Haberler

Balyoz Planı Davası Temyiz Duruşması

Abone Ol

Avukat Kayacan: "Ana hedef TSK'yı etkisizleştirmek değil etkisizleştirmenin ötesinde adeta başının ezilmesi ve sindirilmesi. Bu da topluma 'askeri vesayeti sona erdiriyoruz' şeklinde lanse edildi" "Ceza hukukunda yüzde 1 şüphe girdiği an mahkumiyet veremezseniz. Hakim, 'ya mümkün ise' sorusunu yüzde 100 bertaraf etmeden vicdanıyla karar veremez. İkincisi, vicdani kanaat dediğiniz kavram hiçbir zaman keyfilik değildir" (Ben sanığın suçluluğuna vicdanen kaniyim bu nedenle mahkumiyet veriyorum) asla söz konusu olamaz böyle bir şey. Böyle bir bakış açısı, yakaladığı her zanlının suçlu olduğu ön yargısıyla hareket eden bir polisin davranışıyla eş anlamlıdır ve modern hukuk anlayışında asla bunun yeri yoktur" "Karşımızdaki sanıkları asker olarak mı göreceğiz insan olarak mı bütün mesele burada. Eğer asker olarak görmezsek insan olarak görürsek zaten o düşman ceza hukuku düşüncesini aklımıza dahi getiremeyiz ama asker olarak görürsek eski toplumsal mensubiyetlerimize dayanan bazı kızgınlıklar kararımıza etki edebilir"

Emekli Oramiral Özden Örnek ile emekli orgeneraller Halil İbrahim Fırtına ve Çetin Doğan'ın da arasında bulunduğu 361 sanıklı "Balyoz Planı" davasının, Yargıtay 9. Ceza Dairesindeki temyiz duruşmasına devam edildi.

Sanıklar Mehmet Cem Çağlar, Korcan Pulatsü, Hüseyin Çınar, Ahmet Erdem, Bülent Günçal, İsmail Taş, Ziya Güler, Beyazıt Karataş, Turgut Atman, Nedim Güngör Kurubaş, Mustafa Erhan Pamuk, Mehmet Erkorkmaz, Mehmet Eldem, Cenk Hatunoğlu, Mustafa Haluk Baybaş, Cengiz Köylü, Rıdvan Ulugüler, Sefer Kurnaz ve Berna Dönmez'in avukatı Ali Fahir Kayacan savunmasını yaptı.

Davaların açılmasına neden olan unsurları değerlendiren Kayacan, bunda "yurt dışı ve yurt içi ayağı olan güçlerin koalisyonunun" etkili olduğunu savundu. Kayacan, "Bu koalisyon güçlerinin menfaatleri de her zaman örtüşmüyor ama ana hedef var. Burada örtüşüyorlar. Ana hedef TSK'yı etkisizleştirmek değil etkisizleştirmenin ötesinde adeta başının ezilmesi ve sindirilmesi. Bu da topluma 'askeri vesayeti sona erdiriyoruz' şeklinde lanse edildi" dedi.

Askerin geçmişte demokrasiye doğrudan veya dolaylı müdahaleleri nedeniyle bu söylemle yapılan bu faaliyetin toplumun belli kesimlerinde destek bulduğunu ifade eden Kayacan, bunu toplum mühendisliği olarak değerlendirdiğini söyledi.

-"Vicdani kanaat keyfilik değildir"-

Ceza hukukunda hayatın olağan akışına aykırılıktan söz edilemeyeceğini dile getiren Kayacan, "Ceza hukukunda yüzde 1 şüphe girdiği an mahkumiyet veremezseniz. ya mümkün ise. Hakim, 'ya mümkün ise' sorusunu yüzde 100 bertaraf etmeden vicdanıyla karar veremez. İkincisi, vicdani kanaat dediğiniz kavram hiçbir zaman keyfilik değildir" diye konuştu.

Hakimlerin vicdani kanaatlerinin kanunlara ve dosyadaki delillere ulaştıktan sonra oluşabileceğini anlatan Kayacan, şöyle devam etti:

"(Ben sanığın suçluluğuna vicdanen kaniyim bu nedenle mahkumiyet veriyorum) asla söz konusu olamaz böyle bir şey. Böyle bir bakış açısı, yakaladığı her zanlının suçlu olduğu ön yargısıyla hareket eden bir polisin davranışıyla eş anlamlıdır ve modern hukuk anlayışında asla bunun yeri yoktur. Böyle bir anlayışa, yargı sistemine sahip olan ülke, devleti ayakta tutan unsurlardan en önemlilerinden biri olan adaletin çökmesi nedeniyle çöküşe gider. Adalet değeri örselenen toplumda hiçbir şeyin önemi yoktur. Cebinizdeki paranın da önemi yoktur. Adalet yoksa parayı harcayacak yer de bulamazsınız."

-"Medya gücü kullanıldı"-

Kayacan, dava sürecinde belli bir medya gücü kullanıldığını, yargılananlar veya soruşturmaya tabi tutulanların darbeci, onların avukatları ve ailelerinin darbe destekçileri olarak yaftalandıklarını, bunun halen sürdüğünü savundu.

Toplumun belli bir kesiminde kasıtlı veya kasıtsız askere bir alerji olduğunu öne süren Kayacan, şunları söyledi:

"Kısmen doğru muydu? Doğrusunu söylemek gerekirse evet doğruydu. Nedenleri vardı. 1960 ihtilali, 12 Eylül ihtilali, 28 Şubat. Ancak burada ayırt edici nokta, karşımızdaki sanıkları asker olarak mı göreceğiz insan olarak mı bütün mesele burada. Eğer asker olarak görmezsek insan olarak görürsek zaten o düşman ceza hukuku düşüncesini aklımıza dahi getiremeyiz ama asker olarak görürsek eski toplumsal mensubiyetlerimize dayanan bazı kızgınlıklar kararımıza etki edebilir."

Mecelle'de hakimin hukuk bilgisinden çok karakter ve kişilik özelliklerinin ön plana çıkarıldığını anlatan Kayacan, "Çünkü bilgi sonradan edinilebilir ama karakter bozukluğu asla sonradan düzeltilemez. Hakim duygularıyla hareket edemez. Hakimin acıma, affetme yetkisi yoktur. Uygulayıcıdır, yasayı uygular. Her ne şart altında olursa olsun suç sabitse cezayı uygulamak zorundadır, içi kan ağlasa dahi" diye konuştu.

-"Çok hoyrat bir hüküm"-

Hakimin, aynı zamanda hoyrat olmaması gerektiğini dile getiren Kayacan, "Bu hüküm o yönleriyle ne yazık ki çok hoyrat bir hüküm. Kastım aşağılamak anlamında değil. Çok sert değerlendirmelerle verilmiş bir hüküm. Bir ameliyat yapıyor doktor, bisturiyi 5 santim açmak yeterken 15 santim açıyor veya dikişleri kaba yapıyor. Sanıklara bakış açıları ne yazık ki hiç hoş olmadı" değerlendirmesinde bulundu.

Ceza yargılamasının amacının maddi gerçeğe ulaşmak olduğunu vurgulayan Kayacan, ceza hukukunda niyet okuyuculuğun yeri olmadığını kaydetti. Kayacan, geçmişte bunun birileri tarafından birilerine yapıldığını belirterek, "Şimdi de birileri birilerine yapıyor. 'Sen kesin darbe yapacaktın' demek niyet okumaktır" ifadesini kullandı.

Yargıyla ilgili toplumda hatta yargının içinde bile son yıllarda olumsuz algılamalar bulunduğunu savunan Kayacan, bütün olumsuz algılamalara rağmen Yargıtayın bütün temyiz sebeplerini ciddiyetle ele alacağına inandığını dile getirdi.

-Bozma nedenleri-

Avukat Kayacan, mutlaka bozma sebeplerini 3 noktada topladığını belirterek, müvekkilerinin askeri hakim olduğunu, bu nedenle askeri yargıda yargılanmaları gerektiğini savunarak, mahkemenin görevsizliği nedeniyle hükmün bozulması gerektiğini iddia etti.

İkinci mutlak bozma sebebini, "mahkeme kararıyla savunma haklarının kısıtlanması" olarak ifade eden Kayacan, delilerin ortaya konulması ve tartışılması bölümlerinin atlandığını, yargılama süresince kanıt toplanmadığını savundu. Kayacan, istedikleri bilirkişi incelemelerinin yaptırılmadığını, talep ettikleri tanıkların dinlenmesinin reddedildiğin ifade ederek, "Mahkemede hakimler baştan beri tarafsızlıklarını yitirmiştir" iddiasında bulundu.

Mutlak bozma sebeplerinden üçüncüsünün delillerin hukuka aykırı elde edilmesi olduğunu ileri süren Kayacan, "Hukuka aykırı elde edilen deliler hükme esas alınamaz. Bu, biz de ve bütün dünyada böyle. Bu, zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur esasına dayanmaktadır" dedi.

-"O sayın hakimlere hitap ediyorum"-

Dijital verilerin delil kabul edilmesiyle ilgili eleştirilerde bulunan Kayacan, "İnanın yüksek mahkeme önünde bunları söylemek durumunda bırakıldığım için rahatsızlık duyuyorum. Yoksa siz bunları çok iyi biliyorsunuz. Aslında o sayın hakimlere hitap ediyorum bunları bilmezcesine hüküm yazdıkları için" ifadesini kullandı.

Ceza hukukunda mahkumiyete karar verilebilmesi için fiil ile sanık arasında illiyet bağı kurulması gerektiğini bildiren Kayacan, hiçbir zaman kanaat ve takdirin tek başına hüküm vermeye yetmeyeceğini yineledi.

Kayacan, "Doktor 'öyle gördüm' deyip ilaç yazabilir ama hakim 'ben öyle gördüm' deyip karar veremez, delile dayandırması lazım" görüşünü aktardı.

Müvekkillerinden, Cengiz Köylü, Beyazıt Karataş, Mehmet Eldem, Bülent Günçal, Ziya Güler'in dijital belgelerde suç isnat edilen tarihlerde il ya da yurt dışında olduklarını belgeleriyle kanıtladıklarını anlatan Kayacan, mahkemenin bunları dikkate almadığını kaydetti.

Bu konuda tebliğnamede savunmaların inandırıcı gerekçelerle reddedildiğinin yazdığını söyleyen Kayacan, şu ifadeleri kullandı:

"Mahkemenin inandırıcı gerekçesi, kolay şekilde belge alışverişinin olabileceği. Eğer bu ceza hukukuna uyuyorsa Türkiye'de o zaman her şeyin olabileceğini kabul etmeliyiz. Ülkem adına şu 'olabileceği' tabirlerinden üzüntü duydum. Yabancı hukukçuyla şu kararı tartıştığımda yerin dibine girerim, verecek cevap bulamam çünkü. Evrakta suça dahil olmayan kişinin isminin olamayacağından söz ediliyor, tebliğname bunu inandırıcı gerekçe kabul etmiş. Ne diyebilirim buna?

Tebliğname Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına yazılır, o makama saygımdan dolayı bu kabul ile ilgili değerlendirmeleri yüce heyetinize ve adına yargılama yapılan Türk milletine havale ediyorum."

Dijital verilerin gerçek olduğu kabul edildiği takdirde oluşturan veya son kaydeden kişi için delil olabileceğini anlatan Kayacan, o veride isimleri yazanlar için delil olabilmesinin koşulunun, verilerin o kişilere ulaştırıldığının ispatı olduğunu ancak bunun yapılmadığını savundu.

Duruşmanın 8. gününde 117 avukattan 39'u savunmasını tamamladı. Kayacan, savunmasına pazartesi günü devam edecek. - Ankara

Kaynak: AA / Güncel

Ali Fahir Kayacan Erdem Bülent Ziya Güler Yargıtay Politika Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title