CHP TBMM Grup Toplantısı
"Sanatçıyı hapsetmek gibi bir kültürü Türkiye'de yeşertmek isteyenler bilsin ki CHP olduğu sürece biz onlarla birlikte aydınlık Türkiye'yi çizeceğiz" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir ülkeyi saygın kılan unsurların başında o ülkenin sanatçılarının geldiğini belirterek,
"Sanatçıyı hapsetmek gibi bir kültürü Türkiye'de yeşertmek isteyenler bilsin ki CHP olduğu sürece biz onlarla birlikte aydınlık Türkiye'yi çizeceğiz" dedi.
Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında, CHP'ye katılan Kastamonu'nun Daday İlçesi Belediye Başkanı Fehmi Taş'ı kutladı. Yönetimden şikayet eden, haksızlığa uğradığına inan yurttaşları, geçmişte hangi partiye oy verirse versin CHP'ye beklediklerini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Söz konusu vatansa gerisi teferruattır. Doğru Yol Partisi'nden, ANAVATAN Partisi'nden, Demokrat Parti'den, AK Parti'den, MHP'den de ne kadar aydın, ülkesini seven, ülkesi için mücadele etmeyi göze alan, ülkesi için bedel ödemeyi göze alan bütün yurttaşlarımı altı okun, CHP'nin şemsiyesi altına bekliyorum" diye konuştu.
Bir ülkeyi saygın kılan unsurların başında o ülkenin sanatçılarının geldiğini belirten Kılıçdaroğlu, insanın var olduğu tarihten bu yana sanatçıların bütün ülkelerin kültür tarihlerinde önemli kilometre taşları olarak isimlerini yazdırdığını kaydetti. Nerede, hangi çağda olursa olsun sanata ve sanatçıya değer veren ülkelerin dünya tarihinde önemli yerlere geldiğini anlatan Kılıçdaroğlu, "Sanatçıyı hapsetmek, sanatını yapmasını yasaklamak, onu hapishanelere atmak gibi bir kültürü Türkiye'de yeşertmek isteyenler bilsin ki CHP olduğu sürece, görüşü, sanatı ne olursa olsun, onlara sahip çıkacağız ve onlarla birlikte aydınlık Türkiye'yi çizeceğiz" şeklinde konuştu.
Sanatçılarını yargılayanların, aslında tarih önünde kendilerini yargıladıklarını belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Sağlıklı demokrasilerde sanatçılar el üstünde tutulur. Onların eleştirilerini siyasetçiler dikkatle okurlar. Eğer siz onları hapislere atacaksanız, yargıyı bu yönde yüreklendireceksiniz, olmayan bağımsız yargıyı sanatçıları hapse atmak için kullanacaksınız, o ülkede demokrasi her zaman tehlikede demektir. Bu aşamada demokrasimiz tehlikededir.
Sadece sanatçılar hapse atıldığında değil, kendi arazisine sahip çıkan köylü kadınlara, Sultanbeyli'de mücadele edenlere de sahip çıkacağız. Haksızlık karşısında durmayacağız, mücadelede edeceğiz. Bizim temel işlevimiz budur. Mazlumdan, adaletten, zayıftan yanadır. Güçlüden yana bir politika hiç izlemedik.
Eğer sanatçınızı mahkum ederseniz, kendi ülkenizi de dünyada rezil edersiniz. Türkiye böyle bir tabloyu hak etmiyor. Sanatıyla, sanatçılarıyla uluslararası arenada ses getiren bir ülke, hapis cezalarını hak etmiyor. Onu yargılayan yargıç, kendisini yargıladı aslında. Tarih onu yargılayacaktır."
-"Artık karanlık perde aralandı"-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, TSK'nın hükümetin verdiği kararlara göre hareket etiği yönünde bir açıklama yaptığını anımsatan Kılıçdaroğlu, yasalara aykırı olmamak koşuluyla kendilerinin de bunu doğru bulduklarını ifade etti.
Daha önceki konuşmalarında Uludere faciasının sorumlusunun kim olduğunu defalarca sorduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Sayın Başbakan itiraf etti, 'Biz talimat vermeden TSK harekete geçmez' diyor. Demek ki açıklıkla belli oldu. 76 milyon yurttaşım artık karanlık perdeyi araladı. Uludere faciasının sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan ve onun hükümetidir" dedi.
-İnsanlıktan nasibini alamayanlar anlayamazlar"-
Kemal Kılıçdaroğlu, Anayasa'da değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddelerden birinin, sosyal devlet kavramı olduğunu ifade etti. Anayasa Mahkemesi'nin bir kararında, "Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir" şeklinde sosyal devletin tanımını yaptığını kaydeden Kılıçdaroğlu, bunun, değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen devlet türü olduğunu dile getirdi.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ile kanser hastası Dilek Özçelik arasındaki diyaloğu anımsatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam ettİ:
"Dilek Özçelik. Trakya Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü 3. sınıf öğrencisi. Anneleri, babaları çocuklarını üniversiteye gönderirken, büyük umutlarla gönderirler. Dilek Özçelik de öyle gönderildi üniversiteye. Gidecek İngilizce öğretmeni olacak, binlerce çocuk yetiştirecek ve o da bu topraklarda kendine düşen görevi, insan yetiştirerek yerine getirecek.
Şansızlığı oldu, kanser tedavisi görmesi gerekiyor. Kanser ilacını bulamıyor. Sosyal devletin koruması altında olması lazım. Nereye el attıysa sorununu çözemedi. Belediye önünde bekledi, Bakanı bulurum, sosyal devleti hatırlatırım diye. Bir kararlılık içinde bekledi. Kanser hastaları kalabalığa karışmazlar, korunmaları için ama o her şeyi göze aldı, Bakanı yakaladı derdini anlatıyor. Sayın Bakan'ın verdiği yanıt, 'Al bu parayı. Başka ne yapacağım- Al bunları, cebinden düşürme.'
21. Yüzyıl Türkiye'sindeyiz. Kanseri yaşayan öğrencinin dramını konuşuyoruz.
'Al bu parayı, düşürme' diyor. 'Başka ne yapacağım-' diyor. Buna karşılık Dilek kardeşimiz o Bakan'a da onun gibi düşünenlere de çok güzel bir ders veriyor. 'Ben dilenci değilim' diyor ve devam diyor: 'İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda.'
Bu tablo 21. Yüzyılın Türkiye'sine yakışan tablo değildir. O Bakan'ın bir eli yağda bir eli balda. O üniversite öğrencisinin tedavi görmesi için verdiği mücadeleyi anlayacak kapasitede değil. Parayı sıkıştırıyor avucuna. Sosyal devlet neydi; değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek kadar önemli olan sosyal devlet neydi- Güçsüzleri korumak değil miydi- Tam tersine, baştan savıyorsunuz onu. Anayasayı çiğniyorsunuz. Sosyal devlet kavramının tümüyle içini boşaltıyorsunuz.
'Ben dilenci değilim' derken aslında bütün hastaların sorunlarına tercüman oldu. 'Senin görevin bana para vermek değil' diyor, 'Sosyal devletin gereği olarak benim tedavi edilme olanağımı sağlayacaksın' diyor. İnsanlıktan nasibini alamayanlar Dilek'in halinden anlayamazlar.
Dilek Özçelik kim- Birimizin kızı, birimizin ileride gelini olacak. Birimizin yeğeni, birimizin torunu. Bizden biri. Bu topraklarda yetişen biri. Umutla geleceğe, hayata bakan biri. Siz ona bu muameleyi yaparsanız, kim bilir diğer vatandaşlara ne yapıyorsunuz- Kimse kafasını kuma sokmasın. Türkiye'nin, AKP'nin gerçeği budur.
Dilek'e yapılan muamele toplumun vicdanına atılan bir tokattır. Herkesin uyanması, gerçeği görmesi lazım. Sözde 18 yaşına kadar bütün çocuklar parasız tedavi edilecekti. Gidin bakın paralı mı parasız mı- Ne demiştim: (Yalancıdan Başbakan olmaz.)"
Herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu, bunun bir hak olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, "Sosyal güvenlik lütuf olarak tanımlanamaz. Her yurttaşın sosyal güvenlik hakkı vardır. 'Herkes' derken sadece Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını kastetmiyorum. Bizim sınırlarımız içinde hangi insan olursa olsun, isterse turist olsun, onun da sosyal güvenlik hakkı var. Siz bu hakkı lütuf olarak gösteriyorsunuz. O yurttaşı kendi kulunuz, tebanız olarak görüyorsunuz" diye konuştu.
(Sürecek) - TBMM