Bunları Bize Yaşatanlar Asker Değil Çete Mensubuydu"
HÜSEYİN KULAOĞLU - İstanbul'un en güzel semtlerinden biri olan Çengelköy, Kulesi Askeri Lisesi'nde görevli bir çok subay ve askerin de katıldığı 15 Temmuz darbe girişimi sonucu yaşanan dehşetin izlerini halen taşıyor.
MURAT KAYA - HÜSEYİN KULAOĞLU - İstanbul'un en güzel semtlerinden biri olan Çengelköy, Kulesi Askeri Lisesi'nde görevli bir çok subay ve askerin de katıldığı 15 Temmuz darbe girişimi sonucu yaşanan dehşetin izlerini halen taşıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) subay olmak üzere öğrenci yetiştirilen Çengelköy'deki Kuleli Askeri Lisesi, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyelerinin gerçekleştirdiği 15 Temmuz darbe girişiminin merkezlerinden biri oldu.
AA muhabirine konuşan semt sakinleri, 15 Temmuz gecesi polis merkezini ele geçirmeye çalışan ve darbeyi engellemek için karşılarına çıkan sivil halka acımasızca ateş açarak ölüm ve yaralanmalara sebep olan lisede görevli subay ve askerleri, "Filistinlilere kurşun sıkan İsrail askeri" olarak değerlendirdi.
"Karakolun önünde 150 kişilik bir kalabalık birikti"
Uzun zamandır Çengelköy'de yaşayan semt sakinlerinden Hasan Özkan, olaylarda hayatını kaybeden gazeteci Mustafa Cambaz ile Çınaraltı Çay Bahçesi'nde oturduklarını ve silah sesleri duyduklarını belirterek, "Bir şarjör mermi boşaltıldı. Kalktık karakola gittik ve bir yüzbaşının karakolu teslim almaya gelmiş olduğunu gördük. Karakol teslim olmuyor. O arada silah sesini duyan millet de toplandı karakolun önüne. 150 kişilik bir kalabalık birikti. Bu kişiler, 'karakolu teslim etmeyiz' diye bağırıyordu. Biz de ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk." dedi.
Boğaziçi Köprüsü'nün kapatıldığını ve terör olaylarının yaşandığını zannettiklerini anlatan Özkan, "O onda askerler 'dağılın, defolun' diye bağırmaya başladı. O yüzbaşı havaya ateş açarak geri gitti. Biraz sonra daha kalabalık bir şekilde geldiler ve benzincinin yanındaki sokak lambasını kırdılar. Kendileri karanlık alanda kaldı, biz ise aydınlık alanda kaldık. Çengelköy esnafı, çay bahçesinde oturanlar ve çevredeki insanlar bağırarak tekbir getirdi. Elinde silah olan subay etrafa ateş açtı ve önce Mustafa Cambaz ardından muhtar vuruldu." diye konuştu.
"Ambulans çağırdık, ambulansı kurşunladılar"
Toplanan halkın bir ara geri çekildiğini, askerlerin bir daha gelip hücum ettiğini anlatan Özkan, böyle hamleler yaşanırken köprüye giderek, saat 02.00'ye kadar orada kaldıklarını belirtti.
Özkan, Vaniköy'den Çengelköy'e döndükten sonra yaşananları ise şöyle aktardı:
"Askeri lisenin öbür ucunda bir viraj var, oradan arabayla gelirken iki araba yamuk yumuk duruyordu yolda. Orada askerler ateş etti bize. İki kişiydik arabada ve hemen geriye döndük. Meğer bizim önümüzdeki iki arabanın içindeki çocuklar, taranarak öldürülmüş. Esnaf arkadaşımızın oğlu olan genç çocuk da arabanın içindeymiş. Bizim önümüzde olmuş olay. Geri çıktık, Çengelköy'e gitmeye çalışırken oradan bir çocuk, 'abi gitmeyin tarıyorlar' dedi. Saat 04.00 civarlarında oradan NATO yoluna çıktık. O caddeye de keskin nişancılar yerleştirmişler, orada bizim arabayı taradılar 150 metre mesafeden. Kaputa, motora geldi kurşunlar, araba durdu. Bağırıyoruz, 'dur atma siviliz' diye. Biz bağırdıkça atmaya devam ediyor. Allah korudu, kurşunlar tesadüf etmedi. Yere attık kendimizi. Kavisli olan duvarın dibinden sürünerek geriye doğru kaçıp bir halı yıkamacı dükkanına sığındık. Oradaki nöbetçi çocuk televizyona açmış seyrediyordu. Işıkları söndürttük. Yıkanıp asılmış halılara kurşun geliyor peş peşe. Burada mahsur kaldık. Tuvaletin duvarlarına da kurşun geldi. Biz orada korkmaya başladık."
Saklandıkları yerin yakınında kanları gördüklerini ve burada vurulan üç çocuktan birinin hayatını kaybettiğini öğrendiklerini belirten Özkan, bunun üzerine polisi aradıklarını söyledi.
Gelen araçların sürücülerini gitmemeleri konusunda uyardıklarını ifade eden Özkan, sözlerini şöyle sürürdü:
"Bir ticari araç bizi görmedi gitti, adamı orada parçaladılar, öldürdüler. Adamın dünyadan haberi bile yok, işe gidiyor belki de. Biri geldi, polisleri anlamadı. 'Dur gitme' diyene kadar durdu, durur durmaz kurşun yedi kaputtan. Geri gelip o boşluğa girdiler, siperli yere. Polislerin birisi yola atladı. Yola çıkar çıkmaz adam bir kurşun yedi, 'ah' diyerek düştü, kan kaybediyor. Polisi alamıyoruz. Ambulans çağırdık, ambulansı kurşunladılar. Sonra biz o araziye atladık yukarı bir sokağa gittik, orada 5-6 araba daha polis geldi. Saat de bu arada 06.00'yı geçti, gün ışıdı. Meğerse havuz başında 40-50 kişi siper almışlar. Geçerken görenler anlatıyordu. Oradan bir çatışma sesi çıktı. O arada biz askerin silahıyla polisin silah sesini ayırmaya çalışıyoruz. Silah seslerinden polisle askerin çatışması olduğunu anladık. Biz, saat 04.00'den 06.30'a kadar 2.5 saat orada bekledik. Bunlara haber geliyor, geri çekiliyorlar. Onlar çekildiğinde biz de arkalarından geldik, tabii arabalar kaldı orada. Buradan gelen polisler de bunları kovaladı."
"Böyle bir asker dünyada hayal edemiyorum ben"
Polis karakolunun önünde milleti yere, asfalta yatırdıklarını ve "kimse kıpırdamasın vururuz" dediklerini kaydeden Özkan, geri çekilme talimatı gelen askerlerin komutanlarının, yerde yatan insanlara silah doğrultarak. "Biz gidene kadar kimse kalkmasın, vururum" dediğini ve polis geldikten sonra yatırılanların ayağa kalkarak polisi alkışladıklarını ifade etti.
Hasan Özkan, "Gördüğüm olaylara inanamıyorum. İsrail askeri bunu yapmaz. Yani İsrail askeri Filistinlilere bunları yapmaz. Böyle bir Türk askeri olamaz. Bunlar Türk değildir, yani kesinlikle Türk olamaz bunlar, böyle bir şey mümkün değil." dedi.
Darbe girişimini yaşayan Çengelköy halkının psikolojisi ve yaşananların darbe olduğunu ne zaman öğrendikleri sorulan Özkan, "Karakola müdahale ettiklerinde herkes darbe olduğunu anladı ve kimse teslim olmamaya çalıştı. 20 kişiden daha fazla insan öldü burada. Ama ona rağmen kimse geri çekilmedi, herkes hücum etti. Yanımızda adam ölüyor, onu taşıyor 3 - 5 kişi, gerisi gene hücum ediyor, bir daha ölüyor, gene hücum ediyor. Mümkün değil, insanlar burada ölüme gitti, ölümüne savaştılar." diye konuştu.
Bunu yapanların asker değil hain sayılması gerektiğini belirten Özkan, Kuleli Askeri Lisesi komutanı Albay Mürsel Çıkrıkçı ile ilgili de, "Mürsel Çıkrıkçı çok zaim bir adamdı. Kadınları kızları yere yatırmıştı. Burada kadını da vurdular. Nasıl küfürler ediyormuş, çirkin küfürler ediyormuş yatırdığı insanlara. Aklım almıyor bunu. Zaten burada insanlar protesto ediyor, normal silahsız vatandaş protesto ediyor. Sen gelip zaten bu insanı teslim alabilirsin, zaten silah senin elinde, bir şey yapamazlar sana, bağırsın dursunlar. Protestoya razı olursun, tabii ki protesto edecek insanlar. Bu nasıl mantıktır ki, protesto eden insanı tarıyorsun rastgele. Ağaçlar, camlar kurşun dolu, caddedeki dükkanlar kurşun dolu. Böyle bir asker dünyada hayal edemiyorum ben." beyanında bulundu.
"Bizim de psikolojimiz bozuldu"
Hasan Özkan, akerlerin sandık sandık mermiyi Çengelköy girişindeki parka getirdiklerini, orada 40-50 asker bulunduğunu ve polisler geldikten sonra kaçarken mermi sandıklarıyla silahlarını orada unuttuklarını da vurgulayarak, aralarından bir kaçının sivil midibüse binerek kalan silahları almak ve kanıtları yok etmek için geri geldikleri sırada polislerce teslim alındığını ve bu alınanların isimlerini bildiklerini dile getirdi.
Okul komutanı Çıkrıkçı'nın liseye yakın bir zamanda tayin olduğu, darbe için özel gelen zalim bir adam olduğu ve etrafa keskin nişancı yerleştirdiğine işaret eden Özkan, "Bunlar böyle sıradan asker değildir. Sabahleyin burada oturduk. Ölülerin, yaralıların peşine, cenazelere gittik derken, bizim de psikolojimiz bozuldu. Ama akşamki olayda buradaki toplumun algısı şöyleydi; 'asker vatandaşa silah atmaz.' Çünkü biz silahsız protesto eden insanlardık. Her olayı protesto edebilirsiniz, doğal hakkınızdır. Ama böyle bir şey olmaz. Bir insana ateş ettikten sonra sokakta insanlar daha çok hırslandı, sinirlendi." ifadesini de kullandı.
Çengelköy'de uzun yıllardır İstanbullulara hizmet veren tarihi Çınaraltı Çay Bahçesi'nin sahiplerinden İsmet Morgül de, o gece çay bahçesinde oturanların ve semt sakinlerinin neler yaşandığını anlattı.
Olaylarda hayatını kaybeden gazeteci Mustafa Cambaz ile birlikte çay bahçesinde bir süre oturduktan sonra akşam namazı kılmak için camiye gittiklerini anlatan Morgül, " Namazdan çıktıktan sonra bir hareketlilik başladı. Köprünün üstüne baktık, bir tarafı kesilmişti. Hareket ve araç yoktu. Buradaki insanlar da tedirgin olmuş ki çay bahçesini boşaltmaya başladılar. Çok az kişi kalmıştı. Sonra silah sesleri gelmeye başladı. Biraderimle bir kaç kişi, ne olduğunu öğrenmek için karakolun önüne gitti. Orada rütbeli birinin polislerden karakolu boşaltmalarını, askerlere teslim etmelerini istediklerini görmüşler. Askerler, 'ihtilal oldu, burayı bize teslim edeceksiniz' diyormuş. Polisler de, 'bize emir gelmeden biz teslim edemeyiz' karşılığını vermiş. Sonra geri gitmişler." dedi.
Halk geri çekilmeyince ateş etmeye başladılar"
Aradan geçen 10-15 dakika sonra askerlerin geri geldiği ve iskelenin oradaki tarihi çeşmenin arkasında konuşlandıkları bilgisini veren Morgül, "Orada havaya ateş etmeye başladılar. Millet de tabii burada, gençler, Çengelköy'ün esnafı, herkes toplanmış. Köşedeki kuru fasulyecinin olduğu alanda toplanıp askere bağırıyorlar. Diyorlar ki, 'biz siviliz, siz bizim askerimiz olamazsınız.' Böyle bir pozisyon vardı. Askerler, onlara, havaya ateş edip, 'geri çekilin' diyorlar. Halk geri çekilmeyince, ateş etmeye başladılar. ilk önce cadde boyu tarıyorlar, yere vuruyor, her tarafa savruluyor mermiler. Orada ilk önce Mustafa abi (Cambaz) değil, tepki gösteren mahalle muhtarı Can Cumurcu vuruluyor. O kargaşada insanlar daha da fazla hırslanıp tepki göstermeye başladı. Yarım saat sonra da Mustafa Cambaz vuruldu." ifadesini kullandı.
Askerlerin caddedeki insanları toplamaya çalıştıklarını, saat 24.00 civarında esnafı ve etraftaki insanların askerlerce alındığını kaydeden Morgül, "Ama millet kaçmıyor ki. Ara sokaklar aralarına giriyor, yine tepki gösteriyorlar askere. En son bizi buradan aldılar. Çay bahçesine 4-5 tane asker geldi, buradan aldılar bizi. Bir uzman çavuş, ışık ve kapıları kapatıp çıkmak istediğim için tüfeğini doğrulttu bana, vuracaktı. 'Tamam' diyerek en son ben çıktım buradan, saat 01.30 civarıydı. 20 kişi falandık, bizi yere yatırdılar. " şeklinde konuştu.
Çevik kuvvet polislerinin geldiğini ve askerlerin kendilerine, 'biz gittikten sonra kalkıp dağılacaksınız, gitmeden sizi kurşun yağmuruna tutarız' dediklerini vurgulayan Morgül, "Geri gittiler ama orada 3 tane polis var o polislerden ben şüpheliyim. Bu askerler çevik kuvvet arabasına binip geri gitti. Sonradan 8 tanesi geri geldi karakola. Zannedersem o mermi sandıklarını unutmuşlar. Onları almak için mi geliyorlar onu bilemiyorum. Gelince çevik kuvvet bunları derdest etti. Halk da onlara orada bindirince baya bir dayak yediler. Polis halkı zapt edemeyince havaya gaz fişeği attı ve insanlar bir kez daha tedirgin oldu." ifadesini kullandı.
"12 Eylül'de de karakolu aldılar ama insanlara zarar vermediler"
Halkın psikolojisinin nasıl olduğu sorulan Morgül, olaylar başlamadan önce yaşananları terör alarmı zannettiklerini ve olaylar başladığındaysa anlam veremediklerini belirterek, şöyle konuştu:
"Çünkü başka bir şey aklımıza gelmiyor ki. 12 Eylül'ü de yaşadım ben burada. 12 Eylül'de de gelip karakolu aldılar, tamam ama karakolu aldıkları zaman insanlara zarar vermediler ki. İnsanlara, 'evinize gidin' dediler millet de evine gitti 12 Eylül'de. Buradaysa sanki İsrail askeri Filistinlilere kurşun sıkıyor. Hiç kimseyi gözetmeksizin üstelik. Vurulmuş, yerde yatan insanı kaldırmak isteyenlere de ateş ediyor bunlar. İnsanlar arabalara yaralıları taşıdı. Kardeşimin üzeri kan olduğu için üzerini değiştirttik öyle çıktık. Bunları yaşatanlar asker değil, bir çete mensubuydu. Ben öyle görüyorum. Çünkü onlar bizim askerimiz olamaz." dedi.
Üzerine kurşun sıkılan halkın bir kısmının mecburen bulabildikleri kenar, köşelerden kaçıp evlerine gittiğini ve yerde yatan 70-80 kişi gördüğünü dile getiren Morgül, şöyle anlattı:
"Bizden daha sonra gelip de teslim aldıkları insanlara çok büyük eziyet ettiler. Babası çoçuğunu arıyor, geliyor oraya. Adamı çekiyor kenara, nasıl vuruyor biliyor musun, yumrukla böyle. Çocuk orada titriyor. Ben görüyorum, yaşlı adama vuruyor oğlu da bir şey yapamıyor. Çünkü silahlar üzerimize doğrultulmuş zaten. Sonra da tutuyor kafasını polis arabasının kaputuna vuruyor, yüzbaşı mı binbaşı mı ne. Bir tane de astsubay vardı aramızda sivil. O sivilin de telefonu çalıyor, 'diriliş' müziğini koymuş herhalde. Telefon çaldığı için telefonunu alıyor komutan, 'ha sen de onlardansın demek' diyor. Kimliklerine bakıyor, astsubay olduğunu görüyor. Sultanbeyli tarafından görev yapan bir astsubay, evine gitmek için buradan geçen bir şahıs. Telefonunu kırıyor., 'sen de onlardansın' diye. Ona güya nasihatlar verip bir şeyler söylüyor. Elini ve ayaklarını kelepçeliyor."
"Kim der, 'ben korkmuyorum' diye?"
Çengelköy esnafından Ergün Aydın ise, karakola gelen bir rütbelinin karakolun boşaltılmasını istediğini görünce şaşırdıklarını ve olayın ciddiyetini daha sonra anladıklarını belirterek, "Esnaf, buranın insanları bir araya gelince, geriye çekilerek ateş etmeye başladı havaya kendini koruma amaçlı. Sonra yarım saat sürdü tekrar geri dönmesi. Geri geldiler. Ateş altında kaldık biz zaten, 'ne oluyor' diye. Ateş ederek geldiler Kuleli'den bu tarafa. Herkes bir tarafa kaçtı. Kendimizi müdafaa edecek ne silahımız var ne bir şeyimiz var. Millet şaşırdı burada. Sonra tehditler geldi, ateş etmeler başladı. Millet kaçacak yer aradı, o ara biz de buraya kaçtık (lokal)." dedi.
Tekrar dışarı çıktıklarını ve etrafın asker kaynadığını gördüklerini anlatan Aydın, "Daha sonra havaya ateş etmeler insanları tehdit etmeler başladı. Bir anda şaşırdık, 'ihtilal midir nedir' diye. Daha nedir bilmiyoruz ve korku da var. Silahsız insan korkmaz mı? Kim der, 'ben korkmuyorum' diye. Yani nasıl korkmayacaksın. Biz yukarı üst kata çıktık, karakolun önüne birikenleri gördük. 'Hakikaten bu olay ciddi boyutlara ulaşıyor, ne oluyor' falan diye düşünüyoruz. Bizi içeride görmesinler diye lambaları söndürdük. Komutan bağırıyor; 'Allahsızlar, kitapsızlar, namussuzlar' diye bağırıp tehdit ediyor, ağıza alınmayacak küfürler ediyordu." ifadesini kullandı.
"Çengelköy cehennemi yaşadı"
Ergün Aydın, "Darbe girişimi olduğunu tam ne zaman anladınız?" sorusuna karşılık da, "Saat 02.30- 03.00 gibi anladık, 'bunlar askeri darbe yapıyorlar' diye. Burada 200 kişiyi topladılar, karakola kadar ateş ederek geldiler. 200 kişiye yakın insan yatırdılar yerlerde. Oğlum, ortaklarım içlerinde. Ortaklarımın üstü kan içinde." şeklinde konuştu.
Lokalde kalıp dışarı çıkamadıklarını ve askerlerin tehdit ediyor, bağırdığını aktaran Aydın, "Burada en aşağı 15-20 asker vardı. Dışarı çıkmamız söz konusu değildi ama camdan yol 15 metre zaten. Komutan dedikleri şahsiyetsiz insanın bağırdığı her küfürü duyuyoruz. Biz korkudan, tehditlerden zaten bir yere çıkamıyoruz tehditlerden çıkamıyoruz. Çengelköy cehennemi yaşadı." dedi.
"Allah böyle bir günü bir daha yaşatmasın bu millete"
"Psikolojiniz nasıldı?" sorusunu da yanıtlayan Aydın, şunları söyledi:
"Hayatımda ilk kez yaşadım bunu. Çocuklarımıza telefon açamıyoruz, bizi burada öldürürler diye. Zaten burada ölen arkadaşlarımızdan biri bir arka sokakta öldü. Onu yerden almasınlar diye mevzilenmişler ve almaya gelen insanlara ateş ediyorlardı. Yerde vurulmuş insanı almaya gelen insanlara ateş ediyorlardı. Bir başkalarını daha vurmak istiyorlardı. Şimdi onları böyle kelime kelime insan anlatmak çok zor, o günü bir daha yaşıyorsun, bir acayip oluyorsun. Burada kadınlar kızlar sokağa dökülmüşler, üzerlerine ateş ediyorlar. Burada her şeyi görüyoruz, insanları üzerine ateş ediyorlar. Bunlar neyin, kimin askeri, ne askeri bunlar? Allah öyle bir günü bir daha yaşatmasın bu millete. Şurda birebir tanıdığımız 17 insanın 12 tanesini tanıyoruz. Hep beraber büyüdüğümüz insanlar ya bunlar. Gidin karakollarda sorun, bir tane sabıkası yoktur o insanların. Sadece ne olduğunu bilmeden, vatanı için sokağa çıkmış asker, 'askerim' diyen insan, kendi vatandaşına sıkabilir mi? Bunlar Türk askeri olabilir mi ya? Üniforma giymiş, kim bilir nereden emir almış gelmiş vuruyor vatandaşına. Bir acayip yaratıktı bunlar, bunlar asker falan değil. O gece telefonumuzun ışığı görünür diye evimize telefon açamıyoruz ya. Burdan ışık görünür de bizi tararlar diye, düşünün gerisini."