Haberler

Arınç tutuklu gazetecilerin durumu (2)

Abone Ol

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye'de mahkemelerin tutuklu bazı gazetecilerle ilgili verdiği kararların yürütmenin, hükümet dışı organizasyonların, meslek kuruluşlarının verdiği kararlar o...

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye'de mahkemelerin tutuklu bazı gazetecilerle ilgili verdiği kararların yürütmenin, hükümet dışı organizasyonların, meslek kuruluşlarının verdiği kararlar olmadığını belirterek, "Mahkeme, bağımsız yargı, İsveç'te, İsviçre'de, İngiltere'de neyse Türkiye'de de odur. Yargıyı suçlarken, yargılanan insanlara isnat edilen suçların ne olduğunu da bilmek zorundayız. Kaldıki bu kararlar birinci derece kararlardır. Bunun üzerine temyize gitme imkanları vardır. Yani Yargıtay'ın bu kararları bütün dosyalarıyla beraber inceleme mecburiyeti vardır. Onun vereceği kararlara itiraz yolları vardır. Adil yargılama ihlal edilmişse Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yolu, sonra da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuru yolu vardır. Dolayısıyla pek çok aşamalardan geçmesi mümkün olan böyle bir yargı sürecinden dolayı Türkiye'yi suçlamanın çok insaflı, çok vicdana sığar bir düşünce olmadığına inanıyorum" dedi.

Avrupa Konseyi tarafından Sırbistan'da düzenlenen "Medya ve Bilgi Toplumundan Sorumlu Bakanlar Konferansı"nın ''Gazeteciliğe yönelen mevcut tehditleri nasıl adlandırırız?'' konulu oturumunda, Avrupa Gazeteciler Federasyonu Başkanı Mogens Blicher Bjerregaard, ' ' Türkiye'deki tutuklu gazeteciler ve Füsun Erdoğan hakkında verilen hapis cezası konusunda Türkiye'ye yönelik eleştirilerde bulundu.

Arınç, bunun üzerine söz alarak yaptığı konuşmada, Türkiye'de gazeteci kimliğini kullanarak belli suçları işleyenlerin yargı önünde olduğunu belirtti.

Bu kişilerin bir kısmının tutuklulu olduğunu, bir kısmının da hüküm giydiğini ifade eden Arınç, "Bir insanın gazeteci kimliğini kullanması ya da bir gazetede yazı yazıyor görünmesi ona suç işleme imtiyazı vermez. Bu bir insandır, gazetecilik mesleğinin dışında işlediği suçlardan dolayı da yargılanmalıdır. Dünyanın bütün hukuk devletlerinde de bu geçerlidir" dedi.

Evrensel hukuk ve Türkiye anayasası kapsamında herkesin kanun önünde eşit olduğunu ve kimseye ayrıcalık tanınamayacağını vurgulayan Arınç, şunları kaydetti:

"Yargı mercileri, yani mahkemeler ve savcılıklar, adli olaylarla ilgili işlem yaparken suç işleyenin mesleğine bakmaz, suçun niteliğini esas alır. Tutkuklu gazeteciler, gazetecilikle, mesleğiyle ilgisi olmayan suçlardan dolayı bağımsız mahkemelerce yargılanarak hüküm giymişlerdir. Bunların suçlanma konuları, terör örgütüne üye olmak, emniyet görevlilerine ateş açmak, resmi belgede sahtecilik yapmak, silahlı soygun, masum insanlara silahlı saldırıda bulunmak. Sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde bunlar suçtur ve failler hakkında işlem yapılmaktadır. Gazetecilik faaliyetleriyle ilgili olmayan suçlardan dolayı gazetecilere dokunulmazlık talep edilmesi evrensel hukukla bağdaşmaz. Buradan hareketle yanlış zemine oturtulan basın özgürlüğüyle ilgili tartışlamalarda hem Türkiye'ye hem de bağımsız Türk yargısına haksızlık edildiğini değerlendiriyorum. Şüphesiz şu önemlidir, basının hür olması, sansür edilmemesi, gazetecilerin, basında çalışanların görevlerini ifa ederlerken hiçbir baskı ve tehdit altında kalmaması, yazılarından, kitaplarından, karikatürlerinden, düşüncelerinden dolayı kesinlikle bir cezaya muhatap olmamaları hem ifade özgürlüğü hem de temel insan haklarının korunması bakımından önemlidir. Türkiye bir hukuk devleti olarak buna saygı duyuyor ve duyacaktır. Gazetecilik kisvesi adı altında bütün kanunların suç saydığı fiilleri işlemiş olduğu iddiasıyla bazı kişiler hakkında soruşturma yapılıyor, bunun neticesinde beraat edenler olduğu gibi mahkum olanlar da çıkıyorsa Türkiye'yi basın özgürlüğünün olmadığı bir ülke olarak tanımlamak bence mümkün olamaz. Türkiye'de bir gerçek var. Yıllardan beri bölücü, şiddeti silahı esas alan, mevcut düzeni silah yoluyla yıkmaya çalışan bir kısım örgütler var. Bunlar karşısında da Terörle Mücadele Kanunu (TCK) adı altında 20 yıldan bu yana, yürürlükte olan bir mevzuat var.TCK'nın 3-4 maddesi gazetecileri yakından ilgilendirdiği için suç sayılan filleri göstermiştir. Bunlara aykırı bir fiil işlendiğinde gazeteci kimliği olursa olsun bu kişilerin yargılandığını biliyoruz.

Bu konuda Avrupa Konseyi'nin de hazırlıkları vardır. Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi'nin raporları da vardır. Raporda, 60 civarında tutuklu ve hükümlü kişiden bahsediyor gazeteci olarak. Türkiye'de cezaevlerinde bulunanların sayısı yüz binin üzerindedir. Bunların 60'ının gazeteci olduğundan bahsediliyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre, bu 60 civarındaki kişi hakkında isnat edilen suçlar, 20'si hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak, 18 kişi yasa dışı silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek ve propogandasını yapmak, 1 kişi devletin birlik ve bütünlüğünü bozmak, 1 kişi örgüt adına haber yayın ve propaganda yapmak, 1 kişi silahlı terör örgütü adına suç işlemek, 8 kişi anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkışmak, hükümeti şiddetle ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, 4 kişi kasten öldürmeye teşebbüs, 3 kişi tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurmak, resmi belgede sahtecilik, ruhsasız silah ve mermi satın almaktır. Bu suçlarla gazetecilik mesleğininin yan yana geldiğini nasıl düşünebiliriz? ''

-"Türkiye hukuk devletidir"

Bülent Arınç, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu ve kanunlar karşısında herkesin eşit olduğunu vurguladı.

Füsun Erdoğan'la ilgili yüksek ceza verildiği iddiasıyla ilgili de Arınç, davanın 2006'dan beri sürdüğünü, mahkemenin ise birkaç gün önce sonuçlandığını söyledi.

Arınç, Füsun Erdoğan hakkında, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak iddası bulunduğunu dile getirerek, şöyle konuştu:

"Marksist, Leninist Komünist Partisi... Düşünce olarak özgürdür. Türkiye'de Marksizm düşüncesi her yerde konuşulup tartışılabilir ama böyle bir örgüt kurarak silahlı eylem ve şiddet yoluyla anayasal rejimi devirmek için eylem yapanlar kanunun koruması altında değildir. Diğer suçlamalar, tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurmak, silahla kasten adam yaralamak. Bir bayan gazeteci bu kadar suçu nasıl işlemiş diye hayret edebilirsiniz. Belki de bu konuda Türkiye örneklerden birisini taşıyor. Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak, resmi belgede sahtecilik vs. Türkiye'de mahkemelerin verdiği bu kararlar yürütmenin verdiği kararlar değildir. Hükümet dışı organizasyonların verdiği kararlar değildir. Meslek kuruluşlarının verdiği kararlar değildir. Mahkemelerin verdiği kararlardır. Mahkemeler, bağımsız yargı, İsveç'te, İsviçre'de, İngiltere'de neyse Türkiye'de de odur. Yargıyı suçlarken yargılanan insanlara isnat edilen suçların ne olduğunu da bilmek zorundayız. Kaldıki bu kararlar birinci derece kararlardır. Bunun üzerine temyize gitme imkanları vardır. Yani Yargıtay'ın bu kararları bütün dosyalarıyla beraber inceleme mecburiyeti vardır. Onun vereceği kararlara itiraz yolları vardır. Adil yargılama ihlal edilmişse Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yolu, sonra da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuru yolu vardır. Dolayısıyla pek çok aşamalardan geçmesi mümkün olan böyle bir yargı sürecinden dolayı Türkiye'yi suçlamanın çok infsaflı, çok vicdana sığar bir düşünce olmadığına inanıyorum."

-konferans

Kaynak: AA / Güncel

Füsun Erdoğan Bülent Arınç Türkiye Politika Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title