Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda İlk Davet, İlk İftar!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Alevilere Muharrem ayı vesilesiyle iftar verdi. Aleviler, yeni binanın ilk davetlileri olarak tarihe geçti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara, Beştepe'de Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Alevilere Muharrem ayı vesilesiyle iftar verdi. Bu iftar, yeni Cumhurbaşkanlığı binasının ilk davetlileri olarak da tarihe geçti.
İLK KONUKLAR ALEVİLER OLDU
Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın ilk konukları Muharrem ayı vesilesiyle düzenlenen "Muharrem Aşı" davetiyle Aleviler oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın davetine aralarında Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan, Dünya Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun, Alevi Vakıfları Federasyon Başkanı Remzi Akbulut, TOBB Üniversitesi'nden Rıza Yıldırım, Anadolu Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Cengiz Hortoğlu ile Alevi Dedesi Ali Ekber Yurt'un bulunduğu yaklaşık 20 kişi katıldı.
HER ŞEY USULÜNE UYGUN YAPILDI
Erdoğan, Başbakanlık görevini yürütürken daha önce Alevi vatandaşlara bir iftar daveti vermişti. Katılımcılar, Alevi inancına uygun olarak düzenlenmiş yuvarlak bir masanın etrafında oturdu. Su, toprak kaplarda sunuldu, sofrada bıçak yer almadı. Yemek olarak çorba, sebze yemeği ve aşure ikram edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Alevilerin sorunlarını ve taleplerini dinledi.
"AYNI TOPRAKLARIN İNSANLARIYIZ"
Yemekte konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Aynı toprakların ve medeniyetin insanlarıyız" diyerek "Biz, Kerbela'da hep birlikte Yezid'in ordusunun karşısında olan insanlarız. Dersim'de zulmün karşısında olan insanlarız. Sivas'ta, Gazi Mahallesi'nde, Çorum'da, Kahramanmaraş'ta her türlü ölümün karşısında saf tutan insanlarız. Hiç kimsenin ölümüne sevinmeyiz; hiç kimsenin yaşamasına hüzünlenmeyiz. Aynı toprakların ve medeniyetin insanlarıyız, aynı yolun yolcularıyız" ifadelerini kullandı. Konuşmasında bazı ülkelerin Sünni diyerek vahşeti meşrulaştırdığını kaydeden Erdoğan, "Öyle ülkeler var ki, terörist, katil Sünni diyerek vahşeti meşrulaştırıyor. Acımasızca baş kesen, vahşeti meşrulaştıran terör örgütlerine, sırf Sünni diyerek sempati beslemek, Hazreti Hüseyin'e, Ehl-i Beyt'e, Hazreti Nebi'ye ve Hazreti Kur'an'a açık bir saygısızlıktır. İşte bugün, bütün sıfatlarımızı bir kenara koyarak, sadece bir insan, sadece bir Müslüman olarak, tüm bu hadiseleri, tüm bu cinayetleri, kalbimizle, gönlümüzle, vicdanımızla sorgulamak zorundayız" diye konuştu.
"MUHARREM ORUCU RAMAZAN ORUCUNDAN SONRA EN FAZİLETLİ ORUÇ"
Muharrem orucunun Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç olduğunu dile getiren Erdoğan; "Bu mübarek Muharrem akşamında sizleri en kalbi muhabbetlerimle selamlıyor, tuttuğunuz oruçların, yaptığınız ibadetlerin Hak katında kabul olmasını gönülden niyaz ediyorum. Bizleri, Ramazan-ı Şerif'in ardından, bir Muharrem ayına daha eriştiren Rabbimize hamd-ü senalarımızı sunuyor; Muharrem orucunun Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç olduğunu bizlere bildiren Peygamberimiz Efendimize salat ve selamlarımızı gönderiyoruz. Hicri 61 yılında, 10 Muharrem gününde, Kerbela'da şehit edilen Hazret-i Hüseyin Efendimiz ve Ehl-i Beyt'i, şehadetlerinin 1375'inci sene-i devriyesinde bir kez daha kemal-i edeble ve hürmetle yad ediyor; Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi Hüseyin Efendimiz ve Ehl-i Beyt'in üzerine olsun diyoruz. Mazlum, maktül ve şehit Hüseyin Efendimiz'le birlikte bugün, arşın yanına asılmış küpelerden bir diğeri olan Hazreti Hasan Efendimizi ve babaları Şah-ı Merdan, Allah'ın Arslanı, Ali'yyül Mürteza Efendimizi de hürmetle yad ediyor, Allah'ın selamı üzerlerine olsun diyoruz" dedi.
"KERBELA ACI AMA İBRETLİK DERSLERLE DOLU BİR HADİSEDİR"
Konuşmasında Kerbela'nın ortak tarihte acı ama ibret verici dersler ile dolu bir olay olduğunu aktaran Erdoğan, "Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki, 10 Muharrem, sadece Kerbela hadisesi vesilesiyle değil, insanlık tarihindeki, peygamberler tarihindeki nice önemli olayın vuku bulduğu tarih olarak da bilinir. Hazreti Adem'in tevbesi bu günde kabul olunmuş, Hazreti Musa denizi bu günde ikiye ayırmış, Hazreti Yusuf kuyudan bugünde çıkmıştır. Hazreti Nuh'un gemisinin Cudi'ye bir 10 Muharrem günü vasıl olduğu, Hazreti İsa'nın 10 Muharrem'de doğup, yine bir 10 Muharrem'de göğe alındığı, Hazreti Eyyüb'ün 10 Muharrem'de hastalığından şifa bulduğu rivayet edilir. Hazreti Nuh ve Kavmi, sadece tufandan değil, içlerindeki zalimlerden de bir 10 Muharrem günü kurtulmuştur. Hazreti İsa'nın, uğradığı ihanet neticesinde göğe alınması, bir 10 Muharrem'de gerçekleşmiştir. Hiç kuşkusuz, Efendimiz Hüseyin ve Ehl-i Beyt'in 10 Muharrem'de uğradığı felaket de, insanlık tarihindeki bu olaylar kadar bir ibret vesikası, insanlık için bir derstir. Hazreti Hüseyin, Hak yoluna koyduğu canı ile bize, iyi ve kötü arasındaki farkı öğretmiştir. Hazreti Hüseyin, bir 10 Muharrem günü, bize Hak ve batıl mücadelesini göstermiştir. Hazreti Hüseyin Efendimiz, Kerbela'da bize fedakarlığı, cefakarlığı, Hak'ta sebatı ve sabrı öğretmiştir. Ama en önemlisi, Hazreti Hüseyin bize, Kerbela'da can feda ederek, fitneden kaçınmayı, nifaktan uzak durmayı, yani kardeşliği, yani birliği öğretmiştir. Kerbela, ortak tarihimizde ve ortak hafızamızda, son derece acı, ama son derece ibretlik, derin derslerle ve hikmetlerle dolu bir hadisedir" ifadelerini kullandı.
"NEREDEYSE HER GÜN TEKRAR TEKRAR KERBELA'YI YAŞIYORUZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Kerbela, tefrikanın değil, tam tersine, Hazreti Hüseyin Efendimizin verdiği ibretlik ders ile uhuvvetin vasıtasıdır. Kerbela'dan tefrika çıkarmak, çok açık söylüyorum, Yezid'in yanında durmaktır. Kerbela'dan uhuvvet, yani kardeşlik dersi çıkarmak ise, hiç şüphesiz ki Hazreti Hüseyin ve Ehl-i Beyt'in yanında durmaktır. Tam 1375 yıldır, Hazreti Hüseyin ve Ehl-i Beyt'e ağıtlar yakıyoruz. 1375 yıldır, Kerbela acısını daha dün yaşanmış gibi hafızamızda sıcak tutuyoruz ve acıyla gözyaşı döküyoruz. Ancak, ne büyük bir tezattır ki, 1375 yıldır, neredeyse her gün Aşura'yı, neredeyse her gün tekrar tekrar Kerbela'yı yaşıyoruz.1375 yıl sonra her karışı Kerbela olan bir coğrafya için derin bir hüzne gark oluyoruz. Hepimiz çok çok iyi biliyoruz ki, var olan manzara ne Hazreti Hüseyin efendimizin, ne Hazreti Hasan, ne Aliyyül Mürteza Efendimizin, ne de Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin tasvip edeceği bir manzaradır. Hazreti Hüseyin Efendimiz, kahramanca can verirken, böyle bir manzara için can vermedi. Hazreti Hüseyin Efendimiz, 'Şehitlerin Seyyidi' ünvanını kuşanırken, böyle bir tefrikayı asla arzu etmedi. O zaman, bu nedir diye sormamız gerekiyor. Nereye gidiyoruz diye sormamız gerekiyor. Önce Şamimiyetle kendimize, sonra da kardeşimize, bu hal nedir diye sormamız, en güçlü şekilde bu hali sorgulamamız gerekiyor"
"VAHŞETİ MEŞRULAŞTIRAN TERÖR ÖRGÜTLERİNE SEMPATİ BESLEMEK KUR'AN'A SAYGISIZLIKTIR"
İslam coğrafyasını kana bulayan sebeplerin hiç birisinin çözümsüz olmadığını ifade eden Erdoğan, "Kendilerine istedikleri kadar sıfat taksınlar, Şii desinler, Sünni desinler. Onların tek sıfatı vardır, o da katildir. Terör örgütleri, belli mezheplere sırtlarını dayıyor, belli mezheplerden militan devşiriyor, belli mezheplerin mensupları tarafından korunuyor ve kollanıyor. Kendilerine ister Şii, ister Sünni, ister Nusayri, ister Alevi desinler. Kendilerine Selefi veya Vahhabi desinler. Aslında onların tek sıfatı vardır, o da teröristtir. Öyle ülkeler var ki, teröriste Şii sıfatını takıp, terörü meşrulaştırabiliyor; Nusayri deyip devlet terörünü, katliamı meşrulaştırabiliyor. Öyle ülkeler var ki, terörist, katil Sünni diyerek vahşeti meşrulaştırıyor. Hazreti Hüseyin'in izinden gittiğini söyleyip Yezidleşenleri; Hazreti Nebi'nin izinden gittiğini söyleyip İblisleşenleri büyük bir iç burkuntusuyla izliyoruz. 300 bin insanı, kadınları, çocukları, acımasızca katleden bir katile, sırf Nusayri olduğu için göz yummak, ona karşı sessiz kalmak, Hazreti Hüseyin'in hatırasına hürmetsizliktir. Acımasızca baş kesen, vahşeti meşrulaştıran terör örgütlerine, sırf Sünni diyerek sempati beslemek, Hazreti Hüseyin'e, Ehl-i Beyt'e, Hazreti Nebi'ye ve Hazreti Kur'an'a açık bir saygısızlıktır. İşte bugün, bütün sıfatlarımızı bir kenara koyarak, sadece bir insan, sadece bir Müslüman olarak, tüm bu hadiseleri, tüm bu cinayetleri, kalbimizle, gönlümüzle, vicdanımızla sorgulamak zorundayız. Bu sorgulama yapılmadığı müddetçe, Hazreti Hüseyin'in şehadetinden gerekli ders çıkarılmadığı müddetçe, coğrafyamızda kardeş kanı oluk oluk akmaya maalesef devam edecektir" diye konuştu.
''BİZ, KERBELA'DA HEP BİRLİKTE YEZİD'İN ORDUSUNUN KARŞISINDA OLAN İNSANLARIZ''
Konuşmasında ne Türkiye'de ne de İslam coğrafyasında haklar arasında çözüme kavuşturulmayacak hiçbir meselenin bulunmadığını belirten Erdoğan, "Biz, acılardan kan davaları, öfke, nefret çıkaran bir ümmet değil; acılardan kardeşlik, dayanışma, uhuvvet çıkaran bir ümmet olmak zorundayız. Biz, Kerbela'da hep birlikte Yezid'in ordusunun karşısında olan insanlarız. Biz, Dersim'de, hep birlikte zulmün karşısında olan insanlarız. Sivas'ta, Gazi Mahallesi'nde, Çorum, Kahramanmaraş'ta, her türlü tahrikin, her türlü ölümün karşısında saf tutan insanlarız. Hiç kimsenin ölümüne sevinmeyiz; hiç kimsenin yaşamasına hüzünlenmeyiz. Aynı toprakların, aynı coğrafyanın, aynı medeniyetin insanlarıyız; aynı yolun yolcularıyız. Müslümanlar ancak kardeştir diyen Hazreti Kur'an'a, 'Müslüman'ın canı, malı ve ırzı Müslüman'a haramdır' diyen Hazreti Nebi'ye, 'Haksızlık karşısında susarsanız, hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz' diyen Hazreti Ali'ye bugünlerde daha bir kulak kesilmek durumunda olduğumuzu belirtti. Dostu ve kardeşi üzmekten, düşmanı sevindirmekten bir an önce vazgeçmek, aklı olan, vicdanı olan her insanın mesuliyetidir. Necef'in türbelerinde Şii'ler öldükçe, Sünniler değil, düşmanlarımız kazanıyor. Bağdat'ın camilerinde Sünniler öldükçe, Şiiler değil, tefrika kazanıyor. Şam'ın, Halep'in, Humus'un, İdlib'in, Hama'nın yoksul sokaklarında çocuklar öldükçe, Nusayriler değil, fitne kazanıyor. Musul'da, Kerkük'te insanlar öldükçe, Müslümanlar değil nifak kazanıyor" dedi.
"KERBELA'DAN İBRET ALIP KUCAKLAŞALIM"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını sonlandırırken birlik çağrısı yaparak şunları kaydetti:
"Eğer biz, hiç uğruna birbirimizi kırarsak, kaybeden sadece biz olmayız, geniş coğrafyamız olur. Eğer biz, yapay meseleleri, kamplaşmayı, kutuplaşmayı bir kenara bırakırsak, kazanan bizle birlikte geniş coğrafyamız olur. Bu ülkede nefes alıp veren hem Alevi, hem Sünni kardeşlerime tam bir samimiyetle sesleniyorum: Acılarımız ortak, kıblemiz ortak, kitabımız ortak, Ehl-i Beyt'imiz ortak. Birtakım devletlerin üzerimizden Oyun oynamasına gelin izin vermeyelim. Birtakım istihbarat örgütlerinin, üzerimizden oyun kurmalarına gelin artık müsaade etmeyelim. Gençlerimizi elimizden alıp, modern dünyanın hastalıklarını onlara musallat edenlere izin vermeyelim. Gençlerimizin terör tuzağına düşmelerine, asılsız, sonu gelmez, bir hiç uğruna kavgalarda yitip gitmelerine göz yummayalım. Gelin, Kerbela'dan ibret alıp kucaklaşalım. Gelin, Hazreti Hüseyin Efendimizin şehadetiyle kardeşliğimizi büyütelim. Gelin, geleceğimiz için, geniş coğrafyamız için umut olalım, umudu çoğaltalım. Düşmanı değil, dostu sevindirelim. Gelin canlar, bir olalım; bir olalım, iri olalım, diri olalım. Bu duygularla, Muharrem ayının, 10 Muharrem'in, ülkemiz, aziz milletimiz, tüm dost ve kardeşlerimiz için hayırlara kapı aralamasını Rabbimden niyaz ediyorum. Bir kez daha tuttuğunuz oruçların Hak katında kabulünü diliyorum. Hazret-i Hüseyin Efendimiz ve Ehl-i Beyt'i bir kez daha hürmetle yad ediyor; katıldığınız ve bu soframızı şenlendirdiğiniz için hepinize tek tek teşekkür ediyorum."