Haberler

Ankara Film Festivali'nde Film Gösterimleri Bugün sona eriyor!

Güncelleme:
Abone Ol

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen 32. Ankara Film Festivali'nde bir haftalık sinema maratonu bugün gerçekleşecek gösterimlerle sona eriyor.

Festivalin merakla beklenen ödülleri yarın akşam CerModern'de düzenlenecek Kapanış ve Ödül Töreni'nde sahiplerini bulacak.

Festival takipçileri dün, güne Ulusal Uzun Film Yarışması'nda heyecan yaşayan Erdem Tepegöz yönetmenliğindeki "Gölgeler İçinde" filminin gösterimiyle başladı. Erdem Tepegöz, yapımcılar Umut Özçorlu ve Figen Ermek Özçorlu ile filmin oyuncularından Emrullah Çakay film sonrası gerçekleşen söyleşide izleyicilerin sorularını yanıtladı.

Erdem Tepegöz: Senaryo yazarken içimde temel bir sorum vardı; "Neyin içindeyiz?" Dünya da benim için böyle bir metafordu. Dünyadayız, nereden geldiğimizle ilgili bir sürü felsefi ve bilimsel yorumlarımız var. Nereye gittiğimizle ilgili kesin olmayan bir sürü düşünce üretiyoruz. Bunları aslında neyin içindeyiz diye sorgularken plastiğe dökmenin post-apokaliptik ve bilim kurgusal metinlerde zamansız, mekânsız bir dünyada bu sorulara plastik üzerinden cevap aramanın daha kolay olacağını fark ettim. Aslında amacım cevap bulmak değildi, sorduğum soruları film aracılığıyla izleyicilerle paylaşmaktı.

Emrullah Çakay: Öncelikle bizim oyuncu ekibinin tamamı için aynı şeyi söyleyebilirim gerçekten oraya gittiğinizde etkilenmemek mümkün değildi. Çekim yapılırken birileri çalışmaya devam ediyordu, uyum sağlama sürecinde bir anda kendimizi balçığın içinde işçilerle beraber bulduk. Her hafta hayatını biri kaybediyordu ama çok normal bir şeydi, geleneği olmuştu. Döndükten soran 3-4 ay o süreci hatırlayarak ve kendimizi toparlayarak geçirdiğimizi biliyorum.

Umut Özçorlu: İlk başta tabii mekânı bulmakla başladı bütün işleyiş. Birçok yerde fabrikalar bulduk ama bulduğumuz yerler terk edilmiş ve çalışmıyordu. Ama Gürcistan'daki bu mekân şaşırtıcı bir şekilde çalışıyordu. Gerçekten yarım metre çamurun içerisinde çalışıldı. Böyle bir filmi yapmış bir yapımcı olarak en gurur duyduğum şey; sağlam gittik, sağlam geldik. Gerçekten çok tehlikeli yerlerde çalışıldı.

Figen Ermek Özçorlu: Gerçekten zorlu bir yolculuk oldu. Çok güzel bir teknik ekip ve çok güzel bir oyuncu ekibiyle gittik ve işin en güzel yanı nasıl gittiysek öyle geldik. Sevgiyle gittik sevgiyle geldik, bu çok değerliydi benim için. Bu da filmin her karesine yansıdı. O kapıların arkasında neler oluyorsa dünyada da hepimiz bir enstrümanız, filmde de bunu anlatmaya çalıştık, inşallah geçmiştir.

Festivalde gösterimi yapılan bir diğer yarışma filmi ise Çağıl Bocut imzalı "Sardunya" oldu. Çağıl Bocut, yapımcı Çağlar Bocut, başrol oyuncusu Ali Seçkiner Alıcı gösterim sonrasında salonda izleyiciyle buluştu.

Çağıl Bocut: Filmin benzeri bir hikâye bizim başımızdan geçti. Tabii burada çok daha fazla dramatik öğeler mevcut ama babamız felç geçirmişti, biz apar topar İzmir'e dönmüştük aynı zamanda yapımcım olan abim Çağlar ile beraber. Tam Türkiye'den bir baba işte, otoriter, otoritesi sorgulanmayan, işte sevecen ama daha köşeli diyebileceğimiz bir babamız vardı. O dönemde felçle beraber kırılma yaşandı ve daha başka birini gördük biz o sırada, ondan etkilendik açıkçası. O sıra ben soruları oluşturmaya başlamıştım kafamda. Baba evlat ilişkisi, sağlık bürokrasisi, hastalıklara karşı tutumumuz, sınıfsal olarak ailenin incelenmesi, kutsallaştırılan aile kavramı üzerine düşünmeye başlamıştım. Ondan sonra bir senaryo aşaması süregeldi. Baba-oğul hikâyeleri Türkiye'de çok fazla anlatılıyor, bir de sıkıldık erkek kahramanlardan. O yüzden baba-kız hikâyesi olsun diye bir dönüşüm yaşadık.

Ali Seçkiner Alıcı: Ben de bir babayım, bir tane kız evladım var. Baba mevzusu doğru, tahmin ediyorum salondaki arkadaşlarımızın da bir sürüsünün derdidir babalar. Benim oyuncu yorumu açısından çok büyük katkım olduğunu söyleyemem canlandırmanın dışında, Çağıl'ın çok yüksek detayla çalışılmış tasarımıydı. Filmin ön hazırlıkları neredeyse 3 yıl falan sürdü yanılmıyorsam. Gördüğünüz mekanlarda, gördüğünüz açıları ve ışıkları, tasarımların tümünü hatta gün ışığında çektiğimiz yerleri bile bir yıl önce ön provalarda mühendisçe çalışmıştı. Baba fikriyatı bizde, topraklarımızda çok erkek egemen ve feodal bir yerden hareket ettiği için hepimiz de aşinayız.

Emre Kayiş'in yönetmenliğindeki "Anadolu Leoaparı" filminin gösterimi de Ankara'da ilk kez festival kapsamında dün gerçekleşti. Gösterim sonrasında Emre Kayiş'in yanı sıra, yapımcı Olena Yershova Yıldız, oyuncular Uğur Polat, İpek Türktan, Mehmet Ulusoy, Koray Ergün, Muttalip Müjdeci, Sefercan Tarlak, Emrah Metin, yetkili yapımcı Büke Akşehirli, yönetmen yardımcılarından Sinem Kanat ve dijital görüntü teknisyeni Müge Alper izleyicilerin sorularını yanıtladı.

Emre Kayiş: Filmi Ankara'da göstermek çok istiyorduk, belki de bizim için en özel gösterimlerden bir tanesi. Filmdeki Ankara biraz benim Ankara'm. Ankara çok değişti ve dönüştü. Onu belli açılardan farklı şekilde inşa etmek gerekti. Aslına bakarsanız bu bir dekadans filmi, çöküş filmi. İşin politik tarafında başımıza gelen her şeyi didaktik ve çok politize olmaya, ders vermeye çalışmadan, evrensel ölçekte anlatmaya çalışan, insanlarına odaklanan bir şey yapmaya gayret ettik.Ankaralı olmayanların da duygusunu anlayabileceğini umduğum şekilde yapmaya çalıştığımız bir film.

Uğur Polat: Biz Ankara'ya vefa filmi çektik. Bu filmden yolu geçen hemen hemen herkesin bir şekilde Ankara'yla buluşması var. Ankara'ya bir vefa borcumuz vardı, onu yaptık. Bu filmi çektiğimiz mekânların çoğuyla bir şekilde buluşmuşluğum var benim. Fikret veterinerlik fakültesi bitirmiş, kendini yetiştirmiş, birtakım idealleri olan bir karakter. 22 yıldır da bir rutine girmiş. Böyle bir rutini yaşarken bir anda eyleme geçmeliyim diye karar veriyor, beni de heyecanlandıran kısmı buydu karakterde ve senaryoda. Ben Hamlet gibi düşündüm Fikret'i.

İpek Türktan: Benim için de Ankara'da olması bambaşkaydı, Öğrencilik yıllarım burada geçti. Uğur, Fikret için Hamlet dedi, Gamze ne acaba diye düşündüm, Horatio olabilir. Aslında birçok şeyin bilincinde Gamze, Fikret gibi bir karakteri rol model alan başka bir jenerasyon. Direkt düz, analitik zekayla eyleme geçen bir karakter. Biraz daha pasif dururken ters köşe yapan bir karakterdi, çok zevk alarak oynadım.

Kaynak: Bültenler / Güncel

Türkiye Ankara Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title