Haberler

Başbakan Yardımcısı Arınç."Çok Zor Bir İşin İçindeyiz, O Yüzden İmralı Sürecine Türkiye'nin Ne...

Abone Ol

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Çok zor bir işin içindeyiz, o yüzden İmralı sürecine Türkiye'nin ne kadar ihtiyacı var."

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Çok zor bir işin içindeyiz, o yüzden İmralı sürecine Türkiye'nin ne kadar ihtiyacı var. Bu çözüm süreci başarıyla sonuçlanırsa, Türkiye ne kadar büyük bir badireden kurtulacak bunu anlamak için Uludere'ye bakmamız bile yeterli" dedi.

Arınç, A Haber televizyonunda canlı yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

"Uludere Alt Komisyonu'nca kabul edilen rapor sizi tatmin etti mi-" sorusu üzerine Arınç, Uludere'de yaşananların acı bir olay olduğunu söyledi.

Bu olaydan sonra yapılan tek şeyin Meclis'te bir komisyon kurulup, bu komisyonun raporunu yazması olmadığını belirten Arınç, "Meclis bir araştırma komisyonu kurdu, İnsan Hakları Komisyonu bu konuda çalıştı onlar da raporlarını, zannediyorum sadece CHP'nin muhalefetiyle bir rapor ortaya çıktı. Sadece CHP'nin muhalefet şerhini bildiğim, Kılıçdaroğlu'nun da grup toplantısında tamamen üzerinde durduğu, bu insanların 'kasten öldürüldüğünü' ifade eden o acı sözlerini de dinledim" dedi.

Asıl yapılan incelemenin, Diyarbakır ve Şırnak Cumhuriyet Başsavcılıklarının yaptığı adli soruşturma olduğunu bildiren Başbakan Yardımcısı Arınç, sözlerine şöyle devam etti:

"O adli soruşturmada da Heron görüntülerinden tutunuz, mekanizmayı tek tek ele alan, 'bu olayda bir kasıt var mıdır-', yoksa 'ihmal var mıdır-', 'ihmalin sorumluları kimlerdir' şeklinde bir adli soruşturma var. Aslında hepimizin onu beklememiz ve onun sonucuna odaklanmamız lazım. Ama Meclis'teki komisyonun verdiği rapor üzerinden tartışacaksak, bu bir araştırma komisyonudur ve yaptıkları şey sadece tespitten ibarettir. Araştırma komisyonlarının icrai bir fonksiyonları yoktur. Meclis Soruşturması Komisyonu'nun siyasi bir sonucu vardır ama araştırma komisyonları sadece tespit yaparlar. Bazı öneriler ve tavsiyelerde bulunurlar. Mesela, 28 Şubat sürecini de içine alan, Türkiye'deki darbeler sürecini inceleyen bir komisyonda aynı şekilde bir çalışma yapmıştır. Şimdi bu izinsiz telefon dinlemeleri konusunda yine bir araştırma komisyonu kurulmuştur. Meclis'in en çok yaptığı denetim mekanizmalarından biriside Meclis Araştırma Komisyonu kurmaktır. Raporunu beğenmeyebilirsiniz, ama bu raporu maksatlı olarak kabul etmek, siyaseten çok yanlış olur."

Olayın acı bir olay olduğunu yineleyen Arınç, şunları söyledi:

"İçlerinde çocuklar da olan, sivillerin de belli bir köyden çıkarak dışardan, işte akaryakıt, katırlara yüklemek suretiyle getirecekler ama insansız hava araçlarından bir terör faaliyeti olarak görüldüğü söyleniyor, geri dönmeleri için atış yapıldığı ifade ediliyor, buna rağmen yine sıfır noktasına doğru bir hareketlilik olmadı. Onun üzerine de geçmişte yaşanan bazı olaylar dikkate alınarak, mekanizma içerisinde bir bombalama yapıldığı ifade ediliyor. Bu doğru bir şey. Yani 'biz bombalamadık', 'siz de bombalamadınız' ama bu işten sorumlu olanlar, eldeki verileri değerlendirmişler ve nihayet bir terör faaliyeti olabileceği düşüncesiyle, bildiğim kadarıyla...Şimdi şuna dikkat etmemiz lazım: Çok zor bir işin içindeyiz, o yüzden İmralı sürecine Türkiye'nin ne kadar ihtiyacı var. Bu çözüm süreci başarıyla sonuçlanırsa, Türkiye ne kadar büyük bir badiren kurtulacak bunu anlamak için Uludere'ye bakmamız bile yeterli."

-"Kılıçdaroğlu, çok acı cümleler kullanıyor..."-

Uludere öncesinde bir karakola baskın yapıldığını anımsatan Arınç, şunları kaydetti:

"İnsansız hava araçlarından baktılar veya ısıya duyarlı radarlardan baktılar, termal görüntülerden baktılar, komutan diyor ki 'bunları biz çobana benzettik, o yüzden ateş etmedik.' Başka bir yerde çobanlar vuruldu, bu seferde

'terörist zannettik.' Dolayısıyla bir aracın içerisine binmiş, oranın yerel kıyafetini giymiş bir insan karakola doğru hızla sürüyor. Gelen bir ekmek arabası mı- Su getiren bir araba mıdır- Bilemiyorlar. O yüzden çok yanlışlıklar yapılıyor, biz komutanları suçladık, halk olarak kastediyorum, 'sen nasıl çoban zannedersin', şimdi burada ne yapsınlar. 34-35 insan, karşı tarafta kamplar var. Bu kamplardan bir sıcak gidiş gelişlerin olduğu tespit edilmiş, yüreğimiz yanıyor, masum insanlar hayatını kaybetmişse yüreğimiz yanıyor, çocukları gördük, ölüleri katırlara yükleyip köylerine getirdiler, cenazeleri ayrı bir acı. Hükümet olarak 'ne yapabiliriz-' dedik. Mağdurların yanında olduk, üzüntülerimizi ifade ettik, yasal imkanları sonuna kadar kullandık, Meclis'te gitti 'ortada bir kasıt yoktur' yani 'terörle mücadele konsepti içerisinde yapılmış bir eylemdir', ben öyle anlıyorum cümlelerden, ama Ahmet'tir, Mehmet'tir, Hüseyin'dir dememişler, diyememişler, diyebilecek olsalardı, belki onu da yazacaklardı. Ama Kılıçdaroğlu, hem Genelkurmay'ı suçlamak, hem de Hükümeti yıpratmak için çok acı cümleler kullanıyor. Bu acı cümleleri kullanacaksa, ta Dersim'den başlamalı Kılıçdaroğlu ve 30 yıldan beri, özellikle 90'da, 91'lerde, 92'lerde Türkiye'de yaşanan felaketler için de bir şeyler konuşmalı. Faili meçhuller için kaçırılan insanlar için de bir şey konuşmalı. Ama Uludere üzerinden siyaset yapıp, askerimizi ve hükümetimizi yıpratmayı istiyorsa, bunun karşılığı çözüme katkı sağlamak değil."

-"Biz bunların tahliye olmalarını gönülden arzu ediyoruz"-

Ergin Saygun'un sağlık durumu nedeniyle serbest bırakıldığının hatırlatılarak, "Aynı konu çerçevesinde şuanda tutuklu bulunan ve sağlık durumu ağır olan başka isimlerden de bahsediliyor- Onların serbest bırakılmamasını neye bağlıyorsunuz-" sorusu üzerine Arınç, bu konunun kendisini vicdanen çok yaraladığını belirtti.

Kendisinin bir hukukçu olarak da gözlemlediği şeyler bulunduğunu ifade eden Arınç, açlık grevleri, cezaevi koşulları sebebiyle hastalıkları ilerlemiş olanlar ve çok acil hastalar da bulunduğunu hatırlattı.

"Bunların bir şekilde tahliye edilmeleri, hükümlü iseler, hükümlerinin iyileştikten sonraya tehir edilmeleri gerekiyor" diyen Başbakan Yardımcısı Arınç, kendilerinin bunu gerçekleştirdiğini söyledi.

Yaklaşık 2-3 ay önce bir kanun çıkardıklarını ifade eden Arınç, "Eskiden adli tıp raporuna bağlanıyordu bunlar, biz bunu 'bir hekim, bir hastane raporu, yeter ki bunu adli tıp uygun görsün, tahliye edilebilire' çevirdik. Bu sadece Ergin Saygun için değil aynı durumda olan herkes için" dedi.

Saygun'un bu prosedüre uygun bir şekilde evine veya hastaneye tedavi olmaya gittiğini belirten Arınç, şunları söyledi:

"Aynı durumda olan insanlar için, en son sanıyorum Fatih Hilmioğlu için bu daha fazla söz konusu oluyor, başkaları da mutlaka vardır. Onların da bu sürecin hızla tamamlanarak, eğer gerçekten hastalıkları cezaevinde daha da ilerleyecekse ve tedavileri cezaevi şartlarında mümkün olmayacaksa, süratle tahliye edilmeleri lazım. Zannediyorum ki adli tıbbın bu işe onay vermediği anlaşılıyor şu aşamada, buradan da onları uyarmış olalım. Yani siz tabii tıbbi görüşünüzde özgürsünüz, bizim buna karışma hakkımız yok. Ama bu kişilerin durumları, bir benzerlik arz ediyorsa, tedavileri noktasında, dışardaki şartlar çok daha iyiyse, bunları tahliye edin. Bu insanların ailelerini de kendilerini de toplumu da rahatlatın diyebiliriz. Biz bunların tahliye olmalarını gönülden arzu ediyoruz çünkü sağlık şartları buna el vermiyor."

-"Kınama mektubunu çok haksız buluyorum"-

"ABD Kongresi'nden sayın Başbakan'a bir kınama mektubu gelmiş, anti siyonizmle ilgili olarak. İnsanlık suçu olarak kabul edilmesine dair. Biz mi kendimizi anlatamıyoruz, bir takım insanlar mı anlamamak da direniyor- Bu konuya açıklık getirir misiniz-" sorusuna Arınç, kınama mektubunu çok haksız bulduğunu söyledi.

"Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na ifade ettiği sözlerden dolayı böyle bir eleştiri getirilmesini kabul etmek mümkün değildir" diyen Başbakan Yardımcısı Arınç, Almanya'da katıldığı bir diyalog toplantısında da bu soruya cevap verdiğini hatırlattı.

Arınç, "Yurt dışındaki bir konuşması sırasında sayın Başbakanımız, antisemitizmi de İslamofobi ile, Medeniyetler İttifakı konuşması içerisinde olabilir, siyonizmi de aynı kapsama sokan bir cümle sarfetmiş. Buna başta İsrail olmak üzere, ABD'den, başka ülkelerden de tepkiler geldi. Çünkü siyonizmi bizim anladığımız manada anlamıyor olabilirler" dedi.

BM'nin geçmişte, siyonizmin, ırkçılık ve ayrımcılık olduğunu kabul eden bir kararı olduğunu anımsatan Arınç, şunları kaydetti:

"Ama daha sonra onların Oslo süreci başlayınca 91-92'lerde zannediyorum, yine BM, sürece katkı olsun diye siyonizm hakkındaki onu kınayan kararı kaldırmış. Ama yine, pek çok insan için siyonizmin ifade ettiği anlam: 'Yanlış, kötü, olmaması gereken bir anlam' şeklinde tezahür edebilir. Burada bizim söylemek istediğimiz özellikle, sayın Başbakanımızın da zaman zaman ifade ettiği, ister Mavi Marmara olsun, ister Gazze olayları olsun, ister Filistin olsun, isterse İsrail Hükümeti'nin veya İsrail'li yöneticilerin insan haklarını ihlalleriyle ilgili bütün eylemlerine karşı, biz yönetimi ve devleti eleştiriyoruz ve eleştirmeye de devam edeceğiz. Ama İsrail'in kutsallarını veya Museviler'in inançlarını hiçbir zaman rencide edici bir sözümüz, davranışımız olamaz. Dolayısıyla, antisemitizm, yani işte Almanya'da yaşadıkları holokost dedikleri mesele veya bir başka ülkedeki ve şimdi yeni yeni filizlenmeye başlayan ama gücünü de artıran İslamofobi, İslam düşmanlığı, ırkçılık, yabancı düşmanlığı gibi şeyleri aynı kefeye koymak, bunları eleştirmek mümkün. Çünkü biz de Müslümanlar olarak yayılan bu gelişmenin karşısında sıkıntılar çekiyoruz. Ama İsrail'in hükümetlerinin, yöneticilerinin yaptıkları her şeyi eleştirebiliriz, onlar da mutlaka bizi eleştireceklerdir. Bu kapsamda anlaşılması gerekir diye düşünüyorum, belki sayın Başbakanımızın buna açıklık getiren bir konuşması yakın zamanda olabilir."

-Almanya'daki yangın-

Almanya'nın Stuttgart kenti yakınlarındaki Backnang Kasabası'nda bir apartmanda çıkan yangın sonucu aynı aileden 8 Türk'ün yaşamını yitirmesiyle ilgili yapılan otopsiden sonra kafalarında soru işaretinin kalıp kalmadığının sorulması üzerine Arınç, hadiseyi ilk duyduklarında akıllarına eski kötü olayların geldiğini belirtti.

Arınç, Almanya'da yaptığı görüşmeler sırasında Türklere, yabancılara karşı aşırı sağcı örgütlerin faaliyetlerinden bahsettiklerini anımsattı.

Yanan evin çok kalabalık, ahşap, eski bir ev olduğunu, altında da bir tavernadan bahsedildiğini ifade eden Arınç, şöyle konuştu:

"Yukardan bir yangın çıkmış maalesef, bir anne ve 7 çocuğunu hakkın rahmetine uğurladık. Çok üzüldük, acaba 'özel olarak çıkartılmış, Solingen'deki, Möln'deki eski olayları hatırlatan bir olay mı-' diye. Hemen bakanlarımız gittiler, büyükelçimiz gitti. O hükümetler çok yakından ilgilendi. Merkel'in bize gönderdiği mesaj çok önemli, 'utanıyorum, üzüntü duyuyorum, mahvoldum...' falan şeklinde. Biz, 'Bütün yönleriyle araştırın, bunun sorumlusu siz olacaksınız, umarız ki herhangi bir saldırı, sabotaj, kundaklama değildir, ama bütün bu ihtimalleri çok ayrıntılı olarak incelemeniz gerekir' dedik. Onlar otopsiyi yapmış olabilirler, İstanbul'da tekrar bir otopsi yapıldığını biliyorum, sonuçları herhalde açıklanacaktır. Ama şuanda bize ulaşan bulgularla, gerek Almanya'dan gerek Türkiye'den, maalesef bir şekilde çıkmış bir kontak, elektrik veya kablolardaki bir yangın gibi görünüyor. Bunun altında başka bir şey varsa, o da yargı süreciyle ortaya çıkacaktır."

Arınç, ölenlere Allah'tan rahmet, ailesine ve Türk halkına da başsağlığı diledi.

-Behzat Ç, Muhteşem Yüzyıl...-

"Bazı dizilerden şikayet etmiştiniz, Behzat Ç, Muhteşem Yüzyıl gibi. Behzat Ç, ilkbaharda bitecekmiş. Muhteşem Yüzyıl'ın da başka formata girdiğine dair açıklamalar var. İzlediniz mi-" denmesi üzerine Arınç, "Hayır inatla izlememeye devam ediyorum, benim için de bu mesele bitmiştir, ben sadece ilk fragmanları döndüğü zaman, tepkimi dile getirmiştim, kaç sene oldu bilmiyorum" dedi.

Kendisinin RTÜK'ten sorumlu olduğunu anımsatan Başbakan Yardımcısı Arınç, RTÜK'ün 2 yıl önce yeni kanunu çıkardıklarını söyledi.

Bu kanunda yayın ilkelerini tespit ettiklerini bildiren Arınç, "Bir televizyon ve radyo yayıncılığı nasıl olmalı, bir sürü maddesi var. Bütün muhalefet partileri de dahil, bu yayın ilkelerinde anlaştık biz. Yani bir mutabakatla yayın ilkelerini tespit ettik. Bir televizyon programının iyi veya kötü olması, doğru veya yanlış olması benim açımdan, ilkelere uygun mu, değil mi o noktadadır. Eğer bu yayın ilkelerinde bir aykırılık varsa, RTÜK görevini yapar, yapmıyorsa da suçludur. Burada 'beğendim, beğenmedim, şu daha iyi rol yapıyordu' bu noktada değiliz biz. Bunların üzerinde konuştuğumuz zaman, aslında iki diziyi de çok fazla meşhur ettiğimizin, 3 kişi izliyorsa, bunu 5'e çıkardığımızın da farkındayız. Bu yüzden hiç birimiz belki konuşmamalıyız, RTÜK görevini yapmalı. Şimdi, bunlar yakın zamanda bitecekmiş. Bence miatları dolduğu için bitiyordur. Bir dizinin 20 sene sürecek hali yok. İzleme oranları düştükçe veya yazacak senaryo kalmayınca, bitecektir."

Çok daha cazip, çok daha etkileyici dizelerin televizyonlarda olmasını arzu edeceğini belirten Arınç, yayın ilkelerine uygunluğun söz konusu olması gerektiğini söyledi.

(Bitti)

Muhabir: Barış Gündoğan

Yayıncı: Ertuğrul Cingil - ANKARA

Kaynak: AA / Güncel

Bülent Arınç Almanya İmralı İsrail Politika Güncel Haberler

Bakmadan Geçme

1000
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title