Bağımsızlığın 30. yıl dönümünde Kıbrıs gazileri anlatıyor
MUSTAFA GÜNGÖR - ALİ KEMAL AKAN - MEHMET BAYER - KKTC'nın 30. kuruluş yıl dönümünde, Barış Harekatı'na katılan Kıbrıs gazileri o günleri anlattı.
MUSTAFA GÜNGÖR - ALİ KEMAL AKAN - MEHMET BAYER - KKTC'nın 30. kuruluş yıl dönümünde, Barış Harekatı'na katılan Kıbrıs gazileri o günleri anlattı.
Sivas'ta askerlik yaparken harekata gönüllü katılan Kıbrıs gazisi Tahsin Koç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Ekmek gözümüzün önünde duruyordu ama gidip alamazdık. Çünkü gemide bize talimat verdiler, 'suyu içmeyin, ekmeği almayın' dediler. Kendi mataralarımızda taşıdığımız ve güneşte ateş gibi olan suyu içerdik. Çeşmeden akan buz gibi suyu 'zehirlerler' düşüncesiyle içemezdik. Allah'a şükür sağlam gittik, sağlam geldik" dedi.
Kıbrıs'a gitmeden önce herkes gibi ailesine mektup yazdığını dile getiren Koç, "Ben de rahmetli anneme, bir mektup yazdım. Uzun yazamadım. Hemen kısaca, 'Anne ben Kıbrıs'a gidiyorum. Gidip de dönememek, belki de sizleri görememek var' yazdım. Annem onu almış, okuyunca bayılmış. Evliydim, ailem perişan olmuş" ifadesini kullandı.
Bölüğünde Ankaralı çavuşları olduğunu anlatan Koç, "Bir gün taş ocağına girdik. Çatışlamalar devam ederken, çavuşumuz 'biz korkmayız, düşmanın attığı mermileri ekmek diye yeriz' dedi. Bunu hiç unutamam. O anda her taraftan mermi yağıyordu. Her tarafa havanlar, toplar düşüyordu. O çavuş, tüm arkadaşlarımıza teselli verdi. O çavuşun öyle demesi, bize cesaret verdi" diye konuştu.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının organizasyonuyla 40 yıl sonra Kıbrıs'a gittiğini aktaran Koç, "Şehitlerimizi ziyaret ettim. 1974 yılında çıkartma yaptığımız yerleri gördüm ve oraları tanıdım. Orada denizin ortasında bir kaya vardı, onun yanından Kıbrıs'a girdiğimizi hatırladım. Çok zor şartlarda girmiştik. Sağımıza solumuza havanlar düşüyordu. Nasıl çıktık ben hayret ediyorum. Allah bize iman gücü verdi. Biz orada hiç şehit vermedik" bilgisini paylaştı.
- Annesi, 8 ay radyoyla gezmiş
Afyonkarahisarlı Kıbrıs gazisi Ali İsce de Kıbrıs'ta kaldığı süre boyunca ailesine tek bir haber ulaştıramadığı için annesinin her yere radyoyla gittiğini aktararak, "Annem, ben Kıbrıs'tayken 'çocuğumun sesini duyacağım' diye 8 ay radyoyla gezmiş. Merak etmişler beni. Bunu öğrendiğimde çok üzülmüştüm" diye konuştu.
Sevdiği arkadaşlarının çoğunu kaybettiği için çok üzüldüğü gözyaşlarıyla anlatan İsce, " Türkiye'ye döndüklerinde, Mersin'de çoğu arkadaşının ailesinin "Benim Ahmedim, Mehmedim nerede" diye sorduğunu ancak "şehit oldu" diyemediklerini sadece "arkadan geliyor" diyebildiklerini ifade etti.
Savaşın sürdüğü günlerde aç ve susuz kaldıklarını aktaran İsce, "Aç kaldık, ekmek çok ama harp sahası olduğu için gelemiyordu. 2-3 bisküvi verirlerdi, onları yerdik. Birkaç gün o bisküvilerle idare ettik. Oranın suyundan içemiyorduk. Komutanlarımız sürekli uyarırdı, 'suya zehir katarlar içmeyin'. Biz de o düşünceyle yemedik, içmedik" şeklinde konuştu.
- "Anladım ki sol elimin iki parmağı kopmuş"
Harekata astsubay muhabere teknisyeni olarak katılan ve sol elindeki iki parmağını kaybederek gazi olan Türkiye Muharip Gaziler Derneği Çanakkale Şube Başkanı Necdet Erdinç de Kıbrıs'a gideceklerini yolda öğrendiklerini ifade etti.
Erdinç, görev yaptığı cihaz vasıtasıyla Kıbrıs'taki iki tümen ve Türkiye arasında mesajlaşma ve konuşma sağladıklarını söyledi.
Ancak bir gün tümenden gelen hatta arıza oluştuğunu kaydeden Erdinç, "Arızalar kurşunlardan ya da bombalama sırasında oluşuyor. Yine böyle bir şey olduğunu düşündüm. Baktım, yanımdaki askerlerin hepsi evli. Bir tek ben bekarım içlerinde. 'Onlara bir şey olursa geride sevenleri var, benim ise kimsem yok' diye düşünüp arızanın olduğu yere sürüne sürüne, saklana saklana gittim ve sorunu giderdim" ifadesini kullandı.
Erdinç, görev yerine döndüğünde büyük bir patlama yaşandığını belirtti. Bu sırada kısa süreli şok geçirdiği bilgisini veren Erdinç, yaralandığı anı ise şöyle anlattı:
"Ayaktaydım ama gözlerim görmüyordu. Vücudum karıncalandı. Bir süre öylece kaldım. Üniformamın göğüs kısmı parçalanmış ve yanmıştı. Botumun üzerinde kan olduğunu fark ettim. Yaralandığım elim de gayri ihtiyari arkamda kalmış. Daha sonra yüzümü ve vücudumu yokladım. Kanın nereden geldiğini bulamadım. Bir adım atım ve ayağımda ıslaklık hissettim. Anladım ki sol elimin iki parmağı kopmuş, buradan sızan kan botumun içini doldurmuş. Koşmaya başladım ancak bayılmışım. Allah'ın bir hikmeti. Yakın bir bölgede bulunan mücahitler beni bulmuş ve hastaneye kaldırmış."