Arkadaşı, 17 Yıl Sonra Kucağında Öldü
Çeşme'de İskelede "Boğuldu" Sesleri ile Birlikte Koşuşturma Başlayınca, Gümüşhane Milletvekili Ülkü Güney, Doktor Olması Nedeniyle de Hemen Harekete Geçip İskeleye Koşturmaya Başladı.
Perşembe akşamüstü, Çeşme’de iskelede "Boğuldu" sesleri ile birlikte koşuşturma başlayınca, Gümüşhane Milletvekili Ülkü Güney, doktor olması nedeniyle de hemen harekete geçip iskeleye koşturmaya başladı.
Yaklaştıkça seslerin, "Ahmet" çığlıklarına dönüşmesi üzerine, içini korku kapladı. Daha hızlandı. Kıyıya geldiğinde ilerideki dubanın üzerine Ahmet Küçükel’in çıkarılmaya çalışıldığını gördü. Hemen elbisesiyle denize girdi, yüzerek dubanın üzerine çıktığında, Küçükel hálá dubanın üzerine yatırılmaya çalışılıyordu. Elini önce Küçükel’in şah damarına bastırdı. O an durumu farketmişti ama yine de önce Küçükel’in ağzını açmaya çalıştı. Orda da katılaşmayı gördü buna rağmen yüzüstü yatırdı. O sırada yetişen bir iki doktorla birlikte suni teneffüs yoluna gitti. Ama yapacak bir şey yoktu.
17 yıl önce
Dün cenaze töreninde hatırladı ki, o an dubanın başında ayağa kalkmış "Kadere bak" demişti. "17 yıl önce aynı durumdayken o beni kurtardı, şimdi o benim durumumda ama ben onu kurtaramadım. Ne acı kader." Güney, "Yüzmeye gitmeden hemen önce beraber oyun oynadık. Sonra ’Hadi denize gidelim’ dedi. Biliyorum çok yüzer, uzun yüzer. ’Ben senin kadar genç değilim’ diye espri yaptım, o gitti." Büyük üzüntü içinde olan Güney’den bunları dinleyince 17 yıl geriye gittim.
Atladığım haber
Turgut Özal Cumhurbaşkanı, Süleyman Demirel ise Başbakan olmuştu. İki siyasi arasındaki rüzgarlar o günlerde soğuk esiyordu. Sabah Gazetesi’nde çalışıyordum, Genel Yayın Yönetmenimiz Zafer Mutlu bir istihbarat iletti. Bu soğuk rüzgárlara rağmen Ahmet Özal, Başbakanlık konutunda Demirel ile görüşüyordu. Ankara Temsilcisi Murat Birsel görevi bana verdi. Ancak Ahmet Özal’ın Başbakanlık konutundan çıkışını kaçırdım, fotoğraf çekemedim. Murat Birsel’in buna tepkisi, "O zaman sen de çek git kardeşim" oldu. Kovulmuştum. Unutmuyorum, 13 Nisan 1992’de, saat 15.30’da eve gidip uyudum. Saat 18.00 gibi çağrım ötünce uyandım. Bir arkadaşım "Mesut Yılmaz, Güven Hastanesi’nde" notu yollamıştı. Kovulmuş olsam da hemen hastaneye gittim. Yılmaz, o gün ana muhalefet lideriydi. Hastaneye gittiğimde başka hiçbir gazeteci yoktu. Yanlış istihbarat korkusuyla sordum, bana bir oda gösterdiler.
Yan yana 2 oda
Odanın ortasında Mesut Yılmaz duruyordu, yanındaki yatakta ise iki ayağı alçıda Ahmet Küçükel vardı. Yılmaz sonra yan odaya geçti, bu odada da Ülkü Güney yatıyordu. Hayretler içinde önce fotoğraf işini tamamladım. Sonra da ne olduğunu sordum. Hikaye şuydu:
Balkondan atlıyor
Küçükel ve Güney yazı geçirmek üzere Alanya’da, yan yana iki daire kiralıyor. Yine uzun yıllardır dostlukları süren halen de Ağrı Milletvekili olan Yaşar Eryılmaz’la birlikte Alanya’ya gidiyorlar. Akşam üzeri, Güney balkonda çiçek sularken, başının dönmesi üzerine kafa üstü bahçeye düşüyor. Yan balkonda oturan Küçükel de bunun en yakın tanığı. Güney’in nasıl düştüğünü gördüğü için merdivenden inip zaman kaybedemeyeceğine karar veriyor ve kendisini balkondan aşağı atıyor. İri vücudunda baskısı ile iki ayağının da kırıldığını fark ediyor. Buna rağmen sürünerek, Güney’in yanına ulaşıyor. Baygın durumdaki Güney’in başını çeviriyor. Hemen parmağını ağzına sokup, nefes borusunu tıkamış olan Güney’in dilini oradan çekip çıkarıyor. İşte o an Güney yeniden nefes almaya başlıyor, hayata dönüyor."
Can borcum var
Hastanede yattıkları gün, Küçükel bana yaptığı açıklamada şunları demişti: "Onu kurtarmak için hiç düşünmeden atladım. Ayaklarım kırıldı ama Ülkü ileride hareketsiz yatıyordu. Öldüğünü sandım. Can havli ile sürüne sürüne gittim." Ülkü Güney de, "Ahmet’e can borcum var, hayatımı kurtardı" demişti. Bense o gün saat 19.30 gibi büroya döndüğümde, gazetenin iki manşetinden soldakinin Demirel-Ahmet Özal buluşmasına ayrıldığını gördüm. O iki manşet devrildi, "İnanılmaz fedakárlık" başlığı ile dokuz sütuna yeni manşet yapıldı. Böylece Sabah’la 4 saat süren ayrılığım da son bulmuş oldu.