Bayhan: En Anlamlı Dil "Şüheda"nın Dili
Bayhan, Dil ve Edebiyat dergisinin bu ayki sayısındaki yazısında şühedanın dilini yazdı.
Şiir Derneği Başkanı ve Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Eğitim ve Kültür İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gazeteci Yazar Nevzat Bayhan, "Şu anda özgür ve müreffeh bir vatandan, onurlu bir hayattan bahsedebiliyor olmamız, yürek devletinin mimarları olan şühedanın; bu civanmerdane, cansiparane gayret ve emeklerinin ürünü, ruhani bir düşüncenin sonucudur." diyor Dil ve Edebiyat dergisindeki yazısında.
Bayhan, Dil ve Edebiyat dergisinin bu ayki sayısındaki yazısında şühedanın dilini yazdı. Konuşmanın sadece "dil"in hareketlerinden ibaret olmadığını, bir "hâl"in ifade biçimi olduğunu, bu haykırışın en anlamlısının ise; yürekle, alın terleriyle, kanla, çabayla, canla yazılan destanlar olabileceğini söylüyor.
Yazısına şöyle devam ediyor Bayhan, "Dilleri zikirde, kalpleri şükürde, zihinleri fikirde... Onlar anlatmıyor, mercan sessizliğinde, dünya büyüklüğünde işler yapıyor, ancak etrafı velveleye vermiyor, bedenlerinin her zerresinde yaşıyorlar. Yaşatmak için, aydınlık bir gelecek, huzur içinde barış soluklayan bir vatan için bir güneş gibi doğuyorlardı zifiri karanlığın, apansız bir gecenin sabahında...
Onlar konuşmuyorlardı, kâh bir şahin oluyor, şimşek gibi dalıyor, kem gözlere dünyayı dar ediyordu; kâh aslanlar gibi kükrüyor, karanlık fikirleri inlerine mahkûm ediyor, bazen arı gibi hummalı bir şekilde çalışarak ümranlar kuruyordu. Bazen de Eyüp sabrıyla gezdikleri yerlerde inciden gönül sarayları konduruyorlardı. Bu samimi, hasbî hareketleriyle hâlden anlayanlara şehadet diliyle çok şey aktarıyorlardı.
Onlar konuşmuyorlar, "kim var?" dendiğinde "sağına ve soluna bakmadan" ve zerre kadar tereddüt etmeden lisan-ı halleriyle "ben varım!" diyorlardı. "Verecek neyin var?" dendiğinde alınlarındaki pırıltılarla, mahya gibi "söz konusu vatansa, gerisi teferruattır" yazıyor, arkalarına bakmadan, tek sermayeleri olan canlarını, göz kırpmadan bedenlerini terk ederek gönüllere misafir olmayı tercih ediyorlardı."
Bayhan, dünyadaki yaşantılarını bizim yaşamamız için feda eden; sevdiklerimizle olabilmek için sevenlerini terk edebilen diğergâm, "tefanî sırrına ermiş, her şeyini bizim için feda etmiş bu gözde, güzide insanların hatıralarının yaşatılması, yakınları ile gazilerin her türlü mağduriyet ve mahrumiyetten korunması, almamız ve gereğini yapmamız icap eden, gönül ve zihin saraylarımızın giriş kapılarına nakşetmemiz gereken önemli bir kitabe olduğunu söylüyor.
Şuhedanın "hal"ine en iyi tercüman da Merhum Akif'imizin ifadesiyle yer buluyor sanırım:
Sen bendesin efrad, aradan vahdeti kaldır
Milletler için kıyamet, işte o zamandır.
Girmeden tefrika bir millete düşman giremez.
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez!
En anlamlı dilin şühedanın dili olduğunu ifade eden Bayhan, "o dilde yaşatmak için yaşama vardır. Vatanında fâni, savunmada dasitânî olma vardır. Bozguncuları sindirme, mahzun gönülleri fethetme vardır. Korkuya yabancı bir ruh ile toplumu korkulardan kurtarma azmi, cehdi ve gayreti vardır.
Herşeyden öte, "Rıza-i Bariyi kazanma aşkı vardır."diyor.