Başbakan Erdoğan ile Füle'den Karşılıklı "Gezi" Çıkışı
"açık söylüyorum AB, Türkiye'ye verdiği sözleri, altına imza attığı belgeleri unutmaktan ve unutturmaya çalışmaktan artık vazgeçmelidir" "Çevreci olmak, devletin, halkın, hizmetinde olan araç gereçleri yakmak, yıkmak değildir.
"açık söylüyorum AB, Türkiye'ye verdiği sözleri, altına imza attığı belgeleri unutmaktan ve unutturmaya çalışmaktan artık vazgeçmelidir"
"Çevreci olmak, devletin, halkın, hizmetinde olan araç gereçleri yakmak, yıkmak değildir. Çevreci olmak, kamu mallarına zarar vermek değildir. Çevreci olmak, tüm çevre olarak ifade edilen ağaçları, saksıları herşeyi yakıp yıkmak değildir. Çevreci olmak insanları öldürmek değildir"
"Bir de şimdi ders vermeye gayret edenler, acaba ABD'deki Wall Street olaylarını nereye koyacaklar? Biber gazı olayıydı, 17 kişinin ölümüydü, bütün bunlar orada oldu. İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da, Yunanistan'da buna benzer olaylar yaşandı"
"Yüzde 50 bize oy verdi, biz yüzde 50'nin partisi değiliz. Biz, şu anda yüzde 100'ün partisi olarak bu ülkeye hizmet veriyoruz"
"AB üyelerinin de, üye olmak isteyen ülkelerin de görevi mümkün olan en yüksek demokratik standartlara ve pratiklere ulaşmak için çaba harcamaktır. Barışçıl toplantı, fikir ifade etme ve medyanın olayları yaşandıkları anda yayınlama özgürlüğü bunlar arasında yer alır" Haber: Dilhun GENÇDAL - Kamera: Ünsal ÇAKİN İSTANBUL - DHA Swiss Otel'de düzenlenen "AB Bakanlığı Küresel Sorunlar Karşısında Türkiye ve AB İçin Ortak Gelecek Konferansı"na katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin kararlılıkla reform sürecine olan bağlılığını sürdürdüğünü belirterek, "Özellikle 26 Haziran'da açılacak olan 22 numaralı, Bölgesel Politikalar ve Yapısal Araçların Koordinasyonu faslı sürecinin siyasi engeller bir kenara bırakılarak olağan seyrinde devam ettirilmesini diliyoruz" dedi. Türkiye'nin sadece son 10.5 yılda katettiğin mesafeye bakınca AB sürecinin bu mesafeyle doğru orantılı ilerlemediğini ifade eden Erdoğan, "Neden Türkiye bunca kazanımına rağmen AB tarafından haksız eleştirilerle karşı karşıya kalıyor? Neden sıra bize gelince daha önce başka ülkelere uygulanmayan standartlar, kriterler icat ediliyor? Bu soruların cevaplarının bugün ve yarın gerçekleştirilecek oturumlarda enine boyuna tartışılacağını düşünüyorum. Üyelik sürecimizi adeta yokuşa süren AB, kendisinin de bu konuda bir samimiyet testiyle karşı karşıya olduğunu bilmesi gerekir. Birliğin bu sınavda elde edeceği netice, esasen geleceğinin nasıl şekilleneceğiyle ilgili soruların da cevabı olacaktır. Açık söylüyorum AB, Türkiye'ye verdiği sözleri, altına imza attığı belgeleri unutmaktan ve unutturmaya çalışmaktan artık vazgeçmelidir" diye konuştu. Müzakerelerin başlamasının üzerinden yaklaşık 8 yıl geçmesine rağmen sadece 13 faslı müzakerelere açabildiklerini kaydeden Erdoğan, bugün diğer şartlar tamam olduğu halde sadece siyasi ve ideolojik sebeplerle 16 faslın müzakerelerinin ise başlatılmadığını söyledi. Erdoğan, AB'nin ahde vefa esasına dayalı olduğunu "Nerede ahde vefa, ahde vefa da yok" sözleriyle belirterek, "Şimdi demokrasiyi konuşuyoruz da peki demokrasinin ilkeleri bunlar değil mi? Niye bunların üzerinde durmuyoruz" dedi. BİR BEN KALDIM AB'nin Türkiye'ye gerekçe sunmasını isteyen Erdoğan, "Neden bu istikamette adımlar atılmıyor ve Türkiye'ye bunun gerekçeleri niçin açıklanamıyor. O zaman bize bunun gerekçelerini de açıklasınlar. 'Üç yıldır biz sizi şu şu şu nedenlerle almıyoruz almadık'. Aslında zaman zaman ikili yaptığımız görüşmelerde bunu bize açıkça söylüyorlar. Ama iş bu noktaya gelince değişiyor. Bakınız 15 ülke Avrupa Birliği üyesiyken şimdi karşımda Ferheugen'i de gördüm. O zamanlar liderler zirvesine bizler çağrılıyorduk, Sayın Straw da o dönemleri hatırlar, çağrılıyorduk. Ama daha sonra Fransa'da bir değişiklik oldu. Ne zaman ki, Sarkozy göreve geldi o andan itibaren müzakereci ülkeler veya aday ülkeler liderler zirvesine katılamaz oldu bir anda kesildi. Halkımın bunu bilmesi lazım ve bu süreç niçin bu kadar ağır gidiyor bunu öğrenmesi lazım. Şimdi Sarkozy gitti tabi o dönemdeki başkanlardan, devlet başkanlarından da hemen hemen kimse kalmadı onu da söyleyeyim. O 15'den hemen hemen kimse kalmadı, hepsi hemen hemen değişti. Şu anda bu süreci takip eden sadece benim, bir ben kaldım. Bu bakımdan, Türkiye ile Avrupa Komisyonu arasında devam eden Vize Muafiyet Görüşmelerinin vizelerin tamamen kaldırıldığı bir süreçle neticelenmesini temenni ediyorum. Şu anda bize görüşmeler yaptıklarını söylüyorlar, bu işi müzakere ettiklerini söylüyorlar temenni ederim ki kısa bir zaman içerisinde Türkiye artık bu vize uygulamasından kurtulur" diye konuştu. Erdoğan, son dönemde AB ve AB ülkeleri tarafından ifade özgürlüğü konusunda Türkiye'ye bazı eleştirilerin yöneltildiğini kaydederek, "Bakınız burada da AB'nin bir çelişkisine dikkatlerinizi çekmek istiyorum; bilindiği gibi AB'nin temel hak ve özgürlüklerle ilgili başlıkları 23. Yargı ve Temel Haklar ve 24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasılları çerçevesinde ele alınıyor. Burada AB'nin müzakerelerde başlayacak olan ülkeler için koyduğu bir kural var. Bu kurala göre 23. ve 24. fasılları açmadan aday ülkeler diğer başlıklardaki müzakereleri de açamıyorlar. Ancak, Türkiye Güney Kıbrıs Rum yönetiminin ve ona bu fırsatı veren AB'nin koyduğu engel sebebiyle hala bu fasılları, müzakereleri açamadı. Buna rağmen hükümetimiz şu anda bu 2 fasılda da açılış kriterlerini büyük ölçüde yerine getirmiş, hatta bazı kapanış kriterlerini bile şimdiden karşılayacak noktaya gelmiş durumda. Sadece Türkiye'ye yönelik olarak, 'Fasıllarda açılış yapılabilir, ama kapanış yapılamaz' ilkesi geldi ve bir açılış-kapanış yaptık, ondan sonra fasıllarda sadece açılışlarla bizi bıraktılar" dedi. BİRİLERİ SANAL BAZI ADIMLAR ATIYORLAR Türkiye'nin bugün cumhuriyet tarihinde AB standartlarına en yakın olduğu noktada bulunduğunu ifade eden Erdoğan, hangi kesimden, etnik kökenden, inançtan olursa olsun, 76 milyon vatandaşın her birinin sorunlarına aynı hassasiyetle eğildiklerini kaydetti. Erdoğan, bugün AB üyesi ülkelerde etnik köken ayırımcılığı yapan ülkelerin bulunduğunu kaydederek, şunları dile getirdi: Dini noktada ayrımcılık yapan ülkeler var. Benim ülkemde bu noktada böyle bir sıkıntıyı biz yaşamıyoruz. Birileri sanal bazı adımlar atıyorlar. Örneğin benim ülkemde Roman vatandaşlarıma karşı en ufak bir ayrım yapamazsınız. Tam aksine biz şu anda TOKİ ile birlikte Roman vatandaşlarımıza yönelik iskan bölgeleri açarak onların yerleşim tarzı neyse, mimari anlayışları neyse bütün bunlara yönelik birçok konutlar inşa ediyoruz. Onların bu sıkıntılarını giderebilelim diye ama Avrupa'nın en önemli ülkesi, Romanlar'ı ülkesinden dışarı etti. Ne oldu? Niye ses çıkmadı? Başka büyük ülkede, inanç noktasında ırkçılık yapılıyor. Benim 8 vatandaşım, o ülkede maalesef insafsızca öldürüldü. Medyayı konuşuyoruz. Niçin Türkiye'den giden medya mensupları o mahkemelere alınmadı? Neden o yargılama süreçlerini takip edemediler? Bunları da görmek zorundayız. Yani biz bunları yutalım mı? Bunları dillendirmeyelim mi? Bunları söyleyince 'Erdoğan da çok sert'. Kusura bakmayın, ben doğruyu söylemek zorundayım. Biz özgürlüklerin önündeki engelleri, 10 yıldır kaldırmanın mücadelesini veriyoruz. Bakın 3. ve 4. yargı paketini çıkardık ve ülkemizdeki birçok engellemelere rağmen çıkardık. Bilindiği gibi devletin daha önce çeşitli sebeplerle el koyduğu farklı inanç gruplarının, bunu Avrupalı dostlarımız zaten biliyorlar da daha iyi bilmeleri lazım, ülkemdeki gerek Musevi, gerek Hristiyan kim olursa olsun on yıllardır çözülemeyen sorunları çözdük ve onların gayrimenkullerini kendilerine iade etmeye başladık. Şu ana kadar maddi değeri 2 milyar doları bulan gayrimenkulleri kendilerine iade ettik. Bunu biz yaptık. Niye? Adalet anlayışımız bunu gerektiriyor da onun için yaptık. Dünyanın ekonomik krizle boğuştuğu bir dönemde biz Türkiye olarak, azınlık vatandaşlarımızın mağduriyetlerini, maliyetini düşünmeksizin gidermenin peşinde olduk. Çünkü özgürlüklerin ve demokrasinin bedeli bizim nezdimizde paha biçilmezdir." ÇEVRECİLİKTE ORTAKLIK YAPACAKSANIZ, GELİN BAŞBAKANINIZLA YAPIN Erdoğan, Gezi Parkı eylemlerine ilişkin de, olaylarda korkunç bir dezenformasyon olduğunu belirterek, "Sosyal medyanın korkunç yalan kampanyaları var. Bunların hepsi tespitle elimdedir. Hepsini biliyoruz" dedi. Demokratik talepler konusunda hiçbir sıkıntıları ve çekinceleri bulunmadığını kaydeden Erdoğan, hükümet oldukları günden bu yana, her kesimle taleplerin ifade edilmesi ve çözüm yollarının aranması konusunda kapsamlı görüşmelerde bulunduklarını, istişareler yaptıklarını, ortak çalışmalar yürüttüklerini kaydederek, "Milletin parlamentodaki temsilcileri ne iş yapar diye sormaz mısınız? Bu insanlar acaba ne işle meşguller. Bunları ne için gündeme getirmezler?" diye konuştu. Erdoğan, Taksim Gezi Parkı konusunu 2011 seçimleri öncesinde, İstanbul projeleri içinde açıkladığını söyleyerek, "O günden bu güne kimsenin sesi çıkmadı. Çevre hassasiyeti olan kardeşlerime sesleniyorum; eğer çevrecilikte ortaklık yapacaksanız, gelin başbakanınızla yapın. Ben, çevreyi tarihiyle, kültürüyle, yeşiliyle birlikte tanıdım. Ben, belediye başkanlığı yapmış bir insanım. Çevreciliğin ne olduğunu bilirim. İstanbul yeşil fakiriyken 10 yaş ağaçlar ithal ederek ağaçlandırma yaptım. Neden yaptım, çünkü İstanbul'a çöl olmak yakışmazdı. Niye bunları konuşmuyorlar? Kusura bakmasınlar Taksim Gezi Parkı'nın orada daha önce Sheraton vardı. Sheraton yapılırken, oradaki yeşil alanlar söküldü. Acaba niye onu engellemediler? Neden?" diye konuştu. WALL STREET OLAYLARI Koç Üniversitesi'nin orman alanına yapıldığını, on binlerce 10-15 yaş üstü ağacın söküldüğünü, dönemin cumhurbaşkanının açılış yaparken, "Buranın açılmasına, yapılmasına mani olanlar nerede?" dediğini kaydeden Erdoğan, o dönemde cezaevinde olduğunu, çıktıktan sonra yargı meselesine devam ettiğini, yargının Türkiye Cumhuriyeti devletinin haklılığını teyit ettiğine, şu anda Koç Grubu'nun devletin kiracısı olduğunu anlattı. Erdoğan, aynı şeyin Sabancı Üniversitesi için de geçerli olduğunu dile getirerek, "Orası da orman alanı. Bazı gerçekleri bilelim de ona göre değerlendirmeleri yapalım. Çünkü bu ülkede bugüne kadar belli bir kaymak takım maalesef istediği gibi istediği yeri değerlendirmeye, istediği yerde istediği şekilde konuşlanmaya alışmıştır. Bizim iktidarımız bunları ortadan kaldırdı" dedi. Çözüm sürecine de değinen Erdoğan, şöyle konuştu: "Biz, bu adımı atarken, çözüm sürecine anamuhalefeti de diğerleri de engel olmanın gayreti içinde. Hatta Gezi Parkı olaylarında olanların da bir kısmı yine çözüm sürecini de bu işin içine katmanın gayreti içerisine giriyor. Onlar da çözüm sürecine karşı. Benim değerli dostlarım burada konuşurken acaba bunları biliyorlar mı? Hangi kaynaklardan acaba bilgilendiler? Bir taraftan çözüm süreciyle ilgili, bize desteğinizi veriyorsunuz, teşekkür ediyorum ama öbür taraftan da maalesef çözüm sürecini istemeyenlerin de bu olayların içinde yer aldığını bilmenizi isterim. Çevreci olmak, devletin, halkın, hizmetinde olan araç gereçleri yakmak, yıkmak değildir. Çevreci olmak, kamu mallarına zarar vermek değildir. Çevreci olmak, tüm çevre olarak ifade edilen ağaçları, saksıları herşeyi yakıp yıkmak değildir. Çevreci olmak insanları öldürmek değildir. Bir de şimdi ders vermeye gayret edenler, acaba ABD'deki Wall Street olaylarını nereye koyacaklar? Biber gazı olayıydı, 17 kişinin ölümüydü, bütün bunlar orada oldu. İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da, Yunanistan'da buna benzer olaylar yaşandı. Bütün bu olaylar yaşanıyor. Üstelik bunlar AB üyesi ülkeler. Acaba bütün bu olanlara karşı tepki ne oldu? Ben, bu soruya cevap bulmak istiyorum." KARARI ZATEN SEÇİM ÖNCESİ VERMİŞİZ Şiddet, terör, vandallık ve kendi özgürlüğü adına başkalarının özgürlüğünü tehdit eden anlayışa karşı olduklarını ifade eden Erdoğan, "Yoksa demokrasi talebi diye bir taleple karşıma çıkacak olanlara canım kurban, her türlü desteği vermeye hazırım. Neymiş yapamadıkları bize bunları anlatsınlar, başımız gözümüz üstüne. Bizim bu noktada bir sıkıntımız yok. Dedim ya, tarih, kültür, yeşil içiçe" dedi. Erdoğan, AKM'nin yıkılarak, yerine dev bir opera binası yapılacağını söylediklerini hatırlatarak, "Hemen işte o vandalizmin mensupları çıkıyorlar, 'Yıktırmayız'. Kusura bakmayın da böyle bir kararı da vereceksek bunu zaten seçim öncesinde vermişiz ve seçim öncesinde bu kararı verirken, halkımın kahir ekseriyeti bize 'Evet' demiş. Bize desteğini vermiş. Bunları onayladığı için vermiş. Eğer bunları onaylamasa, İstanbul halkı bize destek verir mi?" diye konuştu. TÜRKİYE, DEMOKRATİK BİR ÜLKEDİR Erdoğan, Gezi Parkı eylemleri için, "Samimi olarak demokratik taleplerini ifade etme gayreti içindeki vatandaşlardan ziyade, bu durumu istismar ederek daha başka siyasi tertipler peşinde olanların ön planda olduğunu gördük" diyerek, olayların ilk başında yapılan müdahaleyle ilgili eleştirilerini, üzüntülerini ifade ettiklerini ve gereğinin yapılacağını çeşitli defalar belirttiklerini aktardı. Avrupa'nın hangi ülkesinde bu şekilde şiddet içeren, yıkıma yönelen olaylar yaşansa, bunları yapanların, Türkiye'dekinden çok daha sert bir müdahaleye maruz kaldıklarını söyleyen Erdoğan, "Geçmişteki pek çok örnekten böyle olduğunu zaten biliyoruz. Demokrasi şeffaflık rejimidir, kimsenin arkasında gizleneceği, saklanacağı bir sütre değildir. Özgürlük ve demokrasi talep eden herkesin demokratik yöntemlere bağlı kalması şarttır" dedi. Erdoğan, "Türkiye, demokratik bir ülkedir; Anayasal ve seçimle oluşan parlamenter sisteme sahip bir ülkedir. Bizi, millet getirdi. Eğer götürecekse, millet götürür, başkaları değil. Hükümetle bir meselesi olan, bunu sandıkta görebilir. Hükümete hesap sormak isteyen, vakti zamanı gelince sandıkta sorar. Bunun dışında da zaten Salı, Çarşamba, Perşembe parlamentoda hep esip gürlüyorlar, istedikleri gibi hesabı da soruyorlar. Ne adına? Kendi isimleri zaten milletvekili. Millet adına bunu yapıyorlar. Şunu herkes bilsin ki, milli iradeye yönelik hiçbir saldırıya, hangi kılıf altında olursa olsun, kim tarafından beslenirse beslensin, asla boyun eğmeyiz. Biz, toplumsal hadiseleri okuruz, analiz ederiz, objektif biçimde de değerlendiririz. Bizi bugünlere taşıyan, bizi, her iki kişiden birinin oyuna mazhar eden de bu kucaklayıcı tavrımızdır. Şunu da söyleyeyim: Yüzde 50 bize oy verdi, biz yüzde 50'nin partisi değiliz. Biz, şu anda yüzde 100'ün partisi olarak bu ülkeye hizmet veriyoruz" diye konuştu. YABANCI BASIN MENSUPLARINA ÇAĞRI Yabancı basın mensuplarına da seslenen Erdoğan, "Yabancı dostlarımıza, özellikle de yabancı medyaya, Türkiye'de yaşananları lütfen ideolojik bir yaklaşımla ele almamalarını ve sipariş üzerine ilanlar yayımlamalalarını hatırlatırım. Gazetelere, uluslararası medyaya parayı basmak suretiyle ilan verenlerin, oralarda Türkiye'nin güçlenmesini, bu hale gelmesini hazmedemeyenlerin çıkartmış oldukları ilanların kaynaklarını da biliyoruz. Bunu da özellikle hatırlatmak istiyorum. Bu, Türkiye'nin güçlenmesinden, Türkiye'nin bir güç devşirmesinden rahatsız olanların aslında attığı bir adımdır. Bu, yine Türkiye'deki faiz lobisinin iktidarımıza yönelik attığı adımdır. Faiz lobisi de fazla heveslenmesin, onlar da kusura bakmasınlar hedeflerine ulaşamayacaklar. Bu halkın dediği neyse, o olacak. Bu milletin dediği olacak" dedi. FÜLE'DEN "GEZİ" ELEŞTİRİSİ Bu arada Erdoğan'dan önce kürsüye çıkan AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle de, Gezi Parkı'nda yaşananlara değinerek, "Ortak geleceğimizden bahsetmeden önce bugünü görmezden gelemeyiz. Bir haftayı aşkın süredir bu toplantının yapıldığı mekandan ancak birkaç yüz metre ötede yaşanan olaylardan bahsetmemem güç olur. AB üyelerinin de, üye olmak isteyen ülkelerin de görevi mümkün olan en yüksek demokratik standartlara ve pratiklere ulaşmak için çaba harcamaktır. Barışçıl toplantı, fikir ifade etme ve medyanın olayları yaşandıkları anda yayınlama özgürlüğü bunlar arasında yer alır" dedi. Polisin aşırı güç kullanmasını eleştiren Füle, hükemetin bunu kabul etmesinden memuniyet duyduğunu da kaydetti. Füle, söz konusu polis müdahaleleri için, "Şimdi asıl önemli olan sadece hızlı ve şeffaf bir soruşturma başlatılması değil, aynı zamanda sorumluların hesap vermesinin de sağlanmasıdır" diye konuştu.