Cumhurbaşkanı Erdoğan, İSİPAB 16. Konferansı Açılış Oturumu'nda konuştu: (2)
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Farklı kökenlerden 35 milyon Müslüman'ın yaşadığı Avrupa'nın kardeşlerimiz için bir toplama kampına dönüşmesine izin veremeyiz.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Farklı kökenlerden 35 milyon Müslüman'ın yaşadığı Avrupa'nın kardeşlerimiz için bir toplama kampına dönüşmesine izin veremeyiz. Teşkilat olarak İslam düşmanlığı ve nefret söylemleriyle mücadelede daha kararlı adımlar atmalıyız." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği (İSİPAB) 16. Konferansı Açılış Oturumu'ndaki konuşmasında, Batı Şeria ve Kudüs'te uluslararası hukuka aykırı politikaların ve tek taraflı uygulamaların günden güne arttığını dile getirdi.
Filistinlilerin sokak ortasında acımasızca infaz edildiğini, masum Filistinli çocuklara eli kanlı terörist muamelesi yapıldığını, ibadethanelere yönelik tacizlerin sıklaştığını gördüklerini anlatan Erdoğan, aynı şekilde Gazze'ye yönelik haksız, hukuksuz, vicdansız ablukanın da devam ettiğini aktardı.
Erdoğan, " Filistin'i nefessiz bırakarak haklı davasından vazgeçirmeyi amaçlayan bu politikalar, Filistinli kardeşlerimizin şanlı direnişi sayesinde şimdiye kadar hamdolsun hedefine ulaşamamıştır. Dahası bu politikaların bir avuç fanatik dışında ne İsraillilere ne de bölge halklarına hiçbir faydası olmamıştır. Bilakis bu politikalar sebebiyle bölgede normalleşme çabaları hep akim kalmış, antisemitizm artmıştır. Gelinen aşamada herkesin bu gerçeklerin farkına vardığına inanıyorum." diye konuştu.
İşgal, şiddet ve apartheid politikalarında ısrar etmenin artık kimseye bir faydası olmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"İkinci Dünya Savaşı'nda Avrupa'daki Yahudilere yönelik soykırımın bedelini bugün Filistinlilere ödetmek haksızlıktır, vicdansızlıktır. Daha öncede söyledim ancak bugün burada altını çizerek tekrar ifade etmek istiyorum; biz asla acılar ve ölümler arasında ayrım yapmadık, yapmıyoruz. Babasının sırtını siper almış bir şekilde şehit edilen Muhammet Durra'nın görüntüsü nasıl yüreğimizi dağlıyorsa, Anne Frank'ın hikayesi de aynı şekilde içimizi kanatıyor. Ne suretle olursa olsun bir halkın ya da aynı inanca mensup insanların ötekileştirilmesini, düşmanlaştırılmasını asla kabul etmiyoruz. Zulüm kimden gelirse gelsin karşı durmak, mazlum kim olursa olsun elinden tutmak bizim inancımızın ve insanlığımızın bir gereğidir. Kudüs'ü 400 yıl boyunca adaletle yöneten bir ecdadın torunları olarak Filistin'de kan, gözyaşı ve zulüm görmek istemiyoruz. İspanya'dan kaçan Musevilere 5 asır önce kapılarını açmış bir millet olarak en büyük gayemiz Filistin'de kalıcı barış ve istikrarın tesisidir. Bunun yolu da her fırsatta ifade ettiğimiz gibi 1967 sınırlarında başkenti Kudüs'ü Şerif olan, bağımsız ve egemen, toprak bütünlüğüne sahip bir Filistin devletinin kurulmasıdır. Bu anlayışla Doğu Kudüs'ün statüsü ve Mescid-i Aksa'nın kutsiyetine ilişkin hassasiyetimizi kararlılıkla sürdürüyoruz."
"Filistin davasını zaafa uğratacak her türlü hareketten kaçınmalıyız"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2016-2019 yıllarında deruhte edilen İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanlıkları sırasında Filistin konusunda iki olağanüstü zirve toplantısına ev sahipliği yaptıklarını, bu sayede Birleşmiş Milletleri, teşkilatı ve diğer uluslararası platformları harekete geçirdiklerini söyledi.
Önlerindeki dönemde bölgede barış ikliminin güçlenmesini, yine atacakları ortak adımların belirleyeceğini dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Teşkilat üyesi ülkeler olarak birlik ve beraberlik içinde hareket etmeli, Filistin davasını zaafa uğratacak her türlü hareketten kaçınmalıyız. Uluslararası sistemdeki tüm engellere ve eksiklere rağmen Filistin davasının dünya gündeminde hak ettiği yere getirilmesi ve meseleye adil bir çözüm bulunması için gayretlerimizi sürdürmeliyiz. Öte yandan Filistinlilerin de kendi aralarındaki tefrikayı sonlandırmaları, yürütülen çalışmaların başarısı açısından son derece önemlidir. Filistinli kardeşlerimiz arasında yaşanan gerilimler, küskünlükler ve anlaşmazlıklar en fazla muarızlarını sevindirmektedir. Beklentimiz Filistinli kardeşlerimizin birlik, beraberlik ve dayanışmalarını güçlendirerek bu sürece destek vermeleridir."
"Afgan halkına sırtımızı dönme lüksümüz yoktur"
Afganistan'ın kalıcı barış ve istikrara kavuşmasının ortak temennileri olduğunu ifade eden Erdoğan, "Afgan halkına sırtımızı dönme veya bu ülkede yaşanan insani drama gözlerimizi kapatma lüksümüz yoktur. Özellikle şu anki zor kış şartlarında Afgan kardeşlerimize yönelik insani yardımların sürdürülmesi öncelik taşıyor. Kendi payımıza köklü ilişkilere sahip olduğumuz Afganistan'a ve Afgan kardeşlerimize elimizden gelen desteği ve yardımı sağlıyoruz." diye konuştu.
Devam eden siyasi süreçte içlerine sinmeyen, tasvip etmedikleri, özellikle kapsayıcılık noktasında eksik buldukları hususların olduğunu dile getiren Erdoğan, bu konudaki tavsiye, fikir ve eleştirilerini çok net biçimde kurumlar aracılığıyla muhataplarına ilettiklerini kaydetti.
Afganistan'ın tekrar kaosa, kargaşaya ve çatışmaya sürüklenmemesi için gayretlerini devam ettirdiklerini belirten Erdoğan, "Ne yapıyorsak Afganistan'la beraber bölgedeki tüm kardeş ülkelerin huzuru, istikrarı ve esenliği için yapıyoruz. İslam dünyasının da insani yardımların ulaştırılması başta olmak üzere bu konuda daha aktif bir dayanışma içinde olması gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, Afganistan'daki gelişmelerin göç akını riskini arttırdığına dikkati çekerek, halihazırda 3,6 milyonu Suriye'den gelenler olmak üzere yaklaşık 5 milyon yabancıya ev sahipliği yapan Türkiye'nin yeni bir göç yükünü taşıyamayacağını vurguladı.
"Mülteciler meselesinde asıl yükü kriz bölgelerine komşu ülkeler çekiyor"
Benzer zorlukların, teşkilat üyesi diğer ülkeler için de geçerli olduğunu bildiklerini dile getiren Erdoğan, "Esasen göç ve mülteciler meselesinde asıl yükü sesi çok çıkan Batılı ülkelerden ziyade kriz bölgelerine komşu bizim gibi ülkeler çekiyor. Birleşmiş Milletler rakamlarına göre, yüksek gelirli ülkeler 1000 kişi başına ortalama 2,7 mülteci, buna karşılık orta ve düşük gelirli ülkeler ise 5,8 mülteci barındırıyor. En yoksul ülkeler dünyadaki tüm mültecilerin 3'te birine ev sahipliği yapıyor." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye krizinin Batılı ülkelerin mültecilere yönelik ayrımcı, dışlayıcı, gayriinsani tutumlarını göstermesi açısından ibretlik olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Bu sene 10. yılını geride bırakan bu kriz karşısında Batı dünyası hep üç maymunu oynadı. Ümran ve Aylan bebeğin hepimizin yüreğini dağlayan dramları karşısında kıllarını bile kıpırdatmayanlar yine bunlardı. Suriye'nin kuzeyindeki milyonlarca insanın yükünü hafifletecek hiçbir adım atmadılar. Hatta DEAŞ'la mücadele kılıfı altında PKK, YPG gibi terör örgütlerini desteklemekten çekinmediler. Ülkemize verdikleri yardım sözlerinin önemli bir kısmını da şimdiye kadar yerine getirmediler. Şayet Suriye'de 1 milyona yakın kişi hayatını kaybetmiş, 12 milyon insan evlerini terk etmek zorunda kalmışsa bunda rejimin ve terör örgütlerinin saldırıları kadar Batı dünyasının riyakarlığının da payı vardır. Bugün 73. yıl dönümüne ulaştığımız İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde kayıtlı haklar 10 yıldır Suriyelilere çok görülmüştür. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de Suriye krizinde sorumluluklarını yerine getirmeyerek büyük bir hayal kırıklığına dönüşmüştür. Hem Batılı ülkelerin vicdansızlığının hem de uluslararası sistemin başarısızlığının faturasını ise masum Suriyeli kardeşlerimiz ödemiştir."
"İslam düşmanlığı ve nefret söylemleriyle mücadelede daha kararlı adımlar atmalıyız"
Müslümanlar olarak sadece koronavirüs veya insani krizlerle değil aynı zamanda giderek yükselen İslam düşmanlığıyla da mücadele ettiklerini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Müslümanlar, özellikle Müslüman kadınlar, dünya genelinde birçok ülkede ırkçı, ayrımcı politikaların mağduru oluyor. Günümüzde demokrasi ve insan hakları savunuculuğu yapan birçok Batı ülkesinde nefret söylemleri siyasetle birlikte günlük hayatı da esir alıyor. Hemen her gün sokakta, iş yerinde, okulda, otobüste, pazarda, çarşıda, markette, ırkçıların saldırısına uğrayan bir vatandaşımızın, Müslüman bir hanım kardeşimizin haberini alıyoruz. Avrupalı siyasetçiler, toplumu zehirleyen bu hastalıklı akımlarla mücadele yerine adeta ateşe benzin dökerek Müslümanları ve göçmenleri hedef gösteren söylemlere sarılıyorlar. Farklı kökenlerden 35 milyon Müslüman'ın yaşadığı Avrupa'nın kardeşlerimiz için bir toplama kampına dönüşmesine izin veremeyiz. Teşkilat olarak İslam düşmanlığı ve nefret söylemleriyle mücadelede daha kararlı adımlar atmalıyız. Bu süreçte dindaşlarımızın yanı sıra daha önce benzer zulümler yaşamış Musevileri, yabancı nefretine maruz kalan göçmenleri, meselelere akıl ve vicdan penceresinden bakan Hristiyanları da yanımıza almalıyız. Farklılıklarımız olabilir, görüş ayrılıklarımız olabilir ancak mesele tüm insanlığın barış ve huzuru ise bize düşen safları büyütmektir."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, teşkilat üyesi ülkelerin samimi çaba ve dualarıyla ümmetin yarınlarının bugünden çok daha iyi, çok daha müreffeh olacağına inandığını dile getirerek, konferans vesilesiyle yapılacak istişarelerin, tüm İslam alemi açısından hayırlara vesile olmasını temenni etti.
(Bitti)