DBP'li Belediye Başkanlarının Gözaltına Alınması Protesto Edildi
Diyarbakır'ın Sur Beleye Eşbaşkanları Seyid Narin ve Fatma Şık Barut ile Silvan Belediyesi Eşbaşkanı Yüksel Bodakçi'nin gözaltına alınması protesto edildi.
Diyarbakır'ın Sur Belediye Eşbaşkanları Seyid Narin ve Fatma Şık Barut ile Silvan Belediye Eşbaşkanı Yüksel Bodakçi'nin, evlerine düzenlenen baskınla gözaltına alınmaları protesto edildi. Sur belediyesi hizmet binası önündeki eyleme Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı ile ilçe belediye eşbaşkanları, HDP ve DBP il eşbaşkanları katıldı.
"İrademe dokunma" pankartının arkasında konuşan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Diyarbakır İl Eşbaşkanı Hafize İpek, siyasi soykırım operasyonlarıyla halkın sindirilmeye çalışıldığını belirterek, kentlerin harabeye dönüştürüldüğünü kaydetti. İpek, gözaltına alınan belediye eşbaşkanları ve DBP ilçe eşbaşkanlarının derhal serbest bırakılmasını talep etti.
Gözünüzü kulağınızı burada yaşananlara kapatmayın'
Daha sonra konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak ise, bu ülkede hukuksuzluğun devlet nizamı haline getirilmeye çalışıldığını vurgulayıp "Ben yaparım, ben vururum, ben kırarım, ben gözaltına alırım, bana biat etmeyene her türlü zulmü yaparım" diyen bir zihniyetin kendisini, devlet olarak örgütlemeye çalıştığına dikkat çekti.
Bunun adının faşizm, otoriter rejim olduğunu ifade eden Kışanak, Türkiye'nin sessiz kalması durumunda Lice, Sur ve Silvan'da yaşananların her yerde yaşanmaya başlayacağına dikkat çekti. Kışanak, şöyle konuştu: "Bir ülkede devlet hukuk dışına çıkmaya başlarsa, hukuk tanımazsa, hak ve özgürlükleri rafa kaldırırsa, halka kulağını tıkarsa bir tek işlev olarak halkın taleplerini bastırmak için devletin gücünü sonuna kadar kullanmayı kendisine hak gören bir devlet anlayışı ortaya çıkarsa artık o ülkede hiç kimsenin hakkı ve özgürlüğü yoktur. Onun için ben buradan özellikle tüm Türkiye'ye seslenmek istiyorum. Lütfen 90'lı yıllarda yaşanan hataya bir kez daha düşmeyin. Gözünüzü kulağınızı burada yaşananlara kapatmayın. Ne oluyor ne bitiyor bunu anlamaya çalışın. Biat etmiş medyanın servis ettiği yalanlarla Türkiye lütfen yönetilmesin. Cesur gazeteciler, cesur aydınlar, gerçeği gören yazarlara ihtiyacımız var. Gerçekleri öldürdüğünüz an bu ülkede diktatörlük, otoriter rejim, başını alıp gidecektir ve bunun mağduru da sadece ve sadece Kürtler olmayacaktır" diye ifade etti.
'Yanlışlıklarınızın bedelini ödersiniz'
Tarihin tekerrür etmeyeceğini belirten Kışanak, 1990'lı yılların yeniden yaşanmasına izin vermeyeceklerini vurguladı ve şöyle devam etti: "Eğer 90'lı yıllardaki gibi infazlar köy yakmalar, bütün siyasi talepleri baskıyla şiddetle bastırma yöntemi devreye girerse bu halkın da mücadele yöntemleri gelişecektir. Biz boyun eğmeyeceğiz. 90'lı yılları bir daha yaşamayacağız. Eğer birileri KCK operasyonlarını tekrarlamak istiyorsa bir kez daha bu halkın siyasi iradesini cezaevlerine tıkmak istiyorlarsa buna da izin vermeyeceğiz. Tarih tekerrür etmez; yaptığınız yanlışları ısrar etmek, yeniden tekrar tekrar yaşamak istiyorsanız bunun bedelini siz ödersiniz. Evet, biz mağdur oluyoruz, evet biz zorluklar yaşıyoruz, özgürlüklerimizden yoksun bırakılıyoruz, tutuklanıyoruz, infazlarla yaşam hakkımız ortadan kaldırılıyor. Ama inan ki bunun toplu ve ağır bedelini Türkiye ödüyor. Bunu görmesi gerekir artık Türkiye'nin. 12 Eylül rejiminin, Diyarbakır Cezaevi'ndeki vahşetin bedelini nasıl Türkiye ödediyse, bugün eğer 12 Eylül'den sonra bu coğrafyada hak aramak için insanlar başka yollara tenezzül ettiyse, bunu bugün herkes konuşuyorsa aynı yolda ısrar etmek, aynı hataları yapmakta ısrar etmek bu ülkeyi felakete sürüklemektir."
'Bunun hesabını verecekler'
Halkın özerklik talebinin siyasi olduğuna işaret eden Kışanak, halkın bu talebine siyasetle yanıt verilmesi gerektiğini belirterek, "Ama yok biz siyaset yapmıyoruz, biz otoriter devlet olarak sizi ezeceğiz diyorsanız kusura bakmayın ezdirmeyeceğiz kendimizi" dedi.
"Bugün kim bu operasyonu yönetiyorsa yarın paralel yapı gibi o da mahkûm olacaktır" diyen Kışanak, şunları kaydetti: "Kim yönetiyorsa; köşkten mi yönetiyorlar, Ankara'dan mı yönetiyorlar yoksa hukuk dışına çıkmış bir devlet güruhu var onlar mı yönetiyor. Çıksınlar bunun cevabını bize versinler. Kimin haddine, bu ülke de bu topraklarda yüzde 80, yüzde 85 oy alarak, halkın temsilcisi haline gelmiş insanlara bu hakareti bu hukuksuzluğu yapmak kimin haddine! Bunun hesabını verecekler. Varto'da Sokak ortasında çıplak bedeni sürüklenen kadının hesabını verecekler. Bu alçaklığı yapana hesap sormayan devlet gelir benim belediye başkanımı gözaltına alırsa bende özerklik ilan ederim tabi ki. Bir halkın onuruyla bu kadar oynanamaz. Bir halkın onurunu ayaklar altına almaya kalkışmayın, bize bu kadar hakaret etmeyin. Binlerce hukuksuzluklar hangisine hesabını sordu bu devlet. Yüzlerce faili meçhul cinayet var, sadece bu hükümet döneminde yaşananlar var, hangisinde bunu sordu bu devlet. Ceylan Önkol'un katilleri nerede, Uğur Kaymaz'ın katilleri nerede. Yediden yetmişe yaşı yedi yaşın da olanlar anasının kucağında bebek olanlardan 70 yaşına kadar olan insanlar, sivil insanlar katledildi. Birine hesap sordu mu bu devlet?"
Anlı: Devletin meşruluğu kalmamıştır
Devletin bu coğrafyada sadece polis, asker, güvenlik, baskı unsuru ve insanların özgürlüğünden mahrum edilmesinin karşılığı haline geldiğine dikkat çekip "Devlet ne için vardır?" diye soran diğer eşbaşkan Fırat Anlı ise "Eğer devleti yaratan bir toplumsal konsensüs, bir toplumsal sözleşme varsa devlet bugün bunun dışındadır ve bu sözleşmeyi ihlal eden temel organ ve mekanizmadır. Eğer insanlar taleplerini ifade edemiyorsa, bunun için mücadele edemiyorsa, devletin meşruluğu kalmamıştır. Eğer bir devlet, kaba şiddet ve bildik zor yöntemlerle kendini ayakta tutmaya çalışıyorsa, o devletin artık hukuk devleti olduğundan söz edemeyiz" dedi.
'Artık kimseyi kandıramazsınız'
KCK operasyonlarına dikkat çeken Anlı, dün KCK operasyonlarını "paralele" yükleyenlerin, Balyoz operasyonları için "Kandırıldık" diyenlerin bu operasyonlar için ne diyeceğini sordu. Anlı, konuşmasına şöyle devam etti: "Yarın bu operasyonların siyasal ve hukuksal sorumluluğunu taşıyacaklar mı? Buradan açık söylüyoruz. Yereldeki kamu otoriteleri ve yargı mensupları da; bu çılgınlığa alet olmayınız, halktan yana ve demokratik hakların kullanımından yana bir tavır içerisinde olunuz. Şimdi hep birlikte izliyoruz. Ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıp, 'Zaten rejim değişmiştir' diyor. 770 bin kilometre karelik alanda rejimi tek başına değiştirebilecek güce ve iradeye sahip. Ama bir mahallede, mahallenin iradesi bir araya gelip, devleti reddetmeden ama kendi haklarımızı, temsiliyetimizi hayata geçiriyoruz denildiğinde en ağır bir şekilde sabah kapıları kırılarak gözaltına alınıyor, terör yaftasıyla suçlanıyor. Bu kadar açık bir tabloda kimseyi artık kandıramazsınız?"
'Güvenliğimizi sizlere emanet etmeyeceğiz'
Bu coğrafyada herkesin ifade özgürlüğünün olduğunu ifade eden Anlı, temel demokratik hakların kullanımında insanların özerklik, federasyon, bağımsızlık ile eşit ve kardeşçe kendi kimliğine saygı isteyebileceğini ve bunun da hiçbir şekilde suç olmadığını söyledi. Anlı, "Bu kadar kolay değildir. Özgürlüğümüzü, güvenliğimizi sizlerin eline emanet etmeyeceğiz. Artık buna bir son verilmesi gerekiyor" dedi.