Başbakan Başdanışmanı Ertan Aydın: Vatandaş Laikliğin Gerçek Anlamını Takdir Ediyor
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İç Politika ve Kamuoyu Anketlerinden Sorumlu Başdanışmanı Dr.Ertan Aydın "Kamuoyu artık laikliğin gerçek anlamını, hiçbir dini grup ya da hesap vermeyen, gizli kapaklı, mesihçi vizyonun polis gücü ve yargıya egemen olmadığından emin olarak daha güçlü şekilde takdir ediyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İç Politika ve Kamuoyu Anketlerinden Sorumlu Başdanışmanı Dr. Ertan Aydın"Kamuoyu artık laikliğin gerçek anlamını, hiçbir dini grup ya da hesap vermeyen, gizli kapaklı, mesihçi vizyonun polis gücü ve yargıya egemen olmadığından emin olarak daha güçlü şekilde takdir ediyor. Herkes demokrasinin tam dini özgürlük imkânı getirebileceğini ancak bir dini tarikatın isteklerini hükümete ya da bürokrasiye empoze etmesine izin verilemeyeceğini gördü" dedi. Aydın, Hükümetin imal edilen delillerle yanlış şekilde kovuşturulan davaların yeniden yargılanmasına imkân verecek yasal değişiklikler hazırladığını bildirdi.
-BAŞBAKAN BAŞDANIŞMANI MEMO'YA KONUŞTU-
Aydın başta Filistin sorunu olmak üzere Orta Doğu'da yaşananların dünyaya doğru anlatılması amacıyla siyasetçi ve bilim adamlarının görüşlerini yansıtan Middle East Monitor (MEMO)'a yazdığı "Türkiye'deki Gülen Hareketi'ne İlişkin Efsane ve Gerçekler" başlıklı makalesinde ABD'nin eski Ankara Büyükelçileri Morton Abramowitz ve Eric Edelman'ın Washington Post'taki son yazılarını eleştirdi. Başbakan Erdoğan'ın Gülen olayını muhalifleri üzerinde daha fazla baskı uygulamak için kullandığı iddiasına karşı çıkan Aydın, yazının Gülen cemaatinden "yardım alarak" yazılmış olabileceğini savundu.
Halkın oyuyla iktidara gelmiş Erdoğan hükümetinin, hiçbir gerçek olayla çek edilmemiş "gazetecileri hapse atıyor, medyayı kontrol ediyor, basın özgürlüğünü engelliyor, işadamları üzerine baskı kuruyor, STÖ'leri ortadan kaldırıyor" gibi modası geçmiş doğu despotizmi klişeleriyle suçlandığını kaydeden Aydın, "Türkiye'deki günlük gazetelere göz atan bir kişi bunun saçmalığını görür" dedi.
ABD Başkanı Obama'ya kalıcı muhalefet yapan bir, Erdoğan'a muhalefet eden çok sayıda televizyon-gazete bulunduğunu kaydeden Aydın, "FOX TV (ABD'deki) yorumcularının Obama hakkındaki yorumları Türk medyasındaki nefret dolu yorumlar yanında medeni kalır" dedi.
Türkiye'de hiçbir gazetecinin hükümet politikalarını ya da politikacıları eleştirdiği için cezalandırılmadığını kaydeden Aydın, "Sadece nefret ifadeleri, yalan ve siyasilere karşı saldırılara karşı dava açabilirsiniz, para cezasıyla cezalandırılır, Başbakan bu hakkını sadece günlük bazda maruz kaldığı hakaretlerin bir kısmına karşı kullandı" dedi.
Türk medyası ve aydın ortamında nezaket sorunu olabileceğini kaydeden Aydın, üst üste sekiz seçim kazanan, ülkenin kronik sorunlarını çözüp demokratikleştiren bir liderliği Türk vatandaşlarının bir "lanet" değil "nimet" olarak gördüklerini bildirdi.
Ertan Aydın, "Türkiye Cumhuriyeti'nde etkin bir başbakan olmak mesela, İsviçre ya da İsveç'teki bir hükümet yetkilisine göre daha güçlü liderlik becerileri gerektirir" dedi. Türk hükümetinin Gülen Hareketi'ne verdiği siyasi karşılığı ifade özgürlüğünün kısıtlanması olarak tanımlamanın "bariz cehalet" olduğunu savundu. Aydın, gazetecilere mahkûmiyetlerin büyük oranda yargıdaki Gülen takipçilerince verildiğini, bürokrasideki örgütlenmeyi yazan Ahmet Şık ve Nedim Şener'in bunlar arasında olduğunu belirtti.
Gülen hareketine karşı gerekli önlemleri zamanında almamakla eleştirilen iktidarın deliller ortaya çıkıncaya kadar "güçler ayrılığı" ilkesi nedeniyle müdahale edemediğini kaydeden Aydın, "Türk Hükümeti polis ve yargı içindeki Gülencileri ortaya çıkarmak ve yeniden atamak için yasa-idari değişiklikleri yapmakta geç kaldı, ama bu şimdi yapılmaması gerektiği anlamına gelmez. Geçmişteki bir suç faaliyetinin sezilememesi bu suçun faillerini masum kılmaz bugün sorumlu tutulmayacakları anlamı taşımaz. Hükümet, Gülenci yargıç ve güvenlik güçlerinin imal ettikleri delillerle yanlış şekilde kovuşturulan davaların yeniden yargılanmasına imkân verecek yasal değişiklikler hazırlıyor" dedi. Ertan Aydın şu görüşleri savundu:
"-Gülen Hareketi'nin Türk bürokrasisinde yaptığı, ABD ya da Almanya'da mesela Scientology Kilisesi'nin ya da Roma Katolik Opus Dei tarikatının sadece yargıda aşırı biçimde temsil edilir hale gelmesi değil aynı zamanda hukukun üstünlüğünden çok kendi kiliselerinin çıkarına hizmet etmesiyle benzer.
-Kamuoyu artık laikliğin gerçek anlamını, hiçbir dini grup ya da hesap vermeyen, gizli kapaklı, mesihçi vizyonun polis gücü ve yargıya egemen olmadığından emin olarak daha güçlü şekilde takdir ediyor. Herkes demokrasinin tam dini özgürlük imkânı getirebileceğini ancak bir dini tarikatın isteklerini hükümete ya da bürokrasiye empoze etmesine izin verilemeyeceğini gördü.
-Artan dini özgürlük ve demokratikleşme Gülen hareketi için örgütün genişlemesinin Türkiye'nin politikası ve ekonomisi üzerindeki artan kontrolüyle birlikte nihai hedefleri için anlam taşıyor. Geçmişte baskı altında bulunan birçok dini grup için dini özgürlük, asla kendi iradelerini seçilmişler üzerinde demokratik temsil iradesine karşı empoze etme anlamına gelmedi.
-Hareket, gerçeği temsil ettiği ve üyeleri yeryüzünde seçilmiş kişiler olduğu duygusuna sahip. Böylece hareketin kendiliğinden kutsal olduğu ve bu kutsal yapının ilahi mesihçi misyonun bir parçası olarak Türkiye'de herşeyi kontrol etmesi gerektiği izlenimi veriyor.
-Türk halkı ülkedeki demokrasinin geleceğiyle ilgili oldukça karışık sorularla meşgul olsa da Türkiye'nin Batı medyasındaki dostları herşeyi demokrasinin gerçek anlamını asla anlamayan ve yolsuzluk suçlamalarını savuşturmayı deneyen yolsuzluğa bulaşmış doğulu despot sloganlarına indirgemekten daha iyisini yapabilir. Her şeyden öte Türkiye, 18 ay içinde artarda halkın demokrasideki her ihtilaflı meseleyi tartışacağı üç seçimden geçecek. Türk siyasetini yorumlayacaklara tavsiyem, İstanbul'da bir kahveye girmeleri, gazete almaları Türk internet medyasındaki farklı yorumları karşılaştırmaları. Böylece yorum ve haberleri sadece ülkedeki siyasetin vaziyetiyle ilgili anlamlı şeyler söylemeyecek, okurlarına hukukun üstünlüğü, din ve siyaset ve dünyadaki diğer demokrasilerde güçler ayrılığıyla ilgili yıllardır sorulan soruları da anlatacak."