Bu Müzede Basın Tarihine Yolculuk Var (1)
Gelişen gazetecilik teknolojisinin aşamalarına ev sahipliği yapan İstanbul'daki Basın Müzesi, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Peyami Safa, Namık Kemal, Reşat Nuri Güntekin, Burhan Felek, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Hrant Dink, Mehmet Ali Birand ve 15 Temmuz şehidi Mustafa Cambaz gibi...
KAAN BOZDOĞAN - Gelişen gazetecilik teknolojisinin aşamalarına ev sahipliği yapan İstanbul'daki Basın Müzesi, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Peyami Safa, Namık Kemal, Reşat Nuri Güntekin, Burhan Felek, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Hrant Dink, Mehmet Ali Birand ve 15 Temmuz şehidi Mustafa Cambaz gibi iz bırakmış gazeteci ve yazarların hatıraları ve portreleri ile gazetecilik tarihine yolculuk imkanı sunuyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) bünyesindeki Basın Müzesi, Çemberlitaş'taki Maarif Nazırı Saffet Paşa tarafından 1865 yılında Neo-klasik tarzda inşa edilmiş tarihi binada, gazetecilik ve basın tarihi meraklılarını ağırlıyor.
Medya sektörü çalışanlarına da ilham kaynağı olan ve gazetecilik teknolojisi evrimlerinin gözlemlenebildiği müzede, taş baskı örnekleri, düz baskı makinesi, prova tezgahları, giyotin, eski daktilolar, teleksler ve telefotolar gibi çeşitli ilkel araç-gereçler arasında nostaljik gezi yapmak mümkün.
Çeşitli dönemlere ait gazete ve dergiler ile basın-yayın dünyasındaki eserler de yer aldığı müzede pek çok gazetecinin mesleğini icra ederken kullandığı araç-gereçler, basın kartları ve kişisel eşyalar da sergileniyor.
Müzede, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Peyami Safa, Namık Kemal, Reşat Nuri Güntekin, Burhan Felek ve Mehmet Ali Birand'ın yanı sıra farklı tarihlerde suikast sonucu hayatını kaybeden Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Çetin Emeç ve Hrant Dink ile 15 Temmuz darbe girişiminde şehit olan Mustafa Cambaz gibi çok sayıda gazeteci ve yazarların portre fotoğrafları ve yağlı boya resimleri görülebiliyor.
Gazetecilerin zaman içinde yaptıkları faaliyet ve eylemlere ilişkin yazı, fotoğraf ve belgeler ile mesleki olarak hayata geçirilen ilk toplu sözleşmenin nüshası da müzede bulunuyor.
"Mesleğe iz bırakmış gazeteci ve yazarların anıları müzede yaşatılıyor"
TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Basın Müzesi'nin restore edilerek 9 Mayıs 1988 yılında hizmete açıldığını söyledi.
Müzenin, basının hafızası olma özelliğini taşıdığını dile getiren Güneş, "Kurulduğu dönemde Türkiye'nin ilk basın müzesi ve dünyadaki 15 basın müzesinden birisiydi. Bu müze basının hafızası olma özelliğini taşıyor. Tüm gazeteciler için çok kıymetli bir müze." diye konuştu.
Güneş, toplamda müzenin demirbaşına kayıtlı, aralarında kitap, dergi ve gazete cildinin de bulunduğu 26 bin 786 nesnenin olduğunu, demirbaş kaydındaki fazla kayıtlar da dikkate alındığında toplam kayıtlı eser ve evrak sayısının 30 bini bulduğunu aktararak, "Müze objelerinin kaydı ise 204 adet. Dijital ortamda da kayıtlı CD, DVD formatında bin 81 gazete PDF'si var." dedi.
Müzenin gazetecilerin ve araştırmacıların yanı sıra turistlerin de ilgisini çektiğini işaret eden Güneş, "2017 yılında müzeyi bini turist olmak üzere 9 bin 500 kişi ziyaret etti. Müze, turistik bölgede olduğu için turistlerin de ilgisini çekiyor." değerlendirmesinde bulundu.
TGC Genel Sekreteri Güneş, müzede yer alan İletişim ve Gazetecilik Kütüphanesi'nden de 2017 yılında 750 kişinin yararlandığını kaydetti.
Müzede, İbrahim Müteferrika'nın Türkiye'de kurduğu ilk matbaanın maketinin de bulunduğunu ve özellikle iletişim fakültesi öğrencilerinin bundan çok etkilendiğini aktaran Güneş, "Türk gazeteciliğinin başlangıcı, 1828'de yayınlanan Vekayi-i Mısriyye gazetesi, 2. Meşrutiyet ile birlikte yayın ortamına giren gazete ve dergiler, gazetelerin harf devriminden sonraki eski Türkçe ve Latin alfabesinden örneklerin birlikte sergilendiği gazeteler var. Meclisin açılışı, ilk meclis tutanakları, Harf Devrimine kadar olan tüm süreci Basın Müzesi'ni ziyaret edenler görebilir." ifadelerini kullandı.
Mesleğe iz bırakmış çok sayıda gazeteci ve yazarın anılarının kıymetli eşyalarıyla birlikte müzede yaşatıldığına dikkati çeken Güneş, şöyle devam etti:
"Bunlar arasında Sedat Simavi'nin göz banyosunu yaptığı cam kase, Burhan Felek'in eski Türkçe ile yazdığı köşe yazıları, Abdi İpekçi'nin ilk maaşından ayırdığı para, vurulduğu sırada üzerinde olan ve yediği kurşun nedeniyle kırılan kalemi, Çetin Emeç'in vurulduğu sırada üzerinde olan kravat ve son okuduğu kitap, Mehmet Ali Birand'ın saati, Semih Balcıoğlu'nun çizim kalemleri, Turhan Selçuk'un saçından kesilen bir tutam, Orhan Erinç'in Yassıada duruşmalarına giriş kartı gibi her döneme ait çok kıymetli eşyalar bulunuyor. Çok değerli gazetecilerin de cemiyet tarafından yaptırılmış yağlı boya portreleri var."
Güneş, müzeyi gezenlerin basın tarihinde kısa bir yolculuk yaptığını, müzedeki eserlerin gazetecilik ve basın tarihine ışık tuttuğunu belirtti.
"Bugünün teknolojileri de yarın müzelik olacak"
Teknolojide gelinen noktaya bakıldığında akıllı telefonlarla tüm gazetecilik faaliyetlerinin gerçekleştirilebildiğine değinen Güneş, cep telefonlarıyla iletişimin yanı sıra görüntü ve ses kaydı, görsel ve yazılı röportajlar yapılabildiğini anlattı.
Güneş, teknoloji bağımlılığından bahsederek, hızlı gazetecilikten ziyade aslolanın "etik gazetecilik" olduğunu ifade etti.
Gazetecilerin teknolojiye bel bağlamadan, araştırarak ve emek sarf ederek çalışmasının önemine işaret eden Güneş, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Günümüzde kullanılan bu ürünlerin (teknolojik cihazlar) de yarın müzelik olabileceğini düşünerek aslında bunlara çok fazla bel bağlamak gerektiğini düşünmüyorum. Asıl olan gazetecilik, bizim bu işi ahlakına uygun, halkın haber alma özgürlüğüne saygı göstererek yapıyor olmamız çok kıymetli. Teknoloji bağımlılığımız gazeteciliği olağanüstü bir yere taşımıyor. Sadece hız üzerine odaklı bir gazetecilik içerikten ödün vermeyi gerektiriyor. Hız sorunumuzu çözmüyor. Hala gazetecilikte asıl olan içerik ve o gazetecinin o konudaki uzmanlığı ve yetkinliğidir. Hız, gazeteciliğin temel ilkelerinden feragat etmeyi gerektirmemeli."