'Aşk' Festivalin Konusuydu
Şubat ayı boyunca düzenlenecek kültür sanat etkinlikleri kapsamında 12 Şubat'ta Kadir Has Üniversitesi'nde "Aşkı Konuşanlar" konferansı düzenlendi.
4-29 Şubat 2016 tarihleri arasında düzenlenen 360 Dereceden Aşk Festivali, zengin bir kültür sanat programıyla Uniq İstanbul, Pera Palace Hotel Jumeirah, Paladium AVM, Capacity AVM, Otel Adahan -1 Galeri, Nuru Ziya, Hollanda Konsolosluğu gibi mekanlarda sanatçıların çarpıcı eserlerini hayata aşkla bakan sanatseverlerle buluşturuyor. Bu yıl 8'incisi gerçekleşen 360 Dereceden Aşk Festivali kapsamında resimden heykele, güncel sanattan geleneksele, fotoğraftan performanslara kadar birçok disiplini içeren kültür sanat etkinlikleri, "Aşık Dünya" konseptiyle İstanbul'un dört bir yanındaki sergi mekanlarında ziyaretçilerini bekliyor.
Aşkın tüm halleri konuşuldu
Festival etkinlikleri arasında yer alan "Aşkı Konuşanlar" konferansı 12 Şubat tarihinde Kadir Has Üniversitesi'nde düzenlendi. Konferansta Mevlana Celalettin Rumi'nin 22 kuşaktan torunu, Uluslararası Mevlana Derneği Başkan Vekili Esin Çelebi Bayru "Gerçek Aşk", Acıbadem Üniversitesi Ruh Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kültekin Ögel "Aşk mı? Bağımlılık mı?", TOMS Türkiye Başkanı ve Vakko Yönetim Kurulu Üyesi Rıfat Elhadef "Toms Hareketi", Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya Bölümü Öğretim Görevlisi İsmail Hakkı Polat "Dijital Çağda Aşk", sinema yapımcısı Elif Dağdeviren "Sinema Aşkı", sinema yapımcısı ve sanatçı Sean Hepburn Ferrer "What is Love?", mimar ve illüstratör Beyhan İslam "Yaratıcılık ve Çocuk", BÜMED MEÇ Okulları İcra Kurulu Başkanı Erdem Öktenus "Merak Eden Çocuk ve Matematik Aşkı", Estetik Tıp Derneği Başkanı Operatör Doktor Hasan Subaşı "Estetik Aşkın Tezahürü İse Aşık Olmamak Mümkün müdür?", haber muhabiri, fotoğrafçı ve aşçı Wilko van Herpen "Memleketim: Doğmadığım Ülke Türkiye", modacı Özlem Süer "Moda ve Tasarım Aşkı", Akdeniz Akademisi Yönetim Kurulu ve Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Balcıoğlu "Aşkın Ne Kadar Derin" ve Heykeltıraş Yılmaz Zenger "Aşkı Algılamak" başlıklı sunumlarını yaparak aşk hakkındaki görüşlerini katılımcılarla paylaştılar.
Esin Çelebi Bayru "Gerçek Aşk" sunumunda Arapça kökenli olan aşkın adını bir sarmaşık türünden aldığını, aşırı sevgi, bağlılık ve istek anlamına geldiğini ifade ederek, bu dünyaya ait aşkın geçici bir bağlantı olduğunu, gerçek aşkın manevi dünyaya ait olan ilahi aşk olduğunu belirtti. Aşk için uzun yollardan geçmek gerektiğini söyleyen Bayru, Mevlana'nın dediği gibi aşkın göklere uçmak, perdeleri yırtmak olduğunu, bunun sonucunda aşkı yaşayanın dünya nimetlerini görmezden geldiğini kaydetti. Aşkın bir davaya benzediğini söyleyen Bayru, Mevlana'nın rubailerinden örnekler vererek, kendimizi sevmeliyiz ki başkalarını da sevelim mesajını iletti. Bayru, aşkın insanın nefsini terbiye edip yaradılışındaki güzellikleri ortaya çıkardığını ve insanın egosunu yendiğini belirterek, halis aşkın aklın üstünde bir neşe olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Kültekin Ögel "Aşk mı? Bağımlılık mı?" sunumunda Sezen Aksu'nun "Aşk için ölmeli" şarkısına atıfta bulunarak, katılmcılara "Aşk için ölmeye değer mi?" sorusunu sordu. Platon'un "doğumdan itibaren bir şeyler eksiktir, hayat bunu tamamlamakla geçer" önermesini hatırlatan Ögel, aşk arayışının buna benzediğini, dolayısıyla aşkın 'zannetmek' olduğunu ifade etti. Bilimsel olarak aşkın hoşlanmak, sevmek, romantik aşk, tutkulu aşk ve aşk bağımlılığı kategorilerine ayrıldığını söyleyen Ögel, son üç kategorinin bağımlılık ifade ettiğini, nitekim aşkın aslında böyle yaşandığını kaydetti. Aşık olan insanın beyin yapısındaki kimyasal değişimlerden söz eden Ögel, madde bağımlılığı ile büyük benzerlikler gösteren aşk için son analizde bağımlılık değil demenin mümkün olabileceğini söyledi.
Sunumunda TOMS hareketinden söz eden Rıfat Elhadef, TOMS'un farklı bir amaçla kurulmuş, yeni bir iş modelini ve yeni bir dünyayı işaret eden bir şirket olduğunu belirtti. TOMS'tan alınan her ayakkabı için dünyada ihtiyaç sahibi bir çocuğa ayakkabı verildiğini dile getiren Elhadef, bugüne kadar 50 milyon çocuğa ayakkabı sağlandığını, ancak bu çocukların veri tabanında yer aldığını ve ayakkabı temininin sürekli olduğunu söyledi. TOMS'un bu amaçla hedef büyüttüğünü ve ürün çeşitliliğine gittiğini ifade eden Elhadef, alınan her bir gözlük için bir ameliyat yapıldığını ve bugüne kadar 360 bin kişiye görme yetisinin yeniden kazandırıldığını, alınan her paket kahve için ise dünyada ihtiyaç sahibi bir kişinin bir haftalık içme suyu gereksiniminin karşılandığını belirtti. Elhadef, TOMS hareketinde yer alan her çalışanın işini aşkla ve inançla yaptığını da sözlerine ekledi.
İsmail Hakkı Polat "Dijital Çağda Aşk" sunumunda, 21. yüzyılda özellikle gençler arasında dijital teknolojilerin kaçınılmazlığıyla aşkın yeni deneyimler haline geldiğini belirterek, dijital dünya üzerinde edinilen kimliklerle aşkın radikal bir değişime uğradığını ifade etti. Sanal aşkın bu bakımdan doğru bir tanım olduğuna değinen Polat, siber etkileşim dünyasında ekran başında yalnız olan tekil bir sosyalleşme yaşandığına, aşkın da bundan payını büyük ölçüde aldığına dikkat çekti. Duyuları sınırlı, fantezi dünyasına açık ve aynı zamanda statü belirleme alanı olarak paylaşıma zorlanılan genç bireylerin bir anlamda çıplaklaştığını ve mahremiyetin anonimleşmeye başladığını söyleyen Polat, kullanıcının dahi gerçek olup olmadığının bilinmediği bu dünyanın her türlü riske açık olduğunu kaydetti. Polat, mevcut durumun parlak olmamasına rağmen, yakın gelecekte hızla evrimleşmesi mümkün görünen üç boyutlu nesnelerin devreye girmesi ve dijital aşk robotlarının ortaya çıkmasıyla çok daha karmaşık durumların söz konusu olma tehlikesine dikkat çekti.
"Sinema Aşkı" sunumunda insanın işini aşkla yapması gerektiğini savunan Elif Dağdeviren, her ne yaparsa yapsın bir insanın sıfırdan başlama pahasına da olsa sevdiği, aşk duyduğu bir işe girişmesi gerektiğini, eğer bunu yaparsa hayatın yeniden başlayacağını göreceğini belirtti. Sinemada inandığı projeye aşkla bağlandığını söyleyen Dağdeviren, sinemanın bu bakımdan zor bir iş olduğunu, kolektif bir sanat olan sinemada işini içine egoların da girdiğini, çatışmaların yaşandığını, ancak herkesin aynı aşkı yaşadığını söyledi. Bir zamanlar aşkı tek güne indiridği için 14 Şubat'a karşı olduğunu ifade eden Dağdeviren, ancak zaman içinde bazı insanlara aşkı hatırlatmak için bu bir güne de ihtiyaç olduğunu anladığını belirtti.
"What is Love?" başlıklı sunumunda aşkın insan hayatındaki en güçlü duygu olduğunu ifade eden Sean Hepburn Ferrer, iki insan arasındaki en önemli duygunun aşk, insanlar arasındaki en doğru duygunun ise sevgi olduğunu söyledi. Aşkın gelmesini beklemenin boşuna olacağını ifade eden Hepburn, gidip bulmak gerektiğini dile getirerek, mutluluk için bulduğumuz en doğal çözümün aşk olduğunu belirtti. Kişiler arasında da kitleler arasında da yaşanan trajedilerin kaynağının aşk yoksunluğu olduğunu ifade eden Hepburn, dünyadaki adaletsizlikleri ortadan kaldırmak ve yeni bir dünya kurmak için insanlara gereken tek duygunun aşk olduğunu vurguladı. Hepburn, geleceğe yönelik iyimser olduğunu belirterek, aşkın gücünün her türlü güçlüğü yenecek büyüklükte olduğunun altını çizdi.
"Yaratıcılık ve çocuk" başlıklı sunumunda çocukların mesafeleri sevmediğini ve yakınlık istediklerini belirten Beyhan İslam, bu nedenle çocuklarla olan iletişimde göz seviyesine inmek gerektiğini ifade etti. Çocuklar üzerinde çalıştığını ve çocukların içlerindeki yaratıcılıkları doğal süreçlerle açığa çıkarmak için çalışmalar yürüttüğünü belirten İslam, çocukların yaratıcılıklarını müthiş ve benzersiz olduğunu, ancak mevcut eğitim sisteminin bu yaratıcılığı tümüyle ortadan kaldırdığına vurgu yaptı. Gerek aile içinde gerekse okullardaki eğitim sistemiyle çocukların yaratıcı potansiyellerinin yok edildiğini söyleyen İslam, ancak çocuklarla yapılan çeşitli çalışmaların yeni bir eğitim sistemini geliştirmek gerektiğini kanıtladığını söylüyor. Çocuklara mevcut kalıpları yıkarak bakmak gerektiğini söyleyen İslam, çocukların temelde sanatçı ve bilim adamı gibi davrandıklarını, yılmadan defalarca denemeler yaptıklarını ve inanılmaz keşiflerde bulunduklarını kaydetti. İslam, çocuklara 'bilmeyen', 'anlamayan', 'aciz' düşüncesiyle bakmanın son derece yanlış olduğunu, bunun aksine onların kendilerini bulmalarını ve kendi keşiflerini yapmalarına imkan sağlayan bir eğitim sistemi kurmanın önemine değindi.
"Merak Eden Çocuk ve Matematik Aşkı" başlıklı sunumunda Erdem Öktenus, her şeyin ve her işin doğasında matematik olduğunu vurgulayarak, bu bağlamda analitik düşünme ve sebep-sonuç ilişkisi gibi temel faktörlerde ciddi sorunlar yaşadığımızı kaydetti. Gelişmemiş ülkelerde yaşanan temel sorunun cehalet değil, ahlaki sorumluluk olduğunun altını çizen Öktenus, başarı için ahlaki kuralların gerekliliğini belirterek bunların dürüstlük, sorumluluk duygusu, kendini bilme, başkalarına saygı, adil olma, çalışkanlık, tasarruf bilinci ve dakiklik olduğunu söyledi. Bilgi eksikliğinin kurnazlıkla, beceri eksikliğinin kabadayılıkla çözülemeyeceğini söyleyen Erdemus, bilgiye giden yolun kestirmesinin olmadığını belirtti.
"Estetik Aşkın Tezahürü İse Aşık Olmamak Mümkün müdür?" başlıklı sunumunda hastalarına yaşama sevinci vermek ve acılarını hafifletmek için işini aşkla yaptığını ifade eden Hasan Subaşı, estetiğin temelde bilginin sezgiyle ulaşılan alanı olduğunu kaydetti. Estetik felsefesi hakkında katılımcılara bilgi aktaran Subaşı, eski estetiğin kuramsal estetik, metafizik estetik olduğunu, günümüzde ise estetiğin sanatın temel konusu olduğunu dile getirdi. Estetik tıbbın da bu konuda insanlara geniş kapsamlı imkanlar sağladığını söyleyen Subaşı, 21. yüzyılda insanların çok daha ve genç ve güzel görüneceğini, estetiğin tıptaki gelişmeler aracılığıyla çok daha yaygınlık kazanacağını belirtti.
"Memleketim: Doğmadığım Ülke Türkiye" başlıklı sunumunda Wilco van Herpen, Türkiye'yi anavatanı olarak gördüğünü ifade ederek, bir insan olarak en çok işini aşkla yapanlardan etkilendiğini belirtti. Anadolu'nun birçok bölgesine gittiğini, burada karşılaştığı eski ustalardan çok etkilendiğini kaydeden Herpen, en büyük arzusunun bu ustaların değerinin bilinmesi ve zanaatlarının yok olmaması olduğunu söyledi. İnsanı hayatta mutlu eden şeyin zenginlik değil aşk olduğunu belirten Herpen, büyüdüğü çevredeki birçok zengin aile çocuğunun mutlu olmadığını, ancak orta sınıftan olan anne ve babasının sevgisiyle büyüdüğü için kendisinin mutlu bir çocukluk yaşadığını dile getirdi. Herpen, Anadolu'da 86 yaşındaki bir teyzeden "aşkın yaşı yoktur" sözünü öğrendiğini söyleyerek, bu teyzenin sonra kendisini öpmesinden çok mutlu olduğunu belirtti.
"Moda ve Tasarım Aşkı" başlıklı sunumunda moda tasarımının yüzde elli sanat, yüzde elli sektör olduğuna değinen Özlem Süer, iyi tasarımın satan tasarım olduğunu, sektörün ancak bu şekilde ayakta kalabileceğini ifade etti. Hem alaylı hem mektepli bir tasarımcı olduğunu dile getiren Süer, tasarımda esin kaynağı olarak çevreye değil, kendi içine, kendi çekirdeğine odaklandığını kaydetti. Romantik ve coşkulu kadınları sevdiğini söyleyen Süer, aşkla yaptığı bir işi olduğunu, moda tasarımını entellektüel kaygılarla sürdürdüğünü belirtti. Süer, bugüne değin 100'ü aşkın moda tasarımcısı yetiştirdiğini de ifade ederek doğru bir neslin geldiğini sözlerine ekledi.
"Aşkın Ne Kadar Derin" başlıklı sunumunda 'iyi tasarım' konusuna değinen Prof. Dr. Tevfik Balcıoğlu, her aşkın bir öykü, her öykünün ise farklı olduğunu ifade ederek, hiçbir aşkın bir diğerine benzemediğini belirtti. İyi tasarm için de aynı şeyleri söylemenin mümün olduğunu kaydeden Balcıoğlu, tasarımın tanım olarak insanın çevreye müdahale tarzı olduğunu söyledi. Tenin ötesindeki her şeyin tasarımın konusu olduğunu belirten Balcıoğlu, müdahalenin yapıçı ya da yıkıcı olabileceğini, müdahale tarzının ise nerede, neden, neyle ilgili bilgileri, süreçleri ve mekanizmaları içerdiğini kaydetti. Çevrede görülen özensizliklerin tasarımlarda da görüldüğünü söyleyen Balcıoğlu, iyi tasarımcının ise mükemmelin peşinde koştuğunu, mükemmeli bulsa bile bir şeyleri eksik bulduğunu ve daima daha mükemmeli aradığının altını çizdi.
"Aşkı Algılamak" sunumunda ise Yılmaz Zenger, yaratıcılık açısından bir insanın en önemli çağının çocukluk çağı olduğunu dile getirerek, çocukların kafalarındaki yaratıcılığın olağanüstü olduğunu, yetişkinlerin ise çocukları şiddetle kendilerine benzetmeye çalıştığını vurguladı. Çocukları okullara vererek yaratıcı gelişmelerine en ağır darbeyi vurduğumuzu söyleyen Zenger, bunu aşacak çözümlerin geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Zenger, uzun soluklu sanat ve tasarım hayatından örnekler verdikten sonra geleceğin her alanda tasarımda olduğunu, istisnasız her sektörün yanatıcı tasarımcılara ihtiyacı olduğunun altını çizdi.