Deprem Araştırma Merkezi Müdürü: Yeni yerleşim alanlarında deprem riski azaltılmalı
Atatürk Üniversitesi Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Çağlar Özer, ülkenin her noktasında depremle karşılaşma ihtimalinin bulunduğunu belirterek, yeni yerleşim alanlarında deprem riskini azaltmak için zemin parametrelerine önem verilmesi gerektiğini söyledi.
Atatürk Üniversitesi Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Çağlar Özer, ülkenin her noktasında depremle karşılaşma ihtimalinin bulunduğunu belirterek, "Bu sebeple yeni yerleşime açılacak alanlarda deprem riskini azaltmak için zemin parametrelerine önem verilmeli ve ilgili zemine uygun yapılar inşa edilmeli." dedi.
Özer, AA muhabirine, deprem ülkesi Türkiye'de Maden Teknik ve Genel Müdürlüğünce aktif olduğu haritalanmış, raporlanmış 500'ün üzerinde diri fay olduğunu belirterek, her bir diri fayın deprem üretme potansiyeline sahip olduğunu söyledi.
Özellikle afete dirençli kentler tasarlanması gerektiğini ifade eden Özer, "Düşük ya da orta büyüklükteki depremde dahi hasarların olduğunu biliyoruz. Örneğin 2004'te Erzurum Aşkale'de 5,4 büyüklüğündeki depremde can ve mal kaybı meydana geldi, bu aslında afete dirençli kentlerin önemini gösteriyor." dedi.
Özer, aktif fayların deprem üretme potansiyeline sahip olduğunu belirterek, şöyle dedi:
"Bingöl Karlıova'dan başlayıp Saroz Körfezi'ne kadar devam eden yaklaşık 1500 kilometre uzunluğunda Kuzey Anadolu Fayı'mız var, yine Karlıova'dan başlayıp Hatay'a kadar uzanan yaklaşık 500 kilometre uzunluğunda Doğu Anadolu Fayı var. Bu iki fay Bingöl Karlıova'da buluşuyor. Ege Bölgesi'nde de açılma rejimine bağlı irili ufaklı birçok fay var. Ülkenin neresinde, hangi bölgesinde yaşarsak yaşayalım, depremle karşılaşmamız muhtemel. Bu sebeple yeni yerleşime açılacak alanlarda deprem riskini azaltmak için zemin parametrelerine önem verilmeli ve ilgili zemine uygun yapılar inşa edilmeli. 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinde deprem zemin yapı ilişkisinin çok önemli olduğunu gördük. Yapınız sağlam, zemin kötüyse ya da tam tersi ise yine binanızın hasar alması, can ve mal kaybı yaşanması muhtemel. Dolayısıyla depreme karşı zemin-yapı ilişkisinin kurgulandığı yapılar tasarlamalıyız."
Deprem Araştırma Merkezi Müdürlüğü olarak Kahramanmaraş'taki depremlerden sonra farklı kurumlarla Malatya'da çalıştıklarını anlatan Özer, kentteki depremden önce bölgede sismik boşlukların bilindiğini dile getirdi.
"7,7'lik deprem, yaşanabilecek en büyük depremlerden birisiydi"
Özer, geçmişte yıkıcı bir deprem olmasına rağmen uzun süredir deprem üretmeyen alanın "sismik boşluk" olarak değerlendirildiğini ifade ederek, şöyle devam etti:
"Kahramanmaraş'taki depremlerin olduğu alan sismik boşluk içindeydi ama 7,7'lik deprem, yaşanabilecek en büyük depremlerden birisiydi. Dünyada farklı bölgelerde daha büyük magnitüdlü depremler gözleniyor ama onların tektonik koşulları daha farklı. Ülkemizde en büyük deprem 1939 yılında meydana gelen 7,9 Erzincan depremiydi. Kahramanmaraş merkezli 7,7 deprem ülkemizdeki ikinci büyük deprem oldu. Bu depremden yaklaşık 9 saat sonra meydana gelen 7,6'lık depremde Çardak Fayı üzerinde oldu. Bu kadar büyük depremden sonra yeni bir yıkıcı deprem gelmesi beklenen bir durum değildi."
Depremlerin belirli periyotlarda kendini tekrarladığını ve bunların istatistiki olarak hesaplandığını dile getiren Özer, "Biz nerede yaşarsak yaşayalım, depremle karılaşma olasılığımız yüksek, buna dikkat ederek özenle yapılaşmalıyız. Literatürde yayınlanan çalışmalar, Bingöl Karlıova ile Erzincan arasındaki Yedisu Fay Hattı'nda sismik boşluk olduğunu gösteriyor. Bu fay zonu Erzurum'a da yaklaşık kuş uçuşuyla 100 kilometre uzaklıkta bulunmaktadır. Burada tarihte bezer büyüklükte bir deprem olmuş ve yine olması muhtemel." ifadelerini kullandı.