Avusturyalı Müslüman çift, İslam'a yönelik ön yargıları tasavvufla yıkıyor
Avusturyalı müzik terapisti Gernot Galib Stanfel ve eşi ressam Friderica Magdalena Wachter-Stanfel, Avrupa'da Müslümanlara yönelik artan ön yargılara İslam'ın kadim öğretisi tasavvufun kuşatıcı söylemiyle karşılık veriyor.
Avusturyalı müzik terapisti Gernot Galib Stanfel ve eşi ressam Friderica Magdalena Wachter-Stanfel, Avrupa'da Müslümanlara yönelik artan ön yargılara İslam'ın kadim öğretisi tasavvufun kuşatıcı söylemiyle karşılık veriyor.
Müzik terapisti Gernot Galib Stanfel, AA muhabirine, Türkiye'nin yetiştirdiği önemli müzik terapisti ve mutasavvıf Dr. Rahmi Oruç Güvenç'ten İslam kültürüne dayanan geleneksel doğu müzik terapisini öğrendiğini ve yaklaşık 26 yıldır bu alanda çalıştığını söyledi.
Stanfel, İslam'a girişinde tasavvufun önemli bir rol oynadığına işaret ederek, tasavvufun bireyleri Allah'a yaklaştıran tecrübeye dayalı, temel bir İslami bilim olduğunu anlattı.
Dünyanın birçok noktasında müzik terapisi dersleri veren Güvenç'in aynı zamanda bir tasavvuf üstadı da olduğunu kaydeden Stanfel, Güvenç'in öğrencisi olduktan sonra İslam ve tasavvuf üzerine daha detaylı bilgi edinme imkanı bulduğunu aktardı.
"İslam'a girişim aslında müzik üzerinden oldu"
Stanfel, "Neden Müslümanlar bin yıl önce Bağdat'ta, Halep'te, daha sonra İstanbul'da müzik terapisi uygulamışlar, İkinci Beyazıt Külliyesindeki müzik terapisinin tarihçesinin tanıtıldığı Edirne'deki müzeyi biliyorsunuz, kendime neden Avrupa'da bu doğrultuda hiçbir şey yapılmamış, neden Müslümanlar, bedensel ve ruhsal hastalıkları bulunan insanları hastanelerde müzikle tedavi etmişler? Bunun arkasında neyin yattığını sorguladım. Bunun ardında İslam ve İslam'ın derin maneviyatının olduğunu öğrendim. Sufi geleneği, özellikle Mevlevi geleneği müzikle çok ilişkili, en iyi müzisyenleri yetiştirmişler. Böylelikle İslam'a ilgi duymaya başladım. Benim İslam'a girişim aslında müzik üzerinden oldu." şeklinde konuştu.
Türkiye ile çeşitli nedenlerden ötürü çok kuvvetli bağlara sahip olduğunu belirten Stanfel, eğitiminin büyük bir çoğunluğunu Türkiye'de aldığını, Konya'da Mevlana, Ankara'da Hacı Bayram Veli, Hacı Bektaş Veli türbelerini ziyaret ettiğini, bu tür ziyaretlerin maneviyat açısından kendisine çok şey kazandırdığını anlattı.
Stanfel, hocası Güvenç'le Türkiye'de çeşitli konserler verdiklerini, ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde tasavvuf müziği konseri ve sema gösterisi düzenlediklerini, bunun büyük ilgi gördüğünü aktardı.
"Ben hep Türkleştim diyorum"
İlk eşinin bir Türk, çocuklarının yarı Avusturyalı yarı Türk olduğunu olduğunu ifade eden Stanfel, "Türkiye ile çok yakın ilişkilere sahibim, ben hep 'Türkleştim' diyorum. Avusturyalı olmama rağmen ve bildiğim kadarıyla soy ağacımızda ya da atalarım arasında bir doğu bağlantısı yok. En azından ben bulamadım." diye konuştu.
Stanfel, diğer müzik terapilerine kıyasla doğu ya da İslami kültür sahasına ait müziğin daha farklı bir işleyişe sahip olduğunu belirterek, terapi sırasında hastaların kimi zaman bedenlerinde fiziki farklılıklar hissettiğini, bazen de ruhen ciddi rahatlama yaşadıklarını, bu durumun hastalığın iyileşme sürecine yardımcı olduğunu dile getirdi.
Terapinin yanı sıra Avrupa başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde Güvenç'in orkestrasıyla tasavvuf müziği konserleri verdiklerini kaydeden Stanfel, "Bu festivallerde tasavvuf müziğinin insanları nasıl etkilediğini gördüm. Müzikten o kadar etkilenmişlerdi ki dilimi bilmemelerine rağmen bana gelerek hediyeler veriyorlardı." dedi.
"Bilmedikleri bir İslam'ı tecrübe ettiler"
Stanfel, benzer konserleri bu kez kendi ekibiyle Avusturya, Almanya ve İsviçre'de düzenlediğini belirterek, "Aynı şeyleri buralarda da yaşadım. Özellikle İslam'ı tanımayanlar, böyle bir şey hiç tecrübe etmediklerini söylüyorlardı. Böylelikle bir yol, yeni bir bakış açısı elde ediyorlardı. İslam'la alakalı bir şeyler duymuşlardı ya da kafalarında İslam'a dair belki de güzel olmayan bazı resimler vardı. Ama burada deneyimledikleri onlara yeni bir kapı açtı ve bu yeni üzerine daha fazla öğrenmek istediler. Bunu çok olumlu buluyorum. Çünkü müzik kelimelere ihtiyaç duymuyor, duygular doğrudan kalbe ulaşıyor. Buna çok yanlış bilgi karıştıramazsınız. Belki kısmen olabilir ama çok zor, çünkü burada bir metin yok, ney neydir ve insanlara dokunuyor." değerlendirmesinde bulundu.
Avusturya ve Türk ögeleriyle tasavvuf müziği
Tasavvuf müziğine ek olarak kendince bir yol belirlediğini kaydeden Stanfel, Avusturyalı bir Müslüman olarak hem kendi yöresel kıyafeti hem de Osmanlı döneminde kullanılan, o dönem Avusturya'da üretilen, bir nevi Avusturya ürünü olan fes kullanmaya başladığını aktardı.
Stanfel, kıyafetlerindeki armoniyi müziğe de taşımaya çalıştığını vurgulayarak, şunları söyledi:
"Avusturya dilinde İslam müziği, Avusturya unsurları ama bununla beraber ud ya da ney, bunları bir araya getirmeye çalıştım. Avusturya lehçesi ve tasavvuf müziği arasında bir bağ kurmaya çalıştım. Bu durumdan insanların etkilendiğini gözlemledim. Çünkü insanlar belirli kalıplarda bazı şeyleri değerlendiriyor, yani İslami müzik Türkçe olmalı ya da Arapça olmalı gibi, hatta bu bazen Müslümanlar için de geçerli. Tam bu noktada İslami müziğin melodiyle değil de içerikle ilişkili bir husus olduğunu ifade ettiğinizde, bazı klişeleri yıkıp, mesajınızı aktarabiliyorsunuz. Bunu yapmaktan çok keyif alıyorum ve elhamdülillah bu (sentez) çoğunlukla işe yarıyor."
Avusturya'da son yıllarda Müslümanlar üzerinden siyasetçilerin oy devşirmeye çalıştığını belirten Stanfel, Müslüman göçmenlere karşı olumsuz tutum sergileyenlerin şu an Ukrayna'daki savaştan kaçanlara yönelik çok daha insani bir yaklaşım içinde hareket ettiklerini, bunun çok kıymetli olduğunu ancak bu insani tutumun dil, din, etnik köken ayrımı yapılmaksızın herkese yönelik olması gerektiğini anlattı.
Stanfel, tasavvuf müziği ve felsefesiyle insanların zihinlerindeki ön yargıları kırmak için çaba sarf ettiğini söyledi.
Avusturya'nın köklü ailelerinden birine mensup Friderica Magdalena Wachter-Stanfel de sanat ve psikoloji alanında eğitim aldığını belirterek, yaklaşık 6 yıllık uzun bir sürecin sonrasında İslam dinine girdiğini ifade etti.
"Gözümün önündeki perde kalktı ve Müslüman oldum"
Wachter-Stanfel, "Sanırım 2012'de kendimde şunu fark ettim, ben kesinlikle Müslüman olmalıyım. Sanki birden gözümün önündeki perde kalktı ve kendi yolumu buldum. Bu yolda gitmek istedim. O tarihten itibaren yani 2012'den bu yana Müslümanım." diye konuştu.
Ailesinin bu durumdan pek memnun olmadığını dile getiren Wachter-Stanfel, Katolik bir aile olduğu için ilk başlarda ikna çabalarında bulunduklarını, daha sonra bu çabalarından vazgeçtiklerini söyledi.
Wachter-Stanfel, tasavvuf müziği ve felsefesinin kendisi için önemine ve özellikle psikolojik rahatsızlık çektiği dönemde bu müziğin iyileşmesindeki rolüne de değindi.
Yarım milyon Yahudi'nin ölümünden sorumlu bir dede
Wachter-Stanfel, dedesinin Nazi Almanya'sında üst düzey bir yönetici olduğunu ve yaklaşık yarım milyon Yahudi'nin ölümünden sorumlu tutulduğunu belirterek, özellikle babaannesi başta olmak üzere ailesindeki büyüklerin bu durumu saklamak için özel bir gayret sarf ettiklerini, bu konu üzerine hiç konuşulmadığını aktardı.
Son 5-6 yıllık süreçte ailesinin geçmişi ve dedesinin işlediği suçları öğrendiğini kaydeden Wachter-Stanfel, dedesinin işlediği bu suçların kendisi üzerinde büyük bir rahatsızlığa yol açtığını, ciddi psikolojik hastalıklar yaşamasına neden olduğunu ifade etti.
"Allah bana dayanma gücü verdi"
Wachter-Stanfel, dedesi hakkında yakın zamanda "The Ratline" adında bir kitapta yazıldığını belirterek, ailesiyle dedesi ve yaptıkları üzerine fikir ayrılığı yaşadıklarını, dedesinin yaptıkları gün ışığına çıktıkça psikolojik rahatsızlığının ardındaki nedenleri daha iyi kavradığını, bu zor dönemi atlatmasında Müslüman kimliğinin belirleyici bir rol oynadığını dile getirdi.
"Bu süreçte İslam bana yardım etti, Allah bana dayanma gücü verdi. Benim için İslam, Allah'a engelsiz erişmek anlamına geliyor. Ayrıca İslam'da günahların babadan oğula geçmesi gibi bir durum yok. ya da Hristiyanlıkta olduğu gibi Hazreti Adem ve Havva'dan ötürü 'doğuştan günahkarlık' anlayışı yok. İslam benim tanrıya doğrudan ulaşmamı sağladı ve ruhen rahatlamama yardımcı oldu." diye konuşan Wachter-Stanfel, eşi aracılığıyla tasavvufla tanıştığını ve müzik terapisinin sağlığına kavuşmasında önemli rol oynadığını anlattı.
Resimlerinde insana hitap eden güzellikleri aktarmaya çalıştığını dile getiren Wachter-Stanfel, "Allah güzeldir ve güzeli sever. Güzel olarak görüp yaptığım, ortaya çıkarttığım şeylerin insanlara dokunması benim için en kıymetlisi." ifadelerini kullandı.
Wachter-Stanfel, tasavvuf konserlerinde eşine eşlik ettiğini, tasavvuf müziğini çok sevdiğini kaydederek, "Bu müziği seviyorum, maşallah çok güzel. Bana çok hitap ediyor ve iyileştirici etkisini de hep hissediyorum." dedi.