Başbakan Yıldırım İstanbul'da
Başbakan Binali Yıldırım, ülkesini, milletini cümle aleme şikayet eden siyasetçiler olduğunu belirterek, "Yazık, yazık. Siyaseti tabii ki herkes yapacak.
Başbakan Binali Yıldırım, ülkesini, milletini cümle aleme şikayet eden siyasetçiler olduğunu belirterek, "Yazık, yazık. Siyaseti tabii ki herkes yapacak. Herkes fikrini söyleyecek. Türkiye demokratik bir ülke ama kalkıp, gidip sen 'Türkiye'de can güvenliği, mal güvenliği yok, kimse bu ülkeye gelmesin' dersen bunun kime ne faydası var? Böyle bir ihanet olabilir mi? Ülkesini cümle aleme şikayet eden, kötüleyen, 'Gelmeyin, gitmeyin' deyip, kapı kapı herkese söyleyen bir siyasi anlayıştan bu ülke hiçbir fayda görmez. Bu ülkenin siyaset geleneğine de uymaz. İçeride ne kadar farklı düşünsek de dışarıda tek ses olmamız lazım. Tek ses. Ölçümüz, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Ölçü bu. Bu ölçünün dışındaki her türlü davranış, bu ülkenin hayrına değildir, zararınadır. Bunu bilmemiz lazım." dedi.
Yıldırım, Türk Havayolları Genel Müdürü Bilal Ekşi'nin babası İslam Ekşi'nin Maltepe'de düzenlenen cenaze töreninin ardından Başıbüyük Mahallesi'nde bir kahvehaneyi ziyaret etti.
Burada vatandaşlarla sohbet eden Yıldırım, vatandaşların imara yönelik talepleri üzerine, "Ben öyle lafı uzatıp, zurna yapmayı sevmem. Çok net, yerel yönetimlerden, belediyelerden sorumlu Genel Başkan Yardımcımız, eski Pendik Belediye Başkanımız aynı zamanda İstanbul Milletvekilimiz Erol Kaya, bu işle ilgili görevli. Bu işle ilgili yanlış neyse düzeltecek, sizin mağduriyetinizi giderecek. Tamam mı? Anlaştık, bu mesele bitti." ifadelerini kullandı.
"Depremi önleyemeyeceğimize göre tedbiri almak bizim elimizde"
Başıbüyük'ün Anadolu Yakasının yıllardan beri bilinen en eski muhitlerinden olduğunu dile getiren Yıldırım, "Başıbüyük, başıbüyük ama çilesi de yıllarca en büyük yer olmuş. Öyle mi? Buranın ulaşım, altyapı, su bütün hizmetler az önce muhtar bu safahatı nasıl Cumhurbaşkanımızın, belediye başkanlığında dokunuşuyla altyapı, yol, su sorununun halledildiğini anlattı. Bizi ta 90'lı yıllara götürdü." diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, aynı zaman da bu bölgelerin deprem riski de taşıdığına işaret ederek, şunları söyledi:
"İstanbul deprem bölgesi buralar da deprem mıntıkasına yakın bölgeler içinde yer alıyor. Dolayısıyla burada sizlerin beklentisini, hakkını, hukukunu düşünerek bir deprem dönüşümü ihtiyacı var. Öyle mi? İşte yapılan imar çalışmalarının amacı da zaten buna yönelik. Bunu en güzel şekilde herhangi bir hak kaybı olmadan, yeterli yeşil alanlar, ortak kullanım alanları, kamu hizmet binaları, her şeyiyle düşünülmüş bir deprem dönüşümünü bu bölgeye mahsus değil, İstanbul'un her tarafı için yapma kararı aldık. Bunu bir takvimle, bir tarihe, zamana yayarak gerçekleştireceğiz. Bir meseleyi hepimiz çok iyi biliyoruz; depremin olmaması diye bir şey yok. Er, geç deprem olacak. Bunu bütün bilim adamları, teknoloji, tecrübeler gösteriyor. O halde deprem kaçınılmaz ise ne yapabiliriz? Depreme karşı tedbir alırız. Depremi önleyemeyeceğimize göre tedbiri almak bizim elimizde. Ha bu bugünden yarına olacak bir iş mi? Değil. Yılların getirdiği meselelerimiz var. Türkiye genelinde birinci derecede deprem riski altında bulunan bölgelerdeki bina sayısı 7,5 milyon. İstanbul'un yarısından bahsediyoruz en az. Dolayısıyla bunların her şeyiniz olsa bile sıfırdan yenilenmesi, hiçbir sorununuz olmasa dahi 15 yıl. Bir yandan başlayıp parça parça 'Sızlanmak, ne yapacağız, işte gün yaklaştı' demektense, bir yerinden başlayıp, adım adım bu işleri tamamlamamız lazım. Bunu inşallah başaracak irade var. Neden var? Çünkü arkamızda siz varsınız."
"Türkiye'nin etrafında kazanlar kaynıyor"
Yıldırım, Türkiye'nın zor bir coğrafyada yer aldığını, etrafında kazanlar kaynadığını vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülke yok ki bizim gibi aynı anda üç tane terör örgütüyle mücadele eden. Birisi PKK bölücü terör örgütü. Diğeri FETÖ alçak darbe örgütü. Üçüncüsü, dinimizi, dinimizin değerlerini maalesef bütün insanlık nezdinde kötü göstermeye çalışan DEAŞ denen bir alçak örgütten bahsediyoruz. Bütün bu örgütlerle mücadelemizin asıl sebebi şu; üçüyle de aynı anda mücadele ediyoruz. Bu memleketin geleceğini karartmak isteyenlere fırsat vermemek, ülkemizi bölmek isteyenlere fırsat vermemek ve dışarıdan üst akılla ortaklık yaparak Türkiye'yi ele geçirmeye çalışan alçaklara fırsat vermemek. Bugüne kadar bunda başarılı olduk ama nasıl olduk? Sizlerin sayesinde başardık. Vatandaştan, milletten destek almazsan ne yaparsan yap boş. Sonuç yok. Dünyanın hiçbir ülkesinde 15 Temmuz gibi bir gece yaşansa, hiçbir hükümet ayakta kalamaz. Bir yanda tanklar, bir yanda uçaklar, bir yanda bomba var. Diğer yanda ne var? Göğsünde iman olan, göğsünü tanklara siper eden millet var. Siz varsınız. Cumhurbaşkanımız 'İnin meydanlara' dedi. Hiç tereddüt etmeden indiniz. İşte vatan, millet sevgisi bu. Ama diğer yandan da bakıyorsunuz ülkesini, milletini cümle aleme şikayet eden siyasetçiler var. Yazık, yazık. Siyaseti tabii ki herkes yapacak. Herkes fikrini söyleyecek. Türkiye demokratik bir ülke ama kalkıp, gidip sen 'Türkiye'de can güvenliği, mal güvenliği yok, kimse bu ülkeye gelmesin.' dersen bunun kime ne faydası var? Böyle bir ihanet olabilir mi? Bir ülkesini cümle aleme şikayet eden, kötüleyen, 'Gelmeyin, gitmeyin' deyip, kapı kapı herkese söyleyen bir siyasi anlayıştan bu ülke hiçbir fayda görmez. Bu ülkenin siyaset geleneğine de uymaz. İçeride ne kadar farklı düşünsek de dışarıda tek ses olmamız lazım. Tek ses. Ölçümüz, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Ölçü bu. Bu ölçünün dışındaki her türlü davranış bu ülkenin hayrına değildir, zararınadır. Bunu bilmemiz lazım."
"Mahallemizde yaşamak istiyoruz"
Başıbüyük Mahalle Muhtarı Ayhan Karpuz da mahallelerinde yaşamak, ikamet etmek ve dağılmak istemediklerini belirterek, "Bizlere bu imar konusunda gerçekten desteğini vereceğinin sözünü de aldık arkadaşlar. Son olarak şunu söyleyeceğim, inanın camiye, 'acaba nasıl yaklaşacağım, ulaşabilir miyim?' düşünceleriyle beraber, abdestli olarak girdim. Allah'ın hikmeti Sayın Başbakanım tam yanıma denk geldi. Kendisine sadece iki kelime rica ettim; 'Sayın Başbakanım, Başıbüyüklüler adına bir çayımızı içer misiniz?' Kendisi bu sözümüz üzerine işte buyurun şu an aramızda. Hoş geldiniz Sayın Başbakanım, ayağınıza sağlık." diye konuştu.