Balyoz'da Yeniden Yargılama Taleplerinin "Ret" Gerekçesi
Yeniden yargılama taleplerini reddeden mahkeme, bu kararı "yargılamanın yenilenmesini gerektirecek yasal hiç bir neden gösterilmediği" gerekçesiyle aldı Mahkemenin "ret" kararından: "Yenilikten anlaşılması gereken, taraf bakımından değil, mahkeme bakımından olay ya da delilin yeni olmasıdır.
"Balyoz planı" davasında hüküm giyen sanıkların avukatının yeniden yargılanma talebini reddeden İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin yeni heyeti, bu kararı, "yargılamanın yenilenmesini gerektirecek yasal hiç bir neden gösterilmediği" gerekçesiyle aldı.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin, İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Gökmen Demircan ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi üye hakimi Nalan Can ile İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi üye hakimi Abdullah Öztürk'ten oluşan yeni heyeti, yeniden yargılama talebinin reddine, oy birliğiyle karar verdi.
Balyoz planı davası hükümlüleri avukatlarınca çeşitli zamanlarda mahkemeye sunulan dilekçelerle, siyasetçilerin kimi beyanları ve TÜBİTAK uzmanları tarafından hazırlanan yeni bilirkişi raporuna göre, CMK'nın 311. ve devamındaki maddeler uyarınca yargılamanın yenilenmesi, infazın durdurulması talebinde bulunuldu.
Bu taleplerle ilgili bünyesinde yeni bir heyet oluşturulan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, görev yeri değiştirilmeden önce bu mahkemenin duruşma savcısı olan Hüseyin Kaplan'a, taleplere ilişkin görüşünü sordu. Savcı Kaplan, 23 Ocak'ta verdiği ilk mütalaayla, "dilekçedeki beyanların yargılamanın her safhasında sanıklar tarafından bir çok kez dile getirildiği, dilekçelerin daha önceki dilekçelerle benzer olduğu, hükme esas olan bir belgenin sahteliği ile ilgili olarak hiç bir belge ve yeni delilin ibraz edilmediği, yargılama safhasındaki iddiaların tekrar edildiği, olağanüstü bir yargılama talebinde bulunulduğu, bunun da esas itibariyle yeniden yargılama anlamı taşımadığı" ifadelerini kullandı.
Savcı Kaplan: "Kamuoyu baskısıyla yeniden yargılama yapılamaz"
Başbakan Erdoğan'ın da arasında bulunduğu bazı kişilerin beyanlarına ilişkin de görüş bildiren Kaplan, "Tüm aşamalardan geçmiş ve kesinleşmiş mahkeme kararlarına karşı toplumsal direncin oluşacağı ve insanların kararları tanımamaya başlayacağı, bunun da toplumda teröre sebep olacağı aşikardır. Bir dosya ve olay ile ilgili olarak bilgisi olan kişilerin itirafı her zaman dikkate alınacak ve kanunda belirtildiği üzere yeniden yargılama sebebi olabilecektir. Fakat dosyanın hiç bir safhasında müdahil olmayan, somut bilgisi bulunmayan kişilerin beyanlarının delil değeri olmadığından, yeniden yargılama sebebi olarak dikkate alınması da mümkün değildir" ifadelerini kullandı.
Dosyaya sunulan belgelerde somut hükme esas olan delilleri çürütecek, sanıkların beraatlerini veya daha hafif bir ceza ile mahkum edilmesini gerektirecek nitelikte yeni olay veya delilin bulunmadığını savunan Kaplan, "Kamuoyu baskısı ve gazete haberleri ile yeniden yargılama yapılamayacağı, bunun kesinleşen tüm davalara kötü bir emsal olacağı ve hukuk sisteminde onarılmaz yaralar meydana getireceğini" savunarak, yeniden yargılama taleplerinin CMK'da belirtilen şartlar oluşmadığından reddine karar verilmesini istedi.
"Rapordaki benzer bilgiler Yargıtay denetiminden geçti"
Yeniden yargılama taleplerinin delili olarak dosyaya sunulan 5 nolu harddiskle ilgili TÜBİTAK uzmanlarınca hazırlanan ve dosyaya sunulan rapora ilişkin de 29 Ocak 2014'de görüşü sorulan Savcı Kaplan, raporda belirtilen, "5 nolu harddiskteki bir kısım dosyaların 28 Temmuz 2009'dan sonraki bir tarihte sistem tarihi değiştirilmiş başka bir bilgisayardan aktarılarak kaydedildiği" hususunun esasa etki etmediğini ve sanıkların aynı konuyu yargılama sırasında da ileri sürdüklerini kaydetti.
Daha önce dosyaya sunulan benzer nitelikteki bilirkişi raporlarının Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini ve raporda belirtilen bilginin dosyadaki delilleri, olayın oluşunu etkilemediğini öne süren Kaplan, bu raporun yeniden yargılama kapsamında, CMK'nın 311. maddedeki sebeplerden biri olamayacağı gerekçesiyle yeniden inceleme talebinin reddine karar verilmesini de talep etti.
Savcı Kaplan'ın görev yerinin değiştirilmesinin ardından mahkemeye duruşma savcısı olarak atanan Naci Kanık'tan da taleplere ilişkin, 3 Şubat 2014'de görüş alındı. Savcı Kanık verdiği mütalaada, daha önce verilen mütalaaları tekrar ederken, taleplerin reddedilmesine karar verilmesini istedi.
Mahkeme "yeni delil" olarak görmedi
Taleplere ilişkin karar veren İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılamayı yapan mahkemeye davaya ilişkin daha önce çeşitli kurumlardan alınan 16 bilirkişi raporunun sunulduğunu hatırlatarak, son olarak "Poyrazköy'de bulunan mühimmat" davasına ilişkin, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine sunulan 20 Ocak 2014 tarihli TÜBİTAK uzmanlarınca hazırlanan raporu değerlendirdi.
Dava konusu 5 nolu sabit disk ile ilgili daha önceden mahkemeye bildirilen, ancak mahkeme tarafından inandırıcı bulunmadığı gerekçesiyle değerlendirme dışı tutulan bazı bilirkişi raporlarının yeni delil ve olgu olmadığını, ileri sürülen hususların mahkemece tartışıldığını ve Yargıtay denetiminden geçtiğini belirten heyet, "Yenilikten anlaşılması gereken taraf bakımından değil, mahkeme bakımından olay ya da delilin yeni olmasıdır. Mahkemece bilinmeyen, incelenmeyen, yargılama konusu yapılmayan, dikkate alınmayan ya da değerlendirilmeyen deliller, yeni delil veya olay kapsamında değerlendirildiğinden, hükümlüler ve avukatlarınca ileri sürülen hususlar mahkemece yeni delil niteliğinde görülmemiştir" ifadesini kullandı.
"Sabit disk, 1,5 yıl süresince hükümlülerin sorumluluğundaydı"
TÜBİTAK'ın bilirkişi raporunda incelenen 5 nolu sabit diskin, 28 Temmuz 2009 tarihi ile aramanın yapıldığı 6 Aralık 2010 tarihi arasındaki sürede bir kısım hükümlülerin sorumluluğu altında bulunduğu ve muhafaza edildiğinin sabit olduğuna dikkat çeken heyet, sanıklar tarafından ileri sürülen tüm belgelerin komplo ürünü olduğu iddialarına ilişkin de, "Sanıkların bu konuda somut, olgulara dayalı, kovuşturmanın genişletilmesine elverişli bir iddiaları bulunmadığı gibi, sanıkların tamamını hedefleyen makul bir sebep, gerekli bir husumet de tespit edilememiştir" ifadesini kullandı.
Çelişkili olduğu iddia edilen belgeler de dahil olmak üzere tüm belgelerin suç tarihinden ele geçirildiği tarihe kadar, yaklaşık 7 yıl boyunca sanıkların ya da sanıklardan bu çalışmaları devralmış dava dışı kişilerin elinde kaldığını aktaran heyet, "Netice itibariyle sadece ve sayıca çok az bazı dijital belgelere yöneltilen çelişki iddialarının, delillerin bütünü karşısında, bu komplo iddiasını haklı göstermekten uzak olduğu ve çelişkilerin kurgu eseri olduğu bir an için kabul edilecek olsa bile, bu durumun suçun kabul edilen sübutuna ve niteliğine etki etmeyeceği kabul edilmiştir" ifadesine yer verdi.
"Sanıklar tarafından bilerek yapılması ihtimali..."
Heyet kararında, sanıkların "sahte delil" iddialarına ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:
"Aleyhlerine çok kuvvetli deliller bulunan sanıklar ve müdafilerinin yargılamanın başından beri, yargılamanın konusunu darbeye teşebbüs suçundan başka alanlara çekmeye çalışmaları ve bunun için de en güçlü delillerle kanıtlanan hususlarda bile komplo iddialarını ısrarla gündeme getirmeleri göz önüne alındığında, yakalanmaları halinde kullanılmak üzere bizzat sanıklar tarafından bilerek yapıldığı ihtimalini de ortaya koymaktadır. Bu nedenle sanıkların kendilerince hazırlanan bir darbe çalışmasında şu veya bu şekilde bilerek veya bilmeyerek yaptıkları yanlışlar ve çelişkiler, tüm dosya göz önüne alındığında teşebbüs edilen darbe suçunun sübutunu etkilememektedir.
Belge detaylarında var olduğu iddia edilen bir çelişkinin, 5. Kolordu Komutanı Şükrü Sarıışık'ın dosyaya girmiş sözlerini, hazırlanan listeleri, ele geçen ıslak imzalı belgeleri, darbe planında yer alan ve gösterilen bir takım belgelerin kendilerinin bilgisayarında hazırlandığını söyleyen 1. Ordu Komutanlığındaki tanık sivil memurların beyanlarını, bu belgelerin askeri bir bölge içindeki Gölcük Donanma Komutanlığı istihbarat kısmında döşeme altında gizlenmiş vaziyette ve emekli asker sanık Hakan Büyük'te ele geçirildiği gerçeğini ortadan kaldırmayacaktır."
"İddialar, gerçeğin ortaya çıkması değil, suçtan kurtulmaya yönelik"
Mahkeme heyeti, "sanık ve sanık avukatlarınca ileri sürülen iddiaların, sanıkları ve müdafilerinin yargılanmanın başından beri ısrarla belirttikleri ve maddi gerçeğin ortaya çıkmasına değil de suçtan kurtulmaya yönelik davranışları kapsamında değerlendirildiğini" belirterek, hukuka uygun yollardan elde edilen, gerek sanıkların lehine, gerekse aleyhine olan her türlü delilin mahkemece dikkate alındığını ve özenle değerlendirildiğini dile getirdi.
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 9 Ekim 2013 tarihli karar sayılı ilamında, "Dijital delillerin ele geçirilmesinden sonra kolluk veya adli makamlar elinde değiştirilmiş olduğuna ilişkin iddiaların gerçeği yansıtmadığı açıkça anlaşılmaktadır" ifadesini kullandığı ve delilleri denetimden geçirdiğini hatırlatan heyet, Yalçın Akdoğan'ın, "kendi ordusuna kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir.." şeklindeki açıklamasını, 31 Aralık 2013 tarihli yazısıyla tavzih etmesi, ayrıca yer, zaman ve somut olaylara dayanmaması nedeniyle mahkemece dinlenilmesinin sonuca etkili olmayacağının kabul edildiğini de bildirdi.
"Genelkurmay'ın suç duyurusu değerlendirme dışı"
Sanık avukatlarınca mahkemeye sunulan Abdurrahman Dilipak, emekli Orgeneral Ataç Yalman ve eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün beyanlarının da yargılamanın yenilenmesi açısından yeterli görünmediğini vurgulayan heyet, Genelkurmay Başkanlığı'nın suç duyurusu hakkında soruşturma yürütülmesi nedeniyle, bu hususun değerlendirme dışı tutulduğunu kaydetti.
Mahkeme heyeti, son dönemlerde kamuoyunda yapılan hükümler ve avukatların taleplerine dayanak olarak gösterilen diğer açıklama, beyan ve değerlendirmelerin, mahkemece yeniden yargılamanın yapılmasını sağlayacak koşulları içermediğine dikkati çekerek, "İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine sunulan 20 Ocak 2014 tarihli bilirkişi raporunda belirtilen hususların mahkemece yargılama aşamasında tartışılması nedeniyle, yeni delil ve olgu niteliğinde bulunmadığı nazara alınarak, yargılamanın yenilenmesine yönelik talepler kabul edilebilir nitelikte görülmemiş ve istemin, yargılamanın yenilenmesini gerektirecek yasal hiç bir neden gösterilmemiş olması nedeniyle kabul değeri görülmeyerek reddine karar vermek gerekmiştir" ifadesini kullandı.
Avukat Tunçkol: "Adalet Bakanına başvuracağız"
AA muhabirine mahkemenin bu kararını değerlendiren davanın bazı hükümlülerinin avukatı Hakan Tunçkol, kararın hukuka aykırı olduğunu savunarak, "İtiraz yolu olup da temyiz yolu olmadığından bu kararın son mercii Adalet Bakanlığı'dır. Adalet Bakanlığı'na, kararı yazılı emirle bozması için itiraz edeceğiz. Adalet bakanı itirazımızı yerinde görüp de dosyayı tekrar Yargıtay 9. Ceza Dairesine taşıyacaktır. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın da bu kararı sindiremeyerek itiraz edeceğini düşünüyoruz. Yazılı emirle bozma isteyecek diye düşünüyoruz" ifadelerini kullandı. - İstanbul