Darbe girişimi gecesi feribotlarla vatandaşın yardımına koşanlar o geceyi anlattı (2)
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensuplarının 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında köprü ve otoyolları trafiğe kapatması üzerine, Gebze'deki tüm feribotlarını vatandaşların mağdur olmaması için İstanbul'a gönderen özel bir feribot firmasının sahibi, kaptanı ve personeli o geceyi anlattı.
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensuplarının 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında köprü ve otoyolları trafiğe kapatması üzerine, Gebze'deki tüm feribotlarını vatandaşların mağdur olmaması için İstanbul'a gönderen özel bir feribot firmasının sahibi, kaptanı ve personeli o geceyi anlattı.
Eskihisar-Tavşanlı (Yalova) hattında sefer yapan "Negmar" firmasına ait Hamidiye, Selimiye, Bahariye ve Muradiye isimli 4 feribot, darbe girişimi üzerine, son yolcularını bırakarak rotasını İstanbul'a çevirmiş, Üsküdar'a yanaştıklarında feribota uygun olmayan iskeledeki demir parmaklıklar gemi personelince kesilerek uygun hale getirilmişti.
Darbe girişimi gecesinden ertesi gün trafik normale dönene kadar Avrupa ile Anadolu Yakası arasında ücretsiz yaya ve yaklaşık 5 bin araç taşıyan o feribot firmasının Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Koç, kaptanı Musa Çiçek ve gemi personeli Ahmet Aksu o geceyi Anadolu Ajansına anlattı.
"O gün Allah nasip etti o hizmeti yaptık"
Negmar Denizcilik AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Koç, darbe girişimi olduğu saatlerde Gebze'deki iskelede bulunduğunu, bir arkadaşının kendisini arayarak İstanbul'daki köprülerin kapatılarak, "Galiba darbe oluyor." dediğini aktardı.
Birkaç telefon görüşmesinin ardından feribotları İstanbul'a gönderdiğini anlatan Koç, daha önceden ilgili otoriterlerle görüşmeler yaparak "Deprem, terör saldırısı gibi kriz anlarında iki yakadan araçları geçiremezsiniz." düşüncesini aktardığını kaydetti.
"Köprüler kapandı ne olacak?" dendiğinde ilk aklına gelen şeyin feribotları götürmek olduğunu dile getiren Koç, şöyle devam etti:
"Feribotları gece 01.00 gibi Üsküdar'a götürdük. Tabii yanaşacak yer sıkıntısı da vardı. Allah'ın izniyle yanaşacak yer de bulduk ve ertesi gün akşam köprüler açılana kadar her iki tarafta duran, ailesinin merak ettiği, gitmesi gerek, hastalığı olan herkese anons ettik sosyal medyadan. Çok sayıda insanı taşıdık ve duasını aldık. Üsküdar'a gitti gemiler ama yanaşacak yer bulamadı. Bizim gemiler biraz hacimli gemiler. Sahiller de biliyorsunuz kapatılıyor güvenlik demirleriyle. Gemilerin yanaşacağı bir yer bulup bütün oradaki korkulukları açtık kendi personelimizle. Bizim o gün aslında yaptığımız bir kahramanlık değil, bir vatan sevgisi. Allah bir daha göstermesin. O gün Allah nasip etti o hizmeti yaptık."
"Hiçbir personelimiz gitmeyelim demedi"
Şirket olarak feribotları götürme kararlarının ardından yola çıktıklarını kaydeden Koç, "Hiçbir personelimiz de 'Gitmeyelim. Gidersek risk olur.' demedi. Çünkü darbenin nereye döneceği belli değildi. Aleyhe dönseydi onun faturası çok farklı olurdu." ifadelerini kullandı.
Üsküdar'a yanaşamayınca iskeledeki demirleri gemi personelinin kestiğini ve yanaştıklarını ifade eden Koç, "Sağ olsun arkadaşlar başardılar. İnşallah kıyamete kadar bu ülkede kimse darbe yapmaya cesaret etmez. Sayın Cumhurbaşkanımızın o günkü basireti, halkın Cumhurbaşkanı'na olan sevgisi ve vatandaşımızın olaya sahip çıkması olayı döndürdü. İlk defa bir darbe başarısız bir şekilde geriye dönmüş oldu. O gün sadece vatandaşları değil, ambulansları, sağlık personelini iki yaka arasında taşıdık. Söz konusu vatan olunca..." dedi.
"Çok güzel bir operasyon yaptılar ve çok mutluydular"
Gemi personeli ya da kaptanın şirket emriyle o gece Üsküdar'a gitmek zorunluluğu bulunmadığını da söyleyen Koç, "Sefer bölgemiz belli. Kaptan şunu söyleyebilir, 'Bizim sefer bölgemiz Eskihisar-Tavşanlı. Biz gitmeyiz.' Hiçbir şey yapamazsınız şirket olarak. Sefer emrinde yok. Ama Allah razı olsun hepsinden. Çok güzel bir operasyon yaptılar ve çok mutluydular. 24 saat çalıştı o ekip. Hepsinde ben o vatan sevgisini gördüm." diye konuştu.
O gece ilk aklına gelen şeylerden birinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın nerede bulunduğu ve sağlık durumu olduğunu kaydeden Koç, şunları söyledi:
"Haber aldık ve Sayın Cumhurbaşkanımız belki oraya gelir diye Sabiha Gökçen Havalimanı'na gittik. O dönem yabancı bir ortağım vardı. Birkaç ay önce bana demişti ki 'Bak Türkiye çok ileri gidiyor. İleride sizi Mısır gibi yapacaklar. Sizi Mısır'a çevirecekler.' Ben demiştim ki 'Zor o.' O gün buradan Sabiha Gökçen'e gittiğimizde de bir tankın üzerine çıktım. Yabancı arkadaşım telefon etti bana. 'Koç ben sana söylemiştim. Darbe yapacaklar Türkiye'de diye. Ama sen yapamazlar demiştin. Bak ne oldu.' dedi. Tankları durdururken bir arkadaşım benim tankta fotoğrafımı çekmiş. O fotoğrafı ben yurt dışındaki yabancı arkadaşıma gönderdim. Dedim ki 'Bu darbeyi planlayanlar ve teşebbüs edenler bizi Mısır ile karıştırmışlar.' ve o gün son kontağımdı o arkadaşımla. Bir daha da konuşmadık. Türkiye'nin bu gelişimi, Akdeniz'deki, dünyadaki duruşu çok büyük bir kazanım. Bunu kaybedersek ne oluru görmek istiyorsanız Mısır'a bakın. 100 milyon insanın sefalet içerisinde yaşadığını görün."
"Cumhurbaşkanı'nın açıklamasından sonra bir rahatlama oldu"
Kaptan Musa Çiçek de darbe gecesi ilk haberi televizyondan alarak Boğaz Köprüsü'nün kapatıldığını ve askerlerin köprüde olduğunu duyduğunu söyledi.
Şirket yetkilisinden saat 22.30 civarında telefon geldiğini, araç ve yolcu tahliyesinin bitiminde köprü kapalı olduğu için İstanbul Üsküdar-Kabataş arasında sefer yapmak için buradan İstanbul'a hareket ettiklerini ifade eden Çiçek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Körfez girişinde askeri savaş gemilerinin bir kısmının Körfez'e girdiğini, bir kısmının çıktığını... Tamamen kontrolsüz hareketler denizde. Ne olduğunu anlayana kadar bayağı bir zaman geçti. Hareket ettikten sonra 00.30'da Cumhurbaşkanı'nın açıklamasından sonra bir rahatlama oldu. O zamana kadar nereye gittiğimizi fiziki olarak biliyoruz ama nasıl bir şeyle karşılacağız, yolda ne olacak bilmiyoruz. Herhangi bir otoriteden izin almadan, ne yapacağını bilmeden Üsküdar'a yanaştık. Savaş uçaklarının alçak uçuşları, sonic gürültüleri bayağı rahatsız edici şeylerdi. Üsküdar'da yanaşacağımız rampa yok. Şirket yöneticimiz Mehmet Bey geldi karadan. Üsküdar sahilindeki bariyerleri taş motorlarıyla kestik. Araç almaya uygun hale getirdik. 16 Temmuz günü akşamına kadar çalıştık."
"Ölümse ölüm, kalımsa kalım"
Darbe olduğunu daha sonra anladıklarını ancak o gece gerekçesini anlayamadıklarını belirten Çiçek, "Çok sonradan bunu öğrendik. O gece eve de ulaşamadık ilk zamanlar. Ulaşınca çoluk çocuğa 'Hemen dışarı çıkıyorsunuz. Darbeye karşı ne varsa artık direneceğiz. Ölümse ölüm, kalımsa kalım.' dedim. Hayatımın en zor gecesi diyebilirim. Bunun tarifi yok. Tamamen belirsiz. Ne olacağını bilmiyorsunuz. Hiçbir güvencemiz, silahımız yok. Neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Askeri gemiler ateş eder mi? Sorsa ne diyeceğiz bilmiyoruz. Gittikten sonra top sesleri gibi sesler bu belirsizlik bizi 5 sene yaşlandırdı o gece." diye konuştu.
O gece ambulansları, köprü kapalı olduğu için hastaları karşıdan karşıya taşıdıklarını ifade eden Çiçek, "Savaşa gidiyor gibi, büyük bir savaşın içerisinde gibi bir duygu vardı bizde. Yine olsa hiç tereddütsüz yine yaparım düşünmeden." dedi.
"Bizimki sonradan kahramanlık"
Gemi personelinden Ahmet Aksu da o gece taşımacılığa devam ettiklerini, olayı öğrendiklerinde "Göreve gidiyoruz" denildiğini dile getirdi.
Görev niyetiyle yola çıktıklarını ve kendilerini Üsküdar'da bulduklarını anlatan Aksu, şunları kaydetti:
"Helikopterlerin bizi tepemizden takip ettiğini gördük. Bunların bizim güvenlik güçlerimize mi yoksa karşı grubun helikopteri mi olduğunu sezemedik. Üsküdar'a o şekilde gittik. Üsküdar'dan kalan mağdurları karşı yakaya taşıdık. Kapalı olan hattı faaliyete geçirmek için bariyerleri kaldırdık. Taşıyabilir vaziyete geldikten sonra görevimizi yaptık. Şu anda baktığınız zaman yapmış olduğumuz işin ehemmiyetini anladığımızda hem gurur hem de o zamana göre içimizdeki korku sonradan başladı. Uçak bize ateş edecek mi endişemiz yoktu. Göreve odaklanmıştık. Bizimki sonradan kahramanlık oldu. Yaptığımız görevdi. Biz buna görev olarak baktık."