya koyuyor. Silahlı mücadele işi kalmadı artık dünyada. Talep edilen her şey de Meclis'te BDP'liler tarafından da talep edilebiliyor. PKK kendisi için sürdürülebilir olmadığı için silaha veda ediyor. PKK'nın silah bırakmasının bir sebebi de Türkiye'nin demokratikleşmesi. Bir örgüt silahlı mücadelesine son veriyor, bunu yapmak zorunda kalıyor. Bu bir kazanımdır. Şimdi olmayacak vehimler üzerinden gitmeyelim. Barış sürecinde bölünen ülke yoktur. Savaşlarda çok ülke bölünmüştür" diye konuştu. Oral Çalışlar da, "Demokrasi yolculuğu Türkiye için uzun bir yolculuk. Elinde sopayla bekleyenler artık yargı önünde hesap veriyorlar" dedi.
"ÖNÜNDE 3 SEÇİM VARKEN AK PARTİ BUNU YAPMASI SÖZ KONUSU DEĞİL"
Heyet üyesi Fatma Benli de, "Toprağa düşen her can hepimizin arasında uçurumlar oluşturuyor, bizi birbirimizden ayırıyor. Silah bırakılacak ve PKK ülke dışına çıkacak. Bunun herhangi bir şartı yok. Bunun karşılığında bir şey verilecek olsa, gelecek sene mahalli, sonra cumhurbaşkanlığı, sonra genel seçimler var. Yüzde 50 oy alan ve kısa süre sonra insanların karşısına çıkacak olan bir partinin böyle bir şey yapması söz konusu değil" açıklamasında bulundu.
Toplantıda daha sonra katılımcıların görüşleri alındı. İnşaat Mühendisi Kadir Yılmaz, "Akan kanın durmasını hepimiz arzuluyoruz. Niyetleri değişmeyen insanlarla demokratik çatı altında nasıl çözüm üretebiliriz? Bu çözümden devlet ve milletin karlı çıkması zarurettir. Bitme noktasında olan bir teröre neden bu kadar emek sarf ediliyor" diye konuştu. Hüsnü Yağmur ise, "Artık geçmişle hesaplaşmanın ötesinde yeni bir gelecek inşası için el ele tutmanın önemini görüyorum. Muhalefete iktidarın tavrında yanlışlık var. İktidarın ve muhalefetin bu meseleyi tartışırken halkın hislerine değil, akademik ve bilgi yanına ağırlık vermesi lazım. Terörün nedeniyle ruh sağlığını yitiren memurlar, öğretmenler var. Onlar ne olacak?" dedi. Recep Eren ise, "Barışın dili önemli. Dilan'ın kafasını polis gaz kovanıyla kırdığı zaman barışın dilini nereye koyacağız? Askeri vesayet bitti, diğer vesayet başladı. Barış burada başlamalı. 1 Mayıs'la ilgili bir açıklama duymadık heyetteki Memur-Sen başkanımızdan. Bayburt'ta sorunumuz yok bu konuda. Ama barış orada, 1 Mayıs'ta başlamalıydı" ifadesini kullandı.
ŞEHİT VE GAZİ DERNEĞİ BAŞKANI: SÜREÇTE AŞAĞILANDIK
Şehit ve Gaziler Derneği Başkanı Hayrettin Arif Akkoyunlu ise, bu süreçte yalnız bırakıldıklarını belirterek, "Türkiye genelinde örgütlenmiş şehit aileleri ve gazi dernekleriyiz. Çözümden bahsediyoruz. Devlet büyüklerimiz, şehit ve gazi dernek başkanları olarak bizi Ankara'ya davet etmiş olsalar, süreç dedikleri meseleyi detaylarıyla anlatmış olsalardı, bizler de ikna olduğumuzda döner gelirdik ve şehit aileleri ve gazilerimize detaylarıyla anlatırdık. Ne yazık ki bu yapılmadı, yapılmadığı gibi aşağılandık. 'Önüne gelen dernek kuruyormuş', 'Gazilik bir sektör olmuş' gibi sözlerle aşağılandık" dedi. Akkoyunlu, Kuran'dan bir sure okuyarak sözlerini şöyle sürdürdü:
"Düşmandan önce barış istenmesi uygun bulunmuyor. Çünkü bu manadaki bir barışın, müminleri barış, adalet ve din özgürlüğünün hakim olduğu dünya düzenini sağlama amaçlarına ulaştırmayacağına işaret ediliyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde terör demokrasi ile çözülememiştir. İspanya örneği ortadadır. İspanya başbakanı halkından özür dilemiştir. Bu süreci şehit aileleri olarak neden desteklemiyoruz? Biz, ne ellerinde silah olan eli kanlı dağlardaki eşkıyaları, teröristleri, ne onların İmralı'daki bebek katili vatan hainlerini, ne de siyasi uzantıları olarak Meclis'teki BDP'lileri, Kürt kardeşlerimizin temsilcileri olarak görmüyoruz. Bunun için onları muhatap almıyoruz. Böyle görürsek bütün Kürt kardeşlerimizi terör örgütü mensubu olarak kabul etmiş oluruz. Barış diyorlar; barış da, savaş da, ateşkes de karşılıklı iki devlet arasında yapılır. Karşımızda devlet var da bizim mi haberimiz yok? Heyetinizde görev alan arkadaşlarınızdan TESEV Başkanı Can Paker'in ağlayarak, 'Keşke Apo'da aramızda olsaydı' diyerek gözyaşı dökmesine ne diyeceğiz? Yine heyetteki Lale Mansur ve Ali Bayramoğlu'nun Ermenilere özür kampanyasında baş rolü oynamalarına ne diyeceğiz? Heyetinizdeki KESK Başkanı Lami Özgen'in KCK'dan yargılanmasına ne diyeceğiz? Diyelim ki bu süreç Türkiye'yi uzun zamandan beri meşgul eden terörü bitirdi, yerini huzura ve refaha bıraktı. Peki belli bir süre sonra Türkiye'de kendini Türk olarak hissetmeyen diğer kardeşlerimiz de, 'onlara verdin, biz de ana dilde eğitim, öğretim ve savunma hakkı isteriz' deyip silahı alıp dağa çıkarlarsa ne yapacağız? Terörün arkasındaki güçler hepimiz tarafından bilinmektedir. Başta ABD olmak üzere AB ülkeleri ne gariptir ki, devletimiz NATO üyesi olmasına rağmen 5'inci maddeyi yürürlüğe koymamıştır. Terörün arkasında bu ülkelerin olduğunu varsayarsak, 'Terör biterse Türkiye uçuşa geçer' lafı var. Türkiye'nin kalkınmasını, uçuşa geçmesini niye istesin yıllarca destek olan ülkeler? Biz asla hiç kimseyi Alevi, Sünni, Kürt, Laz, Çerkez diye ötekileştirmedik. Ötekileştirmeyiz de. Analar ağlamasın diyerek hiç kimse bizim analarımızın gözyaşları üzerinden siyaset yapmasın."
"ŞEHİT AİLELERİ VE DERNEKLERİ ÖZELLİKLE DAVET ETMİYORUZ"
Heyet Başkanı Yusuf Şevki Hakyemez, toplantının sonunda yaptığı değerlendirme konuşmasında, "Tam da Bayburt'un kimliğine, değerlerine ve duruşuna uygun toplantı gerçekleştiği kanaatindeyim. Şehit aileleri ve derneklerinden kimseyi toplantılara özellikle davet etmiyoruz. Şehitlik, gazilik ulvi makamlar ve süreç hassas bir süreç. Yapılan değerlendirmelerden sonra kimileri incinebilir. Asla bu süreç dolayısıyla onların aşağılanması söz konusu değil. Ben böyle bir şeyi düşünemem ve hükümetin de düşüneceği kanaatinde değilim. Bu süreç sonrasında da onların kalbimizdeki ulvi yeri başka bir yerdedir" dedi. - Bayburt