Analiz: Türkiye ekonomisini neler bekliyor? Faiz, enflasyon ve kurlar ne olacak?
Merkez Bankası, Erdoğan'ın baskısıyla faizi sabit tutma ısrarından ne zaman vazgeçecek?
Merkez Bankası, Erdoğan'ın baskısıyla faizi sabit tutma ısrarından ne zaman vazgeçecek? Ekonomiyi bekleyen tehlike ne? Mayısta nasıl bir adım atılabilir? Kur Korumalı Mevduat nasıl değişebilir? Erdal Sağlam yazdı. Merkez Bankası faizi sabit tutarak, ekonomik istikrar için önüne çıkan fırsatı kullanmamış oldu. Halbuki Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ve başta enerji olmak üzere artan emtia fiyatlarının tüm dünyada enflasyonu tetiklemesi, Merkez Bankası'na da faiz artırımı için önemli bir gerekçe hazırlamıştı. Faiz artırımına gidilmemesinin nedeninin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yüksek büyüme hırsı ve faiz takıntısı olduğu açıkça gözüküyor.
Küresel gelişmeler ve içeride artan ekonomik risklerin etkisiyle Türkiye'nin 2022 yılı büyüme beklentisi giderek düşüyor. Bu yıl ekonominin tıkanmaması için yüzde 3, hatta daha altında bir büyüme oranı ile yetinilmesi gerektiği konusunda ekonomistler hemfikir. Faiz artışı belki tüm sorunları çözmeyecekti ama Türkiye ekonomisinin rasyonel politikalara dönüşü konusunda önemli bir işaret olarak görülebilirdi. Bunun sonucunda enflasyon beklentilerinin düşürülüp ekonomik istikrarın yeniden kurulması umudu doğabilirdi. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tercihi nedeniyle bu rasyonel adım atılamadı.
Yıl sonu enflasyon beklentisi ne oldu?
Ekonomi uzmanları reel faiz hesabında da kullanılan, önümüzdeki bir yıla ilişkin enflasyon beklentilerinin kritik bir rakam olduğuna işaret ediyorlar. Merkez Bankası toplantısı öncesi söylentileri çıkan, 2,5 puanlık indirimin yapılması halinde enflasyon beklentilerinin düşeceğini söylüyorlardı. Şu anda yüzde 55 olan yıllık enflasyonun tepe noktası ve ne zaman geriye dönüş başlayacağı konusundaki beklentiler, son dönemde hızla bozuldu. Faiz artışı olsaydı, önümüzdeki bir yıla ilişkin enflasyon beklentilerinin yüzde 25-30 bandına inmesini bekleyen uzmanlar, faiz artışı yapılmadığı için bu beklentinin 35-40 bandında olacağını söylediler. Yıl sonu için piyasaların enflasyon beklentisinin yüzde 40'ın üzerine çıkmış olmasının da, faiz artışı ihtiyacını zaten açıkça gösterdiği görüşündeler.
Hükümeti bekleyen önemli riskler neler?
Hükümetin geçtiğimiz Eylül ayında "Yeni Ekonomi Programı" adını vererek devreye soktuğu politikalarından -şimdi olmasa bile- orta vadede vazgeçmesinin kaçınılmaz olacağını belirten uzmanlar, birkaç ay içinde sıkışmanın artacağı görüşündeler. Mevcut politikalara gerekçe için "cari fazla verip enflasyonu düşüreceğiz denilirken, yıl sonunda en azından 25 milyar dolarlık cari açığa ulaşılması kaçınılmaz görülüyor. Büyümenin Cumhurbaşkanı'nın isteği doğrultusunda en az yüzde 5'e çıkarılması halinde; mevcut petrol fiyatlarıyla, bu açığın 35 milyar doların üzerine çıkacağı hesaplanıyor. Ekonomi yönetimi hala kurlardaki artışı frenlemeye, bunun için eksi rezervlerden harcayıp kura müdahale etmeye devam ediyor. Cari açığın büyümesi, umut bağlanan turizm gelirlerinin savaş nedeniyle azalması döviz talebini artıracağı için kurlardaki mevcut seviyenin korunması iyice zorlaşacak.
Kur Korumalı Mevduat macerası neye yol açar?
Mart sonundan başlayarak kur korumalı mevduatlarda geri dönüş başlayacak ve Nisan ayında bu hesaplar için bütçeden ödenecek farklar da belli olmaya başlayacak. Kur korumalı mevduat hesaplarında artışın durduğu biliniyor. Nisan'dan başlayarak bu hesapların bozulması riski ekonomi yönetiminin tüm planlarını bozma tehlikesi taşıyor. Bu mevduatları korumak için vadeyi düşürmek, tasarruf sahibine ödenecek faizi yükseltmek gibi geçici tedbirlerin devreye sokulabileceği konuşuluyor. Buna rağmen bu hesapların bozulup, dövize olan talebin yeniden artması halinde, kurları tutmak iyice zorlaşacak.
Bu ay faiz artırılarak bütün bu tehlikelerin yumuşatılması mümkün olabilecekti. Şimdi ise Nisan'dan başlayarak cari açığın giderek büyüdüğünü göreceğiz; açık nedeniyle rezervler üzerindeki baskı da, birikimli etkiyle giderek büyüyecek. Bu aşamada tasarrufçunun yeniden dövize talebini artırmasından, kurlar üzerindeki baskının iyice artmasından endişe ediliyor.
Bütçede durum ne, "denge" daha ne kadar korunabilir?
Bununla birlikte şu ana kadar iyi götürülen bütçe dengesinin de bozulmaya başlayacağını görüyoruz. İlk iki aylık bütçe, Merkez Bankası ve kamu bankaları karlarının etkisiyle olumlu bir sonuç verdi. Ancak Mart ayından başlayarak bütçe açığının artması bekleniyor. Nisan'dan itibaren kur korumalı mevduat yükünün de gelmesiyle açığın büyümesi kaçınılmaz olacak. Enflasyondaki yükselişi frenlemek için BOTAŞ, TMO gibi kamu kuruluşlarına verilen sübvansiyonların hızla arttığı, bunun da bütçedeki deliği büyüteceği açıkça gözlenmeye başladı. İlk 2 ayda görülen faiz harcamalarının bütçedeki payının artması da, bütçe için yeni bir alarm işareti olarak sayılabilir.
Bütçeye bir büyük yükün de, çalışan ve emekli maaşlarına temmuzda yapılacak zamlardan geleceği anlaşılıyor. Yüzde 60'lara giden enflasyon, yılbaşındaki verilen maaş zamlarını eritti. İktidar partisinin yapılan anketlere göre oyları da giderek eridiği için, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Temmuz ayında yeni bir zam kararı vermesine kesin gözüyle bakılıyor.
Ekonomi yönetiminin önündeki tehlike: "İkiz açık"
Bu kararın hem bütçedeki açığı önemli boyutta büyütmesi, hem de enflasyon beklentilerini daha da yukarı taşıması kaçınılmaz olacak. Büyüyen cari açığa bütçe açıklarındaki büyüme eklendiğinde, ekonomi literatüründe "ikiz açık" olarak adlandırılan bir ekonomik çıkmaza daha girmiş olacağız. Bu ay faiz artışının yapılmaması, ekonomideki ikiz açık tehlikesinin de giderek büyümesi sonucunu doğuracak. Bu tehlikenin önümüzdeki günlerde daha sık gündeme gelmesi bekleniyor.
Ekonomi çevrelerinde, piyasa beklentileri tersini gösterse de, yine de Mart ayında ekonomi yönetiminin rasyonel davranıp faiz artıracağı yolunda bir umut vardı. Ekonomi yönetimi rasyonel politikalara, bu ay da geri dönüş yapmadı ama önümüzdeki birkaç ay içinde buna mecbur kalabilir. Ekonomi uzmanları, bozulmayı gösteren verilerin artacağı mayıs ayında; Merkez Bankası'nın faiz artışına karar vermek zorunda kalabileceğini belirtiyorlar. Aksi takdirde Eylül-Ekim aylarında ekonomide "bütünüyle tıkanma" yaşanacağı ihtimaline dikkat çekiyorlar.
Erdal Sağlam
(c)