Başpolis, Mesleğe Dönmek İçin Danıştay'a Başvurdu
İZMİR'de, Olağanüstü Hal uygulaması kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile meslekten ihraç edilen başpolis Kemal K., bu kararın mevzuata ve hukuka aykırı olduğunu belirterek, iptali için avukatı aracılığıyla Danıştay'a başvurdu.
İZMİR'de, Olağanüstü Hal uygulaması kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile meslekten ihraç edilen başpolis Kemal K., bu kararın mevzuata ve hukuka aykırı olduğunu belirterek, iptali için avukatı aracılığıyla Danıştay'a başvurdu.
Avukat Adnan Özdemir, müvekkili Kemal K.'nın, İçişleri Bakanlığı bünyesinde İzmir Emniyet Müdürlüğü'nde başpolis olarak görev yaparken, geçen 17 Ağustos'ta 670 sayılı, Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile meslekten ihraç edildiğini söyledi. Kararın iptali için Danıştay'a başvuran avukat Özdemir dava dilekçesinde, şöyle dedi:
"Müvekkilim, Kamu Personeline İlişkin Tedbirler başlıklı 2'nci madde kapsamında ihraç edildi. Bu işlem tamamen mevzuat ve hukuka aykırı bulunmaktadır. Anayasa'da da yerini bulan olağanüstü hal ilanı, olağanüstü koşulların yarattığı bir dönem olmakla birlikte, hukukun tamamen yok sayıldığı bir dönem olduğu anlamına gelmemektedir. Yine Anayasa'da yer ve tanımını bulan demokratik bir hukuk devleti olduğu kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde, olağanüstü halin çerçevesi de yine hukuk kurallarıyla çizilmek mecburiyetindedir. Nitekim, Anayasa'nın 15'inci maddesi olağanüstü halde, 'Durumun gerektirdiği ölçüde' temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının tamamen veya kısmen durdurulabileceğini belirtmektedir. Anayasa'da belirlenen çerçevesi ile OHAL KHK'lerine getirilen ilk sınırlama, amaç bakımındadır. Anayasa'nın 121'inci maddesi Bakanlar Kurulu'nun, sadece 'olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda' KHK çıkarabileceğini belirtmektedir. Yine anayasa ile OHAL KHK'lerine getirilen bir diğer sınırlama ise süre bakımındandır. OHAL KHK'leri, olağanüstü halin ilan edildiği süre ile sınırlı olmak üzere çıkarılmaktadır. OHAL'in sona ermesiyle, KHK'ler de kendiliklerinden yürürlükten kalkacaklardır. Başka bir deyişle, OHAL KHK'leriyle olağanüstü halin süresi dışında uygulaması sürecek kurallar konamaz. Bu sebeple, OHAL KHK'leriyle OHAL'in dışındaki dönemleri kapsayacak şekilde yasalarda değişiklik yapılması da mümkün değildir."
"SÜBJEKTİF BİR DÜZENLEME"
Anayasa Mahkemesi'nin 10 Ocak 1991 tarihli içtihadında, "Olağanüstü Hal KHK'leri olağanüstü hal ilan edilen yerlerde ve olağanüstü hal süresince uygulanacak olmaları nedeniyle bu tür KHK'lerle yasalarda değişiklik yapılamaz. Tersi durumda, olağanüstü halin sona ermesine karşın kuralın yürürlüğünü koruması söz konusu olacaktır" gibi önemli bir kurala açıklık getirdiğini de belirten Avukat Özdemir, dilekçesinde şöyle devam etti:
"Hal böyle olunca da 670 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamındaki Kanun Hükmünde Kararname ile, olağanüstü halin bitmesinden sonraki dönem için de etki ve sonuçlarını sınırsız bir biçimde sürdürecek olan bir düzenleme yapılması hukuken mümkün olamayacaktır. OHAL kapsamında çıkarılan 670 sayılı KHK incelendiğinde, yukarıda belirtilen ilkelerle uyum içinde olmadıkları görülmektedir. KHK'nin 2'nci maddesinde 'Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan kamu görevlilerinden bahsedilmektedir. KHK'ye ekli listede yer alan kişilerin başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın görevden çıkarıldığına ve ayrıca bir tebligat yapılmasına gerek olmayacağına dair düzenlemeye yer verilmiştir. Bu listede adı yer alan müvekkil hakkındaki bu değerlendirme nasıl yapılacaktır? Hakkında bu konuda hiçbir yargı kararı olmayan müvekkilin nasıl böyle bir terör örgütü irtibatından bahsedilebilecektir? Hiçbir kanıt aranmadan, tamamen sübjektif bir değerlendirmeyle on binlerce kişinin kamudaki görevine son veren bu düzenleme, OHAL kalktıktan sonra da geçerli olacak ise, bunu hukukilik zeminine oturtmak nasıl mümkün olacaktır? Sırf bu sebep dahi, Anayasanın 121. maddesine açıkça aykırı bulunmaktadır. Hakkında bu konuda hiçbir ceza davası bulunmayan davacı, ilerleyen aşamalarda ola ki böyle bir davada sanık sıfatıyla yer alsa ve beraat etse, FETÖ/PDY ile hiçbir ilişkisi olmadığı ortaya çıktığı için nasıl bir hukuka uygunluk sağlanacaktır? Yine bu durumun Anayasa'nın 38'inci maddesinde yerini bulunan masumiyet karinesine açık aykırılık taşıdığı da ortadadır."
NİHAİ SONUÇ DOĞURAN İŞLEM
Niteliği itibari ile meslekten çıkarmanın, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran bir işlem olduğunu da belirten avukat Özdemir, Olağanüstü Hal Kanun Hükmündeki Kararname ile tesis edilen işlem, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AHİS) birçok maddesini ihlal ettiğini öne sürdü. Avukat Özdemir, şöyle dedi:
"ffBu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği birçok kararda vurgulandığı üzere, bir devletin olağanüstü halde bile, demokrasi ve insan haklarının çizdiği belirli sınırlar içinde hareket etmesi gerekmektedir. AİHS'e usulüne uygun bir askıya alma beyanında bulunulması dahi devleti temel yükümlülüklerinden kurtarmamaktadır. İdare hukukunun genel prensipleri ele alındığında, bir kamu görevlisinin meslekten çıkarılmasına ilişkin izlenecek olan hukuksal sürecin de işlemin unsurları bakımından dahi doğru işletilmediği ortaya çıkmaktadır" dedi.
"ÖRGÜTLE İLİŞKİSİ OLDUĞUNA DAİR DELİL YOK"
Müvekkili hakkındaki meslekten çıkarma yönündeki idari işleminin sebebi olarak FETÖ/PDY'nin gösterildiğini, kendisinin bu yönde hiçbir eylem ya da davranışı olmadığı gibi buna delalet edecek bir delili, en ufak bir emare dahi bulunmadığını diye getiren avukat Adnan Özdemir, şöyle devam etti:
"Müvekkilim hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olmaksızın hakkında terör örgütü irtibatı iddiası ile işlem tesis edilmesi hukuka açık aykırılıktır. Buna rağmen dayanaksız ve sebebi bilinmeyen soyut bir haksız değerlendirme ile böyle bir uygulamaya gidilmesi kamu hizmetlerinin gereklerine uygun düşmediği gibi adalet duygularını da zedelemiştir. İdari işlemin sebep unsurunun sağlıklı olabilmesi için, işlemin tesis ediliş sebebinin ayrıntılı olarak ve somut olgularla gösterilmesi gerekmektedir. İdarenin işlemi tesis edebilmek için mevzuatın kendisine tanıdığı yetkiyi göstermiş olması, sebep unsurunu oluşturmaz. İdari işlemlerde, sadece mevzuat hükme atıfta bulunulmayıp sebep unsurunun ayrıntılı olarak gösterilmesi, aynı zamanda işlemlerin gerekçeli olmasının da bir sonucudur. Bu nitelikleri haiz olmayan idari işlemin sebep unsuru sakattır. Bu itibarla da anılan idari işlemin iptali gerekmektedir. İdari işlemin 'amaç' unsuru da sakattır. Zira; bu unsur ile idari işlemden beklenen 'kamu yararı' dır. Bir hukuk devletinde, kamu gücü kullanılarak tesis edilen işlemin hukukiliği ve geçerliliği ancak onun kamu yararını geçekleştirmeye matuf olması ile mümkün olabilecektir. Bunun dışında kişisel ya da siyasal belirli amaçlarla tesis edilen işlemler kamu yararını gerçekleştirme amacını taşımayıp hukuka aykırı olduğu için yargı erki tarafından iptal edilmeye mahkumdur. Davacının meslekten çıkarma yönündeki idari işleme muhatap kılınmasında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmayıp tamamen soyut bir tahmin ve değerlendirme bu işlemin altındaki gerçek sebebi oluşturduğuna göre, burada siyasi saikten bahsedilecektir."
- İzmir