Aydemir Gizli Zabıtları 44 Yıldır Açıklanmıyor
Türkiye Ergenekon'la Birlikte Yeniden Darbe Tartışmaları, Darbe Girişimleri İddialarıyla Çalkalanırken, Gözler Bir Döneme Damgasını Vuran Talat Aydemir'in Darbe Girişimine ve İdamına Çevrildi.
Türkiye Ergenekon'la birlikte yeniden darbe tartışmaları, darbe girişimleri iddialarıyla çalkalanırken, gözler bir kez daha bir döneme damgasını vuran Talat Aydemir'in darbe girişimine ve idamına çevrildi. Bir döneme ışık tutacak Aydemir'in idam kararıyla ilgili Meclis'te yapılan gizli oturumun tutanakları ise Meclis'in tozlu raflarında bekliyor. Ancak darbe tartışmalarının zirve yaptığı şu günlerde büyük önem kazanan gizli tutanaklar, üzerinden 44 sene geçmesine rağmen açıklanmıyor.
Türkiye 12 Eylül darbesinden 28 yıl sonra bir kez daha darbe girişimlerini tartışıyor. Ümraniye'de ele geçirilen bombalarla başlayan ve kapsamı giderek "derin"leşen Ergenekon soruşturması, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Savcı Zekeriya Öz'ün yaklaşık 2 bin 500 sayfalık iddianamesini kabul etmesiyle "Ergenekon Davası'na dönüşürken, 86 sanıklı davada isnat edilen başlıca suçu ise "halkı silahlı isyana ve darbeye teşvik' oluşturuyor. İddianameye yansıyan iddialar ve Ergenekon soruşturması, kimi çevrelerce "hukuki değil, siyasi" olarak nitelendirilirse de, çok partili yaşama geçtikten sonra neredeyse 50 yılını darbe ve muhtıralarla, darbe girişimleri ve tartışmalarıyla geçiren Türkiye'nin bir kez daha "darbenin eşiğine geldiği" görüntüsünü veriyor.
Ergenekon'la ilgili iddialara kaynak teşkil etse de iddianameye girmeyen eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'e ait olduğu öne sürülen günlüklerde yer alan "Ayışığı' ve "Sarıkız' isimle darbe girişimleri ise geçtiğimiz günlerde ÖDP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Ufuk Uras tarafından da bir araştırma önergesiyle Meclis gündemine getirildi. Uras'ın diğer partilerden de destek beklediği ancak sadece DTP milletvekillerinin imza verdiği araştırma önergesinde "demokrasi karşıtı müdahalelerin tarihiyle köklü bir hesaplaşma yaşanabilmesi, militarizm ve askeri vesayetin aşılabilmesi için bazı adımların atılması' gerektiği dile getirilirken, araştırılması istenen darbe girişimleri ise Örnek'in günlüklerinde yer aldığı öne sürülen "Ayışığı' ve "Sarıkız'la sınırlı tutuldu.
Oysa, 1960, 1980 darbeleri bir kenara bırakılacak olursa, "başarısız' olsa da Türkiye'nin tarihine damgasını vurmuş bir başka darbe girişimi daha bulunuyor. 1960 darbesinin ardından iki kez darbe girişiminde bulunan, bunlardan ilkinde özel bir yasa ile affedilen ancak ikincisinde "girişimi'nin cezasını yaşamıyla ödeyen Talat Aydemir'in darbe girişimlerine, idamına, Türkiye'nin bir dönemine ışık tutacak Meclis'in gizli tutanakları ise aradan geçen uzun yıllara rağmen halen tozlu raflarda bekliyor ve kamuoyuna açıklanmıyor. Meclis İçtüzüğü'nün 71'nci maddesine göre ise gizli oturum tutanakları ve özetleri, gizli oturum tarihinden itibaren 10 yıl geçmeden yayımlanamıyor. Bunların daha önce veya sonra yayımlanması hususunda Genel Kurul, Danışma Kurulunun teklifi üzerine işaret oyuyla karar veriyor. Eğer tutanakların yayımlanması teklifi yapılmazsa halen Meclis'te bulunduğu gibi bazı tutanaklar süre şartı dolsa bile yayımlanmıyor. Cumhuriyet tarihinden bugüne kadar açılmayan ve kilitli kasada tutulan 40'ın üzerinde gizli tutanak bulunduğu biliniyor.
-"DARBE GİRİŞİMİNDEN İDAM SEHPASINA"-
27 Mayıs 1960 darbesinin öncülerinden sayılsa da aynı dönemde Kore'deki Türk birliğinde görevli olduğu için Milli Birlik Komitesi'nde yer alamadı Kurmay Albay Talat Aydemir. Ancak üç ay sonra Türkiye'ye döndüğünde, öncü olmasının ödülünü Ankara'daki Harp Okulu Komutanlığı gibi kritik bir göreve atanarak aldı. 27 Mayıs darbesi Demokrat Parti iktidarını tasfiye ettikten sonra yeni bir Anayasa ve seçim yasasıyla rejimi yeniden oluşturmaya yöneldiğinde, ayrılıklar da baş göstermeye başladı. 27 Mayıs'ın boşuna yapılmış olduğu düşüncesi giderek yayılırken, darbeyle ilgili "bu çocuk sakat doğdu' yorumları da ağızdan ağıza dolaşmaya başladı. Ordu içinde ise Milli Birlik Komitesi'ne karşı alternatif niteliğinde Silahlı Kuvvetler Birliği adı altında yeni bir cunta oluştu. Cunta Cemal Gürsel-İsmet İnönü ikilisinin denetiminde ilerleyen süreçten, olup bitenden memnun değildi. Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay'a ise karşıydı. Seçimlerin yapıldığı 15 Ekim 1961'den bir hafta sonra, 21 Ekim 1961'de İstanbul'da Harp Akademilerinde toplanan Silahlı Kuvvetler Birliği yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmadan önce müdahale etmeye ve "İktidarı milletin hakiki ve ehliyetli temsilcilerine tevdi etmeye" karar verdi. Ve bu kararın uygulanmasını hiçbir şekilde 25 Ekim sonrasına ertelememeye yemin etti. Gelişmeleri yakından izleyen ordunun yüksek kademesi ise duruma el koydu ve 23 Ekim'de yapılan bir toplantı ile Silahlı Kuvvetler Birliği'nin harekete geçmesini engelledi. Ancak bazı generallerin ve subayların harekete geçmemeleri konusunda ikna edilmiş olmaları darbe girişimini ötelemekten başka bir işe yaramadı. Meclis açılmış, İnönü'nün başkanlığında, ilk koalisyon hükümeti kurulmuş olmasına rağmen gelişmeler yeni bir darbeye doğru yol alıyordu. Nitekim Silahlı Kuvvetler Birliği 9 Şubat 1962'de tekrar bir protokol imzalayarak müdahale konusundaki kararlılığını ifade etti. Ordunun komuta kademesi ise 18 Şubat'ta yaptığı geniş katılımlı toplantı ile Silahlı Kuvvetler Birliği'nin yönetime el koymasını bir kez daha engelledi.
Darbeyi ordunun "emir-komuta' zincirine uygun olarak yapmak isteyen Talat Aydemir ve arkadaşları bir kez daha yarı yolda bırakılınca kendi başlarına harekete geçmeye karar verdiler. Darbeciler, 21 Şubat'ı 22 Şubat'a bağlayan gece darbe için düğmeye basma kararı alırken hükümet ve Genelkurmay'ın da karşı atağa geçerek darbecilerin önde gelenlerini tutuklama kararı, başta Harp Okulu olmak üzere Ankara'da çeşitli birliklerde alarm verilmesine yol açtı. Ankara çevresinden gelen birlikler bile Aydemir'in emrine girdi, daha da önemlisi Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı da darbecilerin safına geçti. Alay komutanını enterne eden Binbaşı Fethi Gürcan Çankaya Köşkü'nde toplantı halinde bulunan Başbakan İsmet İnönü ve kuvvet komutanlarını tutuklamak için Harp Okulu'nda bulunan Talat Aydemir'e telefon etti ancak Aydemir İnönü ve kuvvet komutanlarının tutuklanmalarına karşı çıktı. Başbakan İsmet İnönü kan dökülmemiş olduğu gerekçesiyle 22 Şubat olayına karışanlara ceza verilmeyeceğine ilişkin yazılı garanti verdi ve Aydemir'in ilk darbe girişimi bastırılmış oldu. Darbe girişimi bastırıldıktan sonra Aydemir ve üç albay ile 69 subay ve 4 astsubayın orduyla ilişiği kesildi.
İlk darbe girişiminde başarısız olan Aydemir, ordudan ilişikleri kesildikten sonra ikinci darbe için plan yapmaya başladılar. Yurtdışına sürgüne gönderilen aralarında Alparslan Türkeş'in de yer aldığı 14'ler dönerken, Aydemir'le de irtibata geçtiler. Ordu içinde ikinci darbe girişimi için hız kazanan örgütlenme alt kademelerde taraftar buldu. 1963 yılı başından itibaren "27 Mayıs'ı devam ettirmeye" kararlı cuntalar ve subaylar arasındaki görüşmeler sıklaşmaya başladı. "Lale Apartmanı Toplantısı" "Söğütözü Toplantısı" "Dikmen Toplantısı" gibi toplantılarla saflar ve görüşler netleşti, harekat tarzları belirlendi. Başta Türkeş olmak üzere 14'lerle Aydemir cuntasının yolları ayrıldı. Aydemir ve arkadaşları ise 20 Mayıs'ı 21 Mayıs'a bağlayan gece darbe için harekete geçtiler. İlk hedef Ankara Radyosu oldu. Türkeş'in ihbarıyla darbeden haberdar olan hükümet ve Genelkurmay ise kısa sürede radyonun kontrolünü yeniden sağladılar. İki kez el değiştiren Ankara Radyosu yeniden darbecilerin eline geçerken, hükümet bu kez duruma teknik olarak müdahale etti ve radyonun yayını kesildi. Ankara ise savaş alanına döndü, çıkan çatışmalarda yaralanan ve ölenler oldu. Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay ise Hava Kuvvetleri'nin bulunduğu Etimesgut'tan yayın yapan radyoda, "Türk Silahlı Kuvvetleri hükümetin emrindedir. Kara deniz hava ve jandarma komutanlıkları hükümeti desteklemektedir. Talat'ın 3-5 adamı hüsrana uğrayacaktır. Maceraperestler muvaffak olamayacaklardır ve cezalarını göreceklerdir. Bunlar toplanmaktadırlar." Dedi. Sunay'ın konuşmasıyla birlikte subaylarda ve kıta komutanlarında çözülme başladı.
22 Şubat'tan daha kararlı davranılsa da Aydemir ikinci darbe girişiminde de başarısız oldu. Harp Okulu'ndan ayrılan Talat Aydemir ise ailesinin kalmakta olduğu bir arkadaşının evine giderek vedalaştı ve daha sonra subaylara değil polise teslim oldu. Bir yıl kadar süren mahkeme sonucunda emekli albay ve üç arkadaşı idama mahkum edilirken, diğer yüzlerce subay ve Harp Okulu öğrencisi de çeşitli cezalara çarptırılacak ve ordudan atıldı.
TBMM ise Talat Aydemir ve Fethi Gürcan'ın cezalarını onaylarken diğer iki idam hükümlüsünün cezasını müebbede çevirdi. Gürcan 27 Haziran 1964'de idam edilirken, avukatının son anda yaptığı bir itiraz nedeniyle infazı bir hafta geciken Aydemir ise 5 Temmuz 1964'de iki kez denediği ancak başaramadığı darbe girişiminin bedelini idamla ödedi.(ANKA)
(EG/ZG)